Köprü Anasayfa

Bir Medeniyet Dili Olarak Risale-i Nur

"Bahar 2008" 102. Sayı

  • Risale-i Nur Eserlerinde Hitap (nida) Sanatı

    The art of Addressing in the Works of Risale-i Nur

    Sebahattin YAŞAR

    1- Çalışmanın Çerçevesi ve Amacı

    Bu çalışmamızda, Risale-i Nur eserlerindeki hitap çeşitliliği dikkatlere sunulmaktadır. Hitap, nida anlamıyla sesleniş; yazılı metinlerde kendini bulan, kısa, bir cümlecik halindeki muhatabı konuya çağırma, dinleyiciyi uyarma şeklindeki ifade biçimidir.

    Risalelerdeki hitabet sanatı ayrı bir değerlendirme konusudur.

    Bir Kur’an tefsiri olarak Risale-i Nur eserlerinin hitaptaki çeşitliliği ve renkliliği, beslendiği kaynak olan Kur’an-ı Kerim’den süzülmüştür. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki bazı belagat unsurları Risale-i Nur’da kendini göstermektedir.

    Kur’an’daki insanlara seslenişlerin derin incelikler içermesi, bu hususiyetin Risale-i Nur’da da yer alması, bizi konuyu incelemeye iten sebeplerden birisidir.

    Seslenişteki incelik, seslenilen kişiyi etkileyen bir faktördür. Söylenecek söze, anlatılacak konuyu kişinin kendisini açabilmesini netice verecektir. Kendisine böyle bir seslenişe muhatap olan insan, psikolojik, sosyolojik ve eğitim unsurları açısından bu seslenişin tesirinde kalacaktır.

    Risale-i Nur eserlerinde hem hitapta hem de hitabette oldukça sağlam bir yapı kendini göstermektedir. Bunu ehl-i dikkat nazarlarına sunmak çalışmanın amacı içerisindedir.

    Hitabın amacı ise, terbiye edici, ikaz edici, nasihat verici, onore edici, destekleyici vb. unsurları okuyan veya dinleyen üzerinde uyandırmadır.

    Risale-i Nur eserlerinde, belagatın bir lazımı olarak, “mukteza-i hale mutabık hareket” içerisinde, hitabın da neleri içermesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Bir sözü, “Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne içinde söylemiş? Ne için söylemiş? Söylediği sözü gibi dikkat etmek, belagat nokta-i nazarından lazımdır, belki elzemdir.”1

    2- Hitabın/Hitabetin Manası Üzerine

    İslam Ansiklopedisi’nde hitabın tanımı, Allah’ın insanı muhatap alan sözü anlamındadır. Tasavvufta Allah’ın insanlara yönelik sözü, yani hitab-ı ilahi olarak tanımlanmaktadır. İnsan ilk defa ruhlar aleminde iken Allah’ın hitabına mazhar olmuştur. Bu sırada Allah insanlara, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye hitap etmiş, onlar da, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye cevap vermişlerdir. (el-A’râf 7/172; Tirmizi, “Tefsir, 8).” Tasavvufta insanın gönlüne gelen hitaplara “havatır” denilmiştir. Bu hitaplar ilahî, melekî, nefsî, ve şeytânî olabilir.2

    Hitap, fıkıh terimi olarak da, “Allah Teala’nın mükelleflerin fiilleriyle ilgili olan sözleri anlamındadır.

    Hitabet ise, “etkili ve güzel konuşma sanatı” olarak tanımlanmaktadır. Arapça aslı hatabe olan kelime “hutbe okuma, güzel söz söyleme, vaaz ve nasihat etme” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise, “Bir topluluğa, bir maksadı anlatmak, bir fikri açıklamak, öğüt vermek, bir görüşü benimsetmek, bir eyleme teşvik etmek gibi amaçlarla yapılan güçlü ve etkileyici konuşma veya güzel konuşma sanatı” manasında kullanılır.3

    Hitabete baktığımızda peygamberimizin Veda Hutbesi, Said Nursi’de de Hutbe-i Şamiye hemen akla gelen örneklerdir.

    Bir eser açısından hitaba baktığımızda ise, eser içerisinde geçen kişi ya da kişilere olan hitaplar, eserin dikkate alınmasında, incelenmesinde ve içeriğin benimsenmesinde önem arz etmektedir.

    Amaç olarak hitabet, topluluk karşısında hiç telaşa düşmeden, aşırı bir heyecana kapılmadan, inandırıcı bir tavırla serbest konuşabilme seviyesine ulaştırır ve başkalarının fikirlerine nasıl hürmet edeceğini de gösterir.4

    Hitabetin bazı çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar; askerî, siyasî, hukukî, dinî vb. Dolayısıyla hitabet halka bilgi vermek, öğüt vermek, şevk, neşe vermek, bir konuyu paylaşmak, duygulandırmak, heyecanlandırmak gibi amaçlar için kullanılabilir.

    3- Kur’an-ı Kerim’de Hitap

    Bütün kemalatta olduğu gibi, hitap ve hitabette de beşere bu sanatın inceliklerini Kur’an-ı Kerim öğretmiştir.

    İnsanlara ulaşmanın, onlarla bir mesele üzerinde konuşmanın, onlara seslenmenin nasıl yapılacağı, nelere dikkat edileceği, insanların içinde oldukları şartlara uygun seslenişlerin nasıl olması gerektiğini önce Kur’an örneklendirmiştir.

    Yüce Allah’ın insana/insan topluluklarına Kur’an’da nidası, bu sanatın en ince sırlarına ulaşmaya birer uygulama örneğidir. İnanan/inanmayan, havas/avam, kadın/erkek, çocuk/yaşlı vb.’lerine yönelik oldukça incelik taşıyan hitap örnekleri, Kur’an’ın bu alanda da mu’cizeliğini ehl-i dikkate sunmaktadır.

    Kur’an-ı Kerim’in hitap (sesleniş) olarak nasıl bir mu’cizelik taşıdığını Risale-i Nur eserlerinden öğrenmekteyiz.

    “Tenezzülat-ı İlahiyyeti ile ukulil beşer” denilen, beşerin akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak, bir tenezzül-ü İlahidir. Evet, bütün ziruh mahlukatını konuşturan ve konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi o konuşmalara konuşmasıyla müdahale etmesi, Rububiyetin muktezasıdır.5

    “Kur’an’ın üslupları ve şivesi altında bir insanın timsali görünür” diye mugalata yapanlara karşı, Bediüzzaman şu cevabı veriyor:

    “Kur’an’da bahsedilen adi işler ve hakir şeyler, insanların arasında yapılan muhavere ve konuşmalar gibidir.”

    “Söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellime bakarsa, birkaç cihetten muhatabına bakar. Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak lazımdır ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Kur’an’ın muhatabı beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir, yani beşerin bilmediği şeyleri beşere bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine Kur’an, beşerin hissiyatıyla memzuç olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler ki, beşerin fehmi söylenilen sözden, tevahhuş edip ürkmesin.”

    “Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi onun çat pat söylediği sözler ile ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insan ile o çocuk arasında bir malumat alışverişi olamaz. Allah ile beşer arasındaki ahz ve ita’lar da böyledir. Eğer Cenab-ı Hak beşere i’ta edeceği malumatı beşerin terazisiyle tartıp vermezse, beşer, katiyen ne bakar ve ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış olduğu terazinin dilinden anlar, bu fenni terazilerin dilinden anlamaz.”

    “Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla konuşmaktan aşağı değildir.”

    Kur’an’ı inzal etmekten maksad, cumhur-u nası irşad etmektir. Cumhur ise avamdır. Avam-ı nas, çıplak olan hakaiki göremez; ülfet peyda etmedikleri akliyat-ı mahzayı ve mücerredatı fehimleri alamaz. Bunun için Cenab-ı Hak, lütuf ve ihsanıyla, hakikatleri onların ülfet ettikleri bir libas ile, bir şive ile göstermiştir ki, tevahhuş edip ürkmesinler.”6

    “Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın ifadesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü, muhataplarının ekserisi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besatet-i efkarını okşamak için, tekrar ile semavat ve arzın yüzlerine yazılan ayetleri tekrar ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.”7

    Kur’an-ı Kerim’deki Hitapların Muhatap ve İçerik Açısından Ne Faydası Vardır?

    Kur’an-ı Kerim’deki bu seslenişlerin muhatap açısından ve muhataba ulaştırılacak içerik açısından pek çok faydası vardır. Konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’in mu’cizeliğini nazarlarımıza sunan Risale-i Nur, konuya şöyle izah getirmektedir:

    “Yine Kur’an’da kesretle zikredilen "ya eyyühe" ile edilen hitap ve nida, üç vecihle ve üç edatla te’kid edilmiştir. Birisi, ikazı ifade eden ve ikaz için kullanılan "ya" harfidir. İkincisi, alametleri aramakla bir şeyi bulmak için kullanılan "ey" kelimesidir ki, Türkçe’de "hangi" kelimesiyle tercüme edilir. Üçüncüsü, gafletten ayıltmak için kullanılan "he" harfidir. Bu te’kidlerden anlaşılır ki, burada şu tarz ile yapılan nida ve hitap, çok faidelere ve nüktelere işarettir.”8

    Birincisi, insanlara ibadetlerin teklifinden hasıl olan meşakkatin, hitap-ı İlahiye mazhariyetten neş’et eden zevk ve lezzete tahfif edilmesidir.

    İkincisi, insanın gaibane olan aşağı mertebesinden, huzurun yüksek makamına çıkması, ancak ibadet vasıtasıyla olduğuna işarettir.

    Üçüncüsü, muhatabın üç cihetten ibadete mükellef olduğuna işarettir: Kalbiyle teslim ve inkıyada, aklıyla iman ve Tevhide, kalıbıyla amel ve ibadete mükelleftir.

    Dördüncüsü, Muhatabın mü’min, kafir, münafık olmak üzere üç kısma ayrılmış olduğuna işarettir.

    Beşincisi, insanlara yüksek, orta, avam tabakalarına hitaben şamil olduğuna işarettir.

    Altıncısı, insanlar arasında yapılan nida ve hitaplarda adet edinmiş olan şeylere işarettir ki, insan evvela gördüğü adamı çağırır ve durdurur, sonra kim olduğunu anlamak için alametlerine dikkat eder, sonra maksadını anlatır.

    Kur’an-ı Kerim hitap ettiği insanları öncelikle üç sınıfta ele almaktadır. Bunlar; “Birincisi müttaki mü’minler, ikincisi inatçı kafirler, üçüncüsü iki yüzlü münafıklar"9dır.

    “Aralarında taksimat ve teşkilat yaptı ve her bir kısmın sıfatını ve akibetini beyan etti; sonra ‘Ey insanlar ibadet ediniz’.(Bakara Suresi, 21.) ayetiyle her üç kısma tevcih-i hitap ederek onları ibadete emir ve davet etti.”

    “Yani evvelki ayetlerde insanların taksimatı, ahval ve sıfatı zikredildikten sonra, makamın iktizasıyla, bu ayet onları takip etmiştir.”

    Kur’an’daki hitapta, kişinin içinde bulunduğu şartlarla birlikte düşünüldüğü ve kişinin taşıdığı psikolojinin de dikkate alındığı anlaşılıyor. Yani gaib olan, hazır olmayan ancak kendisine bir seslenişi okuyan, dinleyen kişi, nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde bu hitaba yaklaşır ve İlahi mesaj karşısında ne hisseder, "yapan bilir, bilen konuşur" hakikati gereği, yüce Allah da o kulun içinde olduğu duyguyu dikkate alarak ona ulaşmış olmaktadır.

