Köprü Anasayfa

Demokratlık

"Kış 2014" 125. Sayı

  • Demokrasiyi Tılsımından Arındırmak

    Purging Democracy from its Charm

    Ensar Nişancı

    Prof. Dr. Namık Kemal Üniversitesi, İBBF., Dekanı

    Bu yazının çerçeveleyeceği tefekkür menzilinin ufkunda iki mühimnokta görünüyor. Bunlardan ilki neredeyse bir mucizevi tiryak gibi insanlığınçoğu derdine deva diye algılanan demokrasiyi doğru yerine konumlandırarakonu bu tılsımından arındırmak, böylelikle onun; yani demokrasininhakiki değerini mümkün olabildiğince tespit etmektir. İkincisi ise demokrasininçözeceğini varsaydığımız sorunlara ve sorun merkezlerine odaklanırken,insanoğlunu yeniden ve farklı şekillerde kuşatan, onu tahakkümaltına alan yeni dinamik ve gelişmelere işaret ederek bunların ıskalanmatehlikesine dikkat çekmektir.

    Belirtmeliyim ki bu yazıda yönetim biçimleri arasında demokrasininyüksek mevkii hak edip etmediğine ilişkin bir sorgulamayı başlatmakgibi bir niyetimiz yoktur. Siyasal alanın tanzimi noktasında demokrasininimkân ve erdemlerini takdir etmemek en azından kadir-bilmezlikle malûlolmaktır. Kaldı ki ilgili literatür ve konuya ilişkin kamusal müzakerelerdemokrasinin erdemlerini ortaya çıkaracak yetkinlik ve genişlikte. Bu kısayazının sorgulama konusu yapmak istediği husus, bir maymuncuk anahtarıgibi hayatın her alanında ve her yerinde demokrasilerin kullanılabileceğiinanç ve düşüncesidir. Bu ameliyenin demokratik yönetim biçimine yönelenbeklentileri makulleştiren bir yanının olacağı inkâr edilemez. Daha daönemlisi, küreselleşme diye tabir edilen ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyalçoklu süreçlerin biçimlendirdiği günümüz dünyasında bir taraftan demokrasiye olan talep artarken ve ondan beklentiler yükselirken, diğer taraftanonun halk/demos, vatandaşlık gibi kurucu parametreleri ve devlet, şehirgibi geleneksel mekanları artan şekilde aşınıyor. Yeni konjonktürde demokrasilerinkarşılaştığı bir diğer meydan okuma daha var: insan hayatını kontroleden güçlerin demokratik kontrolün etki alanının dışına çıkma istekleri.

    Demokrasinin varoluşsal krizlerini bir anlık bir yana bırakarak ifade etmeliyimki bir mütevazı demokrasi, toplumların hayatında ne kadar elzemise; kadir-i mutlak, hak ve hürriyetleri temin noktasında tılsımlı meziyetleratfedilen demokrasi (anlayışı) de bir o kadar aldatıcı olabilir. Modernsistemler ve kavramlar dünyasında kendilerine atfedilen fevkalade maharetleriyleinsanları efsunlayan sadece demokrasi değildir elbet; benzeri vedaha açık bir harikuladeliğin ekonominin yönetilmesi söz konusu olduğundagündeme geldiğini biliyoruz. Liberalizm diye adlandırılan pek marufideolojiye göre, ekonomi çarkını en verimli şekilde işletebilme marifetininarkasındaki tılsımlı güç; ‘görünmez el’i şapkasından çıkaran serbest piyasamekanizmasından başkası değildir. Biçimsel rasyonellikle sınırlı olmaklaeleştirilse bile bu prensibin nasıl sihrinden arındırılarak zihnin ihata sınırlarıiçine çekildiğini ilgili literatür bize anlatıyor.

    Diğer yandan serbest piyasanın marifetlerine ilişkin vaaz, başta eğitimve basın olmak üzere hemen her düzey ve alanda o kadar yaygınlaştı ki buvaaza karşı-argüman geliştirmek şöyle dursun, onu sorgulamak bile aklımızdangeçmiyor. Bir kere serbest piyasa miti oluşunca, artık ekonomilerinher veçhesiyle piyasalaşmasının önündeki engeller kalkarak nihayetinde insanve toplum hayatının neredeyse her yönüyle piyasalaştırdığını ancak geçfark edebiliyoruz.

