Köprü Anasayfa

Said Nursi’nin İslam Dünyası Tasavvuru: Hutbe-i Şamiye

"Bahar 2011" 114. Sayı

  • VI. Risale-i Nur Kongresi Sonuç Deklarasyonları

    VIth Risale-i Nur Congress Final Declarations

    “Said Nursi’nin İslam Dünyası Tasavvuru”

    I. MASA: ÜMİT

    Risale-i Nur Enstitüsü, 19-20 Mart 2011/ŞAM - SURİYE

    KATILIMCILAR

    Doç. Dr. Adem ÖLMEZ

    Doç. Dr. Ensar NİŞANCI

    Doç. Dr. Hasan TANRIVERDİ

    Prof. Dr. Ali BAKKAL

    Prof. Dr. Doğu ERGİL

    Prof. Dr. Mehmet İPÇİOĞLU

    Malik ATOM

    Yunus Emre ORHAN

    1. İman, evrenin ilahi aklın eseri olduğuna, bilimin nesnesi olan tabiat kanunlarının bu ilahi düzenin parçası olduğuna inanmaktır. İmanın diğer yönü de insanlar arasındaki ilişkilerin ölçüsü diyebileceğimiz ahlakın, toplum düzeninin temeli olduğuna inanmaktır.

    2. Said Nursi, ümidi Kur’an’ın tarif ettiği imanın bir özelliği olarak görür. Kur’an Müslümanlara Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesini öğütlemektedir. Buna karşılık ümitsizlik ise, amaçları için yeterince çabalamayan, çabalarının ödüllendirileceğine inanmayan ve iman etmeyen insanların ruh halidir. Ümidin yitirilmesi, insanın şevkini kırdığı gibi, özgüvenin yitirilmesine de neden olur. Said Nursi’ye göre, her şeyi bilen, gözeten ve koruyan Yaratıcı olduğuna göre, Müslümanlar ümitsizliğe kapılmamalıdır. İlahi mesaj, insanlara ilahi adaletin var olduğunu, bağışlamanın, iyi niyetin, çok çalışmanın, başkalarına hizmetin ödüllendirileceğini müjdelemektedir.

    3. Said Nursi, etkin ve edilgen ümit nitelemesi yapar. Edilgen ümidi iyi şeylerin olmasını bekleme tembelliği olarak tanımlar. Etkin ümidi de ihtiyacı karşılamak ve zamanın gereğini yerine getirmek olarak belirtir. Ümit Bediüzzaman için yapabilirlik duygusudur. Yapabilir insan ve toplum ümidini kaybetmez. Yapabilirlik duygusunun önemli bir kaynağı da hürriyettir.

    4. İmanın ümidi gerektiren özelliğine rağmen, İslam dünyasının Batı karşısında üstünlüğünü kaybetmesiyle, Müslümanlar ümidini yitirmeye başlamış ve rekabet etme yeteneğini kaybetmiş, bu ümitsizlik hali de adeta bir kanser gibi, İslam toplumunun gelişmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmuştur.

    5. Batı, Rönesans ve Reformla başlayan süreçte, Katolik kilisesinin yüklediği ümitsizlik ve güvensizlik psikolojisini yenerek, büyük bir gelişmenin temellerini atmıştır. Çağın gereklerine uygun gelişmeyi sağlayamayan Müslüman toplumlar, siyasi, ekonomik, kültürel ve ahlaki bunalımların içerisine girmiştir. Bediüzzaman’ın ifadesi ile onları canlandıran “emel” olduğu gibi, Müslümanları öldüren “yeis” olmuştur.

    6. Said Nursi, bu bunalımın giderilmesinin en başta, ümidin yeniden kazanılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Ümidin yeniden kazanılması da İslam’ın özünde var olan değerlere dönmek anlamına gelmektedir. Taklit ve tembellik terk edilerek akli ve ilmi yöntemlerle bireyin ve toplumun gelişmesini önerir.

    7. Said Nursi, yoksulluğa, cehalete, atalete, istibdat (zorbalık, keyfilik) ve esarete karşı verilecek bir uygarlık çabası ile ümitsizliğin yok edileceğine inanır. Bunun için ilim ve imanın el ele vererek Doğudan yükselecek bir medeniyetin gereğine vurgu yapar. Şam hutbesi, bundan 100 sene önce Bediüzzaman’ın bu kentte yaktığı ümit ışığının bugün İslam dünyasında daha gür bir aydınlığa dönüştüğünü müjdeler.

    8. Bugün ümitsizliğin doğurduğu teslimiyetle beslenen istibdadın sorgulandığı ve çözüldüğü bir döneme girdik. Bediüzzaman bu çözülmenin özgürlükle sonuçlanacağını; özgür insanın ilim ve imanı kendi iradesi ile sentezleyerek yeni bir uygarlığın hamurunu yoğuracağını öngörür. Bize düşen görev, bu vaadi bütün insanlığa duyurmaktır. Bu yeni uygarlığın uzun ince bir yol olduğu ve sabır gerektirdiği unutulmamalıdır.