    “Vakta ki Kur’an-ı Kerim insanların her üç fırkasından da bahsetti ve her bir fırkasının sıfatını, akibetini söyledi; samiin arzusu ve makamın iktizası üzerine, Kur’an-ı Kerim, gaybtan hitaba intikal ederek, onlara karşı şu hitapta bulundu.”

    Böyle bir hitabın hikmeti ise, “Mesela, bir şahsın iyiliğinden veya fenalığından bahsedilirken, gerek konuşanda, gerek dinleyende ya tahsin veya tel’in için bir meyil uyanır. Sonra gitgide o meyil öyle bir kesb-i şiddet eder ki, sahibini o şahsa götürüp şifahen konuşmaya kuvvetli bir arzu uyandırır. Burada, samilerin o meyillerini tatmin etmekle, makamın iktizası üzerine, Kur’an-ı Kerim onları samilerin huzuruna götürüp kendilerine hitap ve tevcih-i kelam etmiştir. Bu ayette gaybdan hitap edilen iltifat ve intikalde hususi bir nükte de vardır ki, ibadetle yapılan tekliften hasıl olan meşakkat, hitab-ı İlahiden neş’et eden zevk ve lezzetle karşılanır ve insanlara ağır gelmez. Ve keza, hitap suretiyle ibadeti teklif etmek, abd ile Halık arasında vasıta olmadığına işarettir.10

    Bir hitabın dinleyenin taşıdığı özelliklere göre, (mü’min, kafir, münafık vb.) kaç farklı hususiyet kazandığı yine konuyla ilgili örnekte oldukça veciz bir şekilde ortaya konmuştur:

    “Ey insanlar! İbadet ediniz.” cümlesinde, emir ve hitap, geçen her üç fırkayı teşkil eden mü’min, kafir ve münafıkların, mazi, hal ve istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün efradını ihtiva eden tabakalara hitaptır. Binaenaleyh, ‘u’budu’ vav’ının merciinde dahil olan kamil mü’minlere göre, ‘u’budu’ ibadete devam ve sebat etmeyi emirdir. Orta derecedeki mü’minlere nazaran ibadetin arttırılmasına emirdir. Kafirlere göre, ibadetin şartı olan iman ve Tevhid ile ibadetin yapılmasına emirdir. Münafıklara nazaran, ihlasa emirdir.”11

    Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de "ya" ile yapılan hitapta şu nüktelere işaret vardır:

    "ya" ile nida edilen insanlar; gafil, gaib, hazır, cahil, meşgul, dost, düşman gibi çok muhtelif tabakalara şamildir. Bu muhtelif tabakalara göre "ya"nın ifadesi değişir. Mesela, gafile karşı, tenbihi ifade eder; gaibe ihzarı, cahile tarifi, dosta teşviki, düşmana tevbih ve takrii gibi, her tabakaya münasip bir ifadesi vardır. Sonra, makam-ı kurbu iktiza ettiği halde, uzaklara mahsus olan "ya" edatının kullanılması birkaç nükteye işarettir:

    a- Teklif edilen emanet ve ibadetin pek büyük bir yük olduğuna, derece-i ubudiyetin, mertebe-i Uluhiyetten pek uzak olduğuna, mükelleflerin, zaman ve mekanca hitabın vakit ve mahallinden ırak bulunduğuna, insanların derece-i gafletlerine işarettir.”12

    Demek Kur’an-ı Kerim, hitap ve hitabet konusunda da beşere yol göstermekte, insanlara ulaşırken onlara nasıl seslenmek gerektiğini, muhatap olunan insanların algılama biçimlerini ve düzeylerini dikkate almak gerektiği konusunda bir yol göstericilik yapmaktadır.

    Ayrıca Kur’an-ı Kerim’deki hitaplarda aynı anlama gelen kelimeler, anlatılan konuya göre farklı anlamda kullanılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’deki hitaplara baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz.

    Ey âdemoğulları!, (A’raf, Suresi, 8. cüz;) Ey insanlar!, (Nisa Suresi, 6. cüz.)

    Ey ehl-i kitap, Ey Hıristiyan ve Yahudiler! (Al-i İmran Suresi, 3. cüz.)

    Kur’an-ı Kerim’deki hitap çeşitliliğine baktığımızda oldukça farklı insan tabakalarına ve özellikleri çeşitli insanlara hitaplar görmekteyiz. Bunlardan birkaç örnek verelim:

    Ey insanlar, ey kitap ehli, ey iman edenler, ey takva sahipleri, ey âdemoğulları, ey Meryem, ey Davut, ey peygamber, ey kafirler, ey mü’minler, ey münafıklar, ey Müslümanlar, ey Hıristiyan ve Yahudiler, ey İsrailoğulları, ey peygamber hanımları.

    4- Hazret-i Peygamber’de Hitap

    Kur’an’ın yaşayan modeli olan Hazret-i Peygamber, Kur’an’a hitap ve hitabet yönüyle de ayine olmuştur. Kur’an’ın üslubunu kendine rehber edinmiş, insanlara olan seslenişlerinde (nida), en ince hususları dahi kendinde uygulamıştır.

    O’nun bilhassa icra ettiği hitap/hitabet örnekleri sair insanlara birer örnek niteliğindedir. Nitekim İslam’ın tebliği esnasında, sohbetler ettiği arkadaşlarına olan seslenişleri ve mektuplar yazdığı devlet başkanlarına olan hitapları iletişim kuralları açısından da oldukça incelikler içermektedir.

    Hazret-i Peygamber, “Tebliğ-i risalette ve nası hakka davette o derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki, büyük devletler ve büyük dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amcası ona şiddetli adavet ettikleri halde, zerre miktar bir eser-i tereddüt, bir telaş, bir korkaklık göstermemesi ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslamiyet’i dünyanın başına geçirmesi ispat eder ki, tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz.13

    Resul-i Ekrem’in Veda Hutbesi ve pek çok konuşma örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir. Buradan anlaşıldığına göre İslam’ın ilk devirlerinde hitabete büyük önem verildiği anlaşılmaktadır.14

    Hazret-i peygamberin hutbeleri; putperestliği ve her türlü cahiliye inancını terk etmeye çağrı, bütün insanları zulmetten nura çıkaracak olan İslam’a davet, İslam inançlarının güzelliği, insanların dünya ve ahirette mutluluğa erişmelerinin yolları ve cihadın fazileti gibi konuları ihtiva etmektedir.

    Veda Haccı esnasında devesinin üzerinde on binlerce insana hitaben yaptığı konuşma Allah’a iman, insan haklarına saygı, özellikle kadın haklarının gözetilmesi, dini bağların güçlendirilerek din kardeşliğinin korunması, insanların eşitliği, Kur’an ve sünnete sarılmanın önemi gibi temel konuları içermektedir.15

    Resulullah’ın vefatından sonra yerine kimin geçeceği konusuyla ilgili tartışmalar esnasında Hz. Ebu Bekir’in yaptığı konuşma İslam’da ilk siyasi hitabet örneği kabul edilmiştir.

    Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidin devri Arap hitabetinin altın çağı olup bu dönemin Hz. Peygamber’den sonraki en büyük hatipleri başta Hz. Ali olmak üzere ilk dört halife, ordu komutanları ve valilerdi.16

    Hazret-i Muhammed (a.s.m) hitabetin bütün inceliklerini icra etmiş; hem hitabet sanatını icra eden kişi anlamında ve hem de hitabetin etkili olmasının gereklerinden olan dinleyici faktörünün inceliklerini dikkate alma noktasında ve hem de sunulan metin konusundaki örneklere bakıldığında tam bir hitabet önderi olarak karşımıza çıkmaktadır.

    O, hitap ederken ses tonu, mimikleri, kendi psikolojisi ve muhatabın psikolojisi ile birlikte; kime, ne zaman, nasıl ve ne için hitap ediyorum, sorularını dikkate alarak seslenişte bulunmuştur.

    Durum onu gösteriyor ki, davası büyük olanın, tebliğinde de pek çok incelikler taşıması gerekecektir.

    Risale-i Nur’da Hitap

    1. Risale-i Nur’daki Hitap (nida) Sanatına Nasıl Bakılmalıdır?

    Risale-i Nur Külliyatı, kendine mahsus orijinal bir dokusu bulunan bir Kur’an tefsiridir. Bu özelliği dolayısıyla Kur’an’ın pek çok hususiyeti, Risale-i Nur’da da kendini göstermektedir.

    Bu özelliklerden birisi, eserdeki insanların farklı millet (Türk, Arap, Kürt…) farklı sosyal tabakalarına (havas, orta ve avam), farklı yaş guruplarına (çocuk, genç ve yaşlı), farklı cinsiyet, (hanım, bay) farklı inanç sahiplerine hitap etmesi (mü’min, kafir, münafık); eğitimli ile eğitimsiz, köylü şehirli, öğrenci profesör gibi çok derin farklılıkları aşarak, ortak noktalara temas etmesi ve onların üzerinde etkili olması ve bunu da aynı eser içerisinde yapmasıdır. Bu özellik de incelenen eserin özel bir durumla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

    Bilhassa hitap ettiği kitlenin avam insanlar olması hasebiyle müellifin; onların anlayışları, üslupları, şiveleri, algılama düzeyleri neyi gerektiriyorsa onu dikkate alması ilginçtir. Bu tarzdan olarak, önemli hakikatlerin hikayecikler tarzında zihne yaklaştırılması oldukça orijinaldir. Yine önemli hakikatleri insanların tanıdıkları, bildikleri mefhumlarla örneklendirmek, yani köyden, muhtardan, askerden, iğneden, kitaptan ya da saraydan, güneşten, padişahtan, hakimden vb. örnekler vermek, konuyu mantıksal temeline oturtmak maksadı taşımaktadır.

    Ayrıca oluşturulan külliyatın her kademeden, her seviyeden, her kültürden, her inançtan insanın anlayabileceği bir üslup içerisinde olması, Kur’an-ı Kerim’in eser üzerindeki tasarrufunun bir belirtisi olsa gerektir.

    Zaten eserlerdeki hitap (nida) sanatı, hitap ettiği insan ya da insanların durumlarına göre gelişir. Malumdur ki, insanların algılama düzeyleri, anlatılanları değerlendirmeleri farklı farklı olacaktır.

    O zaman anlaşılıyor ki, bir hakikati, insanlara anlatmak, ikna etmek pek çok hususun dikkate alınmasıyla alakalı bir durumdur.

    Öncelikle o insanın o hakikate ihtiyaç hissetmesi, o hakikatin aklına, mantığına hitap etmesi, o insanın o hakikati kabul edecek bir temeli olması; bir de o hakikatin vasıtası olan anlatıcının ya da eserin bir takım özellikler taşıması gerekmektedir. Yani eser pek çok noktadan incelikler içerebilmelidir. Özellikle hitap tarzı ve şeklinde; muhatabı okşayan, onu varlığı ile kabul eden, onu dışlamayan, onun fehmine uygun bir dil kullanan, zihninde oluşabilecek konuyla ilgili soruları da cevaplandırabilen özellikler okuyucuyu eseri okumaya iten faktörlerden bazılarıdır.

    ***

    Risale-i Nur eserleri, her tabakadan insana hitap etmektedir. Bu özelliği içerdiği için, hitap zenginliği ve çeşitliliği gösterir.

    Kur’an-ı Kerim’de, canlı cansız bütün varlıklara, dağlara, taşlara, denizlere, göklere, hayvanlara, böceklere, bitkilere ve bütün varlıkların "ahsen-i takvim" sureti olan insanlara ve insanların da farklı tabakalarına seslenmeler söz konusudur.

