Köprü Anasayfa

Laiklik ve Sekülerizm

"Yaz 95" 51. Sayı

  • Mehdi Üzerine

    Şaban DÖĞEN

    Araştırmacı - Yazar

    Bir gün Avf binMalik’e Allah Resulü "Çok karanlıklı ve şiddetli bir kısım fitneler gelir.Derken fitneler birbirlerini takip eder. O kadar ki bu Ehl-i Beytimden Mehdîdenilen bir zât çıkıncaya kadar devam eder. Sen ona ulaştığında tabi ol kihidayette olanlardan olasın." el-Havî, 2:67, 68; el-Burhan, v. 87a.buyurmuşlardı.

    Şüphesiz böyledönemler mânevî kurtarıcıların dört gözle beklediği dönemlerdir. Böyle bir andaahirzamanın beklenen şahsı Hz. Mehdî geleceğine göre ona bîat etmenin,katılmanın önemi tartışılmaz. Resûl-ü Ekrem de (a.s.m.) ümmetini buna teşvikederek, "Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsaona katılsın." (İbni Mâce, Kitabü’l-Fiten: 36, Bub: 33, 34. H. 4082, 4084;Müstedrek, 4:465.; Kitabü’n-Nihaye,1:28-29) buyurmuşlardır.

    Başka birHadislerinde de Allah Resûlü, Huzeyfetü’l-Yemanî’nin bir sorusu üzerinehayırdan sonra şer, şerden sonra sulh olacağını bildirmiş, "Bu sulhtansonra ne olacak?" dediğinde de şöyle buyurmuşlardı:

    "Dalaletedavet edilecek. İşte sen o gün bir halife gördüğünde ağacın kökünü ısırarak daolsa ölünceye kadar ona koş." (Ebu Avane, Müsned, 4:476. buyurmuşlardı.

    Hadis-i şeriflerdekar üzerinde emekleyerek, ağaç kökünü ısırarak da olsa ona tabi olmamızöğütlenen halife açıkça görüldüğü gibi Hz. Mehdî’dir.

    Kimdir bu Hz.Mehdî? Resûl-ü Ekrem niçin özellikle ona uymayı tavsiye etmektedir? Eğer onundöneminde yaşayacak olursak onu nasıl tanıyacağız? O karışıklık, bozukluk, hercü merc, fısk fesad döneminin adamı olduğuna göre mücadelesini nasıl ve kimlerekarşı verecektir? Özellikleri nelerdir? Bunlar ve bunlara benzer sorularıncevabı bilinmedikçe Hz. Mehdî’nin fonksiyonu, icraatının ehemmiyeti elbette tamanlaşılamaz.

    İsterseniz hadis-işerif ve İslâm alimlerinin yorumu, keşf ve kerametleri ışığında bunlarıncevabını bulmaya çalışalım.

    Sözlükte hidayette,doğru yolda olan, başkalarının hidayet ve doğru yolda gitmelerine vesile olanmânâsına gelen Mehdî, İslâmî bir terim olarak âhirzamanda geleceği müjdelenen,kendisine Allah tarafından özellikle doğru yol gösterilen, dinî noktalarda hatave yanlışlıklardan korunan, insanları bilhassa Müslümanları irşad eden, doğruyola sevk eden Âl-i Beyt’ten büyük bir zâttır. Mehdî yazdığı eserlerle,inançsızlık içerisinde bulunanları, îmanı şüphe ve tereddütte olanlarıkurtaracak, mü’minlerin îmanlarını takviye edecek büyük bir âlimdir.

    Bazıları Hz.Mehdî’yle ilgili hadisleri zayıf görüp inkâra kalksa da, muteber olan onungeleceğidir. Çünkü ilmî otoriteler bu konudaki rivayetlerin mânâ yönüylemütevatir olduğunu söylemektedirler. Meselâ bu otoritelerden biri olan SadeddinTaftazanî, Hz. Mehdî’nin çıkışı ve Hz. İsa’nın inişiyle ilgili birçok sahihhadis bulunduğunu, her ne kadar bunlar âhâd bile olsa mütevatirü’l-mânâolduğunu kaydetmektedir. (Şerhu’l-Makasıd, Hatime: 8; 2:307.)

    Bu konu Asr-ıSaadette de o kadar önemli bir yer tutmuş olacak ki Ümmü Selenıe validemiz,Resûllullaha "Mehdî gelecek mi?" diye sorma ihtiyacını hissetmiş,Allah Resîılü de "Evet, gelmesi haktır" (Ikdü’d-Dürer, Varak: 7b.)cevabını vermişlerdi. Hatta başka bir hadis-i şeriflerinde dünyanın yıkılmasınabir gün kalsa bile, Cenab-ı Hak o günü uzatıp Hz. Mehdî’yi göndereceğini (EbûDavud; Mehdî: 4; Tirmizî, Fiten: 43.) belirtmektedir ki, bu onun geleceğininzorunluluğunu ortaya koyar.

    Evet, onun gelmesihaktır. Sadece naklî deliller değil, akıl da onun gelmesini gerektirmektedir.Bunun üzerinde ayrıca duracağız. Bunu daha iyi anlayabilmek için Hz. Mehdî’ninözelliklerini, gönderildiği şartları ve ortaya koyacağı hizmetleri iyi bilmemizgerekir. Onun ahirzamanda, özellikle gönderilmesinin hikmetleri nelerdir?Bunları bilmemizde fayda vardır.

    Hz. Mehdî Ehl-i Beyttendir

    Hadis-i ŞeriflerdenHz. Mehdî’nin ÂI-i Beytten olacağını öğreniyoruz. Bu husus birçok hadis-işerifte açıkça belirtilmiştir.

    Hz. Ali bir günResûl-ü Ekreme (a.s.m.) sorar: "Ya Resûlallah! Mehdî bizden mi? Bizimdışımızdan mı?" Efendimiz (a.s.m.) buyurur ki: "Bilakis bizdendir.Allah bu dini bizimle sona erdirdiği gibi bizimle açacaktır. Şirkten bizimlekurtulacaklar. Allah yine bizim sayemizde kalblerini apaçık bir düşmanlıktansonra telif edecek." (Nuru Í-Ebsar, s. 189.)

    Az önce bir kısmınızikrettiğimiz hadis-i şerifte de bu konu üzerinde durulmaktadır. "Dünyanınyıkılmasına birgün kalsa bile, Cenab-ı Hak o günü uzatır; Ehl-i Beytimden ismiismime, babasının ismi babamın ismine uygun birini gönderir…" (EbûDavud, Mehdî: 4; Tirmizî, Fiten: 43.)

    Hadîse ilk bakıştaHz. Mehdî’nin kendisinin ve babasının isminin Peygamberimizin isminebenzeyeceği anlaşılmaktadır. Ancak bu uygunluk ve benzerlik tıpa tıp aynıolacağı anlamına gelmez. Yani Hz. Mehdî’nin isminin illâ Muhammed, babasınınisminin de illâ Abdullah olması şart değildir. Eğer böyle olsaydı hadiste "uygundur"mânâsı verilen "yüvatiû" kelimesi yerine tetabuk kökünden gelen"yütabikû" şeklinde bir kelime kullanılabilirdi. O zaman açık açıkbelirtilmiş olurdu ki, bu imtihan sırrına da ters düşerdi. Çünkü imtihan,istikballe ilgili hadiselerin bir ölçüde perdeli, üstü kapalı anlatılmasınıgerektirir. Tâ ki herkes zoraki inanma mecburiyetinde kalıp da imtihanın sırrıbozulmasın.

    Mâneviyatbüyüklerinden Bayazid-i Bistamî, Hz. Mehdî’nin babadan Hasenî, ana cihetindende Hüseynî olduğunu söyler. (Tılsımlar Mecmuası, s. 205, 206.)Aliyyü’l-Karî’nin tespiti de budur. O, rivayetlerden anlaşılan en kuvvetliihtimalin, Hz. Mehdî’nin baba tarafından Hasenî, anne tarafından da Hüseynîolduğunu söylemektedir. (Sünen-i İbni Mâce Tercümesi ve Şerhi,10:351.)

