Köprü Anasayfa

Sıdk, Muhabbet, Kardeşlik ve Dayanışma Manifestosu: Hutbe-i Şamiye

"Yaz 2011" 115. Sayı

  • Kardeşliğin Temel Unsurları

    The Basic Components of Brotherhood

    Cüneyt GÖKÇE

    Yrd. Doç. Dr., Harran Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

    1.Genel Olarak ’Kardeşlik’ Kavramı

    Aynı anne ve babadan veya ortak değerlere sahip olan kişilere ‘kardeş’ denir. Arapçada ‘ah’ olarak ifade edilen bu kavramın ‘ihve’ ve ‘ihvan’ şeklinde çoğulu bulunmaktadır.[1]

    ‘Kardeş’ denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve babadan dünyaya gelen kişiler gelmektedir. Bunun dışında, ayrıca aynı dine veya dünya görüşüne mensup olmayı ifade eden ‘akide kardeşliği’ söz konusudur.

    2.  İslam Kardeşliği

    İslam dininde kardeşlik, bütünüyle akide temeline dayanmaktadır. Yukarıda ‘kardeş’ kelimesinin karşılığı olan ‘ah’ kelimesinin ‘ihve’ ve ‘ihvan’ şeklinde olduğunu belirtmiştik. İşte ‘ihve’ genelde nesep kardeşliği için; ‘ihvan’ ise görüş ve din kardeşliği ya da yakın arkadaş ve dostlar için kullanılır.[2] Bu arada İslam kardeşliğinin temelini belirten ve belgeleyen ve ‘inneme’l-mu’minune ihvetun’=’müminler ancak kardeştir’[3] şeklinde başlayan ayet-i kerime’de ‘ihve’ kelimesinin tercih edilmesi gerçekten dikkat çekicidir. Öte yandan aynı ifadelerde iman ve kardeşliğin yan yana getirilmesi; maddi hayatın devamını sağlayan diğer bir kelimenin omuz omuza vermesi çok anlamlıdır.[4] Kısacası, müminlerin tümü ebedi hayatı mucip olan bir asla, bir imana mensup bulunmaktadırlar.[5]

    Buna göre ancak iman bağıyla bir araya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler. Şu halde yeryüzünün neresinde bulunursa bulunsunlar, hangi dili konuşuyor olurlarsa olsunlar veya hangi renge sahip bulunuyorlarsa bulunsunlar, hangi kavme mensup olurlarsa olsunlar bütün müminler, kelimenin tam anlamıyla birbirinin kardeşidirler. Başka bir deyimle, mümin gönülleri en sağlam ve esaslı bir biçimde birbirine bağlayan bağ iman ve takva esasından kaynaklanan kardeşlik bağıdır:

    Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluk bulamazsın ki, onlar Allah’a ve Resulüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi ve dostluk bağı kurmuş olsunlar: bunlar ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsun.’[6] ayeti ile; ‘Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinin veliler edinmeyin’[7]ayeti bu bağın önemini çok net bir biçimde ortaya koymaktadırlar.

    Elmalılı Muhammed Hamdi merhum, buradaki ‘veliler edinmeyin’ ifadesini: ‘velayetini tanımayın, emir ve isteklerine uyup da küfre hizmet etmeyin’ şeklinde açıklamaktadır.[8]

    3. İslam Kardeşliğinin Temelleri

    Mümin gönülleri en köklü bir biçimde birbirine bağlayan bağın iman ve takva esasından kaynaklanan kardeşlik bağı olduğunu belirtmiştik. Hatta bu, yüce Allah’ın müminlere bahşettiği en güzel nimetlerinden biridir. Nitekim ayet-i kerimede bu hususa şöyle dikkat çekilir:

    ‘Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın(tutunun). Dağılıp ayrılmayın ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O’nun nimetleriyle kardeşler oldunuz. Yine siz, tam bir ateş çukurunun kıyısındayken oradan sizi kurtardı.’[9]

    Yüce Allah burada bizlere, cahiliye döneminde birbirlerine karşı düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilelerine mensup insanların nasıl kardeş yapıldıklarına dikkatlerimizi çekerek iman bağının önemine işaret etmektedir. Bu hatırlatma, müminlerin topyekûn ‘Allah’ın kudret eli cemaatle beraberdir.’[10] hadisini işaret ettiği gibi, ayetteki hablullah (Allah’ın ipi) kavramı için de hadiste şu açıklama yapılmaktadır. ‘Sema’dan arza indirilmiş olan hablullah, Allah’ın kitabıdır.’[11]

