Köprü Anasayfa

Kadın

"Kış 2011" 113. Sayı

  • Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta Kadın

    Woman in Jewish and Christianity

    İsmail TAŞPINAR

    Doç. Dr., M.Ü., İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

    Giriş

    İnsanlığın önemli bir unsurunu teşkil eden ‘kadın’, hemen hemen bütün dinlerin kutsal metinlerinde ayrı bir konu olarak ele alınmış ve varlık içerisindeki yerine dair açıklamalarda bulunulmuştur. Bu araştırmada, söz konusu dinlerden Yahudilik ve Hıristiyanlığın kadınlar ile ilgili tutumları kendi kaynaklarından hareketle ortaya konmaya çalışılacaktır.

    Birinci Kısım’da öncelikle Yahudi kaynaklarından Tevrat’ın da yer aldığı Eski Ahid metninde yer alan ifadeler ele alınacaktır. İkinci Bölüm’de ise, Yahudiliğin Eski Ahid’den sonra önemli bir kaynağı olan Talmud metnindeki kadınlarla ilgili açıklamalara yer verilecektir. Araştırmanın İkinci Kısmı’nda, Hıristiyan kaynaklarının kadın konusu ile ilgili açıklamaları incelenecektir. Öncelikle, Yeni Ahid metinlerinden hareketle Hz. İsa’nın ve Pavlus’un konuyla ilgili görüşlerine yer verilecektir. Son Bölüm’de ise, Ortaçağ ve modern dönemde Hıristiyan ilahiyatındaki kadın algısı üzerinde durulacaktır.

    I. Yahudilik’te Kadın

    İbranice’de ‘kadın’ karşılığında kullanılan ‘işşa’ kelimesi, hem genel olarak kadın hem de ‘eş’ anlamına gelmektedir. Eski Ahid’in de içinde geliştiği eski Orta Doğu toplumlarında kadın, genellikle ikinci derecede ve aşağılanan bir varlık olarak telakki edilmiştir. Bu durum, genel olarak Yahudi dinî geleneğini derinden etkilemiştir.1 Bu nedenle, sadece Eski Ahid değil, aynı zamanda Eski Ahid’in tefsiri mahiyetinde olan Talmud’da da kadınlara yönelik bu yaklaşım belirleyici olmuştur. Yahudi geleneğinin mistik boyutu olan Kabala’da ise kadın, yine mistik bir sembol olarak ‘dişilliği’ temsil etmiştir. Burada, Yahudiliğin bu üç yorumuna ve kaynağına göre kadınla ilgili değerlendirmeler ele alınacaktır.

    1. Eski Ahid’de Kadın: İki Yaratılış, İki Kadın, İki Kader

    Eski Ahid’de kadına ilişkin ilk ifadeler, insanın yaratılışı konusunda yer almaktadır. Tevrat’ta Yaratılış kıssası iki farklı rivayetle aktarıldığı için, kadının yaratılışına dair anlatımlar da farklılık arz etmektedir. Yaratılış kıssasında yer alan açıklamalar, genel olarak Yahudi kültürünün kadına dair söyleminde belirleyici bir etkiye ve belli bir kadın imgesinin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Bu nedenle, Eski Ahid’deki kadına ilişkin açıklamalar öncelikle Yaratılış kıssası çerçevesinde ele alınacaktır. Daha sonra, Eski Ahid külliyatında yer alan bazı açıklamalar değerlendirilecektir.

    Eski Ahid’in Yaratılış (Tekvin) kitabında, yaratılış kıssası iki farklı şekilde anlatılmaktadır. Her iki kıssada da kadının hem yaratılış ‘şekli’ veya ‘sûreti’ hem de yaratılış hikmeti, ‘gayesi’ ve yaratılıştaki ‘yeri’ daha baştan belirlenmektedir.2 Ancak, Kitab-ı Mukaddes araştırmacılarının dikkat çektiği ve kronolojik olarak farklı dönemlere ait metinler olduklarını tespit ettikleri Tekvin kitabındaki bölümler dikkate alındığında, Eski Ahid’in kadına ilişkin yaklaşımlarının metinlere göre farklılık arz ettiği görülmektedir. Buna göre, Tekvin kitabının ilk babında yer alan Elohist metinde3 tasvir edilen ‘kadın’ ile ikinci babdan itibaren Yahvist metinde4 anlatılan ‘kadın’ figürü ve buna bağlı olarak sahip olduğu statü birbirinden oldukça farklıdır.5 Elohist metin, ‘insanı’ kavramı altında ele alınan kadının yaratılışı ve yapısına ilişkin çok genel ifadeler kullanmaktadır ve fazla detaylı bilgi vermemektedir. Elohist metin, kadını eşi olan erkek ile birlikte mütalaa etmektedir. Ancak, Yahvist metinde durum oldukça farklıdır ve kadın söz konusu metinde yer alan ifadeye göre erkeğe ‘yardımcı’ olarak yaratılmıştır. Tekvin kitabını teşkil eden ve farklı dönemlerde telif edildiği kabul edilen söz konusu metinler, İsrailoğulları’nın tarih içerisinde kadına karşı geliştirdikleri iki farklı tavrı da ortaya koymaktadır.

