Köprü Anasayfa

İslam ve Sanat

"Yaz 96" 55. Sayı

  • San'atın İtikâdî Boyutları

    İlyas Üzüm

    Dr. TDV İslâm Araştırmaları Merkezi

    Arapça’da bir şeyi meydanakoymak, iş yapmak, amel etmek, oluşturmak anlarındaki sun’u kökünden gelensan’at1 Türkçe’de insanların zeka ve tecrübe ile kazandıkları bilgive maharet sayesinde yaptıkları iş manâsındadır.2 Bir zamanlar dilüzerinde yapılan faaliyetler meyanında "art" kelimesiyle karşılanmayaçalışılan ancak tutmayan san’at kelimesi esas olarak "bir duygunun,tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya buanlatım sonucunda ortaya çıkan üstün beceri" demek olmakla beraber"belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve beğeni ölçülerine uygunolarak oluşturulmuş anlatım" karşılığında da kullanılmaktadır. Ayrıca"bir şeyi yapmada gösterilen ustalık" ve "bir meslekte uyulmasıgereken kuralların tümü" manasına da gelmektedir.3 Şüphesiz sanatın enmeşhur tanımı "güzel ve bediî şeyler yapmaktır". Başka bir ifadeylesan’at "tabiat karşısında duyulan heyecanı ve tahassüsü ruha hitap edenşekiller, renkler ve seslerle tecelli ettirmek ve ifade etmek işidir".4

    San’atla ilgili tariflerincelendiğinde ortak paydayı "maharet ve beceri ürünü olan iş veyaeser"in teşkil ettiği görülmektedir. Şu halde san’at, sıradan bir iş veyaeserden farklı olarak muhatapları etkileyen, yetenek ürünü her tür faaliyettir.İster resim, heykel gibi görsel ister müzik, şiir gibi işitsel türden olsunkendisini sıradanlarından ayıran, dolayısıyla güzellik taşıyan ve insanlarınhis dünyalarında olumlu yansımalara yol açan her şey san’at vasfını hâizdir. Nevar ki çoğu kere san’at sadece insan ürünü için kullanılmış, güzellik vasfıtaşıyan tabiatın kendisi ya da tabiattaki olaylar hakkında kullanılmamıştır.Oysa tabiat ve tabiattaki olaylar için de san’at kelimesini kullanmaktanımlardaki ortak noktaya tamamen uygun düşmektedir.

    İnsanla beraber var olanve geçmişi insanlık tarihinin başlangıcına kadar giden san’at, ilk dönemlerdenitibaren felsefenin konusu olmuş, milattan önce yaşamış düşünür ve filozoflarbile sanatın menşei, mahiyeti ve amacı konularında muhtelif fikirler ilerisürmüşlerdir.5 Bu gün her dalı müstakil bir ilim haline gelen sanatla ilgilibütün eğitim kademelerinde dersler okutulduğu gibi orta öğretim ve üniversitedüzeyinde müstakil kurumlar oluşturulmuştur. Ayrıca genel olarak güzelsanatlara veya bunların türlerine dair ansiklopediler, akademik çalışmalar,kitaplar ve dergiler neşredilmiş ve neşredilmeye devam edilmektedir.

    Bu yazıda tarihî, itikâdî,felsefi, hukukî, ahlakî vd. olmak üzere gibi boyutları bulunan sanatın itikâdîboyutuyla ilgili birkaç noktaya işaret edilecektir. Zira dinin temelini teşkileden itikâdın san’at gibi hayatın çok önemli bir gerçeğinden ilişkisiz olduğunudüşünmek mümkün değildir.