    İlgili ayetin tefsirinde yukarıdaki hadise de yer veren Elmalılı, şu değerlendirmeyi yapmaktadır: ‘Hablullah, Allah Teala’ya kavuşma sebebi olan delil ve vasıta demektedir.’[12] Ayetin vurguladığı kardeşliğin çok güzel, çok çarpıcı ve çok canlı bir örneğini şu hadiste görmekteyiz:

    Abdurrahman b. Avf (r.a.)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

    -‘Biz hicret edip Medine’ye geldiğimizde Hz. Peygamber (s.a), benimle Sa’d b. Rebi’ arasında kardeşlik tesis etmişti. Bunu üzerinde Sa’d b. Rebi’(Abdurrahman’a):

    -Ben mal bakımından Ensar’ın en zenginiyim, malımın yarısını sana ayırdım. Sonra bak! İki eşimden hangisini dilersen senin hesabına boşayayım. İddeti bitince onunla evlenirsin, dedi. Abdurrahman b. Avf de (Sa’de’):

    -Teşekkür ederim, benim bunlara ihtiyacım yoktur. İçinde ticaret yapılan çarşınız yok mu? (Çalışmam için bana pazaryeri göster) dedi.[13]

    Buna göre kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir. Kur’an’ın öngördüğü kardeşlik bunu gerektirmektedir.

    İşte bu kardeşliğin en güzel örneğini seçkin sahabe ortaya koymuştu. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, Medineli Ensar, Mekkeli Muhacir kardeşlerinin nefislerini kendi nefislerinden daha aziz tutmuşlar, onları hiçbir konuda yalnız bırakmamışlardır. Dilediği takdirde hanımını dahi verebileceğini belirtmesi bunun en belirgin özelliği değil midir? Onların bu davranışları ayet-i kerimede şöylece övülür:

    ‘Kendilerinden önce o yurdu ( Medine’yi) hazırlayıp imanı gönüllerine yerleştirenler ise kendilerine ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile kardeşlerini öz nefislerine tercih ederler.[14]

    Kısacası, müminler kardeşlikte ve dostlukta tıpkı aksamı birbirine geçmiş sapasağlam bir bina gibidirler veya bütün unsurları ve zerreleriyle birbirine bağlı bir vücut gibidirler. Bir vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğunda, nasıl ki bütün vücut aynı rahatsızlığı, aynı acıyı duyarsa bir tek müminin- dünyanın ta öbür ucunda bile olsa- çektiği acıyı, duyduğu ızdırabı diğer mümin kardeşleri derinden hisseder.

    Nitekim bu konuda Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurur:

    ‘ Müminlerin karşılıklı sevgi, ilgi ve şefkatleri bir vücudun durumu gibidir. Vücudun herhangi bir bölümünün rahatsızlığı durumunda nasıl ki vücut şikâyet edip uykusunu kaçırıyorsa, müminlerin durumu da öyledir.’[15]

    Öte yandan bütün müminler birbirlerinin din kardeşleri olmakla birlikte Hz. Peygamberin gerçekleştirdiğini belirttiğimiz özel ‘kardeşleştirme’ çok anlamlıydı. Yardım, ziyaret, ihsan, nasihat ve rehberliği, hatta zevi’l-erhamdan önce mirasçı olmayı kapsamına alıyordu.

    İbn Abbas anlatıyor:

    ‘Muhacirler Medine’ye geldikleri zaman aralarında akrabalık bağı olmaksızın, Hz. Peygamber’in ihdas ettiği kardeşlik dolayısıyla Ensar’a varis oluyordu’

    Ayet şöyle: ‘ O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. O Ensar ki Muhacirleri barındırdılar ve onlara yardım ettiler. Onlar birbirlerinin velileridirler.’