    a. Yaratılışta erkekle eşit olan kadın

    Tekvin kitabının 1-2/3 babları arasında yer alan Elohist metinde kadın, insanın yaratılışı çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yaratılış kıssasında erkek ve kadın birlikte ‘insan’ı oluşturmaktadırlar. Söz konusu metinden de anlaşılacağı üzere, bu ifadelerde ‘kadın’ın statüsü ile erkeğin statüsünde herhangi bir farklılık görülmemektedir. İlk yaratılış kıssasında insan, yani kadın ve erkek, altı gün süren yaratılış sürecinin en son gününde, sürüngen hayvanlardan sonra ve fakat Tanrı’nın ‘kendi suretinde’ yaratılmıştır:

    ‘Tanrı (Elohim), ‘Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, ‘İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım’ dedi.’6

    ‘Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.’7

    Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, kadın ve erkek herhangi bir ayrım yapılmaksızın ‘insan’ın yaratılışı olan yaratılışın son gününde ‘birlikte’ yaratılmıştır ve her ikisinin yaratılışı da ‘Tanrı’nın sureti’ndedir. Buna göre, insan neslini müştereken oluşturan erkek ve kadın, her ikisi de Tanrı’nın suretine sahiptir. Bu durum, şiddetli bir vurgu içerecek şekilde üç kere arka arkaya belirtilmiştir. Bu, Eski Ahid’in ‘kadın’ için zikrettiği en üst paye ve mertebedir.

    Aynı kıssanın devamında, ‘insan’ın (kadın ve erkeğin), yeryüzüne ve orada yaşayan bütün varlıklara egemen olmaları emredilmektedir. Yani bu görevi kadın ve erkek ‘birlikte’ yerine getirmekle yükümlüdürler:

    ‘Tanrı, ‘İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım’ dedi. Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.’8

    ‘Kadın ve erkeği birlikte’ kutsayan Tanrı, onlara ‘çoğalmaları’nı ve yeryüzündeki yaratıklara ‘egemen’ olmalarını emreder. Bunlar, yani ‘çoğalmak ve egemen olmak’, Eski Ahid’de kadın ve erkek için zikredilen ilk emirlerdir. Öyle ki, yeryüzündeki nimetlerin ve yiyeceklerin tamamı, insana bu maksatla verilmiştir:

    ‘Onları kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi, ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak.’9

    Ancak, kadının erkek ile birlikte Tanrı’nın suretinde yaratılmış olması ve birlikte yeryüzüne egemen olmalarının emredilmesi durumu, bir sonraki Yahvist metinde yer alan kıssada kadının aleyhine değişecektir. Tarih boyunca belirleyici olan durum, Yahvist metinde kadın için tespit edilen bu sonraki statüsü olacaktır.

    b. Erkeğe hizmetkar olarak kadının yaratılışı

    Tekvin kitabının Yahvist metninde 2-3/24 babları arasında yer alan ikinci yaratılış kıssasında, insan olarak ‘Adem’den bahsedilmektedir ve yaratılış kıssasının başında zikredilmektedir. Kıssanın tamamı dikkate alındığında, yaratılışın başında zikredilen ‘Adem’in ‘erkek’ olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, Elohist metnin aksine Yahvist metinde ‘kadın’ henüz yaratılmamıştır. Nitekim kadının yaratılışı ayrı bir konu olarak işlenmektedir.

    Yahvist metinde yar alan kıssaya göre, Adem’in yaratılış gayesi, ‘toprağı işlemek’tir. Adem’in bunun dışında herhangi bir yaratılış gayesi yoktur. Yahvist metinde yer alan yaratılış kıssası bir bütün olarak ele alındığında, yaratılışın gayesinin ‘toprağın işlenmesi’ konusu çerçevesinde geliştiği görülmektedir. Buna göre:

    ‘Göğün ve yerin yaratılış öyküsü: Rab Tanrı (Yahve) göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü Rab Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu. Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu. Rab Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.’10

    Adem’in yaratıldıktan sonraki serüveni, Doğu’da, Aden’de bir bahçeye yerleştirilmesi şeklinde devam edecektir. Adem’in Aden’deki ‘yaşam’ ağacı ile ‘iyiyle kötüyü bilme’ ağacının yer aldığı bahçeye konuluş gayesi, yaratılış gayesine uygun olarak oraya ‘bakması’ ve onu ‘işlemesi’dir. Yalnız, Tanrı’nın Adem’den bir isteği vardır. O da, ‘iyiyle kötülüğü bilme’ ağacından yememesidir.11 Aden bahçesine yerleştirilen Adem’e ilişkin bilgiler bu şekilde anlatıldıktan sonra Tanrı, ‘Adem’in yalnız kalmasının iyi olmadığı’ kararına varır ve şöyle der:

    ‘Sonra, ‘Adem’in yalnız kalması iyi değil’ dedi, ‘Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.’12

    İşte, Eski Ahid’de kadının yaratılışına dair ikinci kıssada yer alan ilk bilgiler bunlardır. Burada, kadının ‘yaratılış gayesinin’ sadece ve sadece ‘Adem’e yardımcı olmak’tan ibaret olduğu ifade edilmektedir. Yani, kadının yaratılış gayesi ve statüsü, yeryüzüne bakacak ve toprağı işleyecek olan Adem’e ‘yardımcı olmak’tır. Onun bu ‘ikincil’ ve ‘yardımcı’ olma vasfı, kıssanın devamında daha da belirgin bir halde kendisini hissettirecektir (veya kadına hissettirilecektir). Öyle ki, kadın yaratılmadan önce, Adem’e yardımcı olacak varlık öncelikle hayvanlar arasında aranacaktır. Böylece, kadına adeta hayvanlardan sonra yaratıldığı tekrar hatırlatılacaktır:

    ‘Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem’e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı.’13

    Hayvanlar arasında Adem’e uygun bir yardımcı bulunmayınca, bu durumda Adem’e ‘yardımcı olacak’ kadın yine Adem’den alınacak olan bir parçadan yaratılacaktır. Fakat, Adem’den alınacak olan bu parça, onun güçlü tarafından değil, vücudunun ‘en zayıf parçası olan’ ‘kaburga kemiğinden’ alınarak yaratılacaktır. Böylece, kadın hem Adem’den yani ‘erkeğe ait’14 bir parçadan hem de onun ‘en zayıf’ parçasından yaratılmış bir varlık olacaktır:

    ‘Rab Tanrı adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.’15

    Adem’in en zayıf parçasından yaratılan varlık, Adem’in ‘huzuruna’ getirilecek ve bu varlığa ‘adı’nı yine Adem koyacaktır:

    ‘Adem, ‘İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,

    Etimden alınmış ettir dedi. Ona ‘Kadın’ (İşşa) denilecek,

    Çünkü o adamdan (iş) alındı.’16

    Nitekim, İbranice’de ‘kadın’ anlamına gelen ‘işşa’ kelimesi, ‘erkek’ anlamına gelen ‘iş’ kelimesinden türetilmiştir. Böylece, ‘kadının adı’ da erkekten türediğini kendisine daima hatırlatmalıdır. Öyle ki, kıssanın devamında, bu durumun karı-kocalar arasındaki ilişkinin ‘ontolojik’ tabiatı olduğu vurgulanacak ve ‘evli olan kadının’ aslında yaratılış itibariyle ‘kocasının bir parçası olduğu’ belirtilecektir:

    ‘Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.’17

    Kadının, tarih boyunca kendi mensup olduğu toplum tarafından da maruz kalacağı en acımasız ithamlar ve ilahiyat metinlerinin de meseleyi teolojik bir gerçeklik olarak desteklemesiyle dönüşü olmayan bir zorlu yolun başlangıcına neden olacak Kitab-ı Mukaddes’te zikredilen en tahlihsiz olay, yine yaratılış esnasında meydana gelen ‘kadının yılan tarafından aldatılması ve Adem’le birlikte cennetten çıkarılma olayı’dır. Kadının Adem’le birlikte cennetten kovulması, insanlığın kovulmasının sebebi olarak görülecektir. Yenmesi yasaklanmış olan ‘iyiyle kötüyü bilme ağacı’nın meyvesinden yılanın kandırmasıyla yiyen ve yanındaki kocasına yediren kadına, aynı zamanda yeryüzünde çekeceği sıkıntıların sebebinin de kendisi olduğu hatırlatılacak ve bunun ‘ilahi bir ceza olduğu’ belirtilecektir. Kadın, kendisini kandırmak isteyen yılana hitaben, Tanrı’nın söz konusu ağacı yediklerinde öleceklerini bildirmesi üzerine:

    ‘Yılan, ‘kesinlikle ölmezsiniz’ dedi. ‘Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.’ Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.’18

    Kadının kolay aldanan ve aldatılan, düşüncesiz, hırslı ve kuralları bozan bir varlık olarak tanımlanmasına sebep olacak bu kıssa, semitik kültüre mensup dinlerin hemen hemen tamamında tarih boyunca onun aşağılanmasının gerekçesi olarak işlenecektir. Her ne kadar Adem herhangi bir zorlamaya maruz kalmadan söz konusu meyveyi yediyse de, ödüllendirilircesine kadın ‘Adem’in yönetimine’ verilecektir. Olay üzerine Tanrı’nın kadını cezalandırması şöyle sıralanmaktadır:

    ‘Rab Tanrı, kadına ‘Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim’ dedi. ‘Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.’19

    c. Eski Ahid’de kadına dair diğer açıklamalar

    Tarım toplumunun tipik bir özelliğinin yansıması olarak ‘erkek çocuk sahibi olmak’, Eski Ahid’de hemen hemen bütün ‘büyük peygamberler’in kıssalarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu çerçevede, söz konusu kıssalar incelendiğinde, kadının aile içindeki yerinin, ancak ‘anne olduğu zaman’, özellikle bir ‘erkek çocuk sahibi’ olduğu zaman kıymet kazandığı görülmektedir. Hz. İbrahim ile ilgili kıssa bunun en tipik örneğidir:

    ‘Ve Abram’ın karısı Saray ona çocuk doğurmadı; ve Saray’ın bir cariyesi, bir Mısırlı, vardı, ve onun adı Hacar’dı. Ve Saray Abram’a dedi: İşte, Rab beni doğurmaktan alıkoydu; rica ederim, cariyemin yanına gir, belki ondan çocuklarım olur… Ve Hacar’ın yanına girdi, ve o gebe kaldı; ve gebe kaldığını görünce, kendi hanımı gözünde küçüldü. ve Saray Abram’ a dedi: ‘… cariyemi senin koynuna ben verdim, gebe kaldığını görünce, onun gözünde ben küçüldüm.’20

    ‘Rab verdiği söz uyarınca Sara’ya iyilik etti ve sözünü yerine getirdi. Sara hamile kaldı; İbrahim’in yaşlılık döneminde, tam Tanrı’nın belirttiği zamanda ona bir erkek çocuk doğurdu… (Sara), İbrahim’e ‘Bu cariyeyle oğlunu kov’ dedi, ‘Bu cariyenin oğlu (İsmail), oğlum İshak’ın mirasına ortak olmasın.’21

