Köprü Anasayfa

Sevgi

"Kış 2008" 101. Sayı

  • Dinlerde Sevgi

    Love in Religions

    İsmail TAŞPINAR

    Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı

    Sevgi, tarihte bütün dinler ve medeniyetlerde ifadesini bulmuş en önemli kavramlardan biridir. Öyle ki, Doğu’dan Batı’ya geleneksel toplumlardan en karmaşık olanlarına kadar her kültürde mutlaka sevgiye karşılık gelen bir ifade bulunmaktadır. Sevgi, soyut bir ifade şekli olan kelimelerle olduğu gibi, somut ve sanatsal ifade şekilleriyle de kendini söz konusu kültürlerde tezahür ettirmiştir. İnsanlığın ortak paydasını oluşturan bu duygu dinlerin kutsal metinlerinde işlenmiştir. Sevgi her biri kendi ifade tarzına göre insanlara mesajını ulaştırmada bir bakıma dinlerin merkezini oluşturmuştur, denebilir.

    En çok dikkati çeken husus ise, sevginin dinlerdeki yerinin daima en üst düzeyde olmasıdır. Kimi dinlere göre sevgi varlığın gayesi, kimilerine göre de Tanrı’ya ulaştıran vasıtadır. Kesin olan şu ki, sevgiye yer vermeyen hiçbir din yoktur. Varlığı belli bir hiyerarşik yapı içerisinde tanımlayan dinler, insan ile insan arasındaki sevgiye önem vermekle beraber, insan ile Yaratıcı arasındaki sevgiye çok daha özel bir önem vermektedir. Araştırmada, öncelikle Çin dinlerinden Taoizm ile Konfüçyanizm’deki sevgi anlayışına daha sonra da Hint dinlerinden Hinduizm ve Budizm’deki sevgi anlayışına kısaca değinilecektir. Üçüncü Kısım’da ise, Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki sevgiye ve bunun en yüksek ifadesi olan ilahi aşkın çeşitli boyutlarına dair bilgi verilecektir.

    I. Çin Dinlerinde Sevgi

    Genel olarak değerlendirildiğinde, Çin dinlerinin tarih boyunca farklı “sevgi” anlayışlarına sahip oldukları görülmektedir. Ancak, bu anlayışların her birinin hem Taoizm’in hem de Konfüçyanizm’in genel karakterine uygun oldukları görülmektedir.

    a. Taoizm’de Sevgi

    Taoizm’in kutsal kitabı olan Tao-Te-King’e (M.Ö. 6. yy.) göre, kozmik kanun olan Tao’nun maneviyatını hakikaten yaşayan kimseler, hareket etmeme, gayret etmeme, mütecaviz olmama şeklinde de tercüme edilebilecek olan wu-wei ilkesine uyarlar. Ezeli ve ebedi kozmik kanuna; yani Tao’ya uygun yaşayan kâmil insan (chih jen) sevgi, merhamet, affetme, sabır ve bütün mahlukata karşı cömertlikten müteşekkil ilkeler tarafından yönetilir ve onun gereklerine uygun olarak davranır.

    Taoizm’in önemli özelliği, “sevgi“yi diğer her türlü nefsani arzulardan ayırmasıdır. Bu nedenle Taoistlere göre sevgi; sessizliğe ve sükûnete dayalı tefekkürün bir ürünüdür.1

    b. Konfüçyanizm’de Sevgi

    Atalar kültünün belirleyici olduğu Konfüçyanizm’de sevgi nesebe dayalı bir anlayışa göre değerlendirilmiştir. Konfüçyüs’e (M.Ö. 551-479) göre sevgi, öncelikle kan bağı ile bağlı olunan ev hanesinden başlayarak aile fertlerine ve yakın akrabalardan uzak akrabalara doğru genişleyen bir tecrübedir.