    Bilindiği gibi bilahare Bedir savaşından sonra muhacirlerin maddi durumlarının düzelmeye başlamasıyla, Muhacirlerin Ensar’a mirasçı olma hükmü, ‘Hısımlar Allah’ın kitabında birbirine daha yakındırlar’ şeklinde nesh edilmiştir:

    Bu arada şunu da belirtelim ki, İbn Kesir, Hz. Peygamber’in tesis ettiği kardeşliğin başlıca iki amacı olduğunu belirtir ve bunları şöylece özetler:

    a) Cahiliye döneminde, bir çanağa kokulu bir mayi doldurulur ve Kâbe’nin yanına gelinirdi. İşte o zamanki insanlar, ellerini söz konusu mayinin içine bulayarak Kâbe duvarına sürüyorlar ve böylece hılflerini tevsik ediyorlardı. İslami kardeşleştirme böyle bir cahili geleneğin güzel bir alternatifiydi.

    b) Bu kardeşlik sayesinde ihtiyaç halindeki muhacirlerin ihtiyaçları gideriliyordu.[16]

    Kuşkusuz bu kardeşleştirme olayının homojen bir toplum meydana getirme, insan gücünü üst düzeyde kullanma, birbiriyle karışık bir toplum oluşturma gibi değişik amaçları olmuş ve sonuçta bunlar da sağlanmıştır.

    4.  Müslümanlarla Diğer İnsanlar Arasındaki Umumi Kardeşlik

     Hz. Peygamber, yalnız Ensar ile Muhacir arasında kardeşlik tesis etmekle kalmıyor, belki de Müslümanlarla bütün kitap ehli arasında kardeşlik kurmaya çalışıyordu. İşte ayetler:

    De ki: Ey kitap ehli! Geliniz, sizinle aramızdaki birleşeceğimiz bir kelime üzerinde toplanalım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. O’ndan başka mabud tanımayalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da bazımız bazımızı mabud edinmesin.’[17]

    ‘De ki: Allah’ ve bize indirilen Kur’an ‘a, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve Yakup oğullarına inzal olunanlara Musa, İsa ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz yalnız Allah’a boyun eğmiş kullarız.’[18]

    Şu halde Hz. Peygamber’in daveti bütün insanların tek bir ümmet olmaları esasına dayanıyordu. Kısacası, beşeriyetin kardeşliği, akide kardeşliğinden ibaretti. Fırka ve kabileleri, beyaz, siyah, sarı ırkları, galip ile mağlubu ayırt etmeksizin, arazi ve memleket farkı gözetmeksizin bütün insanları kardeşliğe davet ediyordu. Birbirine zulüm ve haksızlık işlemekten menediyordu. Çünkü ‘ beşeri kardeşlik’ fikrini bir fener olarak tutuyordu. Müminler, harp karanlıklarında onun ışığında gidiyorlardı. İslami fetihlerin yağmalama gibi bir amacı yoktu.

    İslam memleketlerinde bulunan ecnebiler ehl-i zimmet olup Müslümanlara verilen haklar onlara da verilmiştir. Binaenaleyh Müslümanların zımmilere şefkat ve merhametle muamele etmeleri gerektiği gibi zımmilerin de bu kardeşliğin icaplarına riayet etmeleri gerekir.[19]

    Buna göre, ızdırap içinde çalkalanan bu âlemde kuvvetliler zayıfları yerken; insanlar menfaatleri uğruna birbirlerine en çirkin belaları yağdırırken, bu kardeşlik davetini hatırlatmaya günümüz Müslümanının ihtiyacı daha da fazladır.

    5. Kardeşlik Hukuku ve Kardeşlerin Karşılıklı Görevleri

    İslam’da önemli bir müessese olan kardeşlik müessesesinin bir azası durumunda olan kardeşlerin birbiri üzerinde hakları ve vazifeleri vardır.

    Öte yandan İbn Kesir Hûcurat suresinin 10. ayetini tefsir ederken birçok Hadis-i Şerif’e yer verir. Çok önemli olan söz konusu hadislerden bir kısmı şöyledir:

    ‘Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir: ona zulmetmez, onu haksızlıklara teslim etmez.’[20]

    ‘Kul kardeşinin yanında bulunduğu sürece Allah da onun yanında olur.’[21]

    Şu halde:

    a) Kardeşler, birbirine karşılıklı sevgi ve saygı beslemelidirler. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: ‘Kişi kardeşini sevince sevdiğini ona bildirsin.’[22]

    b) Kardeşler, anne ve babalarını üzmeyecek şekilde birlik ve beraberlik içinde olmalıdırlar. Maddi çıkarlar yüzünden birbirlerine düşmanlık yapmamalıdırlar.

    c) Şan şöhret, makam ve servet gibi şeyler kıskançlık sebebi olmalıdır.