    Önceleri ‘Saray’ adını taşıyan Hz. İbrahim’in hanımının adı, ‘erkek çocuk doğuracağı için’, ‘Sara’ yani ‘Prenses’ olarak değiştirilecektir. Ortadoğu tarım toplumunda ‘erkek çocuk sahibi olma’nın kadın için toplumun gözünde bir değer ve statü kazanmada ne kadar önemli olduğu ancak böyle bir ifade veya benzetme ile anlatılabilirdi:

    Tanrı, ‘Karın Saray’a gelince, ona artık ‘Saray’ demeyeceksin’ dedi, ‘Bundan böyle onun adı Sara’ (Prenses) olacak. Onu kutsayacak, ondan sana bir oğul vereceğim.’22

    Eski Ahid’de, Hz. İbrahim’in erkek çocuk sahibi olmadaki ısrarı gibi Hz. İshak da karısı kısır olduğu için ‘çocuk doğurabilsin diye’ Allah’a yalvarmaktır:

    ‘İshak karısı için Rab’be yakardı, çünkü karısı kısırdı. Rab İshak’ın yakarışını yanıtladı, Rebeka hamile kaldı.’23

    Her ne kadar Eski Ahid’in kadınla ilgili temel yaklaşımı bu çerçevede olsa da, bunun dışında kadınla ilgili çok farklı tavırlarla karşılaşmak mümkündür. Mesela, kocasının dini ve kavmini seçme tercihinde bulunan mühtedi Rut; İsrailoğulları’nın kaderinde ve manevi hayatında etkisi olan Sra, Rivka ve Rhael gibi kadın İbrani atalar (matriarklar), kadın peygamberler (Miryam, Debora ve Hulda), kadın kurtarıcılar (Ester), kral eşlerini Tanrı’nın dininden uzaklaştıran yabancı kökenli kraliçeler (İzebel), Süleyman’ın Mersiyeleri’nde öne çıkan bilge kadın, peygamber Hoşea’daki sadakatsiz kadın gibi sıra dışı veistisnai konumlarda bulunan kadınlar da olmuştur.24

    2. Talmud Literatüründe Kadın: ‘Naşîm’

    Talmud araştırmacılarına göre genel olarak Talmud metninin hemen hemen tamamı, ‘kadından nefretin’ (misogynie) mücessem temsilidir. Öyle ki, bu durum modern dönemlerde dahi kendini açıkça hissettirmiştir. Mesela, Maharale de Prague, her ne kadar kendi döneminde aristokratik bir düşünceyi temsil etse de, eserlerinde daima ‘kadının maddi değerinden’ bahseder.25

    Kadınların konumuna dair Talmud metnindeki en ilginç cümle, bir erkek Yahudi’nin sabah kalktığında yaptığı ilk duada ‘kendisini kadın olarak yaratmadığı için’ Tanrı’ya şükrünü ifade ettiği şu cümlelerde yer alır:

    ‘Her erkeğin günde bir defa şu üç konuda şükür duasını dile getirmesi gerekir: Tanrı’nın kendisini İsrailoğlu’na mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden yapmadığı için.’26

    Talmud’a göre kadın, insanda bulunan on hatadan dokuzuna sahiptir. O, şahitlik yapma yeteneğine sahip değildir. Bu konuda o, bir ‘deliden’ veya bir ‘çocuktan’ farksızdır. Evlilik, bir ‘alış-veriş’ akdidir ve bu akitte kadın ‘kendini satmaktadır’. Evlenen kadının ‘sahibi’ artık kocasıdır. Bu nedenle, kocanın izni ve rızası olmadan evliliğe son veremez. Bir erkeğin evleneceği kadını önceden tanıması ve görmesi gerekir. Zira erkeğin evleneceği ‘kadından hoşlanması’ gerekir. Bu, evliliğin sağlıklı olması için gereklidir ve bu da ‘komşunu seveceksin’ emrinin tahakkuk edebilmesinin bir gereği olarak görülür. Oysa kadının evleneceği erkeği yani ‘nişanlısını’ önceden görmesine ve tanımasına gerek yoktur. Zira bir kadın için ‘herhangi bir erkekle’ evlenebilmesi dahi ona mutluluk olarak yeter. Kadının evlilikteki görevi ise, çocukları büyütmek ve kocasını ‘günaha düşmekten korumaktır’.27

    Yahudilik’te, cemaatle ibadet edebilmek için 10 kişi gereklidir ve buna ‘minyan’ kuralı denmektedir. Ancak, cemaatle ibadet edebilmek için gerekli olan 10 kişilik sayıda kadının yeri yoktur. Buna göre, cemaatle ibadet edebilmek için en az 10 erkek gereklidir.28