    Hz. Mehdî Türklerarasında hizmet verecek

    Hz. Mehdî’ninneseben Âl-i Beytten olduğuna öğrenmiş olduk. Ancak bu Hz. Mehdî’nin Araplararasında çıkacağını göstermez. Hatta hadislerden Arapların dışında zuhuredeceğini çıkarmak dahi mümkündür. Meselâ Tirmizî’de yer alan bir hadiste,"Hz. Mehdî’nin Araba hakim oluncaya kadar Kıyametin kopmayacağından"(Tirmizî, Fiten: 43.) söz edilir ki buradan Arapların içinde çıkmayacağınıanlıyoruz.

    Daha da öteİş’afü’r-Rağıbîn’de şöyle bir rivayete yer verilmektedir. "Mehdî Rum’dan,Türklerden (çünkü, eskiden Türkiye’ye diyar-ı Rum deniliyordu.)ayrılmayacaktır." İş’afü’r-Rağıbîn’den naklen (Tılsımlar, s. 212.)

    İbni Haldun veKurtubî, yukarıdaki rivayeti teyid eder tarzda Hz. Mehdî’nin Meşrık, Horasan veAmuderya taraflarından geleceğini kaydetmektedirler. (Macdonald, İslâm’ınAnsiklopedisi, 7:478.)

    Başka bir birhadis-i şeriften ise şunu öğreniyoruz: Doğudan bir takım insanlar çıkacak veMehdîye zemin hazırlayacaklar, yani Hz. Mehdî onlar arasında hükümranolacaktır. (İbni Mâce, Kitabü’l-Fiten: 35: 4088.)

    Bu hadis Doğudabulunan veya Doğudan gelen bir millet içerisinde çıkacağını göstermektedirki,-Allahu a’lem-bunlar o zamanlar Doğuda bulunan, sonradan Anadolu’ya yerleşenTürklere işaret etmektedir.

    Birçok hadiskitabıyla birlikte Hakim’in Müstedrek’inde Buharî ve Müslim’in şartlarına uygungördüğü bir hadis-i şerifte ise siyah sancaklılar diye nitelendirilen butopluluğun kahramanlıklarına dikkat çekilir: "Hazinelerinizin yanında üçkişi savaşacak. Üçü de halife oğludur. Fakat hiçbiri halife olamaz. Sonra Doğutarafından bir takım siyah sancaklılar belirir ve öyle bir savaşırlar ki, öylebir savaşı hiçbir kavim yapmamıştır." Peygamberimiz daha sonra bir kısımşeyler söyledi ki hafızamda kalmadı. Devam edip şöyle buyurdular: "Siz busiyah sancaklılarla gelen zâtı gördüğünüzde kar üzerinde emekleyerek de olsagidip ona bîat ediniz. Çünkü o Allah’ın hat lifesi Mehdî’dir." (İbni Mâce,Kitabü’1Fiten, 34 H. 4084.; Müstedrek, 4:464; Tezkiretü’l-Kurtubî, s.186.)

    İbni Kesir’inrivayetinde Hz. Mehdî’nin bu siyah sancaklılarla teyid edileceği, ona muvafakatedecekleri ifade edilmektedir. (Kitabü’n-Nihaye, 1:29, 30; el-Havî, 1:61, 62.)

    Bütün bunlargösteriyor ki, Hz. Mehdî faaliyetini Türkler içerisinde yürütecektir.

    Şemâili:

    Hz. Mehdî’ninşemâiliyle ilgili değişik rivayetler vardır. Açık alınlı, ince burunla (EbûDavud, Sünen: H. 2485.) yüzü yıldız gibi parıldayan (Ís’âfü’r-Râğıbîn, s. 46;et Havî, 2:66, 67.) iri gözlü, seyrek ve parlak dişli birisidir. Sağ yanağındayıldız gibi yüzünü aydınlatan bir işaret bulunmaktadır, esmer renkli, ortaboylu ve kavis kaşlıdır. (Nuaym bin Hammad, Kitabü’I-Fiten, Varak: 52a.)Gözleri sürmelidir. (İs’afü’rRâğıbîn, s.146; Nuru’l-Ebsâr, s.187. )

    Hz. Ali onundelikanlılık dönemine dikkat çekerek güzel bir delikanlı olduğunu anlatır.Güzel yüzlüdür o. Saçları omzuna kadar dökülmüş, yüzünün nuru başına vesaçlarının siyahına kadar yükselmiştir. (İkdü’d-Dürer, Varak: 11a.) HadislerdeHz. Mehdî’nin başına da dikkat çekilmiş, sünnet olan sarığı başından çıkarmayacağıbildirilmiştir. (et-Burhan, Varak: 81a; elHavî, 2:61, 62; İs’âfü’r-Rağıbîn, s.148, 149.)

    Fazileti:

    Hâkim’inMüstedrek’inde Hz. Ali’den gelen bir rivayette, Hz. Mehdî ve askerlerininfaziletleriyle ilgili olarak şöyle denilir: "Selef onları geçemediği gibihalef de onlara ulaşamaz." (Mukaddime, 52. Fasıl, s. 319.)

    Hz. Mehdî’nintalebeleri fazilet yönünden o kadar ilerdedirler ki, Sahabeden sonra ilk sırayıalırlar.

    Hz. Hüseyin’e Hz.Mehdî’nin ne ile tanınacağı sorulduğunda "Sekîne ve vakan, helal ve haramıbilmesi, insanların kendisine muhtaç olup onun kimseye muhtaç olmamasıylatanınır" (İkdü’d-Dürer, Varak: 12b.) cevabını verir.

    Mehdî’nin asılfaziletini Hz. Eyyüb gibi sabırlılığı teşkil eder. Konuyla ilgili rivayetşöyledir:

    "Mehdî’ninefdaliyeti, bütün kederlere ve şiddetli fitnelere gösterdiği azamî sabırcihetiyledir… Deccalın muhasarası üzerinden kalkmayacaktır. Yoksa Mehdî’ninefdaliyeti, sevap ve Allah katındaki mertebesinin yüksekliği sebebiyledeğildir." (İs’afü’r-Rağıbîn’den naklen Tılsımlar, s. 212.)

    Hz. Mehdî mühimhizmetleri sebebiyledir ki, daha dünyadayken Â1-i Beytten bazıları gibiCennetle müjdelenmiştir. Enes bin Mâlik der ki: "Ben Resûlullah’tanişittim: Biz Abdülmuttalip çocukları Cennet halkının büyükleriyiz. Ben, Hamza,Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî." (Ibni Mâce, Kitabü’I-Fiten: 34 (H.4087).)

    İlmi:

    Hz. Mehdî ilmininüstünlüğüyle temayüz edecektir. Mâneviyat büyüklerinden Bayezid-i Bistamî,Cenab-ı Hakkın daha çocukluğundayken ona çokça ilim ve amel ihsan edeceğinibelirtir. (Tılsımlar Mecmuası, s. 205, 206.

    İbni Kesir’debelirtildiğine göre ilim ve vakar H2. Mehdî’nin ziyneti olacaktır.(Kitabü’n-Nihaye,129-30.)

    Onun uzun boyluilim öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü o âhirzamanın en dehşetli döneminde alabildiğineönemli bir hizmetle muvazzaf olarak gönderilecektir. Onun için de bu ilmineolağanüstü bir tarzda kavuşacaktır. Bunu "Allah onu bir gecede ıslaheder." (İbni Mâce, Kitabü’1Fiten: 34 (H. 4085.)) hadisinden öğreniyoruz.Bu hadisi açıklayan âlimler Allah’ın onun tövbesini kabul edip onu feyiz,fazilet ve hikmetlerle dolduracağını, muvaffakiyet nasip edeceğinibelirtmektedirler. Camiü’s-Sağîr Haşiyesinde el-Hafnî, bu hadisi açıklarkenCenab-ı Hakkın ona bir gecede halk üzerinde hükümranlık vereceğini ve ilmîfaziletlere kavuşturacağını belirtmektedir. (Sünen-i tbni Mâce Tercümesi veŞerhi, 10:351.)

    Hz. Mehdî’ninesrar-ı huruf, yani cifr ve ebced ilmini, ilm-i mükevvenâtı [müsbet ilimleri]bileceği de belirtilmektedir. (Tılsımlar, s. 206.)

    Abdülkerim İbnü’l-Arabî,Hz. Mehdî’ye kendi sun’u olmadan en yüksek kutbiyet, içtihad yapma özelliği verileceğini,çalışıp kazanarak değil, emin makamında bunu elde edeceğini bildirmektedir.(Tılsımlar, s. 207.)