    Neyse ki demokrasi söz konusu olduğunda eş düzeyli bir ‘gizli el’ sihriylemuhatap değiliz: Demokrasiler insan ve toplum hayatını araçsallaştırarakkolonileştirmek gibi bir kötülüğü meyyal değiller. Tam aksine demokrasilerinaşınmak ve daha kötüsü beklentileri karşılayamamaktan kaynaklananbir itibar-kaybı riski var. Malum, demokrasi bireysel hak ve özgürlükler,ekonomik kalkınma, toplumsal refah ve siyasal istikrar gibi bir takım yüksekiyilere fevkalade ev sahipliği ve kaynaklık kapasitesiyle tanımlanıyor. Soğuksavaş dönemi ve öncesinde demokrasi epiphenomenal bir olgu olarak; yanibir alt yapıya muhtaciyeti olan sebep değil sonuç kategorisinde değerlendirilirken,şimdilerde bu formül tersine çevrilmiş görünüyor: demokrasisebep; ekonomik refah, siyasal istikrar gibi kategoriler ise sonuç hanesinekaydediliyor. Vaadin bu kadarı sonuçta demokrasiyi şöhreti kendinden çokdaha büyük olmak riskine maruz hale getiriyor. Baladaki/yukarıdaki bağlamdaifade edildiğinde ‘görünmez el’ demokrasinin de içine girerek onuhürriyetleri tesis etmek ve korumak konusunda bir dizi esrarengiz meziyetlerleteçhiz edebiliyor. Türkiye siyasetinin önemli aktörlerinden birininşu beylik sözü bu noktada hatırlanabilir: ‘Demokrasilerde çare tükenmez’!Eğer demokrasi her derde çare ise bu durumda demokrasi, yönetime ilişkinve yönetimle sınırlı bir rasyonel ilke veya araç olmaktan çıkmış, bir efsunlayansihirli fötre dönüşüvermiştir.

    Demokrasiyi bu efsunlayan tılsımından arındırmak için atılması gere-ken ilk adım elbette ki bu kavramı doğru tanımlamaktır. Bu tanım marifetiyle demokrasilerin sorun çözme, çare olabilme potansiyel ve kapasitelerineilişkin bir doğru haritayı elde edebiliriz. Öte yandan demokrasilerin çareolabilme kapasiteleri de öze ilişkin behemehâl mevcut özellikleri değildir.İçinde bulundukları dünyanın parametreleri değişim sürecine girdiğindedemokrasilerin bundan etkilenmemeleri düşünülemez. Demokrasilerintanımlarına uygun işlevleri üstlenebilmeleri için kurucu bileşenlerine evsahipliği yapabilecek iklimin bulunması elzemdir. Şehir devletlerindekidemokrasiyle ulus devletin ev sahipliğindeki demokrasi birbirinin aynısıolmadığı gibi bugünün bir yönüyle bütünleşen diğer yönüyle parçalananküresel dünyasındaki demokrasilerin kapasite ve imkanlarının aynı olabilmesibeklenmemelidir. Nitekim, halihazırda demokrasinin kurucu bileşenlerindeniktidar/krasi ve halk /demos radikal şekilde çözülüp yenidentanımlanıyor; hatta halk/demos parametresinde olduğu gibi kimi zamanbuharlaşıyor.

    Günümüz dünyasında özellikle Batı dünyasında demokrasilerin yüksekdeğerle tavsif edilmeleri sadece onların bizatihi bir değer olmalarıyla değil,aynı zamanda neo-liberal dalgayla ilişkilendirilebilir. Demokrasinin yüksekkredisini kullanarak neo-liberal harita makinesinin liberalizmi merkezeyerleştirerek dünyayı yeniden haritalaştırdığına müşahitleriz. Burada tambir ayartıcı durumun muhatabıyız. Genelde Batı-dışı dünyada ve özeldeise Türkiye’de demokrasinin tılsımlı bir araca dönüşmesinin daha başkanedenleri var: bu siyasal coğrafyalarda demokrasi ayartıcı bir aygıt konumundadeğil, aksine bir kurtarıcı mevkiindedir: Tam da kolonyal dönemiidrak eden toplumlarda bağımsızlık ve milli iradeye atfedilen kurtarıcılıktaolduğu gibi. Bu itibarla, demokrasiye atfedilen tılsımın ardında sadece tanımlamazaaflarıyla sınırlandırılamayacak bir durum söz konusudur. “Halkiradesi neden bu denli önem kazandı?” sorunsalını çözümlerken bir empatigayreti elzem görünüyor. Böylesi bir ameliyenin bize demokrasiyi tılsımındanarındırırken daha ilham verici bir pencere açabileceğini umabiliriz.