    Konfüçyanizm’de sevginin keyfiyeti ve değeri çeşitli kavramlarla ifade edilmektedir. Bunlardan ilki, “nesebe dayalı akraba sevgisi” anlamına gelen hsiao’dur ve Konfüçyüsçü ahlak bakımından en temel erdemdir. İkincisi, “iyi niyete dayalı sevgi” anlamına gelen hao’dur. Üçüncüsü ise, “affetmeye ve merhamete dayalı sevgi” olan shu’dur.

    Hsiao, iyi bir insanın (chün-tzu) en belirgin vasfıdır. Bu özellik onu en yakın akrabaları olan ailesine, kabilesine ve kavmine bağlayan bir ahlaki güçtür. Buna göre, bir kimsenin öncelikle ailesine ve mensup olduğu kabilesine karşı merhametli, şefkatli ve hikmete dayalı bir anlayışa sahip olması; yani jen (erdemli) olması beklenmektedir. Nezaket, iyi huyluluk ve diğergamlık, jen olan kimsenin en önemli özelliklerindendir. Bu özellikler, aynı zamanda insanı hayvanlardan ayıran önemli bir vasıftır.

    Konfüçyüs’e göre, “ancak jen olan bir kimse insanların nasıl sevileceğini ve onlardan nasıl nefret edileceğini bilir.”2

    II. Hint Dinlerinde Sevgi

    a. Hinduizm’de Sevgi

    Sanskritçe’de “sevgi” kavramını karşılayacak birçok kelime vardır. Ancak, sevgi karşılığında en çok kullanılan kelime kâma’dır. Kâma ismi, Hindu inancında her türlü nefsani arzular için kullanıldığı gibi, Eski Yunan inancındaki Eros’un karşılığı olan aşk tanrısı için de kullanılmaktadır.

    Hinduizm’de “sevgi”ye manevi bir değer atfedilmesine ilk kez Bhagavadgitâ’da rastlanmaktadır. “Kendini maneviyata adamak” anlamına da gelen bhakti, Tanrı Krişna’ya ulaşmanın sevgi ile gerçekleşeceği doktrinini ifade etmektedir. Yine aynı öğretiye göre, kendini Tanrı aşkına adamış olan bir kimse belli bir aşamadan sonra Tanrı’yı gerçekten tanımaya başlar; O’nu gerçekten tanıdıkça da O’nun tabiatına sahip olur ve nihayet O’nunla bir olur.3

    b. Budizm’de Sevgi

    Öğretisini insanın “aydınlanması” ve “Nirvana”ya ulaşmak için bu dünyanın acılarından kurtulmak’ doktrini üzerine kuran Budizm, sevgiyi de bu perspektifle ele almaktadır. Buna göre, insanın bu acılardan kurtuluşunu sağlayacak çeşitli yollar vardır. Bunlardan biri de “sevgi”ye dayalı meditasyondur.

    Çeşitli meditasyon türlerinden biri olan Brahma Vihara veya Dört Latif Hal doktrini, sevgiye dayalı bir tefekkürü vaz etmektedir. Sevgiye dayalı bu dört latif hal şunlardır:

    1. Evrensel Sevgi (Metta): Ayırmadan bütün canlı varlıklara sınırsız evrensel sevgi ve iyi niyetli olmak.

    2. Merhamet (Karuna): Acı çeken her canlı varlığa merhamet etmek.

    3. Sempatik Sevinç (Mudita): Başkalarının başarısından, zenginliğinden ve mutluluğundan sevinç duymak.

    4. Hayatı Bütünüyle Kabul Etmek (Upekkha): Hayat önüne ne çıkartırsa çıkartsın, bu durumu huzur ve sükûnetle karşılamak.4

    II. Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta Sevgi

    André-Marie Gérard’a göre, Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarını içeren Kitab-ı Mukaddes’te “kalbin her türlü halini ifade eden bir dil” bulmak mümkündür: en yüksek anlamıyla ilahî aşktan en basit hissi arzulara; aile ve çocuk sevgisinden ahbab ve yarân arasındaki karşılıklı muhabbete; insanlar arası karşılıklı yardımlaşmaya dayalı sehavet gayretinden vefakarlığa, merhamete ve acımaya kadar sevginin her türlüsü Kitab-ı Mukaddes’te yer almaktadır.5