    Kur’an-ı Kerim’in bir tefsiri olarak Risale-i Nur’larda, Kur’an’ın hitap ettiği bütün insanlara ve topluluklara hitap etme pozisyonu bulunmaktadır. Risale-i Nur eserleri, Kur’an’ın bu asra bakan bir mu’cize-i maneviyesi olması hasebiyle, hitap ve nida çeşitliliği ve zenginliği yönüyle Kur’an’a ayine olmaktadır. Onun için Risale-i Nur eserlerinde, çeşitli özelliklere sahip insanlara ayrı ayrı hitaplar bulunmasının yanında canlı, cansız mahluklar için de özel nidalarla karşılaşmaktayız.

    Risale-i Nur eserleri, Kur’an-ı Kerim’in bu mu’cizevî hususiyetine, İşârâtü’l-İ’câz isimli eserinde işaret etmiş ve bu yönüyle de Kur’an’ın mu’cizeliğini nazarlara sunmuştur.

    Ayrıca, eserlerde görülen bir özellik de, muhataba seslenişle birlikte ileride gelecek insanlara da seslenişin olmasıdır. Zaman zaman yüzünü hazırdan çevirip, yüz sene sonra gelecek insanlara seslenişler yapmak, onlara kendini eser olarak hazırlamak, Risale-i Nur’a has bir özelliktir.

    Yine Nur eserlerinin insanların taşıdıkları sıfatlara göre nidalar içermesi ve o özel durum nasıl bir hitabı gerekli kılıyorsa, ona göre bir yaklaşım geliştirmesi önemli bir özelliktir. Yani hastaya, sabırsız kişiye, hapse düşmüşe, yanlış yola sapmışa, günaha giriftar olmuşa, arayış içerisinde bulunanlara, şeytan tarafından kandırılmışlara, nefsine mağlup olmuşlara, kafası karışmışlara, divane olmuşlara, hissine yenik düşmüş gençlere, üzerinde oyunlar planlanan kadınlar taifesine, artık kabre yakınlaşmış ihtiyarlara vb. pek çok özel durum içerisindeki insanlara uygun hitaplarda bulunarak, bu özel konumuyla da, yine Kur’an’a ayine olmaktadır.

    Risale-i Nur eserlerinin, birbirinden çok farklı yaş guruplarıyla, eğitim ve kültür düzeyi farklılık gösteren kişilerin hepsine birden hitap etmesi ve onları da hissesiz bırakmaması üzerinde durulması gereken bir özelliktir. Yani buna ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyi de denilebilir. Ancak yine özel bir durum ki, pek çok farklı alandan profesörlerin iştah ve istifade ile Risale okumaları, yine Kur’an’ın bir talimi ve Resul-i Ekrem’in (asm) bir öğretisi olduğunun alametidir.

    Risale-i Nur’un kendine mahsus dil üslubu yanında bir de insanlara hitap/nida bakımından farklıklar taşıması, insanlarla olan ilişkilerde, konunun iletişim unsurları açısından da dikkate alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

    Neden Hitap Sanatı Kullanılmıştır?

    Risale-i Nur’da hitaplar, hangi amaçlarda kullanılmıştır?

    Risale-i Nurlardaki "Aziz, sıddık, mübarek, müstakim kardeşlerim, medar-ı tesellilerim!" gibi birbirinden farklı, sena eden, öven, iftihar eden hitaplar; müellifin talebelerine, iman kardeşlerine ne kadar değer verdiğinin, onları ne kadar önemsendiğinin bir göstergesidir.

    Hitaplardaki kullanılan özel kelimelerle “bu tavrı sürdürmeye devam edin, istikametten ayrılmayın, size böyle olmak yakışır” gibi bir mana da murat edilmektedir.

    Hitapların bazılarında iman kardeşlerine ve daha özelde Nur talebelerine bazı ikazlar, uyarılar yapılmaktadır.

    Risale-i Nurlar iman hakikatlerinin dersleri olduğu için, onları belli makamda bulunanlara taşımak için o makam sahiplerinin olumlu özelliklerine hitapla vurgu yapılarak kendisine iletilen mesaja ve konuyu duyarlılık göstermesi amaçlanmıştır.

    Hitaplardaki nezaket, çeşitlilik, renklilik ve hassasiyet; "insanları iman hakikatlerine nasıl davet edebilirim, onları imansızlık cereyanından nasıl kurtarabilirim"in inceliklerinden başka bir şey değildir.

    Yani bir başka ifadeyle, peygamberler dinlerini anlatmak, yaymak ve insanları Hakk’a davet konusunda nasıl incelik ve hassasiyet göstermişlerse, peygamberlerin birer varisi olan alimler de aynı hassasiyeti göstermişlerdir. Risale-i Nur eserlerini de son asrın peygamber varisi olarak dikkate aldığımızda bu hitap çeşitliliği ve renkliliği daha da anlaşılır olmaktadır.

    2. Hitaplar Neden önemlidir?

    Hitabın üç esası bulunmaktadır. Bunlar, hitabeden, hitap edilen ve hitap konusudur. Bir hitabın muhatapta tesir uyandırabilmesi ve konuyu ilgiliye taşıyabilmesi için, bu üç esasın kendisine mahsus kurallarını dikkate alması gerekir.

    Mesela, konuyu seslendiren sanatın inceliklerini ne kadar dikkate alırsa alsın, eğer dinleyici faktörünün incelikleri dikkate alınmamışsa, mesaj muhataba ulaşmaz veya eksik kalır.

    Risale-i Nur eserlerinde bu üç esasın da incelikleri oldukça titizlikle dikkate alınmıştır. Konular, her yaştan, her kültürden ve her kademeden insanın istifade edebileceği bir incelik içerisinde ele alınmıştır.

    Buna risale diliyle “mukteza-i hale mutabık ifade tarzı” da diyebiliriz. Hitapta da kişinin şartları, neyi gerekli kılıyorsa, o hususlar dikkate alınmıştır. “Söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellime bakarsa, birkaç cihetten muhatabına bakar. Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak lazımdır ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Kur’an’ın muhatabı beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir, yani beşerin bilmediği şeyleri beşere bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine Kur’an, beşerin hissiyatıyla memzuç olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler ki, beşerin fehmi söylenilen sözden, tevahhuş edip ürkmesin.”17

    Risale-i Nur Kur’an’ın mu’cize-i maneviyesi olduğu için, yukarıdaki Kur’an’ın ifade biçimi, olduğu gibi, risalede kendini göstermektedir.

    Hitaplar muhatabın içinde olduğu duruma göre faklı anlamlar taşımaktadır. Mesela hitap gafile karşı tenbihi, gaibe karşı ihzarı; cahile tarifi; dosta teşviki; düşmana tevbih ve takrii gibi her tabakaya münasip bir ifadesi vardır. 18

    Ayrıca malumat beşerin anlayacağı terazi ile tartıp verilmezse, beşer katiyen ne bakar ve ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış olduğu terazinin dilinden anlar.19

    a. Hitabetin terbiye ediciliği

    Hitap, kişiye has bir seslenişi ifade ettiği için, kişi kendisine ait bir takım özellikleri hitap içerisinde görebilecektir. Kendisine dokunan bir sesleniş hisseden muhatap, kendisiyle birisinin bu kadar yakından ilgisine lakayt kalamayacaktır.

    Bu, Yaratan ile kul arasındaki hitapta da kendini göstermektedir. Yaratıcı kendisinin yarattığı mahluka seslenirken, haliyle onun halini bilerek seslenecektir. Bu sesleniş de ister istemez kişiyi etkileyecektir.

    Hitabın içerisinde yanlış bir davranışın nasıl oluştuğu ve nasıl giderilebileceğinin yolları gösterildiği için, insan kendisini bu izahlara göre eğitebilmektedir.

    Hitaptaki "ey sarsılmaz, sebatkar, fedakar, aziz, kıymetli, hakikatli… kardeş!” gibi seslenişlerde, aslında olması gereken, taşınması gereken davranışların neler olduğu hatırlatılmaktadır. Birkaç örneğe baktığımızda, ortaya konan hitaplarda oraya konan çağrışımlar, kişiyi terbiye edici bir faktör olarak görülmektedir.

    “Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede kuvvetli, metin, ciddi, sarsılmaz, fedakar arkadaşlarım ve seyahat-i berzahiye ve uhreviyede nurani yoldaşlarım!” (K.L., s. 198.)

    “Aziz, sıddık, müdakkik, müstakim kardeşlerim! (T.H., s. 269,) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hapis arkadaşlarım! (T.H., s. 505) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede fedakar arkadaşlarım Sabri, Hafız Ali, Hüsrev, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü Efendiler! (B.L., s. 163) Aziz, sıddık ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re’fet Bey!“ (B.L., s. 190.)

    Hatta insanların hatalardan nasıl kurtulması gerektiğini de yine hitaplarda bulabiliyoruz. Tabii yine muhatabı rahatsız etmeden, yapılması gerekenleri sıralamak da ayrı bir üsluptur.

    Bediüzzaman bir insanın, bir toplumun hatalarına dikkatleri çekerken, önce onların olumlu özelliklerine vurgu yapıyor, sonra da söylemesi gerekenleri, dikkate alınması gerekenleri ifade ediyor. Gelen hitap örneklerinde de bu ifade biçiminin izlerini görmekteyiz.

    Ey asırlardan beri Kur’an’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevkii muallayı ihraz etmiş olan ecdadın evlat ve torunlar! Uyanın! (T.H., s. 140) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonra alem-i İslam mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. (T.H., s. 85)

    b. İkaz içermesi

    Risale-i Nur’un bir diğer hususiyeti de kendisiyle muhatap olanları ikaz etmesidir. İkaz, bir yanlışa düşülmemesi noktasında yapılmaması gerekenlerin ilgiliye iletilmesi ve ondan konuyla ilgili adım atmasını beklemektir. Hitaplardaki, “ahireti bırakıp fani dünyaya dönmez kardeşlerim” ve “bir kısım ömrünü nursuz felsefi ve ecnebi fünununa sarf eden ihtiyar kardeşlerim” ifadeleri yapılan davranışa karşı bir ikaz içermektedir. Bu durum hitabedilen açısından tehlikeye işaret olarak algılanacaktır. Sonraki bölümlerde ise muhatap için doğrusunu nasıl yapmak gerektiği ile ilgili tespitler yer almaktadır.

    Aziz, sıddık, sarsılmaz, telaş etmez, ahireti bırakıp fani dünyaya dönmez kardeşlerim! (T.H., s. 517) İşte, ey nefsim gibi bedbahtlık neticesinde bir kısım ömrünü nursuz felsefi ve ecnebi fünununa sarf eden ihtiyar kardeşlerim! (T.H., s. 116) Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl. (T.H., s. 140) Heyhat! Geliniz Ey Ehl-i İslam! (T.H., s. 548)

    c. Onore etme

    Risale-i Nurlar hitapla kişiye seslenirken, önce onların mefahirlerinden, kahramanlıklarından, başarılarından bahsetmektedir. Böyle bir yaklaşım tarzı, tam bir eğitim metodudur. Muhataba yoğun bir şekilde olumlu yükleme yaptıktan sonra, ikazlar yapmak, yapılacak ikazın tesirini arttıracaktır.

    Bu üslup aynı zamanda, Kur’an’ın ruhuna da uygun bir yaklaşım tarzıdır. Çünkü “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz” kuralı gereği, insanlar bir andaki hatalarıyla hata yapmadıkları anlarda mesul değildirler. Dolayısıyla yapılan bir hatayı insanın hayatının bütününe teşmil etmek zulüm olacaktır.