    Henüz çocukluk çağlarımızdayken akranlarımız arasında en çok birbirimizesorduğumuz şu soru önceki nesillerden bize mirastı: “Ekmek mibüyük yoksa sen mi?” Kimilerimizin pek haklı olarak tuhaf bulabileceği busoru esasen bir devrin can alıcı hikâyesini aydınlatabilecek ölçüde değerli vebu yazıda bir analoji aracı olacak kadar işlevseldir. Bizden önceki nesillerinaçlığın girdabına düştüklerinin bir göstereni olan bu soru aynı zamanda değerlerinne ölçüde algı ve ihtiyaçla yönetilip yönlendirildiğinin bir şahididir.

    Demokrasi mi Büyük Yoksa Sen mi?

    Demokrasilerin tarihi bin yılı aşkın bir geçmişe uzanıyor. Bu pek uzunmazilerinde demokrasiler günümüzde eriştikleri itibar ve önemin ancakçok azına mazhar olabildiler. Günümüzde demokrasiler hegemonik bir konumdadır:minimal demokrasilerin biçimlendirici ilke statüsünde olmadığıülkelerin sayısı yok denecek kadar az. Oysaki geçmişlerinde demokrasileren iyi ihtimalle yönetim biçimlerinden biri unvanına sahipti; bir rakipsizkonumda olmadılar hiç. Sözgelimi, siyaset biliminin babası kabul edilenAristo yönetim biçimlerini tasnif şeklinde değerlendirirken demokrasiyi şudeğer ölçütleriyle sıradanlaştırıyordu; bir yönetim biçiminin erdemi iktidarın kim tarafından değil, kim için kullanıldığına nazaran tezahür eder.İktidarın kimlerin elinde olduğu meselesi ona göre hayati değil, tali önemdeydi.Buna göre, demokrasi kendisine behemehâl üstünlük atfedilebilecekbir özle tanımlanamaz.

    Modernliğin değerlendirici haritasında demokrasinin mevkiinde çokbüyük değişiklik oldu; özellikle liberal demokrasiler soğuk savaş sonrasıdönemin en makbulü statüsüne yerleştiler. Bu eşsiz konuma demokrasileriterfi ettiren nedenler arasında biri özellikle ön plana çıkıyordu: Modernleşme.

    Diğer yandan modernleşmenin Batılı toplumlardaki tarihselliği ve tezahürüyleDoğu toplumlarındakiler biri diğerinden köklü şekilde farklıdır:o kadar ki bunlar bir kutupsal eksende yerleştirilmelidir. Bu hikâyelerin enazından ana hatlarıyla tahkiyesi buralardaki demokrasilerin tarihselliklerinintespiti açısından elzemdir. Demokrasiyi ilgilendiren veçhesine bakıldığındave çok kabaca resmedildiğinde modernleşme süreci Batılı toplumlardaşöyle bir tablo ortaya çıkardı: yatay ve dikey eksende büyüyen bir devlettablosu. Bu tabloda yatay eksende genişleyen devlet teşkilatlarıyla ve alt yapıhizmetleriyle demos’un potansiyel veya gerçek üyelerinin imkanlarını artırıponların aynı zamanda bütünleşmelerini kolaylaştırırken; dikey eksendekihareketliliğiyle derinleşerek demosun haklarını çeşitlendirip artırıyordu.Devletteki bu ikiz ve iki yönlü hareketin biri diğeriyle bağlantılı önemli sonuçlarıoldu: imkânlarla donanımlı bir vatandaşlık kurumunun gelişmesi;bu kurum ve imkanlar aracılığıyla halkın artan şekilde bütünleşmesi, siyasaliktidarın halk rızasına sabitlenmesi ve böylelikle halkın kendi kendisininefendisi olması. Dikey eksendeki hareketlilik ise hakların çeşitlenmesi veözgürlüklerin artması anlamına geliyordu. Yatay ve dikey istikametli dinamizmindoğurduğu büyük kapasiteli devlet otoriterlik istikametinde değil,haklar ve özgürlükler rejimine ev-sahipliği yönünde bir yol izledi. Böylesibir ortamda demokrasi bir tahakkümden kurtuluşun değil, halkın ortak iradesinitezahür ettiren bir araç işlevi görmüştür.