    Talmud’da kadına ilişkin yer alan bütün bu açıklamaların yanında, bazı ‘olumlu’ sayılabilecek hükümlerin yer aldığı da görülmektedir. Mesela; kadın, erkeklerden daha zekidir.29 Kadının erkeğe kattığı altı erdem vardır. Bunlar: iyilik, selamet, bereket, koruma, Tevrat ve hayır. Her ne kadar, Talmud’da yer alan bu açıklamalar kadın için yapılmış bir övgü olarak algılansa bile, asıl itibariyle bunlar kadının kendisi için değil, ‘erkeğe’ kattığı şeyler olarak zikredilir. Yoksa evlilik müessesesine kattığı ve eşlerin birbirine sağladıkları karşılıklı faydalar olarak zikredilmezler. Rivayete göre, Yahudi bilginlerden biri peygamber İlya’ya ‘kadınların ne işe yaradığını’ sorar. O da, ‘kadın yemek yapar, dikiş diker’ şeklinde cevap verir. Talmud’daki ifadeler değerlendirildiğinde, kadının varlığının bir bakıma ‘çocuk doğurmak’ için olduğu anlaşılmaktadır.30

    Kadın, erkeğin ‘kaybettiği şeydir’. Bu nedenle, erkek ‘onu arar’. Ancak, erkek onu bulamazsa, kaybeden yine kadındır.31 Kadın açısından Yahudi hukukunun en problemli noktalarından birini oluşturan boşanma konusunda, Tevrat gibi Talmud da boşanmayı sadece kocaya tanınmış bir hak olarak tanımlamıştır.32

    Kadın, toplamı 613 olan ahkâma ilişkin 365 yasağın tamamına riayet etmekle yükümlüdür. Buna karşılık, 248 emirden ise sadece ‘zamanla mukayyet olanlar’dan muaf tutulmuştur.33 Talmud, erkeği uyarır ve ‘ona (kadına) dikkat et; zira çok çabuk ağlar’ demektedir. Bununla beraber Talmud’da, erkeğin eşini kendisi gibi sevmesini ve ona saygı duymasını tavsiye eden metinler de vardır. Kadının en çok mutlu olduğu şeyin, giyim-kuşam ve süslenme olduğu da vurgulanmaktadır.34 Kadınla ilgili bir diğer tespit ise, onun olduğu yerde ‘büyü ve batıl inançların’ bolca bulunacağıdır.35 Talmud’da hemen hemen hiçbir kadın bilgenin adı geçmez. Sadece Rabbi Meir’in eşi olan Beruriya’ya ait birkaç tavsiye yer almaktadır.36

    Diğer konularda olduğu gibi, kadın konusunda da Talmud’da çok çeşitli açıklamalara (hem onu öven hem de onu aşağılayan ifadelere) rastlamak mümkündür.37

    II. Hıristiyanlık’ta Kadın

    Hıristiyanlık’ta kadınla ilgili tutumunun belirlenmesinde Hz. İsa’nın davranışları ve sözlerinden çok, kendisinden sonra Hıristiyanlığın kurucu şahsiyetlerinden olan Pavlus’un etkisi olmuştur. Eski Ahid külliyatının son şeklini aldığı ve Talmud metnini oluşturacak olan Mişna külliyatının teşekkül devresinde yaşayan Pavlus ve ilk devir Hıristiyanları, Yahudi kültürünün ve pagan (putperest) Roma kültürünün kadına bakışından oldukça etkilenmiştir. Bu durum, sadece Yeni Ahid’deki ilgili metinlerde değil, aynı zamanda Kilise Babaları’nın yazılarında da görülmektedir.

    1. Yeni Ahid’de Kadının Yeri

    Hz. İsa’nın kadınlarla ilgili tutumunda, birkaç örnek istisna edilecek olursa,38 yaşadığı kültürel ortam dikkate alındığında genel olarak olumludur. Gerçekten, Hz. İsa döneminde bir erkeğin koruması altında olmayan kadınlar, özellikle de dullar, boşanmışlar ve evlenmemiş olanlar toplum tarafından aşağılanmakta idi. Özellikle yabancı kadınlar ile hayat kadınlarının herhangi bir maddi yardımdan istifade etmeleri dahi mümkün değildi. İşte, böyle bir ortamda, Yeni Ahid’de verilen bilgilere göre Hz. İsa’nın etrafında, onun sohbetlerini ve tavsiyelerini dinleyen kadınların olduğu görülmektedir.39 Mesela, Marta ve Meryem adında iki kardeş köylünün evine misafir olmaktadır ve Meryem adlı kadın, ev işlerini bırakıp Hz. İsa’nın sohbetine katılmaktadır.40 Ayrıca, ‘günahkâr bir kadın’ elinde bir kap ile Hz. İsa’nın yanına gelir ve gözyaşları ile ıslattığı ayaklarını saçlarıyla siler, daha sonra onları öpüp yağ ile mesheder ve Hz. İsa buna karşı çıkmaz. Günahkâr bir kadının böyle bir davranışta bulunmasına ve İsa’nın buna karşı çıkmamasına şaşıranlara İsa, kadının imanla yaptığı bu davranışları sebebiyle günahlarının affedildiğini söyler.41

    Aynı şekilde, kadın hastalığından muzdarip ve Yahudi kurallarına göre ‘murdar’ kabul edilen bir kadın, İsa’nın elbisesine dokunmak suretiyle iyileşir. Elbisesine izinsiz dokunduğu için korkudan İsa’nın ayaklarına kapanan kadını kovmaz ve hiç beklenmedik bir şekilde şöyle der: ‘Kızım, imanın seni kurtardı; selametle git ve derdinden şifa bul.’42

    Zina suçundan sadece kadınların ölüme mahkûm edildiği bir toplumda, mabedde böyle bir infazın gerçekleşeceği esnada Hz. İsa, ‘İçinizde günahsız olan, kadına ilk taşı atsın!’ sözü ile infazın yapılmasını engeller.43 Bunun dışında, Kenanlı ve Samiriyeli kadınlara karşı davranışları da ‘yabancılar’la ilgili dönemin Yahudi kanunlarına aykırı özellikler içermektedir.44