    Bu kısımda Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında bu sevgi türlerine dair nakledilen bilgilerin neler olduğuna genel hatlarıyla değinilecektir.

    a. Yahudilik’te Sevgi

    Eski Ahid, sevginin yukarıda işaret edilen türlerinin tamamını ifade etmek için birkaç kavram kullanmaktadır. Bunlar, içinde bulundukları kıssa ve cümlenin bağlamına göre anlamlar kazanmaktadır. Ayrıca, aynı kelimenin çok farklı anlamlar ifade etmesi, metni ele alan kişinin bakış açısı ve bilgi seviyesine göre yorumlanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, Eski Ahid’in çeşitli dillere yapılan tercümelerinde bu kelimelere çok farklı anlamlar verilebilmektedir.

    Sevgi kavramı karşılığında Eski Ahid’de kullanılan kelimeler şunlardır: aheb veya ahabah, hapes, hasak, hesed, hên ile raham, riham ve rasah kelimeleri ve bunların türevleri.

    Tevrat’ın Levililer kitabında “başkalarını sevme” ile ilgili “komşunu kendin gibi seveceksin” emri, başlangıçta sadece İsrailoğulları’na mensup olanları içermekte idi.6 Ancak, söz konusu emrin muhtevası zamanla “İsrail topraklarına sığınanları” da içerecek şekilde genişletilmiştir:

    “Ve diyarınızda bir garip seninle misafir olursa, onu mağdur etmeyeceksin. Sizinle misafir olan garip aranızda yerli gibi olacak, ve onu kendin gibi seveceksin; çünkü Mısır diyarında gariptiniz…”7

    Bizzat Tanrı İsrailoğulları dışındaki yabancıları sevdiği için, İsrailoğulları’nın da kendi kavimlerinden olmayanları sevmelerini emretmektedir:

    “Çünkü Allah’ınız Rab, o ilahların Allah’ı, ve rablerin Rabbi, şahısları saymayan ve rüşvet almayan büyük, kudretli ve heybetli Allah’tır. Öksüz ve dul kadın için adalet eder ve garibe ekmek ve esvap vermekle onu sever. Siz de garibi sevin.”8

    Yahudilik’teki “seçkin kavim” inancı, Tanrı’nın İsrailoğulları’na olan sevgisine de yansıtılmıştır. Ancak, Tesniye kitabında yer alan ifadelere dikkatle bakıldığında, Tanrı’nın diğer milletlere göre İsrailoğulları’nı sevmesi, onların sayısal üstünlükleri ve ırkları sebebiyle değildir. Tanrı’nın onları sevmesi, Tanrı ile yaptıkları ahid gereğidir. Zira, İsrailoğulları Tanrı ile yaptıkları ahde vefa gösterdikleri müddetçe Tanrı onları seveceğine söz vermiştir:

    “Çünkü sen Allah’ın Rabb’e mukaddes bir kavimsin; Allah’ın Rab yeryüzünde olan bütün kavimlerden kendine has kavim olmak üzere seni seçti. Rabb’inin sizi sevmesi ve sizi seçmesi bütün kavimlerden daha çok olduğunuz için değildi; çünkü bütün kavimlerden siz az idiniz; fakat Rab sizi sevdiği ve atalarınıza ettiği andı tutmak istediği için Rab sizi kudretli elle çıkardı ve kölelik evinden, Mısır kralı Firavun’un elinden sizi kurtardı. Ve bil ki, Allah’ın Rab, Allah olan O’dur, kendisini sevenler ve emirlerini tutanlar için bin nesle kadar ahdi ve inayeti koruyan, …. sadık Allah”tır.’9