    İstisnasız her insan doğalyapısı itibarıyla bediî, güzel, sanat’lı şeylere karşı ilgi duyar. Kendisigerçekleştiremese bile başkalarınca yapılan san’at eserlerini tetkik edipsan’atkârını takdir eder. İster marangozluk, duvarcılık, dülgerlik, dokumacılıkgibi mihanikî ister şiir, musiki, mimarî, oyu ve resim gibi güzel san’atlaralanında olsun6 duygusunu geliştirmesi oranında san’at özelliğitaşıyan her eser karşısında eserle san’atkârı arasında irtibat kurar vesan’atkârın inceliğini, becerisini, yeteneğini görür. Öte yandan bilhassaplastik san’atlar bir takım varlık ya da olayları başarılı biçimde yansıtmayaçalışmak yahut taklit etmekten başka bir şey değildir. Nitekim milattan önce427-385 yılları arasında yaşamış Platon bile san’atın taklit, hatta taklidintaklidi olduğunu söylemiştir.7 Sözgelimi ünlü İspanyol ressamı Picasso’nunkeçi, oturan kadın ya da yemek yiyen üç kişi tabloları8 gerçekte keçi, kadın veyemek yiyenlerin taklidinden başka bir şey değildir. Herkes o taklidiyapamadığı için Picasso’nun becerisi teslim edilmiş, tablolarına paha biçilememiştir.Şu halde başta ressamlar olmak üzere san’at erbabına ilham kaynağı olan tabiatgerek bir bütün olarak gerekse her bir yönü itibarıyla muhteşem bir san’atabidesidir. san’atla san’atkâr arasında zorunlu bir irtibat olduğu aşikârdır.Zira hiç bir san’at ürünü kendiliğinden ya da rastlantılarla oluşamaz. Bumuhteşem san’at abidesinin de kendiliğinden ya da tesadüflerle meydana gelmişolması imkân dahilinde değildir. O halde bu harika san’atın bir san’atkârıolmalıdır. İşte san’atın itikâdî açıdan temel boyutu bu san’at abidesiylesan’atkârı arasındaki ilişkiyi görmek ve san’atkârının özelliklerini müşahedeve kabul etmektir. Kelam literatüründe yaratıcı (Hâlık) yerine Sani terimininkullanılması da herhalde aynı amaca yöneliktir.

    Bir san’at eseri olarakâlemle san’atkârı arasındaki irtibat dikkate alındığında tabiattaki bütüngüzelliklerin Yaratıcının özelliklerini açık bir surette yansıttığı görülür.Tabiattaki güzellik güzelleştiriciyi, renklilik renklendiriciyi, ahenklilikuyum sağlayıcıyı göstermektedir. İster tabiattan yola çıkarak buradakigüzelliklerden san’atkârın özelliklerine intikal edilsin, ister doğrudan Kur’anayetlerinden yola çıkarak Allah’ın özelliklerinin tabiattaki yansımalarıgörülsün neticede aynı hakikat ortaya çıkacaktır. Burada tabiattaki olaylarıdelil olarak kullanan Kur’an’dan hareket ederek Yaratıcının san’atkârlığınaişaret eden ayetlerden bazı örnekler verilecektir.

    Kur’an-ı Kerim’deYaratıcının varlıkları san’atkârâne yarattığını ve süsleyip güzelleştirdiğinibelirten ayetler kısaca üç grup altında verilebilir.

    a) Genel olarak bütünmahlukatın güzel yaratıldığını belirten ayetler. Şu ayet bunun örneklerindenbirini oluşturur: "Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçtaçamurdan halkeden, sonra onun soyunu bayağı bir suyun özünden yapan, daha sonrada onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen, size kulaklar, gözler, kalpler(duygular) veren Allah…”9 Bu ayette Allah’ın, yarattığı her şeyi güzelyarattığı, hilkatte çirkinliğin söz konusu olmadığı belirtilmiştir."10Başka bir ayette ilahî renklendirmeye işaret edilmiş ve âlemdeki bütünrenkliliklerin esasen bundan kaynaklandığı belirtilmiştir."11

    b) Gökyüzününsüslendirildiğini belirten ayetler. Bu konuda 10’a yakın ayet vardır.12 Birayette Allah’ın bütün evrenin Rabbi yani yaratıcı ve geliştiricisi olduğubildirildikten sonra "Şüphesiz biz dünya semasını yıldızlarlasüsledik"13 denilir. Başka bir ayette ise vurgulu bir biçimde"Andolsun gökte burçlar meydana getirdik, ve onları bakanlar için tezyinettik"14 denilerek göklerdeki ilahî süslemenin incelenmesine ve ancakinceleyip düşünenlerin bunu idrak edebileceğine işaret edilmektedir. Diğer birayette ise soru cümlesiyle "Onlar üstlerindeki göğü nasıl yaptığımıza venasıl süslediğimize bakmazlar mı? Orada bir aksaklık yoktur"15denilmektedir. Başka bir ayette ise yine göğün süslendirilmiş olmasınabakılması emredilmekte, orada bir eksiklik ve düzensizliğin bulunamayacağıçünkü Allah tarafından korunduğu belirtilmektedir: "Dünya semasınıışıklarla biz donattık ve onu bozulmaktan koruduk".16

    c) İnsana güzel suretverildiğini ifade eden ayetler. Bu hususta da birçok ayet bulunmaktadır.Bunların birinde göklerde ve yerde olanların Allah’ı tesbih ettiği,hükümranlığın ve hamdin yalnız O’na mahsus olduğu, buna rağmen bazı kimselerinmü’min bazı kimselerin kâfir olduğu belirtildikten sonra "O gökleri veyeri hakkıyla yaratandır. Size şekil vermiş ve şeklinizi güzelyapmıştır"17 buyurularak simalarımızdaki güzelliğin Allah’ın güzel suretvermesinden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Başka bir âyette ise şöyledenmektedir: "Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip deşeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah’tır. İşteRabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!"18 Tînsuresinde ise insanın sadece dış görünüş bakımından değil bütün yönüyle engüzel biçimde yaratıldığı19 belirtilmektedir.