    Hz. Mehdî’ninfaaliyet süresi

    Ebû Davud’da yeralan bir hadiste, Hz. Mehdî’nin yedi sene hakim olacağı (Ebû Davud,Kitabü’1-Mehdî, 4:170; Müsned, 3:117.) İbni Mâce’de yer alan diğer bir hadisteHz. Mehdî’nin kısa yaşasa yedi, yoksa dokuz sene kalacağı (İbni Mâce,Kitabü’lFiten: 33, 34 (H. 4083.)) belirtiliyor.

    EbûSaidi’l-Hudrî’nin rivayet ettiği Müsned de yer alan bir hadis de aynı minvalde:"Mehdî ümmetimdendir. Ömrü uzun veya kısa olsa; yedi, sekiz yahut dokuzsene yaşar." (Müsned, 3:36.)

    Erzurumlu İbrahimHakkı Hazretleri ise Marifetnâme’sinde (1:27.) Hz. Mehdî’nin kırk yıl adaletlehükmedeceğini söylemektedir.

    Cemaatiyle hizmetverecektir Hz. Mehdî. Ebû Davud’daki bir rivayette hak üzerine mücadele verecekbu cemaatin en son grubu Mesih-i Deccalle savaşacaktır. (Ebû Davud, Cihad:1.)

    Bediüzzaman,"Ümmetimden bir grup Kıyamet kopuncaya kadar hak uğrunda cihad yapmayadevam edecek" (Buharî, İ’tisam:10; Müslim, Îman: 247; İbni Mâce,Mukaddime:1; Tirmizî, Fiten: 51.) hadis-i şerifini açıklarken, hadisin aslınıEbced hesabına vurmuş, Hz. Mehdî’nin şahs-ı mânevîsinin icraat döneminiçıkarmıştır. Buna göre hadisteki "Zâhirîne ale’l hakk” hak üzerine gâlibâneolarak" ifadesinin Ebcedî değeri 1506’dır. Hicrî 1506 tarihine kadarzâhir, âşikâre, daha öte gâlibâne hükmedecektir. Daha sonraki hizmetler ise1542’ye kadar gizli ve mağlubiyetle yürütülecektir. "Hatta ye’tiyellâhubiemrihî=Kıyamet kopuncaya kadar"1545 ise kâfirin başında kopacak Kıyameteişaret etmektedir. (Kastamonu Lahikası, s. 23.9:

    Ayrıca Bediüzzaman,Şam Ümeyye Camünde 1911 yılında yüzü aşkın ilim adamının bulunduğu birtopluluğa hitaben okuduğu hutbede, "istikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’inolacak ve hakim, hakâik-ı Kur’âniye ve îmaniye olacak," (Hutbe-i Şamiye,s. 28.) başka bir zamanda da, "istikbal, semavât-ı zemin-i Asya/Bâhem teslimolur yed-i beyzâ-yı İslâm’a" müjdelerini verirken, İslâm’ın bu hâkimiyetdönemlerine dikkatleri çekmektedir. İslâm’ın bu saadet dolu günlerine tarihdüşünmeyi de ihmal etmemiştir.1371’de fecr-i sadıkın başlayacağını, eğer bufecr-i kâzib de olsa otuz kırk sene sonra fecr-i sadık doğacağınımüjdelemektedir. (Hutbe-i ,Sâmiye, s. 34.)

    Bu duruma göre 1371(1951) fecr-i kâzib olarak düşünülürse, 30-40 sene sonra fecr-i sadık gelecekdemektir. Bu ise 1981,1991 tarihlerine rastlar ki, bize göre bu İslâm’ın zâhir,âşikâre ve gâlibâne hükmetmeye başlayacağının başlangıç yıllandır. Hicrî1506’ya kadar sürecek bu yüz yıllık hâkimiyet döneminin 40 yılı parlak, yediyılı da zirveye çıktığı yıllar olarak düşünülebilir.

    Hz. Mehdî ne zamangelecek?

    İnsanlık tarihboyunca birçok fitnelere maruz kalmış; Firavunları, Nemrudları, Şeddadlarıgörmüştür. Fakat bunların hiçbiri dehşet yönünden "âhirzaman fitnesi"ayarında olamamıştır.

    Çünkü bu fitne,hepsine taş çıkartacak derecede korkunç bir fitnedir.

    Âhirzamanda çıkacağıbildirilen bu fitnenin en korkunç yönünü Deccal ve Süfyan’ın fitnesi teşkileder. Her ikisi de insanları inançsızlığa sevk ederek ebedî hayatlarınımahvederler.

    Bu âfetin zarurîsonucu olarak da bir sürü belâ ve felâketler boy gösterir. İnsanlar mânevî birkurtarıcıyı dört gözle bekler hale gelirler ve işte Hz. Mehdî böyle bir zamandaçıkar.

    Biz şimdi Hz.Mehdî’nin çıkmasını gerektirecek o tehlikeli atmosferi hadislerin ışığındagörelim.

    Âhirzamandaçarpışmalar, vuruşmalar alabildiğine yaygınlaşır. Hakim’in Müstedrekinde yeralan bir rivayete göre, Hz. Ali kendisine sorulan bir soru üzerine Hz. Mehdî’yianlatmış döneminde insanların öldürüleceğine dikkatleri çekmiştir.

    Hadis-i Şeriflerdenöğrendiğimize göre âhirzaman, insanların bir yönüyle insanlıktan çıktıkları,alabildiğine bozuldukları bir zamandır. Kıyamet alâmetlerinin baş gösterdiğibir dönemdir.

    O dönemde erkeklerkadınlara benzer. İleri gelenler şehvetlerine tabi olur. Kan dökme hafifealınır. Din dünya karşılığında satılır. Hısım, akraba, ana, baba tanınmaz.Fakir fukara doyurulmaktan kaçılır. Yumuşak huyluluk utanılacak, zulüm iseböbürlenilecek şey haline gelir. Devlet başkanları günahkâr, bakanlar yalancı,idareciler hâin, insanlara yardım edenler zâlim, kurrâ fasık olur ve zulümler açıktanyapılır hale gelir. Boşanma hadiseleri çoğalır. Fısk u fücûr başlar. Yalancışahitlerin şehadetleri kabul edilir. Kadınlar kadınlarla yetinir. Ganimetyağmalanır. İşte böyle bir zamanda Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) "Kıyametibekleyiniz" (Nuru’l-Ebsar, s.189.) buyurur ki bütün bunlar Kıyametinalâmetlerindendir.

    Bir rivayette defitne-i âhirzamanın nefislere bakan dehşetli yönüne dikkat çekilmiştir ki, ofitne içine düşen insanlar nefislerine hâkim olamazlar. Bunun içindir kiResûl-ü Ekrem’in (a.s.m.) emriyle bütün ümmet bin dört yüz senedir bu fitnedenAllah’a sığınmaktadırlar. Bu husus Deccal ve Süfyan’la ilgili rivayetlerinşerh, tefsir ve tevil edildiği Beşinci Şuâda şöyle anlatılır:

    "Allahu a’lembissavab [Doğrusunu AIlah bilir], bunun bir tevili şudur ki, o fitnelernefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkleirtikap ederler. Meselâ Rusya’da hamamlarda, kadın-erkek beraber çıplakgirerler ve kadın kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyalolmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemalperesterkekler dahi, nefsine mağlup olup o ateşe sarhoşane bir sürûr ile düşer,yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebâirleri[oyunları, eğlenceleri, büyük günahları] ve bid’aları, birer câzibedarlık ilepervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder. Yoksa cebr-i mutlakile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz." (Şualar, s. 491.)

    İşte Deccal bütünbunlara zemin hazırlar. Hz. Mehdî de böyle bir zamanda faaliyete başlar. Hz.İsa da gökten iner ve Hz. Mehdî’yle buluşur. Kıyametin kopmasına bir gün bilekalsa bunlar gerçekleşmeden Kıyamet kopmaz.

    Başka birhadislerinde de Peygamberimiz, Mağrib tarafında herc ü merc olacağı, korkubelireceği, insanları açlık ve kıtlık istilâ edeceği, fitnenin çoğalacağı,insanların birbirlerini yiyeceği bir anda Hz. Fatıma’nın evladından bir adamçıkıp âhirzamanda hidayeti ikame edeceğini ve onun çıkışının Kıyametinalâmetlerinden ilki olacağını bildirmektedir.