    Tanrı’nın İsrailoğulları’na olan sevgisi Eski Ahid’de metaforlar vasıtasıyla baba ve annenin oğula veya karı-koca arasındaki sevgiye benzetilmektedir. Mesela, Süleyman’ın Meselleri’nde şöyle denmektedir:

    “Oğlum, Rabbin tedibini hor görme;
    Ve onun azarlamasından usanma;
    Çünkü baba memnun olduğu oğlu nasıl azarlarsa,
    Rab da sevdiğini azarlar.”10

    İşaya kitabında ise:

    “Fakat Sion dedi: Yehova beni bıraktı, ve Rab beni unuttu.
    Kadın emzikteki çocuğunu unutabilir mi ki, kendi rahminin oğluna acımasın?
    Evet, onlar unutabilirler, fakat ben seni unutmam.’11

    Hoşea kitabında ise şöyle denmektedir:

    “Ananızla [İsrailoğulları] çekişin, çekişin;
    Çünkü o benim karım değil, ve ben de onun kocası değilim..”12

    Eski Ahid’de, Tanrı’ya yönelik sevgi, insanlar arasındaki sevgiyi ifade eden anlatımlarla dile getirilmektedir. Ancak, Tanrı’ya olan sevgi, O’nunla İsrailoğulları arasında yapılan ahde gösterilecek vefa ve onun yolunda hizmet ile ölçülmektedir:

    “Ve şimdi, ey İsrail, Allah’ın Rab’den korkmaktan, onun bütün yollarında yürümekten, ve O’nu sevmekten, ve bütün yüreğinle ve bütün canınla Allah’ın Rabb’e hizmet etmekten, bugün iyiliğin için sana emretmekte olduğum Rabb’in emirlerini, ve kanunlarını tutmaktan başka, Allah’ın Rab senden ne istiyor?”13

    Nitekim, Tevrat’ta yer alan ve Hz. Musa’ya verilen levhalarda yazılı olduğu kabul edilen On Emir’in ilk maddesinde de kendisine Tanrı tarafından inayet edileceğine dair söz verilen kişilerin “Allah’ı sevenler” olduğu belirtilmektedir.14 Öyle ki, Tanrı’yı sevmek O’nun emirlerini yerini getirmekten önce zikredilmekte, böylece yerine getirilecek bir emrin ilahî sevgiye dayanması gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle, kimi Kitab-ı Mukaddes araştırmacıları, Yahudilik’te Tanrı’dan korkmanın O’nu sevmekten daha önemli olduğu sonucuna varmışlardır.15

    Aynı şekilde, Tesniye kitabında Tanrı, kendisini sevenlerin gelecek bin neslini koruyacağını vaad ettiği gibi, kendisinden nefret edenleri daha bu dünyada iken “yüzlerine karşı” cezalandıracağından söz etmektedir:

    “Ve bil ki, Allah’ın Rab, Allah olan odur, kendisini sevenler ve emirlerini tutanlar için bin nesle kadar ahdi ve inayeti koruyan ve kendisinden nefret edenleri yok etmek için yüzlerine karşı ödeyen, sadık Allah’tır. Kendisinden nefret edene ödemekte gecikmeyecek, yüzüne karşı onu ödeyecektir.’16

    Hz Davud’a nispet edilen ve geç döneme ait bir metin olan Mezmurlar’da ise, Tanrı’nın herkese karşı bir sevgisi olduğu ve çok merhametli olduğu belirtilir:

    “Rab Rauftur ve Rahimdir;
    Çok sabırlı ve inayeti büyüktür.
    Rab herkese iyidir;
    Merhametleri bütün işleri üzerindedir”17