    İster varlıklarda gözükenzinetlendirme, güzelleştirme, renklendirme ve san’atkârane yapılıştan isterayetlerin verdiği mesajdan hareket edilsin evrendeki güzelliklerin,renklendirmelerin, san’at eserlerinin yüce Yaratıcının eseri olduğu açık birbiçimde belirtilmiş olmaktadır. Nitekim O’nu insanlara anlatmaklagörevlendirilen Hz. Peygamber de "Allah güzeldir, güzelliği sever"20ve "Allah’ım! Sen yaratılışımı güzel yaptın, ahlakımı dagüzelleştir"21 ifadesiyle hem Allah’ın cemaline dikkat çekmiş hemyaratılıştaki güzelliğin ilahî olduğunu belirtmiş hem de Ondan ahlak güzelliğitalep etmiştir.

    San’atın itikadî boyutuylailgili ikinci nokta, insanın san’at eseri karşısında takdir hissi duyması,estetik tepki diye anılan beğenisini ifade etmesi gerçeğine paralel olarakilahî san’at karşısında da san’atkârı tesbih ve hamd etmesi hususudur. Normalolarak insan, hangi türe ait olursa olsun bir san’at eseri karşısında takdir vebeğeni duyar ve bunu bir biçimde yansıtmaya çalışır. Söz gelimi güzel birkonser dinleyen kişi alkış ve benzeri davranışlarla takdir ve beğenisiniyansıtır. Aynı şekilde fevkalade bir tablo ile karşılaşan kişi duyduğu hayranlığı,türlü şekillerde dile getirir. Mavi bir atlas olan gökyüzünün altında yeşil birhalı gibi serilmiş yeryüzünde soluklanan insanın, kanatları renk cümbüşünüandıran tavus kuşundan ve güneşin batışıyla oluşan tablodan bin bir renk veşekle bürünen çiçeklere kadar sayısız san’at harikası karşısında hayretiniifade etmesi, beğenisini dile getirmesi son derece doğaldır. İnsanın dünyayagönderilmesinin gerekçesi olan ibadetin22 özünü teşkil eden tesbih ve hamd bunuifade etmektedir. Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih etmek demek olan tesbih23ve Onu övmek, sena etmek manasına gelen hamd24 ilahî san’at karşısında hayretve takdir hissinin dile getirilmesinden başka bir şey değildir. NitekimKur’an’ın ilk suresi olan Fatiha’nın birinci ayetinde "hamd"inâlemlerin rabbi olan Allah’a mahsus olduğu belirtilmiştir. Söz konusu ayetinverdiği mesaj çerçevesinde kul duygularını geliştirmesi oranında bütün âlemleriyekpare bir tablo olarak düşünecek ve bu tabloda tenkide müsait bir eksikliğinbulunmadığını görecek, dahası bütün övgülerin ancak bu tabloyu oluşturana aitolduğunu teslim edecektir. Keza bir bebeğe baktığı zaman onun mükemmelyaratılışını dikkate alacak ve "maşallah" diyerek san’atkârıyüceltecektir. Hiç şüphe yok ki yapısında mevcut olduğu halde hislerini geliştirmeyenve güzeli, mükemmeli görmeyen, göremeyen kimselerin estetik zevk duyması vebunu dile getirmesi sözkonusu değildir.

    San’atın itikâdî boyutuylailgili işaret etmek istediğimiz üçüncü nokta ise san’ata katılmak ve güzelliğiyaşamaktır. Zira insan yine tabiatı gereği güzeli, güzelliği teslim etmekleberaber ona ulaşmayı ve sahiplenmeyi de ister. Aslında san’atı ve san’atkârıtadir etmenin arkasında biraz da güzelliğe olan doyumsuz arzu ve tükenmez özlemvardır. Bu arzu ve özlemin son noktası güzellikle özdeşleşmektir. Ancak bununsonsuz bir süreç olduğu belirtilmelidir. Ama en önemsiz gibi görünen işlerdenen kıymetlisine kadar her şeyi bir düzen ve güzellik esprisi içindegerçekleştirmeye çalışmak o sürecin işlediğinin en açık delilidir. Her tutumunuçirkinlikten uzak ve güzelliğe yaraşır biçimde geçiren Hz. Peygamberin hayatıbu konudaki örneklerle doludur. Basit gibi görülen şu iki hadiseye bakalım. Birgün cenaze defni sırasında mezarda kazım hatası sonucu hafif bir eğrilik gördü.Vakit geçirmeden bunun düzeltilmesini emretti. "Bunun ölüye herhangi birzararı var mıdır?" diye sorulması üzerine, "gerçekte böyle şeylerölüye ne zarar verir, ne de bir fayda sağlar, fakat bu düzeltme yaşayanlarıngözlerine hoş gelmesi içindir" dedi.25 Bir başka gün mescitte iken, saçısakalı birbirine karışmış biri geldi. Resulullah, nezaketle ondan, üstünebaşına çeki düzen vermesini istedi. O zat derhal bu emri yerine getirdi. Bununüzerine şöyle dedi: "Bu, karma karışık saçlarla gelmekten daha güzel değilmi?"26