    Hz. İsa’nın bu davranışları o kadar sıradışıdır ki, bu yenilikler konusunda Pavlus dahi onu takip edememiştir denebilir. Gerçekten, Hıristiyanlığın temelde bakış açısını belirleyecek olan Hıristiyanlığın kutsal kitap külliyatı olan Yeni Ahid’de kadına yaklaşımın en belirgin ifadeleri, Pavlus’un mektuplarında yer almaktadır. Pavlus’un, kadının ikinci dereceden bir varlık olduğu yönündeki ifadeleri, Hıristiyan kültüründe ve ilahiyatındaki kadının konumunu en çok belirleyen sözler olacaktır. Pavlus’un kadınlara ilişkin sözlerinin hulasası, Korintoslular’a yazdığı birinci mektupta ifadesini bulmaktadır.45 Hıristiyanlığın mimarı kabul edilen Pavlus, kadının Hıristiyanlık tarihindeki yerini ve kaderini de belirleyecek olan kişi olacaktır.46

    Pavlus’a göre, kadın Tanrı’dan insana doğru giden hiyerarşide en sonda yer almaktadır:

    ‘Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.’47

    Kadının başını örterek ibadet etmesini söyleyen Pavlus’a göre başını örtmeyen kadın başını tıraş ettirmelidir. Aksine erkek, başını örtmemelidir. Pavlus’a göre, erkeğin başını örtmemesi, onun Tanrı’ya benzemesi ve yüceliğindendir. Bunun sebebi ise, kadının erkekten yaratılmış olmasıdır:

    ‘Erkek başını örtmemeli; o, Tanrı’nın benzeri ve yüceliğidir. Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı.’

    Kadının erkek için yaratıldığını belirten Pavlus, buna dayanarak ‘kadının başı üzerinde de yetki sahibi olduğu’nu söylemektedir:

    ‘Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır.’48

    Her ne kadar Pavlus, bunları söyledikten sonra ‘Rab’de ne kadın erkekten ne de erkek kadından bağımsızdır. Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi erkek de kadından doğar’49 derse de, ‘Ama her şey Tanrı’dandır’50 diyerek, bu sözünün de bir önceki ifadeleri ile birlikte anlaşılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

    Pavlus, duaya ve ibadete kadının başı örtülü olarak katılması gerektiğini vurguladıktan sonra, yine aynı mektubun ileriki bablarında, kadının toplu yapılan dualarda söz almasına da karşı çıkmaktadır. Bu durum, Kilise tarafından kadının kilisede vaize olmayacağı sonucunu doğuracaktır. Pavlus’un bu konudaki o kadar ileri gitmektedir ki, topluluk içerisinde kadının konuşmamasını ve ‘uysal olmasını’ istemektedir. Kimi Hıristiyan ilahiyatçılar, ‘kutsal topluluk’ içerisinde konuşmaması gerektiği sonucuna varmış ve dini konularda kadınların hem hizmet vermesini hem de söz söylemesini kabul etmemiştir:

    ‘Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur.’51

    Pavlus için ideal kadın, ‘bilgi sahibi olmayan’, bilgilenme konusunda ‘kocasına bağımlı olan’, toplantılarda konuşması ayıp olduğu için susan, sessiz bir varlıktır:

    ‘Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi (kadınlar) uysal olsunlar. Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır.’52

    2. Kilise Babalarından Günümüze Hıristiyan İlahiyatı ve Kadın

    Yeni Ahid’de özellikle Pavlus tarafından ortaya konan bu antropoloji, meşhur ilk dönem Kilise Babası Aziz Augustin (354-430) tarafından geliştirilerek devam ettirilecektir. Öyle ki, Augustin’in kadın konusundaki tutumu ve ‘teolojik’ açıklamaları birer ‘dogma’ olarak Ortaçağ boyunca tekrar edilecektir. Hippo piskoposu olan Augustin’e göre, erkeğin bedeni ile ruhu arasında bir düalite yoktur, oysa kadının ‘cinsiyeti’ onun ruhunu yansıtmamaktadır. Erkek, ruh ve bedeni ile tam olarak ‘Tanrı’nın sûreti’dir; oysa kadın, sadece ruhu bakımından buna sahiptir. Zira onun ‘kadınlığı’ (dişiliği, feminite) aklının çalışmasına bir ‘engel’ teşkil etmektedir. Bu nedenle kadının aşağı derecede bir varlık olması ‘tabiidir’.53

    Ortaçağ Kilise Babaları’ndan Aquino’lu Thomas (1225-1274), Augustin’in teorisini devam ettirmiştir. Ona göre de kadın, erkeğe nispetle eksik yaratılmıştır. Kadın, ‘aklî kavrayış’ın tam olarak gerçekleştiği erkeğe tabi olmak ve ona itaat etmek zorundadır.54 Bu anlayış, Kilise hukukunda maddeleştirilerek bir esas haline getirilmiştir. Mesela, 15. yüzyıla kadar temel metin kabul edilen Gratien Genelgesinde ‘kadın, Tanrı’nın suretinde yaratılmamıştır’ (qu.: 5, cause: 33) ibaresi yer almaktadır. Böylece, kültürel olan bir durum, yanlış bir yorum ile kutsallık kazanmış ve ‘tabii’ bir durum imiş gibi kabul edilmiştir. Öyle ki, ilahiyatçıların bu durumu ‘tabii’ karşılamaları ve yaratılışa dayandırmaları ile birlikte söz konusu görüşler Hıristiyanlık’ta ‘teolojik’ bir esas halini almıştır. Çocuk sahibi olma dahi erkeğin aktif olduğu, kadının ise sadece ‘döle yataklık ettiği’ kabul edildiği için, bu durum Aquino’lu Thomas tarafından ‘erkeğin üstünlüğünün ilahi bir delili’ olarak anlaşılmıştır.55