    Daha önce de işaret edilen Levililer 19/18’de yer alan “Öç almayacaksın, ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın; ve komşunu kendin gibi seveceksin…” ifadesi, Yahudi din bilginlerince farklı şekillerde yorumlanmıştır. Yahudi olmayan bir kimse, “Yahudilik nedir?” diye Yahudi bilgelerinden Hillel’e (1. yy.) sorduğunda, o şöyle cevap vermiştir: “Hoşuna gitmeyen bir şeyi başkasına yapmamandır.”18 Hillel’in bu ifadesi, daha sonraları Tevrat’ın Aramice tercümesi olan Jonathan Targum’unda Levililer’in ilgili sözünün tercümesinde aynen kullanılmıştır. Rabbi Akiba ise, bu emrin “Tevrat’ta yer alan en önemli ilkelerden biri” olduğunu belirtir.19 Öyle ki, bu genel ilkeden hareketle birçok emirler çıkarılabilir: hastaların ziyaret edilmesi, yas tutan ailelerin teselli edilmesi, nişanlı kimselerin evlenmelerine yardım etme, v.s.

    İslam dünyasında yaşamış olan Ortaçağ’ın büyük Yahudi düşünürü Meymonides , “komşunu kendin gibi seveceksin” emrini daha çok ahlaki bir anlayışla “Onun hakkında iyi sözler söylemek ve ilmine saygı göstermek” şeklinde açıklamıştır.20 13. yy.’da yaşamış olan Nahmanides’e göre ise, “kendin gibi” ifadesinden hareketle, kişinin başkasına olan sevgisinin kendine olan sevgisi kadar güçlü olmalıdır, şeklinde yorumlamıştır. Öyle ki, insan kalbindeki her türlü kıskançlığı yok etmeli ve “komşusuna” karşı kendinden daha fazla hayır dilemelidir.21

    Mamafih, Levililer’de yer alan “komşun” ifadesinin tam olarak kime işaret ettiği tartışmalıdır. Kimilerine göre bu ifade sadece İsrailoğulları’na işaret etmekte iken, bazılarına göre İsrailoğulları dışındakileri de kapsamaktadır. Ancak şu bir gerçek ki, söz konusu ifade tarih boyunca Yahudiler tarafından içinde bulundukları duruma ve şartlara göre yorumlanmıştır.22

    b. Hıristiyanlık’ta Sevgi

    Sevgiyi dinin merkezine yerleştiren dinlerden biri olan Hıristiyanlık, onu kendisini Yahudilik’ten farklı kılacak önemli bir vasıta olarak da kullanmıştır. Zira, Yahudilik’teki ilahî emir ve yasakları meydana getiren Eski Ahid’in yürürlükten kaldırılması Mesih’in insanlığa olan sevgisi nedeniyle kendini feda etmesi sonucunda olmuştur.23 Özellikle Pavlusçu doktrinin temel dayanağını oluşturan bu yaklaşım, özellikle 4. yy.’dan itibaren Hıristiyan ilahiyatının esasını teşkil etmiştir. Maamafih, Pavlusçu bu radikal yorum bir kenara bırakılacak olursa, İnciller’de Hz. İsa’nın Eski Ahid geleneğini devam ettiren sözleri ve davranışlarının önemli bir yer tuttuğu görülmektedir.

    Yukarıda işaret edilen özelliği nedeniyle Hıristiyanlığın kendi kutsal kitabı olan İnciller ve Yeni Ahid’in diğer kitaplarında hem insanlar arası hem de Tanrı ile insan arasındaki sevgiye özel bir önem verildiği söylenebilir.

    Hıristiyanlığın sevgi (agape) konusundaki bu hassasiyeti Matta İncili’nde Yahudi din adamlarından birinin sorusu üzerine Hz. İsa’nın söylediği şu sözlerde özetlenmektedir:

    ‘Ve Ferisiler, İsa’nın Sadukileri susturduğunu işittikleri zaman, bir araya toplandılar. Onlardan bir fakih, İsa’yı deneyerek ondan sordu: ‘Ey Muallim, şeriatte büyük emir hangisidir?’ İsa ona dedi: ‘Allah’ın Rabb’i bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün fikrinle seveceksin.’24 Büyük ve birinci emir budur. Ve buna benzeyen ikincisi şudur: “Komşunu kendin gibi seveceksin.”25 Bütün şeriat ve peygamberler bu iki emre bağlıdır.’26

