Köprü Anasayfa

Sevgi

"Kış 2008" 101. Sayı

  • Sevgi

    Editör

    Yaratılışın mutlak nedenlerinden biri olarak kabul edilen sevgi, Kur’ân’ın da temel kavramlarındandır. Bununla birlikte felsefe, sosyoloji, psikoloji, edebiyat ve ilahiyat gibi sosyal bilimler de sevginin kaynağı, mahiyeti ve fert-toplum üzerindeki etkileri üzerinde araştırmalar yapmışlar ve konuyu çeşitli boyutlarıyla ele almışlardır.

    Modernizmin insan üzerindeki yıkıcı etkilerinden bahsederken sevginin değerini yitirmesi en çok vurgulanan hususlardan biri olmalıdır. Sevgi, modern çağ insanının en çok aradığı, varlığına en çok muhtaç olduğu bir değer haline gelmiştir. Iletişim çatışmalarının had safhaya ulaştığı günümüzde, sevgisizliğin insanlığı bütün olarak mutsuzluğa sürüklediği sosyo-psikolojik araştırmaların da dikkat çektiği bir husustur. Maddeten doyurulan modern çağ insanının mutsuz bir hayat sürmesi, mutluluğun anahtarlarından biri olarak kabul edilen sevginin önemini gözler önüne sermektedir.

    Çağımız insanının en büyük handikaplarından biri günlük hayatın cazibedarlığı ve meşgaleleri içinde, başta yaratıcısı olmak üzere sevgi merkezli ilişkilerden uzaklaşması, aile, toplum ve diğer varlıklarla ilişkisini zedelemesi olmuştur. Günümüzde sevgi çoğunlukla; anlamını yitirmiş, yalnızca şarkılarda hatırlanan, sadece dillerde terennüm edilen, bir türlü kalbe ve hayata aktarılamayan bir sözcük haline gelmiştir. Sevginin gerçek mahiyetinin ferdî ve sosyal hayatta geçerliliğini yitirmesi fertlerin ve toplumların mutsuzluğunu pekiştirmiş, insanlar mutluluğu teknolojinin kendilerine sunduğu sanal alemlerde arar hale gelmişlerdir. Modernizmin, teknolojik gelişmelerin, küreselleşmenin sevgi üzerindeki etkileri mutlaka tartışılmalıdır; ancak insanın fıtri özelliklerinden uzaklaşmasının bu husustaki rolü de gözden uzak tutulmamalıdır. Buradan hareketle sevgiyi yaradılış nedenlerinden biri olarak kabul eden, dinin kıblesini sevgi olarak gören, Yunus’un "Yaratılanı severim yaratandan ötürü" ifadesiyle bütün varlıkları yaratıcı adına sevmeyi şiar edinen bir dinin mensuplarının fert-aile-toplum hayatının her alanında bu anlayışa zıt tavırlar sergilemesi, sevgiyi nostaljik bir değer haline getirmesi sorgulanması gereken bir durumdur.

    Geçtiğimiz yıl siyaset sahnesinde yaşanan hadiselerle, sevgi anlayışından uzak bir siyaset dilinin toplumumuzu nasıl gerdiği yakın bir örnektir. Bu bağlamda, Bediüzzaman’ın Avrupa’dan geri kalış sebeplerimizden biri olarak "adavete muhabbet" hastalığını göstermesi dikkat çekicidir. Bir toplumda sevgi yerine kin, nefret ve düşmanlık duygularının yerleşmesi, çatışma kültürünün alenileşmesi; hatta bunların önünü açan kendi menfaatini düşünme, doğruluktan uzaklaşma vb. tavırların yaygınlaşması sosyo-psikolojik olarak irdelenmelidir. Kendinden olmayanı sevmeme, ötekileştirme, iç ve dış düşmanlar psikolojisiyle nefret yüklü bir hayat tarzını benimsemenin nasıl bir toplumsal psikolojinin ürünü olduğu da farklı bir sorundur.

    Tartışılması gereken noktalardan biri de sevginin aşk ve şefkat kavramlarıyla ilişkisidir. Şefkat, sevgi ve aşk kavramları insanın hayatında önemli yeri olan, birbirine yakın gibi görünen; fakat birbirinden farklı anlamları ve fonksiyonları olan kelimelerdir. Aşk, büyülü bir kelime olduğu için hem dinî, hem de dünyevi anlamda asırlardır ön planda tutulmuş ve insanlar bu kavramın esareti altına girmişlerdir. Şefkat ise, içten ve karşılıksız merhamet, acıyarak ve esirgeyerek sevmedir ve bu yönüyle şefkatin; insanın insanla ilişkisinde aşktan ve sevgiden daha geniş ve faal bir rolü olduğunu da söylemek mümkündür. Tasavvufta "aşk" konusunun vahdet-i vücut anlayışı ile irtibatı ve bu konuyu Bediüzzaman’ın değerlendirmesi incelendiğinde onun aşkı değil şefkati ön plana çıkarmasının Kur’an açısından yorumunun nasıl yapılabileceği sorusunun cevabını ararken, bu kavramlara tasavvuf, felsefe, sosyoloji ve psikolojinin yüklediği anlamlar da ortaya konulmalıdır.

    Biz de bunları göz önünde bulundurarak 101. sayımızın dosya konusunu "sevgi" olarak belirledik. Konuyu "sevgi, muhabbet, muhabbetullah, aşk, şefkat, tefekkür, ibadet, korku, nefret, kin, barış, ilahi aşk, beşeri aşk, tasavvuf, vahdet-i vücut, huzur, mutluluk, ahiret" kavramları çerçevesinde ve aşağıda sorduğumuz sorular ışığında incelemeyi planladık.

    Sevgi nedir? Sevginin mahiyeti nedir? Sevginin gerçek anlamıyla birey ve aileden başlayarak toplumda yer bulmasının ve yaygınlaşmasının sonuçları nelerdir? Sosyolojik olarak toplumsal barış ve huzurda sevginin rolü nedir? Sevgi odaklı insanlar modelinin oluşturduğu bir toplum yapısı nasıl sonuçlar doğurur? Bediüzzaman’ın geri kalış sebeplerimizden biri olarak gösterdiği "adavete muhabbet" kavramı nasıl anlaşılmalıdır? Psikolojik olarak düşmanlığı sevmek, nefret üzerinde ısrar etmek nasıl bir ruh halinin ifadesidir? Demokratik anayasal düzen açısından sevginin rolü nedir? Sevgi dilini benimsemiş bir demokrasinin toplum açısından önemi nedir? Bir sevgi numunesi olarak Hz. Peygamber’in bu hususta bize verdiği mesajlar nelerdir? Sevginin Sünnet’teki yeri nedir? Çağımızın sorunlarını çok iyi bir şekilde okuyan Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde sevgi konusuna yaklaşımı nasıl olmuştur? 11 Eylül itibariyle dünyada Islam’ın şiddet unsurları içerdiği ve bir korku dini olduğu şeklindeki yaklaşımlara karşı ortaya konulabilecek Kur’anî yaklaşım nasıl olmalıdır? Islam’ın sevgi konusundaki yaklaşımının diğer dinlerden farkı nedir?

    Sizleri dergimizle başbaşa bırakırken bir sonraki sayımızda "Dil ve Risale-i Nurun Dili" dosyasıyla karşınızda olmayı umuyoruz.