    d) Aradaki ihtilaf noktalarını, zora başvurmadan, birbirlerinin fikirlerine saygı duyarak ve konuşup anlaşarak halletmelidirler.

    e) Bir müminin diğer mümine her halükârda yardımcı olması gerekir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: ‘Bir kimse, bir din kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse Allah da ona yardım eder, Bir kimse, Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderirse Allah da ona mukabil kıyamet gününün kederlerinden birini giderir.’[23]

    f) Bir mümin diğerinin ayıbını örter; kusurunu yüzüne çarpmaz; çünkü Hz. Peygamber’in deyimiyle: ‘Bir kimse, bir din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun ayıbını örter.’[24]

    g) Kişi, kendisi için istediğini kardeşi için de istemelidir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

    ‘Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe tam anlamıyla iman etmiş sayılmaz.’[25]

    ‘Siz mümin olmadıkça Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi: Aranızda selamı yayın.’[26]

    h) Kardeşlerin karşılıklı kin, haset ve kıskançlıktan uzak durmaları gerekir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘ Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize arka çevirip alakanıznı kesmeyiniz; ey Allah’ın kulları, hepiniz kardeş olun. Bir Müslüman’ın bir Müslüman kardeşini üç günden ziyade terk ve ihmal edip selam vermemesi helal olmaz.’[27]

    ‘Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır: Allah’a şirk koşmayan her kul için mağfiret olunur. Yalnız kendisiyle kardeşi arasında buğz ve adavet bulunan kimse müstesnadır. Meleklere hitaben: ‘siz bunları birbirleriyle sulh oluncaya kadar tehir ediniz. Evet bunları, yekdiğeri ile barışıp sevinceye kadar bırakınız’, buyurulur’[28]

    i) Akide ve takva temelinde birbirleriyle selamlaşmaları gerekir.

    Mümin erkek ve kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlar. Allah Aziz ve Hâkim’dir.’[29]

    6. Kardeşliği Bozan Hususlar

    Kardeşliği bozan ve dolayısıyla toplumsal ahengin zedelenmesine yol açan pek çok husus vardır:

    *Zan

    *Gizlilikleri araştırma

    *Gıybet, dedikodu ve kulis

    Yukarıdaki üç hususun şu ayette toplandığını görüyoruz

    ‘Ey iman edenler! Zandan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır, tecessüs etmeyin. Kiminiz de kiminizin arkasından gıybet yapıp çekiştirmeyin, sizden biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?’[30]

    *Kardeşlerin birbiriyle alay etmeleri.

    Bu iki husus şu ayette dile getirilir:

    ‘Ey iman edenler, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin, belki alay ettikleri kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınlarla alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi yadırgayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi en olmadık kötü lakaplarla çağırmayın; imandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir.’ [31]

    *Kin, haset ve hakaret.

    Kendilerinden övgüyle bahsedilen müminlerin her türlü haset ve kinden arındıkları şöyle vurgulanır:

    Onların göğüslerinde kinden ne varsa tümünü sıyırıp çektik. Kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.’[32]

    Kardeşliği bozucu davranışlarda bulunmak; çok olan iyiliklerin, kötü zannedilen az bir kısım davranışlara ezdirilmesi açısından bir zulümdür. Bu da tıpkı içinde bir caninin bulunması ihtimali yüzünden dokuz masumla birlikte geminin batırılmasına benzer. Ayrıca önemli hususların önemsizlere ezdirilmesi bakımından da zulümdür. Birlik nedenleri çok olduğu halde düşmanlık beslenmiş olur.

    Sonuç

    Yukarıda ki hususlar göz önünde bulundurulduğunda şu noktalar vurgulanabilir:

    Kişi mesleğini hak bildiği vakit ‘ Mesleğim haktır veya daha güzeldir’ demeye hakkı var. Fakat ‘yalnız hak benim mesleğimdir’ demeye hakkı yoktur.

    Kişinin her söylediğinin hak olması gerekir. Fakat her hakkı söylemenin kendisine ait bir hak olmadığını da bilmesi zorunludur.

    Düşmanlık yapmak isteniyorsa kişinin kendi kalbindeki düşmanlığa düşmanlık etmesi gerekir.

    Yapılan tüm amellerde ilahi rıza esas alınmalı. Çünkü: eğer O razı olursa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.