    Hz. Ali’nin rivayetettiği bir hadiste fitnenin dört olduğunu, bunların bolluk, darlık, hazinefitnesi olduğunu (altın madeni olduğunu söyler), dördüncüsünde de Resûlullah’ınşöyle buyurduğunu bildirir: "Benim neslimden bir adam çıkar ve Allah onuneliyle işleri düzene sokar." (Tezkire, s.188.)

    Hz. Mehdî’ye olanihtiyaç

    Yukarıda yerverdiğimiz âhirzamanın dehşetli atmosferi insanlığı içerisinde bulunduğu bukaostan kurtaracak bir Mehdî’ye duyulan ihtiyacı zorunluluk derecesinegetirmiyor mu?

    Dilerseniz konuylailgili biraz daha tahşidat yapalım ki, onun gelmesi gerekliliği kendiliğindenortaya çıksın.

    İhtilafların,kargaşanın, zulmün yaygınlaştığı bir dönemdir onun dönemi. Âdetâ gün doğmadanönceki zifiri karanlığı andırır.

    EbûSaidi’l-Hudri’den rivayet edildiğine göre bir gün Allah Resûlü, "SizeMehdî’yi müjdeleyeyim mi?" diye sormuş ve devam etmişlerdi: "Oümmetim içinde insanlar arasında ihtilaflar ve sarsıntılar baş gösterdiği zamangönderilir. Zulüm ile dolan yeryüzünü adaletle doldurur. Ondan gökler ve yerehli razı olur." (İkdü’d-Dürer, Varak: 54sı; Kitabü’l-Fiten, Varak: 5lab.)

    Fitnelerin kolgezdiği bir devrenin insanıdır Hz. Mehdî, bu korkunç fitneden sakındırmayıihmal etmeyen Allah Resûlü, bunun İslâm Deccalı olan Süfyan’a-ki Hz. Ali ve birkısım ehl-i tahkiki Müslümanlar arısında çıkan Deccal’a Süfyan demişlerdir(Şuâlar, s. 492.) ve Hz. Ali hep bu Deccalden bahsetmiştir (Şualar, s. 489.)ait olduğunu dahi bildirmiştir. Öyle ki ümmetini yedi fitneden sakındırırken bufitneye dikkat çekmişti Resûl-ü Ekrem (a.s.m.). Bu yedi fitneden birinin Şam’daçıkacağını ve buna Süfyanî fitne (İkdü’d-Dürer, Varak: 23a-b.) denileceğinibildiriyordu. Geçmiş dönemlerde İslâm’a merkezlik yapan Şam ilelebet böylekalacak demek değildi. Sonraki dönemlerde başka bir şehir İslâm’a merkezlik yapabilirdi.Öyleyse Süfyan başka bir İslâm merkezinde niçin çıkmasın?

    Bu fitne ve fesada,karışıklıklara, ahlak bozukluğuna başka hadis-i şeriflerde de dikkatçekilmiştir: "Dünya herc ü merc olduğu, fitneler zuhur ettiği, yollarkesilip insanlar birbirlerinin mallarını yağma ettikleri; büyük küçüğemerhamet, küçük de büyüğe saygı duymadığı zaman, Allah [Hz. Mehdî’yle] dalâletkalelerini fethedecek, kapalı kalpleri açacak, dini ilk zamanlarda ikame ettiğigibi âhirzamanda da yeniden ikàme edecektir. Dünya zulümle dolduğu zamanadaletle dolduracak birisini gönderecektir." Taberânî, Mu’cemü’1Kebîr.

    Hz. Mehdî muhakkakgelecektir. Çünkü Mehdî’siz Deccal olmaz. Firavun’suz Hz. Musa, Nemrud’suz Hz.İbrahim olmadığı gibi… Onun için Deccal’a da ayrı bir fasıl açmak gerekecekve o zaman Hz. Mehdî’nin gelme zorunluluğu ve hizmetlerinin ehemmiyeti daha iyianlaşılacaktır.

    İnsanlık tarihboyunca nice musibetlere, zulüm ve işkencelere maruz kalmıştır. Âhirzaman iseaz önceki rivayette de belirtildiği gibi insanları ümitsizlik ve karamsarlığaitici, kuvve-i mâneviyelerini sarsıcı hadiselerle doludur. Hele Deccalınfitnesi, mânevî tahribatı öylesine büyük ve icraatı öylesine dehşetlidir ki,Hz. Nuh’tan itibaren bütün peygamberler ümmetlerini onun şerrinden sakındırma ihtiyacınıhissetmislerdir.

    Cenab-ı Hakkınİlâhî âdeti ise her devirde bunalan insanlığı gönderdiği mânevî görevlilerlekurtarmak şeklinde kendini göstermiştir. Geçmiş devirlerde raydan çıkan,bozulan insanlarını düzeltmek için peygamberler gönderdiği gibi âhirzamandenilen Peygamberimizden Kıyamete kadarki süre içerisinde de maddî ve mânevîfelaketlere maruz kalan insanları da müceddit, mürşid, bir nevi mehdîdenebilecek büyük zatlarla desteklemiştir. Ümmetin bozulduğu dönemlerde gelenbu zâtlar, mü’minler için büyük bir dayanak noktası olmuşlardır.

    Asırları yeistenkurtaran, moral veren ve kuvve-i mâneviyeyi takviye eden mehdîler veâhirzamanın büyük mehdîsiyle ilgili olarak Mektûbât’ında şu satırlara yerveriyor Bediüzzaman:

    "Resûl-ü Ekrem(a.s.m.), vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i mâneviye-i ehl-i îmanımuhafaza etmek için, hem dehşetli hadiselerde ye’se düşmemek için, hem âlem-iİslâmiyet’in bir silsile-i nûrâniyesi olan ÂI-i Beytine ehl-i îmanı rabtetmekiçin, Mehdîyi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdî gibi, her bir asır, Â1-iBeytten bir nevi mehdî, belki mehdîlér bulmuş." (Mektûbât, s. 96.)

    Şu var ki,âhirzamanın büyük mehdîsi daha geniş çapta hizmetleri omuzlayacaktır. Buhizmetler siyaset, diyanet, saltanat, cihad âlemi gibi birçok dairedekihizmetleri birden içerisine almaktadır. Diğer çağların mehdîleri bu hizmetlerinbütününü birden değil, sadece bir veya birkaçını üstlenmişlerdir. Meselâsiyaset âleminde Mehdî-i Abbasî, diyanet sahasında Gavs-ı Azam, Şah-ıNakşibend, Aktab-ı Erbaa ve On iki imam gibi büyük zatlar büyük Mehdî’nin bazıvazifelerini icra etmişlerdir.

    İşte büyükMehdi’nin bazı vazifelerini değişik dairelerde bazı büyük zatlar gördükleriiçindir ki bazı ehl-i tahkik Hz. Mehdî’nin çıktığına hükmetmişlerdir.

    Oysa bütün bu dairelerdekihizmetlerin bütününü birden âhirzamanın Mehdî’si üstlenecektir.

    Büyük mehdînindiğer mehdîlerle karıştırılmasının önemli bir sebebi de bu şahıslar hakkındakirivayetlerin farklılığıdır. Bu husustaki hadisleri tefsir eden âlimler,hadislerin metinlerine tefsirlerini ve çıkardıkları hükümleri tatbik edipzamanlarında saltanat merkezi Medine veya Şam’da olduğu için Şam, Basra, Kûfegibi yerlerde çıkacaklarını tasavvur edip bütün dünya tanıyacakmışçasına birvaziyet vermişlerdir. Halbuki bu dünya imtihan dünyası olduğu için akla kapıaçılır, irade elden alınmaz. Bunun içindir ki o müthiş şahıslar çıktığı zamançoklan, hatta kendileri de başlangıçta Deccal olduklarını bilmezler. Ancaknur-u îman dikkatiyle tanınabilir. (Şualar, s. 487; Sözler, s. 310.)

    Cenab-ı Hakkın,kemal-i ·rahmeti gereği, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayetolarak, her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya müceddit veya birhalife-i zîşan veya bir kutb-u âzam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevimehdî hükmünde mübarek zatlar gönderdiğini, fesadı izale edip milleti ıslahettiğini, din-i Ahmedî’yi (a.s.m.) muhafaza ettiğini söyleyen Bediüzzaman,sonra da şunları söylüyor:

    "Mâdem âdetiöyle cereyan ediyor; âhirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyükbir müçtehid, hem en büyük bir müceddit, hem hâkim, hem Mehdî, hem mürşid, hemkutb-u âzam olarak bir zât-ı nûrânîyi gönderecek ve o zât da, Ehl-i Beyt-iNebevîden olacaktır." (Mektûbât, s. 425.)