    İşte insanlarla olan muamelelerde, o insanların olumlu özelliğine vurgu yapmak ve bu yönüyle onlara seslenmek, onlara taşınmak istenen mesajı almalarına zemin hazırlayacaktır.

    Örneklere baktığımızda önce hak edilmiş övgünün izahını görmekteyiz. Tabii böyle bir hitap tarzı muhataba şu mesajı vermektedir; "Sen kahramansın, sen azizsin, sen yüksek ecdadın evladısın". Tabii mana-i muhalifiyle, bu çizilen olumlu özelliklerin dışına çıkma mesajı da böyle bir yaklaşımda söz konusudur.

    Ey eski çağların cihangir Asya Ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! (D.H..Ö., s. 57)

    Ey bu dar-ı fanide medar-ı tesellilerim, bu diyar-ı gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli, muhataplarım! (B.L., s. 167)

    Ey Kur’an’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hadim olan ve İslamiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evladı! (T.H., s. 140)

    Ayrıca hitap açısından eserlerde itina ile üzerinde durulan bir başka husus da, Risale-i Nurları okuyarak yetişen Nur talebelerine, iman kardeşlerine, dostlarına ve aynı vatanda yaşadıkları vatandaşlarına dönük oldukça çeşit ve renkli hitaplar kullanılmasıdır.

    Hatta zaman zaman söylendiği kişiye has özel bir durumu ifade eden, “Aziz mamo!, ya eyyühel hoto!, ey birader-i vicdan!” gibi hitaplarla da karşılaşılmaktadır.

    Onun için hitapları değerlendirirken, içindeki tanımlamanın da aslında birer ders olduğunu dikkate almak gerekmektedir.

    3. İnsandan insana hitap

    Risale-i Nur eserlerinde, hitap açısından en dikkat çeken özellik, genel bir ifade seçilmeyip, insanların taşıdığı şartlara uygun olan hitapların seçilmesidir. Böylece kişinin kendisinin de bilgisi içinde olan bir hitaba yaklaşması daha kolay olacaktır.

    A- Müellifin kendi nefsine hitabı

    Risale-i Nur’da hitap çeşitliliği içerisinde en dikkat çeken sesleniş, müellifin kendi nefsine seslenişidir. Genelde eserlerde görülen yaklaşım, müellifin bir okuyucu kitleyi kendisine hedef seçip onlara hitap etme şeklindedir. Muhataplara nasihat etme tarzı eserde takip edilir.

    Oysaki böyle bir hitap tarzı dinleyicide bir takım olumsuzluklar içermektedir. Risale-i Nur’da müellif önce kendi nefsine seslenmektedir. Başkalarına verilecek nasihatleri önce nefsinde uygulamaktadır. Bundandır ki, herkesten ziyade kendi nefsini nasihata, ıslaha muhtaç görmektedir. Hatta nasihat makamındaki insanların nasihatlerinin tesirli olmamasının da altında, nefsini dışlayarak veya akla, mantığa uygun olmayan teklifler yaparak nasihatte bulunmaları gösterilmiştir. Bu da, "nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez" diyerek ifade edilmiştir.

    Onun için Bediüzzaman talebelerine, Risale-i Nurları muallimler gibi talebelere değil, kendilerini de talebeler gibi görüp, nefislerine okumaları gerektiğini belirtmiştir. Hatta Bediüzzaman kendi nefsini de o dersleri almaya muhtaç bir ders arkadaşı olarak kabul etmektedir.

    Müellifin kendi nefsine olan hitaplardan birkaç örnek:

    “İ’lem eyyühe’s-Said! (Mesnevi-i Nuriye), Bil ey nefsim!, Ey nefis! Ey nefisperest nefsim! (24. Söz), Ey fahre meftun, şöhrete müptela, medhe düşkün, hodbinlikte bîhemta, sersem nefsim! (18. Söz), Gel, ey nefsim! (22. Söz)” gibi örnekler risalelerin bir çok yerinde bulunmaktadır.

    B- İnsanların dini inançları bakımından hitaplar

    Farklı inançlardaki insanların kendi inançları dikkate alınarak hitapta bulunulması, realiteyi kabul ederek adım atma anlamında oldukça isabetlidir. Yani bir insan gurubunu, farklı özellikleri dolayısıyla yok farz ederek, onlara ulaşmak ve bazı hakaiki paylaşmak oldukça güçtür. Nitekim Kur’an’da da kafirlere, şirk ehline onların kendilerine uygun hitaplar dikkat çekmektedir.

    Risalelerde ehl-i kitaba, mü’minlere, kafirlere ve münafıklara hitaplar bulunmaktadır.

    i. Ey ehl-i kitap!

    Ehl-i kitaba yapılan hitap konularına bakıldığında, ya birlikte hareket noktaları ya da Kur’an’a davet konusu dikkatleri çekmektedir.

    Ey ehl-i kitap! (İ.İ, s. 52) Semavi dinleri dikkate alarak yapılan hitaplarda Hıristiyanlara, Yahudilere ve Müslümanlara hitaplar kendini göstermektedir. Bu hitapla, ehl-i kitapla birlikte değerlendirilmesi gereken konular ele alınmaktadır. Mesela bunlardan biri:

    “Ey ehl-i kitap! Geçmiş olan enbiya ve kitaplara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (a.s.m) ile Kur’an’a da iman ediniz!”20 şeklindedir. Böylece ehl-i kitap, Hazret-i Peygamber ve Kur’an’ı tanımaya davet edilmektedir.

    Zaten Kur’an, insanları üç kısma ayırarak her birisinin özelliklerini ortaya koymuştur. Kur’an “birincisi müttaki mü’minler; ikincisi, inatlı kâfirler; üçüncüsü, iki yüzlü münafıklar olmak üzere insanları üç kısma ayırdı ve aralarında taksimat ve teşkilât yaptı. Ve herbir kısmın sıfâtını ve akibetini beyan etti.” Tabii ki hitabını da bu tasnife göre yapmıştır.

    ii. Mü’minlere hitap

    Konuyla ilgili hitap örneklerine bakıldığında, Müslümanlara yapılan hitaplarda, Müslümanların meseleleri, Müslümanlık bağının ne demek olduğu, mü’minler kardeştir hitabının nasıl bir davranış modelini sunduğu gibi pek çok ortak düşünülmesi gereken konular ele alınmaktadır.

    “Ey ehl-i İslam! (Sün., s. 799 Ey Müslüman! (Sün., s. 76, s. 85)

    “Öyle ise, ey ihvan-ı müslimin!( Muh., s.7, 33) Ey kardeşlerim ve ey halifeler! (B.L., s. 102) Ey ehl-i tarikat kardaşlarım! (B.L., s. 102) Ey küre-i arzda bulunan gençler, hocalar, halifeler! (B.L., s. 104) Ey hocalar ve ehl-i kalb! (B.L., s. 104.)

    iii. Kafirlere hitap

    “Ey kafirler! (İ.İ., s. 133.)

    Kafirlere yapılan hitaptaki konu içeriğine bakıldığında, yapılan hitaplar, kafirlerin içinde oldukları çaresizlik hallerini gözler önüne sermektedir.

    “Ey kafirler! Semavat ve Arzın dışarısına çıkamazsınız; dahilde ise, her nereye kaçacak olursanız olunuz, Allah ilim ve kudretiyle her yerde hazır ve nazırdır.“

    iv. Münafıklara hitap (mülhid, zındık)

    İşârâtü’l-İ’câz’daki münafıklar bahsinde yapılan hitaplarda, münafıklar için "Ey kafirler" hitabı kullanılmaktadır. Aynı konu içerisinde kullanılan bir hitap da, "Ey kişi! (İ.İ., s. 88) hitabıdır.

    Ayrıca Risale-i Nurlarda konuyla ilgili olan mülhid (kendini Müslüman sanan ama dinden çıkmış olan) ve zalimlere de hitaplar bulunmaktadır. Aşağıda gelecek zındık ise, inanmadığını söylemeyip, Müslümanların içinde olup, onlar gibi görünüp tahrip etmeye çalışanlardır.

    Ey beni bu belaya sevk edip, bu hadiseyi icad eden mülhid zalimler! (T.H., s. 225) Ey mülhidler! Ey zındıklar! (T.H., s. 607) İşte ey Türkçülük dava eden mülhid zalimler! (T.H., s. 203.)

    C- Farklı medeniyetlere/milletlere hitaplar

    Risale-i Nurlarda kullanılan hitaplardan bazıları milletlere, medeniyetlere seslenişi ifade etmektedir. Alem-i İslam’a, Avrupa’ya veya ırk farklılığı bulunan milletlere hitaplarda dikkat çeken durum, hitap ettiği milletin, toplumun iftihar vesilesi olan bir takım seciyeleri varsa, hitabına onları da ilave yapmasıdır. Bir anlamda o millete seslenirken hem onların haklarını teslim etmiş oluyor, hem de bu seciye ile yaşamaya devam edin mesajı veriliyor.

    Tabii İslam milletlerine yapılan hitaplarda iman kardeşliği vurgusu ön planda tutulmaktadır. “Mü’minler ancak kardeştir. (Hucurat Suresi, 10)” Ayet-i Kerimesi buna işaret etmektedir.

    a. Alem-i İslam’a hitap

    İslam milletlerini bir bedenin uzuvları gibi düşünen Bediüzzaman, onlara hitap ederken de, ortak meseleleri paylaşmak üzere seslenişte bulunmuştur. Dolayısıyla konu alem-i İslam’ı ilgilendirdiğinde, birlik beraberlik, kardeşlik, ittihat gibi konular ele alınmaktadır.

    “Ey mücahidin-i İslam, ey ehl-i hal ve akd! (T.H., s. 125) Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl. (T.H., s. 140) Heyhat! Geliniz ey ehl-i İslam! (T.H., s. 548) Yaşasın İslam Kardeşliği ve Türk-Pakistan dostluğu! (T.H., s. 622.)

    b. Türklere/Kürtlere hitap

    Asırlardır aynı vatanda et ve kemik gibi birlikte yaşamış olan Türkler ile Kürtler hem aynı hitap içerisinde hem de ayrı olarak yer almaktadır. Bu da ayrılmaz bir birlikteliğin ifadesi olsa gerektir. Özellikle Münazarat isimli eserde konu, bizzat bu unsurlara dikkatleri çekmektedir.

    Aynı zamanda tarih boyunca bu milletin ve evlatlarının neler yaptığına ve İslam’a nasıl bayraktarlık ettiklerine de vurguda bulunularak, geçmiş ecdadı hatırlatılarak onların kimler oldukları ve neler yaptıkları hatıra getirilmektedir.

    Tabii Bediüzzaman’da toptancı bir kabul veya red bulunmamaktadır. Her unsurun içinde menfi, çirkin yapılar da olabileceği için, bu unsurları da ayıklamış ve ihanet edenler anlamında onlara ayrı hitap kullanmıştır.

    “Ey Türk kardeş! (Mektubat, s. 312) Ey Türkler ve Kürtler! (Mün., s. 57s. 89- T.H., s. 76) İşte ey Kürtler! (Mün., s. 33) Ey Kürtler! (Mün., s. 43) …Çirkin Türkler… (Mün., s. 5,7) Ey millet!” (D.H.Ö., s. 81)

    Yine vatandaş tanımlaması içerisinde olan, ehl-i vatan kimselere de özel seslenmeler görülmektedir. “Ey bu vatan gençleri! (Lem’alar, s. 172) İşte ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları! (Mektubat, s. 312.) Ey asırlardan beri Kur’an’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları!” (T.H, s. 86-88.)

    c. Araplara hitap

    Bediüzzaman’ın eserlerinde alem-i İslam’ın birlikteliği, kardeşliği, ve ittihadının apayrı bir önemi vardır. Bunlar içerisinde de, Hutbe-i Şamiye isimli eser, apayrı bir özellik içermektedir. Bu eserde, alem-i İslam’ın hastalıklarını ve çözüm önerilerini ortaya koymaktadır.