    Modern felsefi ve bilimsel gelişmeler, Kilise’nin geleneksel kadın görüşünün tartışılmasında önemli etkide bulunmuştur. Böylece, Kilise’nin geleneksel ‘kadın-karşıtı’ öğretileri yeniden tartışmaya açılmıştır. Mesela, bin yıllık bir görüş olan ‘evli çiftlerin ancak çocuk sahibi olmak için birlikte olabilecekleri’ne dair anlayıştan vazgeçilmiş ve kadının pasif bir varlık değil, kendi bedeninden şahsen sorumlu bir varlık olduğu kabul edilmiştir. Papa XXIII. Jean, Pacem in Terris (1963) adlı genelgesinde, ‘kadın ve erkeğin eşit saygınlığa sahip varlıklar oldukları’ vurgusunu yapmak zorunda kalmıştır. II. Vatikan Konsili belgelerinden olan Gaudium et Spes yasasında ise, ‘cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın Tanrı’nın rızasına uygun olmadığı gerekçesi ile ortadan kaldırılması gerektiği’ (29/2; 60/1) belirtilmiştir.56

    Sonuç

    Yahudi ve Hıristiyan kaynaklar incelendiğinde, her iki dini gelenekte de kadının erkeğe nispetle aşağı derecede bir varlık olduğu açıkça ifade edilmiştir. Her ne kadar Eski Ahid’deki ilk yaratılış kıssasında kadının erkek ile aynı anda yaratıldığı belirtilmiş olsa da, ikinci kıssada yer alan ‘erkeğin kaburga kemiği’nden yaratılmış olan, yaratılış gayesi ‘çocuk doğurmak ve eşine hizmet etmek’ olan kadın imajı Yahudi kaynaklarında baskın bir anlayış halini almıştır. Bu anlayışın dini metinlerin yorumlanmasında esas kabul edilmesi, sonraki dönemlerde kaleme alınan Talmud metinlerinde karşılığını bulmuştur.

    Eski Ahid’de ve Yahudi dini literatürde geliştirilen söz konusu anlayış, Hz. İsa’nın sözleri ve davranışları ile değiştirilmeye çalışılmış olsa da, Yeni Ahid külliyatında belirleyici bir yaklaşım olamamıştır. Hıristiyanlık’taki kadın algısı, Pavlus’un özellikle Korintoslular’a yazdığı birinci mektupta ileri sürdüğü görüşler çerçevesinde şekillenmiştir. Yahudi ve pagan kültürlerinin etkisi altında gelişen bu algı, Kilise’nin Ortaçağ boyunca kadına yönelik aşağılayıcı tutumunun temelini teşkil etmiştir.

    Bibliyografya

    Kutsal Kitap, İstanbul 2001.

    Raphaël Cohen, Ouvertures sur le Talmud, Paris 1990.

    Petit Dictionnaire de la Bible, Turnhout 1996.

    A. Cohen, Le Talmud, trad.: Jacques Marty, Paris 1991.

    Jean-Pierre Prévot, Les Scandales de la Bible, Paris 2006.

    Frederic Lenoir, Le Christ Philosophe, Paris 2007.

    S. Leyla Gürkan, Yahudilik, İstanbul 2008.

    Dictionnaire Encyclopédique du Judaisme, édit.: Geoffrey Wigoder, Paris 1993.

    Encyclopédie des Religions, edit.: F. Lenoir – Y. Tardan-Masquelier, Paris 2000.

    André-Marie Gérard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989.

    Öz

    İnsanlığın önemli bir unsurunu teşkil eden ‘kadın’, hemen hemen bütün dinlerin kutsal metinlerinde ayrı bir konu olarak ele alınmış ve varlık içerisindeki yerine dair açıklamalarda bulunulmuştur. Bu araştırmada, söz konusu dinlerden Yahudilik ve Hıristiyanlığın kadınlar ile ilgili tutumları kendi kaynaklarından hareketle ortaya konmaya çalışılacaktır.

    Anahtar Kelimeler: Kadın, erkek, Yahudilik, Hıristiyanlık, Eski Ahid, Yeni Ahid

    Abstract

    “Woman” representing the most important item of humanity is considered as a separate issue in religious texts of all religions and explanations regarding her place within existence are presented. In this research, attitudes of Jewish and Christianity about women are highlighted on the basis of their own sources.