    Bediüzzaman,Mektûbât’ında Hz. Mehdî’nin gelmesinin hiç de imkânsız olmadıgım örneklerleanlatır. Buna göre bir dakika zarfında yerle gök arasını bulutlarla doldurupboşaltan, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eden, baharda bir saatteyaz mevsiminin nümûnesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını îcad eden Kadîr-iZül· celâl, Mehdî ile İslâm âleminin zulümâtını niçin dağıtamasın? Vaadettiğinegöre elbette yapacaktır. Kudret-i İlâhiye açısından bakılsa gâyet kolaydır.Sebepler dairesi ve hikmet-i Rabbâniye noktasında düşünüldüğünde de gâyet makulve vukûa lâyık olarak görülür. Bu noktada Bediüzzaman şu cümleleri kullanır:

    "Eğer muhbir-iSadıktan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir veolacaktır" diye ehl-i tefekkür hükmeder." (Mektûbât, s. 425.)

    Çağımızın önemli âlimlerindenbiri olan Mevdûdî’nin bu konudaki görüşleri de hemen hemen Bediüzzaman’ıngörüşleriyle uygunluk arz etmektedir. O kaynaklara dayanarak ister çağımızda,isterse asırlar sonra gelecek olsun hem akl-ı selîm, hem fıtrat, hem de dünyagidişatının Hz. Mehdî’yi gerektirdiğini söyler. Böyle bir lider beklemeanlayışının halkı uyuşukluğa ittiği, aktiviteden alıkoyduğu şeklindekişikayetlere karşı çıkar. Doğru olanın halkı bu duruma itenin Hz. Mehdî’ningeleceği inancı değil, yanlış anlamalar olduğunu söyler. Ona göre Mehdîinancının sadece diğer dinlere ait cemaatlerde bulunduğu şeklindeki anlayış dabâtıl bir itikaddan başka bir şey değildir. Şöyle der Mevdûdî:

    "Dünyádakihayatın son bulmadan, İslâm’ın dünya dini olarak zuhur edeceğini, keder veümitsizliğe kapılmış insanın kendi îcadı ve inancı olan bir sürü ‘ izm’leridenedikten sonra Allah’ın `izm’ine ilticaya mecbur kalacağını, bu işintahakkuku ise, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) tarafından ortaya konulanölçülerle hareket edecek, çalışacak ve İslâm’ı asıl hüviyeti ile yayacak olanbir lider tarafından mümkün olacağını, Peygamber Efendimiz gibi ondan evvelgelmiş olan peygamberlerin de kendi cemaatlerine söylemiş olabileceklerinizannetmekteyim. Hem de böyle bir tebşirâtın bâtıl tarafı nerede?"

    Bu ifadeleriserdeden Mevdûdî, Mehdî inancının gayr-ı müslim cemaatlerde de bulunuşunuaçıklarken, bunu, diğer peygamberlerden gelen rivayetlerden aldıklarını, fakathurafeler katarak yorumladıklarını söyler. Tespitlerine göre avam, yani halk,bir bakışıyla kafirleri mahvedecek, bedduasıyla tankları ve uçakları imhaedecek eski zaman kıyafetli, modası geçmiş, mistik görünüşlü ve bir gün ânidenmedreseden çıkıverecek bir Mehdî’yi beklemektedirler. Yine onagöre,"yenilikçi mucitler" de bunu imkânsız görmektedirler.

    Daha sonra Mevdûdî,Hz. Mehdî’nin nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşlerini de şöyle anlatır:

    "Fikrime göregelecek olan kimse bütün cârî şubelerine ve hayatın ana problemlerine de çokderin nüfuza sahip ve çağının en modern bir lideri olacaktır. Devlet idaresi,siyasî basiret ve harpteki stratejik hüner bakımından bütün dünyayı hayranbırakacak. Fakat çok korkarım ki, onun getireceği yeniliklere karşı ilk feryadıbasanlar; ulemâ ve sofiler olacaktır. Kezâ onun tanınabilmesi için alelâde biradamın durumundan farklı şekillere sahip bulunacağını ummaktayım. Kendisini deMehdî olarak îlan edeceğini kabul etmemekteyim."

    Mevdûdîpeygamberler dışında kimsenin bir iddia hakkına sahip olmadığını, dolayısıylaHz. Mehdî’nin, "Ben Mehdî’yim" diye ortaya çıkmayacağını, Mehdîliğiniddiayı değil, icraatı tazammun ettiğini belirtmekte ve peygamberlik ölçülerinegöre hilafeti tesis edecek olan Mehdî’yi ancak insanların eserleriyletanıyabileceklerini de söylemeyi ihmal etmemektedir. Sonra da görüşlerini şöyledile getirmektedir Mevdûdî:

    "Kanaatimegöre Mehdî de, diğer inkılapçı liderler gibi sert mücadele ile yolu üzerindekimutat engellere karşı koyma zorunda kalacaktır. Saf İslâm esası üzerine yenibir fikir ekolü vücuda getirecek ve halkın zihniyetini değiştirecek, ilmî vesiyasî mahiyette kuvvetli bir harekete girişecektir. ‘Cahiliye’ onu parçalamaküzere tütün kuvvet ve kudretini bir araya toplayacak, fakat âkıbette"Cahiliyye" mağlup edilecek ve kuvvetli bir İslam devletikurulacaktır." (Mevdûdî, İslâm’da İhya Hareketleri, s. 47, 48.)

    Mevdudî aynı yerdeHz. Mehdî’nin bir taraftan gerçek İslâm ruhunu yayarken, diğer taraftan daamelî inkişaf ve tekâmüle sonsuz bir hız kazandıracağını söylemekte ve sonra daşu noktaya dikkat çekmektedir:

    "Şayetİslâm’ın beklenen dünya hâkimiyeti fikri, fikir, kültür ve siyaset bakımındantahakkuk edecekse, o vakit şümullü ve kudretli bir liderliği sayesinde böylebir inkılâbı tahakkuk ettirecek büyük bir liderin zuhuru da kezâ şarttır. Böylebir liderin zuhuru fikrine yan bakanların akl-ı selîm noksanlığına hayretetmekteyim! Bu dünyada Lenin ve Hitler gibi günahkâr liderlerin sahnedegörülebilmesine rağmen; aynı hal, fazilet timsali bir lider için neden uzak vemeşkûk (şüpheli] addedilsin." (Mevdûdî, İslâm’da İhya Hareketleri, s. 48,49.)

    Bu izahlardán sonraHz. Mehdî’nin gelmesinin zarureti hakkında şunu söyleyebiliriz:

    Hz. Mehdî Deccal’ındehşetli fitnesini defedecek büyük bir mâneviyat kutbu olduğu içindir kibilhassa o devirde yaşayan ehl-i îman için büyük bir nokta-i istinad olacaktır.İmanların tehlikeye düştüğü, tarihte emsaline az rastlanır tarzda zulüm veistibdadın hükmettiği bir zamanda o gelip gönüllere su serpecek, Allah’ınvarlığını, birliğini kalplere nakşedecek, îmanın hazzını yaşatacak, musibetlerekarşı dayanma gücü kazandıracaktır. Bu ihtiyaç münasebetiyle olsa gerektir ki,bir hadis-i şerifte, Sahabe, Resûlullah’tan sonra bir hadise olacağındankorkmaları ve Resûlullaha sormaları üzerine Allah Resûlü onlara Hz. Mehdî’yimüjdelemişlerdi. (Tirmizi, Fiten: 43.) Yine ihtiyaç sebebiyle olacak ki odönemin insanları bal arılarının arı beyine sığındıkları gibi Hz. Mehdî’yesığınacak, (el-Burhan, Varak: 82a.) onu baş tacı edineceklerdir. Kurtubî’ninTezkire’sinde belirtildiğine göre de, insanlar dört bir yandan gelip ona bîatedeceklerdir. (Tezkiretü’l-Kurtubî, s.187.)

    Bir hadiste Hz.Mehdî’yi olan bu ihtiyacın önemi ve büyüklüğü sebebiyledir ki dünyanınyıkılmasına bir gün kalsa bile, Cenab-ı Hak o günü uzatıp Hz. Mehdî’yigöndereceğinden bahsedilmektedir. (Ebû Davud, Mehdî: 4; Tirmizî, Fiten: 43.)