    Risale-i Nur’da tarihi süreç içerisinde önemli konumları bulunan Araplara yapılan hitaplar, incelenmesi gereken bir konudur.

    Hitaplarda, hitap edilen milletlerin yüksek seciyeleri dikkatlere sunulmaktadır. İşte bu hitaplardan birkaç örnek:

    “Hususan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Araplar! (Hut. Şam., s. 61) Ey bu Câmi-i Emevî’deki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm mescid-i kebîrindeki dört yüz milyon ehl-i iman olan ihvanımız!, Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm câmiindeki ihvan-ı Müslimîn!, Ey bu camideki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki âlem-i İslâm mescid-i kebîrindeki ihvanlarım!, Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm câmiindeki ihvan-ı Müslimîn!, Ve Ey Kur’an’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı!, Ey aziz ve necib kavm-i Arabın nurani azaları!” (T.H., s. 533.)

    Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! (T.H. s. 140)”

    d. Avrupa’ya hitap

    Bediüzzaman Avrupa’ya da toptancı bir yaklaşım içerisinde değildir. Avrupa’yı ikiye ayırarak, bozulmuş, İsevilik din-i hakikisinden uzaklaşmış Avrupa’ya seslenmekte ve Batılıları ikaz etmektedir.

    Bu konu bir bütün halinde 17. Lem’a’da notalara geçmektedir. 5., 6., 7., 8. Nota’da aşağıdaki hitaplarla bu Avrupa’ya seslenilmiştir. Avrupa’nın bu çirkin yüzüne seslenirken, bu vatan gençlerini de onları taklitten uzak durmaları noktasında ikaz etmektedir.

    “Bil ey ikinci Avrupa!, Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!, Ey beşerin nefs-i emmaresi!, Ey sefahet ve dalaletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa!, Ey ikinci bozuk Avrupa!”gibi hitaplar yapılmaktadır.

    Hitaplar dikkatlere sunulurken, hitap edilen topluluğun nasıl bir özelliğe sahip olduğunun izleri de görülmektedir. Hitapların içerisinde geçen kelimelerden birkaç konuda bilgi almak mümkün olmaktadır. Bunlardan birisi, "Bozuk Avrupa senin farkındayız. Sen küfür ve küfranı yayıyorsun. Yapıyor olduğun tahribat gözden kaçıyor zannetme” mesajı verilmektedir.

    2. İnsanların sosyal tabakalarına ait hitaplar

    Toplumun pek çok sosyal tabakası bulunduğundan onlara seslenirken de, kendilerine has kabul edilen bir takım, sosyal rol açısından, değerlendirmeler söz konusu olabilecektir.

    a. Yüksek (havas tabakasına hitap)

    İnsanlar sosyal tabakalardan oluşmaktadır. Özellikle topluluk içerisinde belirlenmiş bir rolü bulunan insanlar, bu rollerinin dikkate alınması noktasında hassasiyet gösterirler. Bir konunun havas tabakasına sunulması avam tabakası ile paylaşılması gibi olmayacaktır. Her tabaka insanının anladığı ve kullandığı bir dili vardır.

    Risale-i Nur eserlerinde bu yönüyle de insanlar dikkate alınmış ve böylece reislere, havas tabakasına dönük hitapta bulunulmuştur.

    “Ey tabaka-i havas! (Mün., s. 125) Eyyühe’r-ruus ve’r-ruesa! (Mün., s.104) Eyyühe’r-ruus ve’r-ruesa! (T.H., s. 77) Eyyühe’l-eşraf!” (Mün., s. 132)

    Risalelerde insanların farklı sosyal tabakalarına ait (orta tabaka ve avam tabakalarına) yapılmış sohbetler bulunmaktadır.

    Bunu şöyle görmekteyiz: “İrşadın tam ve nafi’ olmasının birinci şartı, cemaatin istidadına göre olması lazımdır. Cemaat avamdır. Avam ise hakaiki çıplak olarak göremez, ancak onlarca malum ve me’luf üslup ve elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim, yüksek hakaiki müteşabihat denilen teşbihler, misaller, istiareler ile tasvir edip, cumhura, yani avam-ı nasın fehimlerine yakınlaştırmıştır.”21

    Risale-i Nur eserlerinde de, Kur’an’ın bu hususiyeti gibi, önemli ve anlaşılması güç hakikatleri herkesin anlayabileceği hikayeciklerle, benzetmelerle kolay anlaşılır bir hale getirmek yolu ihtiyar edilmiştir.

    3. İnsanların taşıdıkları vasıflar açısından hitaplar

    Risalelerde de, her tabakaya münasip hitaplar seçilmiştir. Dolayısıyla tıpkı Kur’an’da olduğu gibi, farklı anlatım üslupları yer almaktadır. Bunlardan en belirgin olanı, tahkiye (hikaye) ile anlatımdır.

    Muhataplarına göre hitabın da kazandığı anlam değişmektedir. Gafil insanlar için ayrı bir anlamı olur iken, cahile karşı, dosta karşı, düşmana karşı ayrı ayrı anlamlar içerecektir.

    4. İnsanların yaş guruplarına göre hitaplar

    Risale-i Nur’da çok önemle üzerinde durulan konulardan biri de, konuların insanların yaş guruplarına uygun olarak ele alınmasıdır. Yani aynı konu içerisinde hem çocukların, hem gençlerin, hem de ihtiyarların anlayabileceği unsurlar bulunmaktadır. Aynı eserin böyle farklı yaş guruplarına hitap etmesi yine özel bir durumun habercisidir.

    İnsanların yaş dönemleri değiştikçe, psikolojilerinin de değiştiği dikkate alındığında, hem çocuklar, hem gençler ve hem de ihtiyarlar açısından konunun ayrı ayrı ele alınması konunun önemini göstermektedir.

    a. Çocuklara hitap

    İnsanlar arasında ulaşılması en güç olan belki de çocuklardır. Onlara ulaşılabilecek dil oldukça farklıdır. Konuyla ilgili ortaya konan ifadeler orijinal bir iletişim tarzını gündeme getirmektedir. Bu konuya şöyle açıklık kazandırılmaktadır. “Nasıl ki bir çocukla konuşan, kendisini çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat pat ederek konuşur ki, çocuk anlayabilsin. Avam-ı nasın fehimlerine göre ifade edilen Kur’an-ı Kerim’in ince hakikatleri, insanların fehimlerine göre Cenab-ı Hakk’ın hitabatında yaptığı bu tenezzülat-ı İlahiye insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlahi bir okşamadır. 22

    Çocuklara ulaşma dili, onların kullandıkları kelimeler, kavramlar etrafından gelişmektedir. Özellikle önemli konuların çocuklara nasıl anlatılması gerektiği üzerinde durursak; öldükten sonraki hayatı çocuklara anlatırken oldukça titizlik içerisinde kelimeler seçilmesi ve onların psikolojileri dikkate alınarak konunun izah edilmesi dikkat çekicidir. Yani annesi, kardeşi vefat etmiş bir çocuğa, bu konuyu izah etmek, ancak Allah’ın varlığının, öldükten sonra tekrar bir dirilişin, Cennetin varlığının izahları ile mümkün olacaktır. Risale-i Nurların, her yaştan insana, anlayacağı dil ile, imanı önceleyen bir külliyat olması bu ihtiyacın bir sonucudur.

    b. Gençlere hitap

    Bediüzzaman, insan hayatı için çok önem arz eden bir dönem olarak gençliğe, çok özel bir önem atfetmiş ve konuya müstakil bir eser yazarak, "Gençlik Rehberi"ni telif etmiş ve insan hayatının bu çok önemli dönemini yaşayan insanlara, bu eserle hitap etmiştir.

    Bu eserden bazı hitap örnekleri vermek gerekirse; “Ey hapis musibetine düşen biçareler!, (Gençlik Rehberi, s. 44) Ey hapis arkadaşlarım ve Din Kardeşlerim!, (s. 48,) Aziz, Yeni, Kardeşlerim ve Eski Mahpuslar! (s. 51) Ey bu vatan gençleri Frenkleri taklide çalışmayınız, Ey maddi ve manevi yaralı olan genç kardeşlerim!” (B.L., s. 101)

    c. İhtiyarlara hitap

    İnsan ömrünün bir önemli dönemi de ihtiyarlık dönemidir. Bu dönem hem yaşanan bir ömrün mahsulünün oluştuğu dönem olması hem de artık dünyaya veda anlamı içeren bir dönem olması itibariyle önemlidir. Burada pek çok olgu iç içe yaşanmaktadır. Onun için "çabuk incinebilen" bir dönemin insanları olarak ihtiyarlar özel ilgiye muhtaçtırlar.

    İşte Risale-i Nur eserleri içerisinde de "İhtiyarlar Risalesi" onların dünyalarına özel bir donanımla seslenmektedir.

    “Ey benim gibi ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler! (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 285) Ey benim gibi dünya ile alakaları kesilmeye başlayan ve dünya ile bağlanan ipleri kopmaya yüz tutam muhterem ihtiyar ve ihtiyareler!, (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 284) Evet, ey ihtiyar ve ihtiyareler! (T.H., s. 170) Ey sinni kemale gelen muhterem ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler!, (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 282) Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amelmande veya aciz, alil bir şahıs bulunan gafil! (Mektubat, 21. Mektup, s. 250)

    5. İnsanların cinsiyetlerine göre hitaplar

    a. Hanımlar

    Hanımlar, Risale-i Nur içerisinde apayrı bir konumu olan guruptur. Aile hayatının, toplum hayatının bu çok hassas ve nazik kalpli taifesi için, "Hanımlar Rehberi" isimli çok özel seslenişler içeren bir eser telif edilmiştir. Bu eser hitap unsurları açısından da oldukça dikkat çekici ifadeler taşımaktadır. Eserde, hanımların birer şefkat kahramanı olarak ilan edilmesi psikolojik olduğu kadar, başlı başına fıtri bir yaklaşım tarzıdır.

    Annenin çocuk eğitimindeki yerine de çok yoğun vurgular yapan Bediüzzaman, adeta insanlığın gelişiminde ve niteliğinin artmasında annelik müessesesine çok büyük işler düşmekte olduğunu belirtmektedir.

    6. Risale-i Nur eserlerini tanıma derecelerine göre insanlara hitaplar

    a. Nur talebelerine hitaplar

    Risale-i Nurların, bu kadar hitap çeşitliliği içerisinde belki de en çok dikkat çeken Bediüzzaman’dan Nur talebelerine yapılmış seslenişlerdir. Bu hitaplar talebe, kardeş, dost gibi nurlara yakınlığı bulunan insanlara karşı yapılmıştır. Bu hitaplar ayrı bir çalışma alanıdır.

    b. Muhataba hitap

    Bediüzzaman’ın çokça dikkate sunduğu hitaplardan birisi de, "muhataplarım!" hitabıdır. Eserlerde muhatapların durumlarına göre ele alınan konularda da farklılık kendini göstermektedir.