    Kardeşlerin birbirleri üzerine üstünlük taslamamaları gerekir.[33] Çünkü yüce Allah buyuruyor ki:

    ‘Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışabilmeniz için sizleri asıllara, kabilelere ayırdık. Allah’tan en çok korkanınız kim ise, işte Allah katında en büyüğünüz odur.’

    Kısacası, insanı yücelten dindir. Nesebe dayanarak takvadan uzaklaşmamak gerekir. Nitekim Farisi olan Selman’ı yücelten İslam olduğu gibi, Kureyşî olan Ebu Cehil’i alçaltan cehalettir.

    Mehmet Akif, Kınalızade Ali Efendi’nin şöyle dediğini nakleder: ‘İnsan –hatta peygamber sülalesinden olsa- asalet davasıyla meydan-ı tefahüre atılmamalıdır. Zira bu davayı isbat edebildiği takdirde bir şey kazanamayacak.

    Çünkü bütün şan ve şeref cedd-i muhteremine ait kendi yabancı mevkiinde kalacak. Asaletini ispat edemediği rezilesini yüklenecek.’

    Yine Akif şöyle bir nakilde bulunur, der ki: Silsile-i nesebiniz nereye varır?’

    Cevabı şu olur: ‘Silsile-i nesebi ile hiçbir yere varılmaz.’[34]

    Öz

    ‘Kardeş’ denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve babadan dünyaya gelen kişiler gelmektedir. Bunun dışında, ayrıca aynı dine veya dünya görüşüne mensup olmayı ifade eden ‘akide kardeşliği’ söz konusudur. İslam kardeşliği, bütünüyle akide temeline dayanan, gönülleri iman bağıyla sağlam bir şekilde birbirine bağlayan, takva esasından kaynaklanan bir kardeşlik bağıdır. Bu yazıda İslam kardeşliğinin temel unsurları üzerinde durulacaktır.

    Anahtar Kelimeler: Kardeşlik, İslam kardeşliği, kardeşleştirme, iman, takva

    Abstract

    The first thing that usually comes to mind, when one mentions 'brother', is the people who were born from the same mother and father. Apart from this understanding, 'religious brotherhood' is also a subject in the issue, which refers to being attached to the same religion or worldview. The brotherhood of Islam is a connection of brotherhood, which completely bases on religious grounds, firmly binds hearts to each other through the bond of faith, and derives from the taqwa principle. In this article, the main emphasis is put on the basic elements of Islamic brotherhood.

    Keywords: Brotherhood, Islamic brotherhood, ensuring brotherhood, faith, taqwa

    Dipnotlar:

    [1] Kamusu’ul- Muhit, IV, 300

    [2] Lisanü’l- Arab, XIV, 20; el- Mucemu’l- Arabi el- Esasi. S. 77

    [3] Hucurat(49), 10

    [4] Tefsiru’l- Kasımi, XV,5457

    [5] Ömer Nasuhi Bilmen, Tefsir; VII, 3452

    [6] Mücadele(58), 22.

    [7] Tevbe(9), 23

    [8] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2488

    [9] Al-i İmran(3), 103

    [10] Tirmizi, Fitlen; 7

    [11] Müslim Fedail,37

    [12] Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II,1153

    [13] Tecrid (Buhari muhtasarı), VI.341

    [14] Haşr(59), 9

    [15] Ahmed b. Hanbel, Müsned. IV, 270

    [16] İbn Kesir, Tefsir, IV,226

    [17] Al-i İmran(3), 63

    [18] Al-i İmran(3),84

    [19] Abdurrahman Azam, Ebedi Risalet, s. 41

    [20] Buhari, Mezalim,46

    [21] Müslim. Zikr, 48

    [22] Riyadu’s-salihin tercümesi, c.1, Hadis no: 384

    [23] Riyadu’s-salihin tercümesi, c.1, Hadis no:242

    [24] Riyadu’s-salihin tercümesi, aynı hadis

    [25] Buhari, İman 7

    [26] Riyadu’s-salihin tercümesi, c.2, Hadis no:851

    [27] Riyadu’s-salihin tercümesi, c.3, Hadis no:1598

    [28] Riyadu’s-salihin tercümesi, c.3, Hadis no:1599

    [29] Tevbe(9), 71

    [30] Hucurat(49) 12

    [31] Hucurat(49) 11

    [32] Hicr(15) 47

    [33] Bu maddeler için bakınız B.S.N., Mektubat, s:242

    [34] M.Akif, Kur’an Tefsiri, S.35