    Mehdîyi herkestanıyabilecek mi?

    Deccal ve Süfyan’ıolduğu gibi Hz. Mehdî’yi de herkesin gündüz gibi apaçık bir şekilde tanımasıbeklenmez. Beklenmemelidir de. Çünkü bu imtihan sırrına ters düşer. Öyle olmalıki, her devir onları zamanlarında gelecekmişçesine beklemeli, eski devirlerdede gelip geçtiği veya yaşadığı söylenebilmelidir.

    Garâbü’l-Ehadis’te belirtildiğinegöre Hz. Mehdî’yi herkesin tanıyamayacağı, ancak ehl-i irfanın nûr-u îmanlatanıyacağı belirtilmektedir. (Tılsımlar, s. 212.)

    İnsan hangi konuylaçok meşgul olursa, o konuda uzmanlaşır. İmanî noktada zayıf veya ciddî birşekilde arayış içerisine girmeyen insan, zamanında da yaşasa, yanı başında daolsa Mehdî’yi göremez, asırlar geçse de gelecek zanneder.

    Hz. Mehdî neleryapacak?

    Hz. Mehdî’ninhizmetleri öylesine önemli ve büyüktür ki, rivayetlerden onun hilafetindensadece insanların değil, bütün yer ve gök ehlinin memnun olacağı belirtilir.(İs’âfü’r-Râğıbîn, s. 146; el-Havî, 2:66, 67.) Çıkışı sadece ehl-i îman içindeğil, yer ve gök ehli için dahi sevinç kaynağı olur. O kadar ki bundan kuşlar,vahşî hayvanlar, denizdeki balıklar dahi sevinirler. (el-Havî li’l-Fetâvâ, s.67, 68; Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s.162,163.) Hatta Mehdî’nin bu güzelhizmetleri sebebiyledir ki, ölüler bile dirilip döneminde yaşamayı temennîederler. (Tezkiretü’l-Kur tubî, s. 186; Şerhu’l-Makassıd, 2:307;Is’âfü’rRağıbîn, s.145.)

    Bu önemli hakikatiifade ettikten sonra İslâm’ı sadece âhiret diniymiş gibi görmek veyagöstermenin İslâm’ı tanımamak mânâsına geldiğini, peygamberlerin sadece âhiretişlerinde değil, dünya işlerinde de rehber oldukları gibi Hz. Mehdînin de maddîve mânevî her konuda yol göstereceğini, ıslahatını her sahada yapacağını hemenbelirtelim.

    Evet, o vazifesini sadecedin sahasında değil, saltanat, hilafet, sosyal hayat, cihad gibi hayatı kuşatanher sahada icra edecektir.

    Biz buradarivayetlere dayanarak bu hizmetlerinin en dikkat çekici olanları üzerindeduralım:

    Dini ikàme

    Hz. Mehdî büyük birmüceddittir aynı zamanda. Cenab-ı Hak onunla dini tekrar iâde edecektir.(İkdü’d-Dürer, Varak: 9a.) O âhirzamanda, Asr-ı Saadette olduğu gibi İslâm’ıyeni baştan hâkim kılacak, yüceliğini, üstünlüğünü bütün dünyaya îlanedecektir. Nuru’l-Ebsar müellifi Said bin Cübeyr, "Müşrikler hoşlanmasalarda Allah bu dini bütün dinlere üstün kılacaktır" (Tevbe Sûresi: 33.)âyetinin tefsirinde dini üstün kılacak kişinin Hz. Fatıma’nın çocuklarından Hz.Mehdî olduğunu söyler. Bunun, "O İsa’dır (a.s.)" diyenlerin sözleriylede çelişki teşkil etmediğini, zira Hz. İsa’nın Hz. Mehdî’ye zeminhazırlayacağını söyler. (Nuru’l-Ebsâr, s. 186.)

    Ümm-ü Seleme’ninrivayetine göre Sünnet-i Seniyyeyi esas alan Hz. Mehdî, İslâmiyet’i küre-iArz’ın denizlerine kadar yayacak, (İbni Kesir, en-Nihaye, 1:27, 28; Suyûtî,el-Havî, 2:58, 59.) başka bir rivayete göre ise Zülkarneyn ve Süleyman (a.s.)gibi bütün dünyaya hakim olacaktır. (Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 162, 163.)

    Saadet-i Ebediye’deAshab-ı Kehfin mağaradan çıkıp Hz. Mehdî’ye asker olacakları tarzında birrivayete yer verilir. (Saadet-i Ebediye, s. 1029.) Ashab-ı Kehfin dirilip askerolmasının nasıl gerçekleşeceğini bilemiyoruz. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki,Hz. Mehdî’nin îmanî mesajlarıyla Ashab-ı Kehfin dirilişi gibi ölü ruhlardirilecek, yeniden hayata dönecektir. Bu bize Hz. Mehdî’nin mesajının temelinide insanı mânen diriltecek îmanî hakikatler teşkil ettiğini göstermektedir.

    Sünnet-i Seniyyeyiihya

    Hz. Mehdî mücedditoluşu sebebiyle zamanına İslâm’ın damgasını da vuracaktır. İslâm’a yöneltilenhücumları bertaraf edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir. Aişe Validemizinrivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu husus açık açık anlatılır: "Benimvahy üzere mücadele verdiğim gibi Mehdî de Sünnetim üzere mücadele verir."(Ikdü’d-Dürer, Varak: 5b; el-Burhan, Varak: 85b.) buyurulur.

    Rahbavî rivayetlereistinaden Hz. Mehdî’nin ihya etmedik sünnet, kaldırmadık bid’atbırakmayacağından, âhirzamanda tıpkı Resûlullah gibi dinin vecibelerini îfaedeceğinden bahsedilir. (Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 162, 163.)

    İmam-ı Rabbanî deMektûbât’ında Hz. Mehdî’nin bu önemli hizmeti üzerinde durur. Onun aslîvazifelerinden birisinin Sünnet-i Seniyyeyi ihya ve bid’atları kaldırmakolduğunu söyler. (Mektûbât, s. 255.) Sünnet-i Seniyyenin önemini anlatırken deşu satırlara yer verir: "Sünnet ve bid’attan her biri, diğerinin yokluğunugerektirir. Birini ihya etmek, diğerini öldürmek sayılır. Bu mânâya göreSünnet-i ihya etmek, bid’atı öldürmek sayılır. Aksi dahi böyledir." Hattaonun dini yayma ve sünneti ihya etme görevini yürütürken halkı bid’alarla ameletmeye alıştıran modern bir bilginden dahi söz eder. (Mektûbât(Arapçası),1:234; Mektûbât-ı Rabbanî Tercümesi, çev. Abdulkadir Akçiçek,İstanbul: Çile Yayınları,1:565, 566.)

    Hz. Mehdîgeldiğinde alabora olmuş bir atmosferle karşılaşır. Tepeden tırnağa İslâm’ayöneltilmiş bir tahribatla karşı karşıya kalır. İslâmiyet’i içine alan vedağlar büyüklüğünde taşları bulunan İslâm kalesinde bir sürü gediklerinaçılmıştır. Bin seneden beridir yığılan ve birike gelen şüpheler bir andakusulmuş; İslâmî esas, cereyan ve şeâirlerin kırılmaya, kalb-i umumî ve efkâr-ıâmme dehşetli yaralanmaya, vicdan-ı umumînin bozulmaya yüz tutmuştur.

    Bütün bunlarSüfyan’ın öncülüğünde gerçekleşir. Hz. Mehdî ise bu müthiş tahribatın sebepolduğu mânevî hastalığı Kur’ân eczanesinden aldığı ilaçlarla tedavîye çalışır,bid’atlarla unutulmaya, unutturulmaya çalışılan ve savaş açılan, gerçekte iseher biri birer iksir olan Sünnet-i Seniyye prensiplerini yerleştirmeye çalışır.Bediüzzaman, Süfyan ve taraftarlarının yerleştirmeye çalıştığı bid’atkârsisteme karşı Hz. Mehdî’nin vereceği mücadeleyi Mektûbât’ında şöyle dilegetirir:

    "Hz. Mehdî’nincemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesinitamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-iAhmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle Şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribeçalışan Süfyan komitesi, Hz. Mehdî cemiyetinin mu’cizekâr mânevî kılıncıylaöldürülecek ve dağıtılacak." (Mektûbât, s. 42C.)