    Ey muhataplarım! (Mün., s. 89) Ey muhatap efendi! (Muh., s. 28) Ey muhatap olan insanlar! (İ.İ., s. 154) Ey bu dar-ı fanide medar-ı tesellilerim, bu diyar-ı gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli, muhataplarım! (B.L., s. 167)

    c. Gaibe hitap

    Risale-i Nur’da ibretli bir hitap çeşidi de, henüz muhatap olmamış ama ileride gelecek nesli oluşturacak insanlara yapılan hitaplardır. Adeta gelecek olanların kendilerine bir seslenişin eserde bulunmasını murat etmiş olan müellif, onların eserle olan yakınlığını sağlayabilmek ve istifadelerinin fazla olmasını temin edebilmek noktasında bir zemin hazırlığı içersindedir.

    “Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafi-i gaybi ile bizi temaşa eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmed’ler, vesaireler!… sizlere hitap ediyorum! (Mün., s. 88) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim gibi alem-i İslam’ın cami-i kebirinde olan kardeşlerim! (T.H., s. 80) Ey Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki alem-i İslam camiindeki ihvanlarım! (T.H., s. 82) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonra alem-i İslam mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur.(T.H., s. 85) Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevi’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra alem-i İslam camiindeki ihvan-ı müslimin! (T.H., s. 86) Ey bu camideki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki alem-i İslam mescid-i kebirindeki ihvanlarım! (T.H., s. 87)

    d. Talebeye hitap

    Risale-i Nur’da talebelik makamı deyince, şu tanımlamaya yer verilir: “Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.”23 Talebe, Risale-i Nur hizmetini en birinci vazife bilir, hizmetteki sıkıntılara sabır ve tahammül gösterir ve nurları kendi malıymış gibi sahip çıkar.

    Talebelere yapılan hitaplar da belli bir amaç taşımaktadır.

    Bunların birkaç tanesine değinmek gerekirse, talebelerinin taşıdıkları güzel seciyelerle hizmete devam etmelerini sağlamak, kendisine sorulmuş bulunan sorulara mektupla cevap verilebilmek ve olumsuz durumlara müdahale ederek talebelerini titizlikle ikaz etmek ve olumlu seciyeler vesilesiyle onları onore etmek amaçlanmıştır.

    e. Kardeşe hitap

    Kardeşlik ise, Risale-i Nur’da şöyle tanımlanmaktadır: “Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakiki olarak Sözler’in neşrine ciddi çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir.”24

    Risale-i Nur’da belki de en fazla kullanılmış hitap kardeşe hitaptır ve çok da çeşitlidir. Sadece kardeşe 460’ı aşkın, değişik şekillerde hitapta bulunulmaktadır. Bu durum da iman kardeşliğinin ne kadar önemli bir yerde olduğunu göstermektedir. Mümkün mertebe kardeşlerle olan münasebetlerde bu seçkin hitaplardan kullanmak, kardeşane muhabbete katkı yapacak bir unsurdur.

    Aynı hitapları almamak çabası içerisinde farklılığı olan, Risale-i Nur eserlerindeki kardeş hitaplarından bazılarını paylaşalım:

    “Aziz, sıddık kardeşlerim! (Hut. Şam., s. 13) Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede ihlaslı ve kuvvetli ve şanslı arkadaşlarım! (K. L., s. 7,) Aziz, sıddık ve fedakar ve vefakar kardeşlerim! (K. L., s. 10) Aziz, mübarek, sıddık, sadık, ruhum, canım kardeşlerim! (K.L., s. 22) Aziz, sıddık ve alicenab kardeşlerim! (K.L., s. 419 Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim, dünyada medar-ı tesellilerim ve berzah yolunda nurani yoldaşlarım ve mahşerde inşaallah, şefaatçilerim! (K.L., s. 68) Aziz, sıddık, mübarek, masum kardeşlerim! (K.L., s. 82) Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede sebatkar, sarsılmaz, yılmaz arkadaşlarım ve bu misafirhane-i dünyada şefkatkar ve fedakar ve vefadar yoldaşlarım!( K.L., s. 102) Aziz, sıddık, sebatkar kardeşlerim ve hakiki varislerim! (K.L., s. 103) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli arkadaşlarım! (K.L., s. 107) Aziz, sıddık, muktedir, müteyakkız kardeşlerim! (K.L., s. 162) Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! (T.H., s. 513) Aziz, sıddık, sarsılmaz, sıkıntıdan usanıp bizlerden çekilmez kardeşlerim! (T.H., s. 515) Aziz, sıddık kardeşlerim, bu medrese-i Yusufiyede ders arkadaşlarım! (T.H., s. 516) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede samimi ve kuvvetli arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü! (B.L., s. 170) Aziz, sıddık ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re’fet Bey! (B.L., s. 190) Muhterem, sevgili mübarek kardeşlerim! (E.L., s. 96) Çok Aziz, Sıddık, Kahraman, Bahtiyar, Emirdağlı kardeşlerim! (E.L., s. 130) Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hakikat Yolunda Arkadaşlarım! (E.L., s. 134) Çok aziz, Çok Sıddık ve Sadık Kardeşlerim ve Risale-i Nur Cihetinde Emin ve Halis Varislerim! (E.L., s. 137) Aziz, sıddık kardeşlerim ve benim hakkımda bu gurbette samimi, akrabalarım Osman, Mehmet, Hasan Efendiler! (E.L., s. 141) Aziz, sıddık kardeşlerim; ve ebed ve hak yolunda hakikatli arkadaşlarım! (E.L., s. 148) Aziz, sıddık, alicenab eski ve yeni kardeş Yeşil Salih! (E.L., s. 158) Aziz, sıddık, bahtiyar, vefakar, fa’al, sebatkar kardeşlerim! (E.L., s. 163) Aziz, sıddık, sarsılmaz, usanmaz, çekinmez, çekilmez kardeşlerim! (E.L., s.164) Ey Risale-i Nur’un kıymetli talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakar kardeşlerim! (T.H., s. 254)

    Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili biraderzadem! (B.L., s. 136) İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene sonra fenlere çalışan kardeşlerim! (Hut. Şam.) s. 72) Aziz, sıddık, kardeşlerim ve varislerim! (E.L., s. 132) Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim! (T.H., s. 155)

    Arapçada kardeş veya kardeşler olarak kullanılan ihvan seslenişi de kardeşliği içine almaktadır: “Ey mazlum ihvan-ı vatan! (T.H., s.48) Sakın ey ihvan-ı vatan! (T.H., s. 48) Ey ebna-i vatan! (T.H., s. 48) Ey hamiyetli ihvan-ı vatan! (D.H.Ö, s. 76) Ey hamiyetli ebna-yı vatan! (D.H.Ö., s. 80) Öyle ise, ey ihvan-ı müslimin! (Muh., s. 7)

    f. Dosta hitap

    Hitabın en mühim noktası, hitap edilen insanların içinde oldukları şartlardır. Dostluk makamı da önemli bir makamdır. Ancak talebelik makamı, kardeşlik makamı birbirinden farklıdır. Hatta seslenilen makama göre, ele alınan konular da farklılık arz etmektedir. Yani dostluk makamında olan bir kişi ile talebelik makamının gereklerini konuşmak sağlıklı olmayacaktır.

    “Dostun hassası ve şartı budur ki, Kat’iyen, Sözler’e ve envar-ı Kur’aniyeye dair olan hizmetimize ciddi taraftar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalalete kalben taraftar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.”25

    Ey ahiret dostlarım! (T.H., s. 242) Aziz dostum! (T.H., s. 188) Zeki dostum! (T.H., s. 188) Pek mübarek kalbi, ruhi, sırri dostum! (T.H., s. 559) Ey yoldaş-ı hüşyar! (K.L., s. 125) Ey yoldaş! (K.L., s. 128)

    g. Arkadaşa hitap

    Risale Nur’da, “Arkadaş” hitabı da oldukça yoğun şekilde geçen ve ortak bazı meseleleri paylaşmak için kullanılan bir sesleniş biçimidir.

    “Ey arkadaş! (İ.İ., s. 33) Ey belagat letafetinin kokusunu kokusunu koklayan arkadaş! (İ.İ., s. 39) Arkadaş! (İ.İ., s. 39) Aziz arkadaş! (İ.İ., s. 167) Ey bu hamiyet-i diniye ve milliyeden hangisine daha ziyade ehemmiyet vermek lazım geldiğini soran bu seyyarede ders arkadaşlarım! (Hut. Şam., s. 70) Ey kardeşlerim ve ey elli sene sonra bu sözleri işiten arkadaşlarım! (Hut. Şam., s. 73) Hizmet-i Kur’an’da Arkadaşım Re’fet! (B.L., s. 87) İşte ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım!” (T.H., s. 177.)

    h. Şahıslara hitap

    Risale-i Nur’da mektuplarla kayıtlara geçmiş pek çok hitap örnekleri bulunmaktadır. Gerek Bediüzzaman’dan talebelerine ve gerekse talebelerinden Bediüzzaman’a yazılan mektuplara baktığımızda kullanılan bu hitap örneklerinde oldukça nezih bir dil ve oldukça zengin bir anlatım üslubu dikkatleri çekmektedir.

    Ayrıca talebelerine kullanılan bu hitap cümleciklerinde, bir nasihat, bir dua, bir konuyu hatırlatma, bir önemli vasfını dikkatlere sunma, bir görevi gündeme getirme veya bir konuda ikaz gibi amaçlar görülmektedir. Bediüzzaman’dan talebelerine kullanılmış olan hitap örneklerinden bazılarına bakalım: “Aziz, sıddık, mübarek, Kur’an-ı Mu’cizü’l Beyanın bir vech-i i’cazını harika kalemiyle gösteren ve mütemadiyen defter-i hasenatına, o yazdığı Kur’anları okuyanların sevapları yazılan kıymettar Hüsrev! (K.L.,s. 182) Nur iskele memuru Sabri Kardeş (K.L., s. 8) Nur fabrikası nam sahibi Hafız Ali Kardeş! (K.L., s. 9) Mustafalar, Küçük Ali, mübarek ve münevver kardeşler! (K.L, s. 9) Re’fet Kardeş (K.L., s. 9) Sabri Kardeş (K.L., s. 10) Hüsrev Kardeş! (K.L., s. 10) Makinesi kuvvetli Ali Kardeş (K.L., s. 11) Kıymettar Hulusi ve Hakkı gibi Kardeşlerim! (K.L., s. 16) Küçük Ali kardeşlerim! (K.L. s. 20) Evvela, Risale-i Nur santralı ve Hulusi, Hakkı, Süleyman’ı temsil eden Sabri kardeşim! (K.L. s. 200) Salisen, Nur fabrikasının sahibi Hafız Ali Kardeş! (K.L., s. 201) Rabian, bizi ve Kastamonu şakirtlerini kıyamete kadar minnettar eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetişen ve evlat ve peder ve valideleri ve refikasıyla Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman Tahiri kardeşim! (K.L., s. 201) Hamisen, mücahitlerin üstadı ve efelerin hakiki bir nasihi ve Risale-i Nur’un halis muhlis bir şakirdi olan Hasan Atıf Kardeşim! (K.L., s. 201) Sadisen, eski dost ve kardeş ve Risale-i Nur’un o zamanda ciddi bir talebesi ve Isparta hayatımda bana hüsn-ü hizmetle samimi bir arkadaş ve himmeti uzun, eli kısa aziz kardeşim Mehmet Celal! (K.L., s. 201) Ey Nuh Bey ve Hamit Kardeşlerim! (B.L., s. 86) Benim bu düşünceme denilmiş ki, hay Ali! (B.L., s. 88) Kardeşim Hüsrev, Lütfi, Rüştü! (B.L., s. 97) Aziz kardeşim Mustafa Efendi! (B.L., s. 131) Aziz, sıddık vefakar, hakikatli, fedakar kardeşlerim Nuh Bey, Molla Abdülmecid, Molla Hamid! (B.L., s. 138) Aziz, sıddık, fedakar ve vefadar kardaşım Kürt Bekir Bey! (B.L. s. 168) Ey Habib-i Şefik ve ey Şefik-i Habib ve Ey Mecid-i Said!” (İ.İ., s. 58)

    7. Nur talebelerinden Üstada hitaplar

    Hitaplar, Said Nursi’den talebelerine olduğu gibi, talebelerinden de Said Nursi’ye olabilmektedir. Özellikle de mektuplar, zamanına göre pek çok hikmetleri de bulunan birer haberleşme aracı idi. Bu mektuplarda da çok güzel hitap örnekleri bulunmaktadır. Burada aynı zamanda, hitab vesilesiyle saygının, sevginin, nezaket kültürünün nezih örnekleriyle karşılaşılmaktadır.

    a. Ya eyyühe’l-üstad!