    Sonuç olarak denebilir kiinsan, yaratılışının gereği her türlü san’at hareketine ilgi duymaktadır.San’atla san’atkâr arasındaki zorunlu ilişki san’ata san’atkârı adına bakmayı,başka bir ifadeyle eserdeki özelliklerin, güzelliklerin san’atkârın özellik veyeteneklerini gösterdiğini kabul etmeyi gerektirmektedir. Diğer taraftan insanyine doğasına uygun olarak san’at karşısında duygulanmakta ve takdirini, farklıbiçimlerde dile getirmektedir. Dahası insan san’atla, güzellikle iç içe olmayıadeta onunla özdeleşmeyi istemektedir. İnsan psikolojisindeki bu özellikler,bütün san’atkârlara ilham kaynağı olan tabiat karşısında da kendisinigöstermektedir. Yeryüzündeki canlı cansız varlıklardan gökyüzünü şehrayin gibidonatan yıldızlara kadar bütün yaratılmışların muhteşem bir san’at şaheseriolduğunda şüphe yoktur. Bu durumda insanın bu san’at abidesi ya da abidelerikarşısında san’atkârı tanıması ve san’attaki özelliklere, güzelliklere bakarakO’nun niteliklerini anlaması, hayret, takdir ve beğenisini tesbih ve hamd iledile getirmesi, nihayet o güzellikleri hayatına taşıması ve bütün tutum vedavranışlarını bu güzelliklere paralel olarak geçirmeye çalışmasıgerekmektedir. Başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün peygamberlerin ve salihinsanların tutumu da budur.

    Dipnotlar

    1. Bkz. İbn Manzur, Lisanü’l Arab, SNA’md.

    2. Celal Esad Arseven, “Sanat”, Sanat Ansiklopedisi(İstanbul 1975), IV,1753.

    3. Hasan Eren ve dğr., Türkçe Sözlük (Ankara 1988), II,1253.

    4. Celal Arseven, a.g.e., IV,17545.

    5. Filozofların sanatla ilgili görüşleri için bkz. Ahmet Aslan,Felsefeye Giriş (Ankara 1994), s.140 vd.

    6. Celal Arseven, a.g.e., IV, 1756.

    7. Alfred Weber, Felsefe Tarihi (trc.H.Vehbi Eralp, İstanbul 1991),s.4954;Ahmet Aslan a.g.e., s.141.

    8. Meydan Larousse, “Picasso”, X,116.

    9. es-Secde, 32/79.

    10. ”her şeyde hatta en çirkin görünen şeylerde hakiki bir hüsün cihetivardır. Evet, kainattaki her şey, her hadise ya bizzat güzeldir, ona hüsünbizzat denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki ona hüsnü bilgayrdenilir. Bir kısım hadiseler var ki zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahiriperde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.” Said Nursi, Sözler (Germany1993), s.210.

    11. bkz. el-Bakara, 2/138.

    12. bkz. Fuad Abdülbaki, el-Mu’cemü’l-müfehres, ZYN md.

    13. es-Saffat, 37/47.

    14. el-Hicr, 15/17.

    15. Kâf, 50/6.

    16. Fussilet, 41/12.

    17. et-Teğâbün, 64/13.

    18. el-Mü’min, 40/64.

    19. et-Tîn, 95/4.

    20. Müslim, “İman”, 147;  İbn Mace, “Dua”, 10.

    21. Ahmed b. Hanbel, Müsned. I, 3, 4; IV, 68, 155.

    22. ez-Zâriyât, 51/56.

    23. Cürcânî, et-Ta’rifât (İstanbul 1327), s.39.

    24. Cürcânî, a.g.e., s.64.

    25. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi (trc.Salih Tuğ, İstanbul 1980), II, 804805.

    26. Muhammed Hamidullah, a.g.e., II, 805.