    Demokrasi açısından değerlendirdiğimizde modernleşmenin Doğulutoplumlardaki tezahürü Batılı toplumlarınkinin tam karşı kutbundakonumlandı. Türkiye özelinde/örneğinde değerlendirdiğimizde Doğulutoplumlarda modernleşme aktörlüğünü üstlenen devletin her iki yönlühareketi de özyönetim ilkesi olan demokrasi açısından tam bir hayal kırıklığınıifade eder. Yatay eksendeki dinamizmi ve genişlemesi devletintotaliter eğilimlerinin bir tezahürüyken, dikey eksende derinleşmesi onundaha baskıcı, daha mütehakkim olması demekti. Şekil açısından bu devletBatılı muadillerini andırıyordu; ama içeriği, topluma yansıyan sonuçlarıaçısından onlarla karşıtlık içindeydi. Yeni kimlik ihdasını öngören vebunu milli irade adı altında meşrulaştıran modernleştirici devletin yatayeksendeki hareketliliği halk açısından daha fazla imkan değil daha fazlatahakküm demekti: çünkü devlet toplumsal ve tarihsel kimlikleri ötekileştirerekdışlayıp onların yerine yeni bir kimliği “modern kimliği” bir toplumsalmühendislikle topluma empoze etmeyi hedefliyordu: Bunun diğeradı asimilasyondur veya mankurtlaştırmaktır. Kemalizm bu iki projeyi degerçekleştirmeyi yüksek siyaset olarak kodlamış ideolojinin adıdır. Böylesi bir ortamda demokrasinin devleti yönetmek iradesi, ortak iyiyi tespit etmeameliyesi olmaktan çok devlet müdahalesinden kurtulmayı hedeflediğinigörebiliriz. Batılı toplumlarda demokrasi halk iradesinin tecelli aracıykenneden Türkiye toplumu gibi Doğulu toplumlarda bir sığınak, bir Nuh gemisigibi kurtarıcı olarak algılandığını bu noktada daha iyi idrak edebiliriz.Demokrasi talebinin arkasında baskıcı, yasakçı, otoriter ve totoliter eğilimlibir devlet yapılanmasına itiraz var burada. Tam da bu noktada Türkiye’dedemokratikleşme süreçlerinin modernleştirici devletin ehlileştirilmesini vedevletin ulusçu kodundan arındırılmasını gerektirirken Batılı toplumlardadevlet yapılanmasının aşınması, demokrasilerin mekansızlaşması şeklindeanlamlandırılması oldukça anlamlıdır. Gene tek parti öncesi Türkiyetoplumundaki demokrasi talebinin bu dönemdekiyle kıyaslanamaz şekildeyükselişi sadece toplumun tufeyli oluşuyla izah edilemez. Bu devrin baskıcıkarakteri demokrasiyi bir Nuh’un Gemisi mesabesine taşımıştır. DemokratParti’ye ve demokratlığa yüklenen yüksek değer, devleti yönetme arzusundançok otoriterliğe duyulan bir tepkinin ve bir direnişin ifadesidir.

    İşte demokrasinin efsunlayan tarafı bu kurtarıcılığıyla ilişkilendirilebilir;kurtarıcıya duyulan şiddetli ihtiyaç onu, yani demokrasiyi insan özgürlüklerinbaş tedarikçisi ve kaynağı mevkiine yükseltmekle kalmadı, heralanda ve yerde aranması, tesis edilmesi gereken bizatihi değer, bir mucizevitiryaka dönüştürdü. Ancak burada önemli bir sorunla karşılaşıyoruz: O dademokrasiyi anlamak yerine ona yüksek anlamlar atfetmek. Oysa ki, insanözgürlükleri meselesi artık demokrasinin mecrasıyla ve ihata alanıyla sınırlıdeğil. Bu noktayı açıklığa kavuşturabilmek için demokrasiyi yeniden tanımlamakgerekiyor.