    Konunun belki de en dikkat çekici tarafı, Bediüzzaman’ın talebelerine olan sıcak ilgisi ve onların üzerindeki şefkatinin oldukça belirgin olmasıdır. Ancak bir o kadar da, talebelerinin üstatlarına yazmış oldukları hitaplar oldukça titiz seçilmiş ifadeler içermektedir. Birbirinden nazik, seçkin, anlamlı hitap ifadelerinin seslenileni etkilememesi düşünülemez.

    “Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız Hazretleri! (Hut. Şam., s. 160) Çok mübarek Üstadımız Hazretleri! (Hut. Şam., s. 164) Kıymetli üstadım! (K.L., s. 35) Aziz ve kıymetli üstadım! (K.L., s. 36) Sevgili ve kıymetli üstadım, faziletmeab Efendim Hazretleri! (K.L., s. 47) Çok aziz, çok mübarek, çok müsnif, çok sevgili Üstadımız Hazretleri! (T.H., s. 555) Sahibü’l-ihlas ve’n-nur ve’l-kemal ve’l-irşad mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri! (T.H., s. 558) Sahibü’n-nur olan Bediüzzaman! (T.H., s. 558) Ey 20. asrın zulümatını Kur’an’ın nuruyla yaran, ehl-i İslam’a nurlu ve beşaretli ufuklar gösteren, insanlığı fıtratına münasip yüksek ve ebedi saadete davet eden büyük mücahid! (T.H.s, 562) Fakat, bakın şu asil ve necib ihtiyar Müslüman’a! (T.H., s. 569) Ey aziz ve mübarek Üstadımız! (T.H., s. 580) Alem-i İslam’ın halaskarı, ehl-i imanın sertacı, Risale-i Nur’un tercümanı Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine! (T.H., s. 581) Ey seyyid-i senedimiz, ey ruhumuzun ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cananımız, sertacımız, sevgili Üstadımız Efendimiz! (T.H., s. 607) Gönüller fatihi pek muhterem Üstadımız Hazretleri! (T.H., s. 628) Cihan kıymet Üstadım! (T.H., s. 629) Muhterem Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine! (T.H., s. 634) Pek muhterem, faziletmeap, üstad-ı muhterem Bediüzzaman Hazretleri! (T.H., s. 634) Fahrü’l- İslam Üstaz-ı Azam Bediüzzaman Hazretlerine! (T.H., s. 635, 636) Sevgili Hocam! (B.L., s. 71) Ve ey matlubun bab-ı rahmetinde oturan mahbub! Ve ey derecatın ekmeli olan sıfat-ı abdiyete süluk edebilmiş bahtiyar! Ve ey Habib-i Kuddüsün tarik-i ulviyetine karanlıkları yararak uçan şehda-i şa’şaanişar! Ve ey şems-i taban-ı Zülcemalin karanlıklara aksettirdiği ziya-yı hidayet! (B.L., s. 73) Ya Hazret! (B.L., s. 76) Bülbül-i Bağıstan-ı Kur’an, Üstad-ı Ekremim, Efendim Hazretleri! (B.L., s. 79) Eyyühel Üstadü’l-Muhterem! (B.L., s. 81) Aziz Üstad, Müşfik Kardeş, Muhterem mücahid! (B.L., s. 82) Aziz, müşfik Üstadım! (B.L., s. 94) Üstad-ı Azam Efendim Hazretleri! (B.L., s. 95) Aziz, şefkatli, muhterem Üstadım! (B.L., s. 112) Muhterem Üstadım Efendim! (B.L., s. 114) Ey Feyyaz-ı Mutlak ve Vahid-i Ehad olan Allah’a giden tarik-i müstakim yolunu gösterip, pek elemli ve pek hatarlı uhrevi hayatımın kurtulmasına sebeb olan Üstadım Efendim! (B.L., s. 115) Ey kıymettar risaleler ve ey nurani feyyaz sözler, meydan sizindir! (B.L., s. 124) Bediüzzaman dede! (T.H., s. 142) Ey Nurların nuru!, Ey nurları nurlandıran!, Ey nurlara suret ve şekil veren! (B.L., s. 157) “Ey Seyda!” (Mün., s.20.)

    8. Meslek guruplarındaki insanlara hitap

    Ulu’l-emre, Cumhurbaşkanına, başbakana, milletvekiline, devlet adamlarına, askerlere, paşalara, hakimlere, savcılara ve mahkeme reisine, doktorlara, hocalara, memurlara, müşahitlere, gazetecilere yapılan hitaplar.

    Bediüzzaman, ülkenin meselelerini, devlet adamlarından en üst düzeyde temsil yeteneği olan insanlarla paylaşmıştır. Hatta ülkenin kurtuluş reçetesi olarak ortaya koyduğu Medreset’üz-Zehra projesini padişaha, sonraki dönemde Meclis’e taşımış ve hatta ödenek çıkartma noktasına kadar getirerek bu üniversitenin temelini atmıştır.

    Risale-i Nur müellifinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tarihi serüven içerisinde pek çok önemli meseleleri, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Bakanlara, milletvekillerine, hakimlere, savcılara, gazetecilere vb. etki ve yetki sahibi güç odaklarına taşıması ve onlarla yazışması, onlara makamlarının gereklerine uygun hitaplarda bulunması, mukteza-i hale mutabık bir seslenmedir.

    Ey mebusan! (Hut. Şam., s. 85) Ey mebuslar! Muhakkak siz büyük bir günde diriltileceksiniz.(T.H.,s. 125)

    “Ey paşalar, zabitler! (T.H., s. 55) Ey Paşa! (T.H., s. 42) Ey askerler! (D.H.Ö., s. 33) Ey asakir-i muvahidin! (D.H.Ö., s. 34) Yaşasın askerler, yaşasın meşruta-i Meşrua! (D.H.Ö., s. 35) Ey ulü’l- emir! (D.H.Ö., s. 40) “Ey askerler!” (T.H., s.61) Yaşasın askerler, yaşasın meşruta-i meşrua! (T.H., s. 619 Ey şanlı asakir-i muvahhidin!” (Hut. Şam., s. 112)

    Hakimlere olan hitaplarda da hemen dikkat çeken şey, ele alınan konudur. Pek çoğu müdafalardan oluşmaktadır. Tabii müdafalar yapılırken, asıl konuşma ve konuşulma meselesi olan imana ve Kur’an’a dair içerikler savunmalara yazılmıştır.

    Dikkat çeken bir özellik de sadece hakimler, savcılar denilerek hitapta bulunulmamış, onların olumlu seciyeleri de nazarlara sunulmuş, bunlar aynı zamanda kendilerine de hatırlatılmış olunmaktadır. Yani asil, Müslüman, muhterem hakimler…” gibi.

    Ayrıca hakimlere, savcılara hitaplar yapılırken, oradaki katipler de çalışanlar da unutulmuş değildir. Herkesin bir şekilde hakikatlerle muhatap olması böylece gözetilmiş olmaktadır.

    “Ey heyet-i hakime! (T.H., s. 219) Ey hakim! (T.H., s. 221) Ey heyet-i hakime ve ey müddet-i umumi! (T.H., s. 216) Muhterem hakimler! (T.H., s. 571) Muhterem vatansever, Allah’ına ve mukaddesatına bağlı necib Türk hakimleri! 8 T.H., s. 571) Pek muhterem Türk Müslüman hakimler! (T.H., s. 571) Muhterem, asil ve müslüman Türk Hakimleri! (T.H., s. 571) İşte, ey müdde-i umumi ve mahkeme azaları! (T.H., s. 358) Ey müstandık efendi! (Muh., s. 149)

    Gazetelerin de çok önemli bir konumu olduğundan, bizzat onların yayınlarına ve insanların doğru bilgilendirmelerine dönük ikazlar kendini göstermektedir. Özellikle de “Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslamiye ile müteeddib olmalı’ ikazı oldukça isabetle yapılmış bir saptamadır.

    “Ey dini cerideler! (Hut.Şam., s. 89) Ey gazeteciler! (D.H.Ö., s. 25) Ey gazeteciler! Edibler edebli olmalı; hem de edeb-i İslamiye ile müteeddib olmalı! (T.H., s. 57)

    9. Muhatabın içinde olduğu şartlar dolayısıyla hitaplar

    a. Musibete uğrayan insanlara hitaplar:

    Şan ve şeref, nam ve şöhret isteyenlere, müteşekki insanlara, şeytanın desiselerine muhatap olan insanlara, divanelere, hapse düşenlere, ehl-i dünyaya, mülhit ve zalimlere, ifrat ve tefrit sahiplerine, mantıksız miskinlere, divanelere, mirasyedi yaramaz çocuklara, insafsızlara yapılan hitaplar. Bu kadar farklılığı olan insanlara karşı ayrı ayrı özel hitaplar açılmış ve belli maksatlar gözetilmiştir. En önemli maksadı da, insanları imansızlık cereyanından kurtarmak için yapılan çabalardır. Onun için bütün seslenişlerde altı çizilerek ifade edilen gerçek, imana davettir.

    Bu başlıklardan bazıları üzerinde durulacaktır.

    İnsanların içinde olduğu şartlar çok farklılık arz ettiği için, her birisinin taşıdığı duygu da farklı olacaktır. Risale-i Nur’da da her türlü musibete düçar olmuş insanlara uygun pek çok hitap örnekleri ile karşılaşılmaktadır.

    b. Bedbahtlara hitap

    Gaflete dalanlara, derd-i maişete düşenlere, mağrur olanlara, fasıklara, dünyaperestlere, hastalara, bedbaht insanlara da hitaplar bulunmaktadır.

    Burada kullanılan hitaplarda, bedbahtların, fasıkların nasıl kimseler olduklarıyla ilgili bilgiler de verilmektedir. Mesela “dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen, kötü bahtlı” gibi ifadeler kullanılarak, hitap ettiği insanların özelliklerine dikkat çekilmektedir.

    “Hey bedbahtlar! (T.H., s. 246) Ey bedbaht ehl-i dünya! (T.H., s. 242) Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! (T.H., s. 359) Ey su-i niyetleriyle ve kendi menfi ruhlarına kıyasla bu ahlak, edeb, iman, marifet ve hakikat abidesine dil uzatan ve şeytanları dahi utandıracak derecede ifratlarla bu fazilet timsalini yok etmeye, tezvine çalışmış bedbahtlar! (T.H., s. 397) Ey bana sıkıntı veren bedbahtlar! (E.L., s. 26) Ey bana dinsizlik hesabına ihanet ve hakaret eden bedbahtlar! (T.H., s. 428) İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslamiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz! (Mün., s. 89) Hey bedbaht! (T.H., s. 360) Hey bedbaht! (T.H., s. 362) İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslamiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! (T.H., s. 75)

    c. Hastalara hitap

    İnsanların çokça etkilendiği konuların başında musibetler, hastalıklar gelmektedir. Bu önemli konu ile ilgili de ‘Hastalar Risalesini kaleme alan Bediüzzaman, hastalıkların birer nimet, birer hatırlama ve beden için de birer antrenman olduğuna vurgu yapmaktadır.