    Süfyan’la mücadele

    Hz. Mehdî, en büyükmücadelesini Hz. Ali’nin ifadesiyle İslâm’a, Kur’ân’a savaş açan, dinsiz,yalancı İslâm Deccal’ı Süfyan’a karşı verecek, mücadeleler sonucunda onuöldürecek, tahribatını tamir edecektir.

    Süfyan münkirbiridir. Allah’ı, Kur’ân’ı, peygamberi tanımaz, İslâm adına ne varsa hepsinekarşıdır. Sistemli ve münafıkâne bir tarzda iş görür. İslâm’ın ana direkleriolan inanç esaslarını kaldırmaya, yok etmeye, zayıflatmaya çalışır. "Hz.Mehdî’yi de devamlı tarassut altında tutar. Muhasarası üzerinden kalkmaz."(İs’afür-Rağıbîn’den naklen Tılsımlar, s. 212.)

    HadislerdeSüfyan’ın tahribatına olduğu kadar Hz. Mehdî’nin onunla yapacağı mücadelelerede yer verilmiştir.

    O Süfyan ki, Hz.Ali’nin belirttiğine göre büyük cüsseli biridir. Önce etrafını yakıp yıkacak,sonra da Doğu ülkelerini dolaşıp meliklerini mağlup edecektir. (ellşâa, liEşrati’s-Sâe, s.167,168.)

    Onun büyük bircüsseye sahip olması maddî ve siyasî gücünün fazlalığına işaret eder. Nitekimrivayetlerden âhirzamanda çıkacak şahısların fevkalâde iktidarları olduğuanlaşıldığını belirten Bediüzzaman bunu tevil ederken, o şahısların temsilettikleri mânevî şahsiyetin büyüklüğünden kinaye olduğunu söyler ve bir zamanRusya’ya mağlup eden Japon başkumandanının sûretinin, bir ayağının büyükOkyanusta, diğer ayağının da Port Artur kalesinde gösterildiğini, bu suretleşahs-ı mânevîsinin dehşetli büyüklüğü· nün, o şahsiyetin mümessillinde ve büyükheykellerinde ifade edildiğini anlatır. Fevkalâde ve harika iktidarlarıhakkında ise şu değerlendirmeyi yapar:

    "Eksericraatları tahribat ve müştehiyyat [nefsin hoşuna giden şeyler] olduğundanfevkalâde bir iktidar görünür, çünkü tahrip kolaydır. Bir kibrit bir köyüyakar. Müştehiyyat ise, nefisler taraftar olduğundan çabuk sirayet eder."(Şuâlar, s. 492.)

    Öte yandan"Deccalın birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü birhafta, dördüncü günü bir gündür" rivayetini tevil ederken, büyük Deccalınbir taraftan kuzey kutup tarafından çıkacağını belirtirken-çünkü oralarda birgün bir senedir, yani altı ay gündüz, altı ay da gecedir. Daha güneye geldikçebunun bir ay, bir hafta, nihayet bir güne düştüğünü, dolayısıyla büyük Deccalınkuzeyden bu tarafa tecavüz edeceğini ihbar ettiğini bildirmektedir-bir taraftanda Deccalın müthiş tahribatına dikkat çeker ve der ki:

    "Hem büyükDeccal’ın, hem İslâm Deccal’ının üç devre-i istibdatları mânâsında üç eyyamvar. `Bir günü, bir devre-i hükümetinde öyle büyük icraat yapar ki, üç yüz seneyapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayanişleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senedeyapılmaz. Dördüncü günü ve devresi âdîleşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyetimuhafazaya çalışır." (Şuâlar, s. 493)

    Müslim’de yer alanbir hadiste (Müslim, Kitabü’l-Fiten, 23. Bab, 113. H. (H. 2938)) Hz. Mehdî’ninDeccalle olan enteresan bir mücadelesine yer verilmektedir. Her ne kadar Mamerve Ebû İshak gibi raviler bu zâtın Hz. Hızır olduğunu söylüyorlarsa da hadisingelişi ve gidişinden onun Hz. Mehdî olduğu anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriftenanladığımıza göre Deccal’ın merkezde silahlı gözetleme yapan askerleribulunmaktadır ki bu onun büyük bir ordu ve hükümet gücüne sahip olduğunugöstermektedir. Buna dayanarak Hz. Mehdî’yi kendine bende etmek istemekte kabuletmeyince de eziyet ve sıkıntı vermekte, tesirsiz hale getirmek için elindengelen her şeyi yapmaktadır. Öyle ki "sırtı ve karnı döve dövegenişletilmekte," yani onun dâvâsı gün geçtikçe etrafa daha da yayılmaktadır.Onca eziyet ve işkencelere boyun bükmez, Deccal’ı tanımaz, Deccallığıhakkındaki kanaati daha da pekişir, mağlup edilmez bir edayla insanlara şöyleseslenir: "Ey insanlar şüphe yok ki, artık Deccal bana yaptığı bu işiartık insanlardan hiçbir kimseye yapamayacaktır." Deccal yine onu öldürmekiçin alır. Ama onun boynu ile köprücük kemiği arası bir bakır levha halinegeliverir ve Deccal artık onu kesebilecek hiçbir yol bulamaz. Sonunda onu ikieli ve iki ayağı ile yakalar ve fırlatıp atar. İnsanlar, Deccal’ın onu ateşeattığını sanırlar. Oysa o mü’min Cennet içine atılmıştır.

    Bu ifadelerDeccal’ın Hz. Mehdî’yi her ne kadar öldürmek istese de bunu başaramayacağınıgöstermektedir. Ona diş geçiremeyecek, kılıcı da işlemeyecektir. Onu ateşeatması ise zamanında bir nevi Cehenneme dönen zindanlara atması demektir. Amaonun îmanı o zindanı da bir nevi Cennete çevirir. Çünkü Cennet ve Cehennem herşeyden önce gönülde yaşanır. İman zindanları saraya, ateşi âb-ı hayataçevirebilecek güçte bir iksirdir. Aynı zamanda bu Deccalın Hz. Mehdî’yi enücra, ıssız yerlere süreceğini, oraların ise bağlık bahçelik yerler olacağınıda göstermektedir. ·

    Müslim’deki hadisinsonu şöyle bitiyor: "İşte o mü’min âlemlerin Rabbi katında insanlarınşehadet bakımından en büyük olanıdır."

    Başka bir rivayetteise Hz. Mehdî’nin Süfyanla ilgili mücadelesine şöyle dikkat çekilir:"Süfyanla Mehdî yarışa hazır iki at gibi ortaya çıkarlar. Kâh Süfyanîgâlip gelir, kâh Mehdî." (Nuaym bin Hammad, Kitabü’l-Fiten: Varak: 76a;et-Burhan, v. 92a.) Hz. Mehdî Şam’a geldiğinde Süfyanîler dallı budaklı ağaçlarkesip Taberiye gölüne atarlar. (el-Havî li’l-Fetâvâ, s. 67, 68.) Horasantarafına giden bir taife de Süfyanîleri mağlup eder. (el-Havî li Í-Fetâvâ, s.67, 68; Tezkire, s. 187.) Sonunda Süfyanîler hilafeti Hz. Mehdî’ye teslimederler. (Kitabü’l-Fiten, v. 50a.)

    İşte bu teslim-isilah ve Deccal’ı öldürdükten sonradır ki Hz. Mehdî ve onun nuranî cemiyeti,Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek İslâm’ın herçağa hitap eden ter ü taze hakikatlerini yerleştirecektir.

    Burada rivayetleregöre Süfyan’ın nereden çıkacağının belirtildiğini de zikredelim. Süfyan Şám’dançıkacaktır. (İs`âfü`rRağıbîn, s. 150, 151; el-Burhan, v. 89a.) Tabii ki bu-dahaönce de izah ettiğimiz gibi çıkacağı yerin illâ Şam olmasını gerektirmez. Buherhangi bir İslâm merkezi de olabilir.

    Kalpleribirleştirmesi:

    Îmanları takliddentahkike ulaştıran, îmanda inkişaf ve terakkîye vesile olan Hz. Mehdî, her türlüiyilik ve güzelliğin kaynağı olan îmanla önce bir huzur atmosferi sağlar. Oinanç birliği ile kalpler birleşir, kurtla kuzu bir arada yaşayacak hale gelir;uhuvvet, hürmet, muhabbet ve ehl-i îman büyük bir kuvvet kazanır.

