Mayıs-Ağustos 2017
"Köprü" 137. Sayı
Abdurreşid Şahin
Köprü • Sayı 137 • Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos 2017 • ISSN: 1300-7785 • ss 113-122
Öz
Bediüzzaman’ın öğretisi ekseninde müsbet hareket, kainatın Sahibine karşı ubudiyetle mükellef olan kulun, eşya ve hadiseler karşısında takındığı ontolojik duruşu ifade eder. Bu tanım gereği, müsbet hareketin her an yaşanılabilir olması gerekir. Bu makalenin merkeze aldığı soru ise şudur: müsbet hareket, her şart, zaman ve mekanda uygulanabilir bir tavır mıdır? Eğer uygulanabilir ise, müsbet hareket kavramının şeklî değil, ilkesel tanımlanması gerekir. Peki, bu ilke nedir? Bu makale, müsbet hareket kavramını adalet-i mahza ve ubudiyet ekseninde tanımlar. Adalet ve ubudiyet, Risale-i Nur’da Kur’an’ın dört esas maksadı arasında zikredilir. Adalet, eşyanın yerli yerine konmasıdır. Ubudiyet de, kulun her bir eşya ile yaratılış maksadına uygun bir ilişki kurmasıdır. Dolayısıyla, ubudiyeti yerine getiren, adaleti yerine getirmiş olur. Adalet de, izafî adalet ve mahza adalet olmak üzere ikiye ayrılır. İzafî adalet, kemiyet eksenli, tanımını kıyastan alan ve rölatif bir adalettir. Mahza adalet ise, keyfiyet eksenli, tanımı kıyasa dayanmayan ve mutlak bir adalettir. Bize göre, müsbet hareket, mahza adaletin tezahürü olan bir ubudiyettir, duruştur, haldir ve tavırdır. Yani, müsbet hareket “zatında” güzel olandır. İlke de, mahza adalettir. Bediüzzaman, bu ilkenin pratiğe bakan yönünü, “muhabbete muhabbet, adavete adavet’ denklemi ile formulize etmiştir.
Anahtar Kelimeler
İzafi adalet, mahza adalet, müsbet hareket, ubudiyet
Mehmet Kaplan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Ali Bakkal
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bilal Sambur
Yazıyı okumak için tıklayınız...Atilla Yargıcı
Yazıyı okumak için tıklayınız...Ali Arslan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Vehbi Kara
Yazıyı okumak için tıklayınız...Abdurreşid Şahin
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mustafa Said İşeri
Yazıyı okumak için tıklayınız...Metin Karabaşoğlu
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bediüzzaman Said Nursi
Yazıyı okumak için tıklayınız...