    Hz. İsa’ya göre Tanrı sevgisi mutlak bir sevgidir ve hiçbir şey onun yerini tutamaz:

    “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez; çünkü ya birinden nefret eder ve ötekini sever, yahut da birini tutar, ötekini hor görür. Siz aynı anda hem Allah’a hem de Mammona27 kulluk edemezsiniz.”28

    İncillerde nakledildiğine göre Hz. İsa, Eski Ahid’de yer alan “komşunun sevilmesi” anlayışını “düşmanların sevilmesi”ni içine alacak şekilde genişletmiştir:

    “Sen komşunu sevecek”29 ve “düşmanından nefret edeceksin” denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: Düşmanlarınızı sevin ve size eza edenler için dua edin ki, siz de göklerde olan Babanızın oğulları olasınız.30

    Yeni Ahid’in Yuhanna’ya ait metinlerinde sevgi önemli bir konudur. Nitekim, “Tanrı sevgisi”nin zirveye ulaştığı ve daha sonraki yüzyıllarda ortaya çıkacak Hıristiyan mistiklerine ilham kaynağı olacak ifadeler şüphesiz Yuhanna’nın Mektubu’nda yer alan şu sözlerdir:

    “Ey sevgililer, birbirimizi sevelim, çünkü sevgi Allah’tandır, ve her seven adam Allah’tan doğmuştur, ve Allah’ı bilir. Sevmeyen adam Allah’ı bilmez, çünkü Allah sevgidir.”31

    Özellikle Ortaçağ Hıristiyan mistisizminde “Allah sevgidir” ifadesinden beslenen ilahî aşk, hem dini edebiyatın temel konuları içerisinde yer almış hem de saf ilahî aşkı merkeze alan tarikatların teşekkülünde önemli rol oynamıştır. Bu teşekküllerin en önemlilerinden biri “Fidele d’Amore” diye bilinen tarikattır. İsmi “Aşk Sıddıkları” olarak tercüme edilebilecek olan bu tarikatın mensupları, her şeyde ilahi aşkı aramayı kendilerine prensip edinmişler ve onu anlatabilmek için özel sembolik dillerde şiirler kaleme almışlardır. René Guénon’a göre bunlardan biri, meşhur İtalyan edebiyatçısı Boccacio’dur. Ona göre, Boccacio’nun meşhur eseri Decameron bu tarikatın temel prensibi olan ilahî aşk teması üzerine kaleme alınmış bir eserdir. Boccacio, eserinin daha ilk öykülerinde Tevrat’ın gizemli bilgesi Melkisedek’in ağzından şunları söylemektedir: “Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam / Hangisinin gerçek din olduğunu kimse bilmiyor.“ Aşk Sıddıkları’na göre, gerçek iman çeşitli inançların veya dinlerin dış görüntülerinin altında gizlidir. Eseri yorumlayan Guénon’a göre, böylece, sahih dinlerin özünde daima aşkın olduğuna işaret edilmiştir.

    Ortaçağ Hıristiyan edebiyatında eserinin temelini ilahî aşka dayandıran diğer bir meşhur şair ise, Dante’dir. Onun İlahî Komedya adlı eserinin son kısmını teşkil eden Cennet adlı kitabın son mısrası; yani eserin son sözleri şöyledir:

    “L’Amor che muove il Sole e l’altre stelle”
    (Güneşi ve diğer yıldızları hareket ettiren Aşk’tır.)

    Yuhanna’nın I. Mektubu’nda yer alan “Tanrı sevgidir” sözü; Tapınak Şövalyeleri’nin savaş esnasında “Yaşasın Kutsal Sevgi Olan Tanrı” naralarına ilham kaynağı olduğu bilinmektedir. Kudüs’teki Beytü’l-makdis veya Süleyman Mabedi’nin koruyuculuğunu yapma misyonunu üstlenmiş olan bu tarikatın diğer bir özelliği ise, Hz. Meryem’i sevgilerini kendisine yöneltecekleri yegane ideal kadın olarak kabul etmiş olmalarıdır. Buradan hareketle Hz. Meryem’e “Notre Dame” yani “Hanımefendimiz” ifadesini de ilk kez onların kullandıkları nakledilmektedir.