    Key words: Woman, man, Jewish, Christianity the, Old Testament, the New Testament

    Dipnotlar

    1. Petit Dictionnaire de la Bible, Turnhout 1996, s. 334.

    2. Kitab-ı Mukaddes’teki yaratılış kıssaları için bkz.: Tekvin, 1-2.

    3. Eski Ahid’de Tanrı’nın adının ‘Elohim’ olarak zikredildiği metinlere, ‘Elohist’ metin denmektedir.

    4. Eski Ahid’de Tanrı’nın adının ‘Yahve’ olarak zikredildiği metinlere, ‘Yahvist’ metin denmektedir.

    5. Tekvin kitabında yer alan ilk ‘Elohist metin’, 1-2/3’te; ilk ‘Yahvist metin’ ise 2-3/24 arasında yer almaktadır.

    6. Tekvin, 1/24-26.

    7. Tekvin, 1/27.

    8. Tekvin, 1/26.

    9. Tekvin, 1/28-29.

    10. Tekvin, 2/4-7.

    11. Tekvin, 2/8-17.

    12. Tekvin, 2/18.

    13. Tekvin, 2/18-20.

    14. Nitekim, Kadının ‘erkeğe ait’ ve erkeğin onun ‘efendisi’ oluşu Eski Ahid’in farklı bölümlerinde açıkça ifade edilecektir. Mesela bkz.: Tekvin, 18/12, Tesniye, 5/21.

    15. Tekvin, 2/21-22.

    16. Tekvin, 2/23.

    17. Tekvin, 2/24.

    18. Tekvin, 3/1-6.

    19. Tekvin, 3/16. Kadının bu durumu, özellikle Hıristiyan ilahiyatında özel olarak işlenecek ve yeryüzündeki kötülüğün müsebbibi olarak görülecek bir ilahiyat kültürünün oluşmasına neden olacaktır.

    20. Tekvin, 16/1-5.

    21. Tekvin, 21/1-10.

    22. Tekvin, 17/15-16.

    23. Tekvin, 25/21.

    24. Eski Ahid’de yer alan bilgiler için ayrıca bkz.: S. Leyla Gürkan, Yahudilik, İstanbul 2008, s. 169; André-Marie Gérard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989

    25. Raphaël Cohen, Ouvertures sur le Talmud, Paris 1990, s. 125.

    26. Menahot, 43b. Başka metinlerde, ‘Putperest, köle ve kadın olarak yaratmadığı için’ şeklinde de geçmektedir. Bkz.: A. Cohen, Le Talmud, trad. Jacques Marty, Paris 1991, s. 211.

    27. Raphaël Cohen, Ouvertures sur le Talmud, Paris 1990, s. 125-126.

    28. A.g.e., s. 126.

    29. Şabat, 33b; Megila, 14b.

    30. Raphaël Cohen, Ouvertures sur le Talmud, Paris 1990, s. 126.

    31. Tekvin kitabına yazılan tefsirde, mutevazı olsun diye kadının ‘erkeğin kaburga kemiğinden’ yaratılmış olduğu belirtilir. Bkz.: Genesis Rabah, 18, 2.

    32. Tensiye, 24/1; Talmud, Yebamot, 14/1. Ayrıca bkz.: S. Leyla Gürkan, Yahudilik, İstanbul 2008, s. 176.

    33. Kiduşin, 1, 7.

    34. Ketubot, 59b, 65a; Moed Katan, 9b.

    35. Yoma, 83b; Abot, 2, 8; Sanhedrin, 67a. Nitekim, Tevrat’ta büyücülerin öldürülmesi ile ilgili emirde, ‘kadın büyücü’den bahsedilmektedir: ‘Büyücü kadını yaşatmayacaksın!’ (Çıkış, 22/18). Talmud’da yer alan konu ile ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz.: A. Cohen, Le Talmud, trad.: Jacques Marty, Paris 1991.

    36. Raphaël Cohen, Ouvertures sur le Talmud, Paris 1990, s. 126-128.

    37. Kadının Yahudilik’teki durumu ile ilgili geniş açıklama için ayrıca bkz.: Dictionnaire Encyclopédique du Judaisme, édit.: Geoffrey Wigoder, Paris 1993.

    38. Mesela, annesi Meryem ile ilgili sözleri gibi. Bkz.:

    39. Frederic Lenoir, Le Christ Philosophe, Paris 2007, s. 77.

    40. Luka, 10/38-42.

    41. Luka, 7/36-50.

    42. Markos, 5/25-34.

    43. Yuhanna, 8/3-11.

    44. Matta, 15/22-28; Yuhanna, 4/5-30.

    45. Korintoslulara I. Mektup, 11/3-16.

    46. Yeni Ahid’in ve özel olarak Pavlus’un kadınlara dair ifadelerinin değerlendirilmesi için ayrıca bkz.: Jean-Pierre Prévot, Les Scandales de la Bible, Paris 2006, s. 71-108.

    47. Korintoslulara I. Mektup, 11/3.

    48. Korintoslulara I. Mektup, 11/9-10. Yeni Ahid’deki bu ifadeler, özellikle Batı’da kadının başının erkeğin zoruyla örtüldüğünü savunan feministlerin ve yazarların kullandıkları argümanların temeline işaret etmektedir.

    49. Korintoslulara I. Mektup, 11/11-12.

    50. Korintoslulara I. Mektup, 11/12.

    51. Korintoslulara I. Mektup, 14/34.

    52. Korintoslulara I. Mektup, 14/35.

    53. Encyclopédie des Religions, edit.: F. Lenoir – Y. Tardan-Masquelier, Paris 2000, c.2, s. 1670.

    54. Bkz.: Somme Théologique, c. I, 92/1-2.

    55. Bkz.: Somme Théologique, c. I, 92/1-2.

    56. Encyclopédie des Religions, edit.: F. Lenoir – Y. Tardan-Masquelier, Paris 2000, s. 1672.