    Bu eserde yer alan hitaplara bakıldığında, hasta olan bir insanın içinde olabileceği psikoloji de dikkate alınarak; sabrını dağıtmak, merakla hastalığı ikileştirmek, dünya zevkini düşünmek, tahammül etmemek gibi pek çok örnekler görülmektedir.

    Ey biçare hasta!, Ey sabırsız hasta!, Ey tahammülsüz hasta!, Ey şekvacı hasta!, Ey maraza müptela olmuş hasta!, Ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ızdırap çeken kardeşim!, Ey sıhhatin lezzetini kaybeden hasta!, Ey ahiretini düşünen hasta!, Ey gözüne perde inen hasta!, Ey ah ü enin eden hasta!, Ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta!, Ey nüzûl gibi ağır hastalıklara müptela olan kardeş!, Ey hasta kardeş!, Ey kimsesiz, garip, biçare hasta!” (Lem’alar, 25. Lem’a, s. 278)

    Sadece hastalara değil, hastalarla ilgilenen hasta bakıcılara da yapılan hitapta, onların ne gibi bir kazançla karşı karşıya oldukları dikkatlere sunuluyor.

    “Ey masum hasta çocuklara ve masum çocuklar hükmünde olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar!”26

    Sadece hasta olan insanlarla ilgili kullanılan hitaplardaki çeşitlilik şaşırtıcı derecededir. Sadece hasta denilmemesi, hasta olan insanın yaşayabileceği pek çok hastalık halinin hitaplarda pek çok örneklerini bulmak mümkündür: Yani burada da "ahiretini düşünen’ derken aslında bir de "düşün" telkini bulunmaktadır, ya da "ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta!" denirken, “böyle yapma” mesajı iletilmektedir.

    d. Zat ve zevat hitabı

    Ey benim şu kitabıma im’an-ı nazar ile nazar eden zat, malum olsun! (Muh., s. 9) Ey teşehhi ve heves ile tevil edici efendi! (Muh., s. 19) Ey hakikati çıplak görmek isteyen zat…! (Muh., s. 21) Ey benim şu müşevveş sözlerimden usanmayan zat! (Muh., s. 23) Ey şu perişan sözlerime nazar eden talib-i hak! (Muh., s. 46) Ey şu dar ve ince ve karanlık olan yolda benim ile arkadaşlık eden sabırlı ve metanetli zat! (Muh., s. 101) Ey benim kelamımı mütalaa eden zevat! (Muh., s. 149) Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat! (T.H., s. 54) Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat! (D.H.Ö., s. 17)

    Ayrıca insafsızlara, divanelere hitaplar kullanılmıştır. Bunlar da yaptıklarının neye hizmet olduğunu bilmeyen ya da insaftan, insanlıktan yoksun insanlar olarak tanımlanmaktadır.

    Ey beni bu belaya sevk eden insafsızlar! (T.H., s. 206) Ey insafsız! (İ.İ., s. 171) İşte ey bîinsaflar! (Mün., s. 82) Ey hariçten ve uzaktan İslamiyet’i tenkid etmeye çalışan insafsızlar! (Muh., s. 29) Ey divaneler! (Mün., s. 117)

    4. İnsandan Yaratıcıya hitaplar

    İnsan Yaratıcının aciz bir kulu olarak, yaratıcıya sığınmak ve ona nidada bulunmak ihtiyacındadır. Hatta insanın sığınması arttıkça huzuru artar. Onun için Risale-i Nurların pek çok yerlerinde insandan Yaratıcıya uzanmış hitaplarla karşılaşmaktayız. Özellikle de, Münacat Risalesi başlı başına bir Allah’a sesleniş, nida halidir. Birkaç örnek vermek mümkündür:

    “Ya Rab! (Hut. Şam., s. 162) Ya Rabbi! (K.L., s. 49) Aman Ya Rabbi!” (B.L., s. 68) Ey Malikü’l-Mülk, ey Halık-ı Zülcelal, ey Hakim-i Bimisal! (B.L., s. 68) Ey Rabbim! (İ.İ., s. 31)

    Gençlik Rehberi’nde Allah’a nasıl hitap edeceğimizin örnekleri bulunmaktadır; “Ey Kadir-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahim! Ey sadıku’l- Va’di’l- Kerim!, Ey İzzet ve Azamet ve Celal sahibi Kahhar-ı Zülcelal!, İşte ey aciz insan ve ey fakir beşer! (Gençlik Rehberi, s. 217)

    5. Peygamberlere, evliyaya ve mürşitlere hitaplar

    Ya Muhammed! (T.H., s. 450) Sana Muasır Bir Vücut Olamadığımdan Müteessirim Ey Muhammed! (İ.İ., s. 262) Ey evliya-yı umur! (Hut.Şam., s. 89) Ey mürşit! (İ.İ., s. 100)

    6. Müellifin Risale-i Nur eserlerindeki kendisine mahsus hitap çeşitleri

    Risalelerde hitap konusu çok dikkat çekici bir şekilde ele alınmıştır. Muhtelif çeşitleriyle birlikte düşünüldüğünde binleri geçmektedir. Ve bu hitaplar da, özen gösterilmiş bir sanat inceliğinin birer yansımasıdır. Farklı bazı hitaplar ise, sadece müellife mahsus olarak dikkatleri çekmektedir. Bunlardan birkaç tane örnek verelim.

    “Ey ahmaku’l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!, (Lem’alar, s. 23. Lem’a, s. 247) Ey yolcu bize de kulak ver!, (Ayetü’l-Kübra) Ey hürriyet-i şer’i! (D.H.Ö., s. 73) Ey şimendifer! (Hut.Şam., s. 71) İşte ey Risale-i Nur gibi hadsiz hamdü senalara şayeste olan bir…! (T.H., s. 606) Ey hayal ağa! Beşaret sana! (Muh., s. 124) İşte ey hikmet, halt etme ve safsata yapma! (Muh., s. 150) Ey felaket, helaket asrının adamı, senin de reyin var, fikrini beyan et! (T.H., s.117)

    “Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! (Mün., s. 90) Ey kainat! (Muh., s. 11) İşte ey bedevi göçerler ve (ey inkılap softaları)! Manzara-ı hayal üstünde gördünüz ki, şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler! (T.H., s. 76) Ey şeytan-ı cinniye üstad olan şeytan’ı insi!

    Sonuç

    Risale-i Nur eserlerindeki hitap çeşitliliği, Risale-i Nurların Kur’an kaynaklı olduğunun bir göstergesidir. Hitapların insanların inançlarına, sosyal statülerine, cinsiyetlerine, eğitim durumlarına, içinde oldukları şartlara, taşıdıkları vasıflara, ırklarına, ülkelerine vb. göre farklılık içermesi, eserin evrensel bir boyut içerdiğinin bir alametidir.

    Hitapların hitap edilen insana göre, maddi ve manevi pek çok eğitici, tedavi edici, ikaz edici, onore edici ve öğretici fonksiyonları bulunmaktadır. Hitapların oldukça farklı ve ifade biçimlerinin de oldukça renkli olması, Kur’anî mesajları hitap çeşitliği içerisinde, hitap ettiği kitlelerin sayısını arttırarak, iman hakikatlerinin daha çok insana ulaşması içindir.

    Kur’an nasıl ki cihanşümul bir bakışla insanları ele alıyorsa, Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eserleri de aynı bakış içerisinde insanlara seslenmektedir. Böyle bir bakışın coğrafyası, dini, dili, ırkı olmayacaktır. Sesleniş, içinde pek çok unsurlar taşıyan bir özellik içerisinde olacaktır.

    Eserler, sadece hitap yönüyle dahi incelendiğinde eserlerin özel bir durumun habercisi olduğu anlaşılmaktadır. Yani yoğun bir eğitim hayatı ve çalışmadan ziyade vehbi bir ilmin, peygamberi bir talimin ve Kur’ani bir dersin olduğu anlaşılmaktadır.

    Ayrıca hitaplardaki bu zenginlik ve çeşitlilik; insanlarla iletişimde ve ilişkilerde kazanılması gereken bir üslubun ip uçlarını bize vermektedir.

    Öz

    Risale-i Nur eserleri bir Kur’an tefsiridir. Bu eserlerde Kur’an’ın çok çeşitli alanlardaki etkisini görmek mümkündür. Müellif, eserlerinin Kur’an’ın malı olduğunu ifade etmektedir. Hitap açısından da Kur’an’da görülen hitap zenginliği Risalelerde de kendini göstermektedir. Belagat açısından da mu’cizeliği apaçık olan Kur’an, bu yönüyle tefsiri olan Risalelere de kaynaklık etmektedir. Risale-i Nur’da yoğun bir şekilde işlenmiş bir hitap çeşitliliği dikkat çekmektedir. Şartları, ifade edilişleri, muhatabı farklı binlerce hitap şekli bulunmaktadır. Bu çalışmada Risale-i Nurlardaki hitap çeşitliliği ile bu çeşitliliğin nedenleri ve bu hitaplardaki amaçlar gözler önüne serilmektedir.

    Anahtar Kelimeler: Dil, hitap, hitabet, muhatab, Kur’an-ı Kerim, Risale-i Nur

    Abstract

    The works of Risale-i Nur is an exegesis of Qur’an. Throughout the works, it is possible to see the influence of the Qur’an in many areas. The author declares that his works is a possession of Qur’an. From the addressing aspect, the richness of the Qur’an can also be seen by Risales. Qur’an’s rhetoric is a wonder by God and serves as a source for Risales. It is to be noticed that in the Risale-i Nur there are many types of addressing through the works. There are thousands of addressing style with different conditions, expressions and targets. This study tries to explain the diversity of addressing in the Risale-i Nur, the reasons of this diversity and the sakes of these addresses.

    Keywords: Language, addressing, oratory, addressee, Qur’an, Risale-i Nur

    Dipnotlar

    1. Nursi Said, Muhâkemat, Yeni Asya Neş, İstanbul, 2008, s.155

    2. İslam Ansiklopedisi, 18. Cilt. Hitap maddesi, s. 163

    3. A.g.a. , s. 156

    4. Yüzendağ, Ahmet, Dini Hitabet ve Mesleki Uygulama, Pars Matbaacılık, 1964, s.26

    5. Nursi, Said, İ’şârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul, 1994, s. 115

    6. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul, 1994, s. 209

    7. Nursi, Said, Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neş, İstanbul, 1994, s. 142

    8. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 151

    9. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 148

    10. Nursi, Said, İşaratü’l-İ’caz, s. 148

    11. A.g.e, s. 149

    12. A.g.e, s.151-152

    13. Nursi, Said, Şualar, YAN, İstanbul, 2001, s. 120

    14. Yüzendağ, Ahmet, A.g.e, s. 159

    15. A.g.e. , s. 159

    16. A.g.e. , s. 160

    17. Nursi, Said , İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul, 1994, s. 209

    18. A. g. e., s. 151-152

    19. A. g. e, s. 209

    20. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş., İstanbul, 1994, s. 52

    21. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz’ Yeni Asya Neş, İstanbul, 1994, s. 166

    22. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 170

    23. Nursi, Said, Hizmet Rehberi, İstanbul, 2007, s. 323

    24. A.g.e., s.322

    25. A.g.e, s. 322

    26. Nursi, Said, Lem’alar, 25. Lem’a, Yeni Asya Neş., İstanbul, 2001, s. 264-280.