    Hıristiyan mistisizmine dair önemli araştırmaları olan René Guénon’a göre aşk anlamına gelen Latince’deki "amor" kelimesi aslında sadece "sevgiyi veya aşkı" değil, aynı zamanda "ölümsüzlüğü" de ifade etmektedir. Zira, "amor" kelimesinin ilk harfi olan "a" harfi, kelimeye menfi anlam veren bir ektir. Böylece "amor", aynı zamanda "ölümsüzlük" anlamına gelen "a-mor" manasını da içermektedir. Benzer bir durum Sanskritçe’deki a-mara, a-mrita kelimelerinde de söz konusudur. Böylece, "amor" kelimesi adeta "ölümsüzlüğün" hiyeroglifik karşılığı şeklinde yorumlanabilir.32 Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, aslında "aşk" ile "ölüm" arasında çok yakın bir irtibat vardır. Nitekim, kendisini ilahi aşka ve sevgiye adayan kişinin, bir anlamda inisyatik olarak bu dünya ile irtibatı kesilmiştir. Yani, bu dünya bakımından "ölmüş" kabul edilmektedir. Fakat, aynı zamanda yeni bir durum içerisinde doğarak yaşamaya devam etmektedir. Bu durum, geleneksel dinlerin hemen hemen tamamında yer alan "inisyatik" ölümdür. Nitekim, benzer bir anlayış sufiler arasında da yaygındır.

    Hıristiyan mistiklere göre ilâhî Aşk, “Âlemin Merkezi”nde yer alan Süleyman Mabedi (Beytülmakdis) gibidir. Kimileri ise Aşk’ı, "Dünya’nın Kalbi" ile doğrudan irtibatlı bir sembolizme sahip Mısır mitosunda yer alan Horus’un amblematik kuşu olan şahin veya atmaca ile temsil etmişlerdir.33 Bu yönüyle "ilahî aşk veya sevgi," insan kalbini Süleyman Mabedi gibi “Âlemin Merkezi”nde yer alan Dünya’nın Kalbi ile buluşturan bir vasıta olmaktadır, denebilir.

    Kaynaklar:

    1. René Guénon, Hıristiyan Mistik Düşüncesi, İstanbul 2005.

    2. André-Marie Gerard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989, s. 66.

    3. Petit Dictionnaire de la Bible, Brepols 1996.

    4. André-Marie Gerard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989.

    5. Kürşad Demirci, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, İstanbul 2005.

    6. J. Bruce Long, ‘Love’, The Encyclopedia of Religion, New York 1987, c. 9, s. 31-40.

    7. Cengiz Erengil, Budizm, İstanbul 2004.

    8. A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupâda, Bhagavad-Gîtâ, (baskı yeri yok) 1986.

    Öz

    Sevgi, tarihte bütün dinler ve medeniyetlerde ifadesini bulmuş en önemli kavramlardan biridir. Öyle ki, Doğu’dan Batı’ya geleneksel toplumlardan en karmaşık olanlarına kadar her kültürde mutlaka sevgiye karşılık gelen bir ifade bulunmaktadır. İnsanlığın ortak paydasını oluşturan bu duygu dinlerin kutsal metinlerinde işlenmiştir. Bu çalışmada, öncelikle Çin dinlerinden Taoizm ile Konfüçyanizm’deki sevgi anlayışına daha sonra da Hint dinlerinden Hinduizm ve Budizm’deki sevgi anlayışına kısaca değinilecektir. Üçüncü Kısım’da ise, Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki sevgiye ve bunun en yüksek ifadesi olan ilahi aşkın çeşitli boyutlarına dair bilgiler verilecektir.