    Hz. Ali’ninHakim’in Müstedrek’ inde belirttiğine göre `Allah Mehdî için birçok insanlarıbulut parçalan gibi toplayacak ve Allah kalplerini telif edecektir."

    Yine Hz. Ali’ninrivayet ettiği bir hadis-i şerife göre dünyanın sonu geldiğinde fitne vekargaşa çoğalacak, altın madeninde türediği gibi türeyecek, halk fitneiçerisine dalacak, Şamlılar semadan yağan belâlarla darmadağın olacak ve okadar zayıflayacak ki tilkiler bile harp etse mağlûp edecek.

    İşte böyle bir andaHz. Mehdî’ üç zafer sancağıyla çıkıp Müslümanların kalplerini telif edecek,eski nimetlerini geriye almalarını sağlayacak, görüşlerini birleştiripkalplerini yumuşatacaktır. (Hakim, Müstedrek’ten Mukaddime, Fasıl: 52; s. 318.)

    Adaleti tesis

    Herhangi birnesneye ait olan şeye hak, hakkın hak sahibine verilmesi, yerine konulmasına da’adalet denir. Zulüm ise hakkın sahibinden ãlınması, yerinden oynatılması, başkayerlere konulması demektir.

    Her şeyin ters yüzedildiği zulmün başına adalet külahını geçirdiği bir zamanda ruh dünyasıkararan insanlık hakkı, adaleti tesis edecek bir kurtarıcıyı her zamankindendaha çok aramaya başlayacaktır. Resulullah’ın yolunda, onun tarzında birinsanın âleme reis olup hükmetmesini, problemlerine çözüm bulmasını, zulme sonverip sulh ve sükûnu temin ve adaleti hakim kılmasını bekleyecektir.

    İşte Hz. Mehdîböyle bir zamanda çıkacak, zulümle dolan yeryüzünü adaletiyle dolduracak, (EbûDavud, Kitabü’lMehdî, 4:107 (H. 4284, 4290.); S. Taftazanî, Şerhu’1-Makasıd,2:307.) işleri düzene sokacak ve (Buharî Kitabü’1-Fiten, 5.) insanları hakkadöndürünceye kadar mücadele verecektir. (İbni Hacer, el-Metalibü’l-Aliye, 4:342(H. 4553.)

    Hz. Mehdî zulüm veistibdadın hükmettiği dünyayı öylesine sulh ve sükûna kavuşturacaktır ki,Müslümanlar İslâm’ın ilk dönemlerindeki gibi yaşamaya başlayacaklardır. Artıkkan dökülmeyecek, uyuyan kimse de rahatsız edilmeyecektir." (el-Burhan,Varak: 82a; Kitabü l-Fiten, Varak: 51a.)

    Bolluk ve bereket

    Îmanın hükmettiğibir dünyada neler olabileceğini gözünüzde bir canlandırın. Orada çalışkanlık,gayret, faaliyet, fedakârlık, cömertlik, daha ne kadar güzel huylar varsa hepsibirden yeşerecektir. İman güzel meyveler veren nuranî bir ağaç değil midir?

    İşte Hz. Mehdîzamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi küllenmiş duygular birer birertomurcuklanacak, çiçek açacaklardır. Bu huzur ve sulh döneminin en göze çarpanözelliklerinden biri de rivayetlerde belirtildiğine göre gözle görülecekderecede bolluk ve berekettir. (el-Havî li’l-Fetâvâ, s. 67, 68; Rahbavî,Kıyamet Alâmetleri, s.162,163.)

    Müslim’de,âhirzamanda geleceği bildirilen halife-ki İslâm âlimlerince bunun Mehdî olacağıbildirilir malı sayılamayacak derecede taksim edecek (Müslim, Kitap: 52 (H.67-69.) ibaresi yer alır. Ebû Davud’daki ifade ise şöyledir: "Âhirzamandabir halife gelir de malı avuç avuç verir, verdiği malı saymaz." (EbûDavud, Kitap: 34.)

    EbûSaidi’l-Hudrî’den rivayete edilen bir hadis-i şerifte ise dönemindeki bolluk verefahtan söz edilirken şöyle buyurulur: "Benim ümmetim onun dönemindeöylesine bir refaha ulaşacak ki o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. Okadar ki yer ürünlerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o günçok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdî, bana ver!" dediğinde, Mehdî de ‘Al!’der." (İbni Mâce Kitabü’1Fiten: 34 (H. 4083.)

    Batılılarca kalemealınan İslâm Ansiklopedisinde de, Macdonald’ın, Hz. Mehdî zamanındaki bubolluğu şöyle anlattığını görüyoruz: "Müslümanlar onun şeriatını takipederek, benzerini aslâ gönderdikleri bir refaha erişeceklerdir. Yer bütünmeyvelerini verecek ve gökler yağmurlarını boşaltacak bu zamanda gümüş para ayaklaraltına alınacak, hesap bile edilmeyecektir. Bir kimse her kalkışında ‘Ey Mehdî!Bana ver!’ diyecek, o da, ‘Al!’ cevabını verecektir. Elbisesinin eteğitaşıyabileceği her şeyi adamın önüne dökecektir." Bunu Müslim-i Şerifinrivayet ettiği şu hadis-i şerif desteklemektedir: ‘Ümmetim kaybolmayayaklaşınca saymaksızın servetler saçan bir halife gelecektir." (Macdonald,İslâm Ansiklopedisi, 7:478.)

    Mezhepleri tevhidi

    Saadet-i Ebediye’deHz. Mehdî’nin mezhepleri kaldıracağı tarzında bir rivayete yer verilir.(Saadet-i Ebediye, s.1029.)

    Acaba bundan maksatne olabilir?

    Herhalde bununlaanlatılmak istenen Resûlullah dönemine dönüş olsa gerektir. Çünkü onunzamanında mezhepler yoktu. Bugün ise bu mezheplerin birleştirilmesi şeklinde düşünülebilir.

    Bunun nasıl mümkünolabileceği ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. Sözler’ de yerverilen şu husus bu konuda bize ışık tutmaktadır. Orada anlatıldığına göre,önceden asırlara göre şeriatlar değiştiği, hatta aynı asırda kavimlere görebile ayrı ayrı şeriatlar geldiği halde Resûlullah’ın Şeriatı her asra kâfigelecek, bütün insanlık aynı dersi alabilecek, bir tek muallimi dinleyebilecek,bir tek şeriatla amel edebilecek bir özellikte gönderildiği için muhtelifşeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Ancak insanlık bütünüyle aynı seviyeyegelmediği ve aynı sosyal hayatı koruyamadığı için teferruatta bir derece ayrıayrı mezheplere ihtiyaç duyulmuştur. Ne zaman ki çoğu insan yüksek bir okuluntalebesi gibi, bir sosyal hayat tarzı içerisine girer, bir seviyeye gelirse ozaman mezhepler birleştirilebilir. (Sözler, s. 447.)

    Şu halde Hz. Mehdîzamanında insanlık bir yüksek okulun talebeleri gibi bir fikrî ve kültürelyapıya kavuşacak, aynı sosyal hayat tarzını paylaşacak hale gelecek, dolayısıylada ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmayacak, tek bir hukuk sistemi Müslümanlarınihtiyacına cevap verecektir.

    İstanbul’un fethi

    Hz. Mehdî’ninicraatlarından biri de İstanbul’u fethidir. Bir rivayette ümmet-i Muhammed’in(a.s.m.) son emiri Ehl-i Beyt-i Nebevîden hüsn-ü sîret sahibi Mehdî’ninçıkacağı, Kayser şehrini fethedeceği, zamanında Deccal’ın çıkacağı ve Hz.İsa’nın gökten ineceğini bildirilir. (Nuaym bir Hammad, Kitabü’l-Fiten, Va-rak: 59a.)

    Kayser şehriKostantiniyye, yeni İstanbul ilk fethinin Fatih Sultan Mehmed tarafındanfethedildiğini, hadis-i şerifte de gerek kendisi ve gerekse askerlerininmethedildiğini biliyoruz.

    Yukarıdaki hadisteise bundan farklı bir yöne, yani İstanbul’un Deccal’ın çıktığı, Hz. Mehdî’ninindiği bir zamanda fethine dikkat çekilmiştir. Bundan bir zaman gelipİstanbul’un işgal edileceğini, fakat kurtarılacağını, ayrıca fısk u fesadagömüldüğü bir zamanda Hz. Mehdî’nin gelip mânen onu fethedeceğiniçıkarabiliriz.