    Demokrasinin tanımını yeniden hatırlamak

    Etimolojik çözümlemesi açısından demokrasinin iki bilişeni var: 1-Bunlar halk anlamında demos ve 2- yönetim, iktidar anlamında krasidir.Halk ve yönetim/iktidarın bulunmadığı bir yerde demokrasi bir anlamsızkategoriye döner. Bu yönüyle demokrasi ortaklaşarak yaşayan, ortak kaderipaylaşan insanların öz yönetim ilkesi diye görülebilir. Mücerret hayat yaşayan,itikâfa çekilenler için bile demokrasiyi bir elzem veya işe yarar ilkediye değerlendirmek esasen onu muğlaklaştırır. Bu durumda eğer iktidardiye tarif edebileceğimiz toplum hayatını etkileyen, şekillendiren güçlerinkontrolü demokrasinin araçlarıyla kontrol edilebilir olmaktan gittikçeuzaklaşıyorsa, bu durumda demokrasi mücadelesi halkı özneleştirme, kendikaderine hükmedebilme mücadelesi olmaktan çıkıyor demektir. Diğer yandanhalk fantazmagorik bir kategoriye dönüşüyor ise, yani bir cihette vardiğer cihette varlığı şüpheli bir varlığa dönüşüyor ise, bu durumda da olsaolsa liberalleşmeden söz edebiliriz; ama demokrasiden değil.

    Bu değerlendirme çerçevesinde günümüz dünyasına baktığımızda ikihakim sürecin işbaşında olduğunu görürüz: 1-İktidar belirli merkezlerin,özellikle devletin, tekelinden çıkıyor: iktidar daha çok adem-i merkezileşmeklekalmıyor, aynı zamanda bir cebir kuvveti olmaktan uzaklaşarakcezbedici bir kılıfa bürünüyor. Daha açık ifadeyle artık iktidar; hükümet,ordu, polis, baba gibi müşahhas merkezlerin elinde toplanmış görünen bir güç değil, medya ağları, sanal akışlar, piyasa gibi daha mücerret süreçlerdekendini gizliyor.

    Diğer yandan piyasanın ve kâr prensibinin yönetip yönlendirdiği günümüzküreselleşen dünyasında devletle birey arasına sivil toplum kuruluşlarındançok bu iş dünyasını yönlendiren işveren grupları, şirketler, holdinglervakıf üniversiteleri vs giriyor. Bu tür organlar insan hayatının gittikçe dahafazla alanına nüfuz ediyorlar. Bu kariyer merkezleri, kişi hayatını demokratikkontrole açık olmayan bir şekilde yönetip yönlendiriyor.

    Cebrî, aşikar olan iktidara karşı mücadele eden gruplar, cemaatler, sınıflarcazibesiyle efsunlayan yumuşak iktidarın kucağına birer birer düşüyor.

    Bitirirken

    Demokrasi mücadelesi, iktidar müşahhas ve temerküz etmiş bir vaziyetteiken, halkın ortak iradesini hakim kılan bir yüksek sistem, hak ve özgürlükleritemin konusunda yüksek kapasitesi ve potansiyeliyle ön-plana çıkarken,günümüzde büyük bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Eğer bugünözgürleşeceksek; bu öncelikle günümüzde nasıl bir iktidarla muhatap olduğumuzubize gösterecek işleklikte zihne, ona karşı kendimizi koruyacakimana ve varlığımızı devam ettireceğimiz sefine olarak “biz”e, yani halkınyeni versiyonu cemaate ihtiyacımız var. Bu yazının tavafının tamamlanabilmesive içinin doldurulması için önemli muhtaciyeti var; ama umuyoruzki sözünü ettiği meselenin okurlarınca üzerinde yeniden düşünülmesi vemüzakeresinde küçük de olsa bir katkısı olur.

    Özet

    Bu yazı iki mühim noktaya işaret etmektedir: Bunlardan ilki mucizevibir ilaç gibi insanlığın çoğu derdine deva diye algılanan demokrasiyidoğru yerine konumlandırarak onu bu tılsımından arındırmaktır. İkincisiise demokrasinin çözeceğini varsaydığımız sorunlara ve sorun merkezlerineodaklanırken, insanoğlunu yeniden ve farklı şekillerde kuşatan, onutahakküm altına alan yeni dinamik ve gelişmelere işaret ederek bunlarınıskalanma tehlikesine dikkat çekmektir.

    Anahtar Kelimeler

    Demokrasi, modernleşme, liberalizm, iktidar, özgürlükler

    Abstract

    This essay has two important remarks: One is to purge democracy, whichhas been presented so far as a medicine healing all diseases, of its charm byputting it to the right position. The Other remark is to draw attention tothe danger of missing new dynamics and developments that encircle human beings once again in new forms which dominate them tyrannically when weconcentrate on the problem centers and the problems that we assume to besolved by democracy.

    Key Words

    Democracy, modernization, liberalism, power, freedoms