    Anahtar Kelimeler: Sevgi, dinler, Taoizm, Konfüçyanizm, Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık

    Abstract

    Love is one of the most important concepts which have been expressed in every religions and civilizations through history. Indeed, every culture either in East or in West either traditional or very complicated do possess an expression that corresponds to love. This feeling as one of the common denominators of humanity is treated in Holy texts of religions. In this article, the author will firstly discuss the love conception of Taoism and Confucianism from Chinese religions; and then, of Hinduism and Buddhism from the Indian religions. The third part of this article will be dedicated to the love conception in the Judaism and Christianity and as the highest expression of this to various dimensions of Divine Love.

    Keywords: Love, religions, Taoism, Confucianism, Hinduism, Buddhism, Judaism, Christianity

    Dipnotlar:

    1 – J. Bruce Long, ‘Love’, The Encyclopedia of Religion, New York 1987, c. 9, s. 33.

    2 – J. Bruce Long, a.g.e., s. 32.

    3 – A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupâda, Bhagavad-Gîtâ, 1986, s. 526-527. Ayrıca bkz.: J. Bruce Long, a.g.e., s. 33.

    4 – Rahula, 75. Bkz.: Cengiz Erengil, Budizm, İstanbul 2004, s. 54-55.

    5 – André-Marie Gerard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989, s. 66.

    6 – Bu durum, Levililer, 19/18’de yer alan “Öç almayacaksın, ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın; ve komşunu kendin gibi seveceksin; ..” cümlesinden de anlaşılmaktadır.

    7 – Levililer, 19/33-34.

    8 – Tesniye, 10/17-19.

    9 – Tesniye, 7/6-10. İslam alimleri, buradaki ifadelerden hareketle, İsrailoğulları’nın Allah’a verdikleri ahde sadık kalmadıkları için artık O’nun sevgisinden mahrum olduklarını belirtmektedirler. Nitekim, Eski Ahid’in Tevrat’tan sonraki kitaplarında peygamberler vasıtasıyla da belirtildiği üzere İsrailoğulları Allah ile yaptıkları ahdi her fırsatta bozmuşlardır. Bu nedenle, ilahi sevgiye olan mazhariyetleri sona ermiştir.

    10 – Süleyman’ın Meselleri, 3/11-12.

    11 – İşaya, 49/14-15.

    12 – Hoşea, 2/2.

    13 – Tesniye, 10/12; 11/13.

    14 – Çıkış, 20/6; Tesniye, 5/10: “…ve beni seven e emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden…”

    15 – Petit Dictionnaire de la Bible, Brepols 1996, s. 42.

    16 – Tesniye, 7/9-10.

    17 – Mezmurlar, 145/8-9.

    18 – Şabat, 31a.

    19 – Levililer’e dair Sifre, 19/18.

    20 – Yad, Deot, 6/3.

    21 – Dictionnaire Encyclopédique du Judaisme, Paris 1993, s. 67-68.

    22 – Konu le ilgili detaylı bilgi için bkz.: Kürşad Demirci, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, İstanbul 2005.

    23 – Romalılar’a Mektup, 5/8: “Fakat Allah bize olan kendi sevgisini bununla ispat ediyor ki, biz henüz günahkarlar iken, Mesih bizim için öldü.”

    24 – Tesniye, 6/5.

    25 – Levililer, 19/18.

    26 – Matta, 22/34-40.

    27 – Yeni Ahit’te bir metafor olarak kullanılan “Mammon” veya “Mamon” ifadesi Aramice bir kelimedir ve her türlü “maddi zenginlik ve dünyevi güvenin” müşahhaslaşmış şeklini temsil etmektedir.

    28 – Matta, 6/24.

    29 – Levililer, 19/18.

    30 – Matta, 5/43-45.

    31 – Yuhanna’nın I. Mektubu, 4/7-8.

    32 – René Guénon, Hıristiyan Mistik Düşüncesi, İstanbul 2005, s. 65.

    33 – René Guénon, a.g.e., s. 90-91.