Köprü Anasayfa

Ordu, Devlet ve Demokratikleşme

"Güz 96" 56. Sayı

  • İslam ve Batı Kültüründe Şeytanın Farklı Konumları-2

    Mustafa Armağan

    İzlenim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

    Kötülüğün müşahhaslaşmış, ete kemiğe bürünmüş timsali olarak tanınan "şeytan"ın hemen hemen bütün dinlerde mevcut olduğunu görüyoruz. Dinin ilk şekillerinden tek tanrılı dinlere kadar bazan kalınlaşan, bazan da kopacak kadar incelen uzun bir çizgide şeytanın ve türevlerinin çeşitli roller üstlendiklerini farketmemek imkansız. Bir bakıma dinlerin temel üknûmlarından, onsuz olmaz şartlarından birisi olarak karşımıza çıkıyor şeytan. Ve giderek modern, seküler dünyada da garip bir şekilde varlığını sürdürüyor. Hatta şaka yolu şöyle bir espri de yapılıyor: Modern dünyada insanlar Tanrı’ya inanmamaya başladıkça şeytana da inanmıyorlar, böylece onun hilelerine daha hazırlıksız yakalanıyorlar. Şeytan, günümüzde kendisine inanılmamasından istifade ederek daha rahat at oynatacağı bir ortam temin edebiliyor.

    Konumuza dönersek, Hıristiyan ve modern Batı ile İslam kültürürün bu ele avuca sığmayan, varlık karşısındaki farklı tutumlarını daha önce görmüştük. Bu derste sözkonusu farklılığın kültürel tezahürler alanındaki yansımalarına eğileceğiz.

    W. Peter Blatty’nin The Exorcist adlı, Türkçe’ye Şeytan1 diye tercüme edilen romanı, 1970’lerde filme çekilmiş ve bütün dünyada kapalı gişe oynamış, ardından seri halde devamı ve benzerleri çevrilmişti. Bu filmde Hıristiyanî şeytan telakkisi, belirgin bir biçimde ön plandaydı. Hatta roman, Luka İncili’nden bir pasajla başlamaktadır. Şöyle: "İsa karaya ayak bastığında uzun bir süredir şeytanın ele geçirdiği bir adam karşıladı onu… Bir çok kez şeytan kıskıvrak yakalamıştı adamı ve zincirlerle bağlamıştı…"2 Ve bütün metin boyunca azgın, habis ve iğrenç bir İblis’in bir insanın ruhunu ele geçirmesi ve rahiplerin ona karşı mücadelesi işleniyor.

    Metinde geçen şeytan tasvirleri gerçekten de korkunçtur:" Garip yaratık, gözlerinin akı dışarı uğramış, dimdik oturuyordu. Dili dışarıya sarkmış kıvranırken başı da bir kobranın başı gibi ileri geri dalgalanıyordu… Boğuk bir darbe odayı sarmıştı. Sonra bir darbe daha. Derken sürekli biçimde, tavanda, tabanda, duvarlarda darbeler birbirini kovalamaya başladı…" Balgamlar, kusmuklar, ağız dolusu küfürler, lanetler, uğursuzluklar vs. hepsi hadisenin daha korkunç kılınması için kurguya dahil edilmiş bir alanın, saf kötülük alanının dünyamıza sirayet etmiş etkileri olmak ortaya çıkıyor ve giderek mide bulantısı ile korku aynileşiyor.

    Şeytan (Exorcist) filmi bütün bu necisliklikleri ile Batı dünyasını sinemalara toplarken, Türkiye’de Metin Erksan benzer bir filmi çekmeye karar verir. Uzun bir ön araştırmadan sonra çekilen film tam bir fiyasko oluyor. Bu bize şunu gösteriyor: Şeytan, bize Batılılara geldiği kadar ilginç görünmüyor. Çünkü bizim ruhumuzda hâsıl ettiği gerilimin dozu, Batı/Hıristiyan kültür havzasındaki insanların üzerinde yaptığı yanında çok düşük bir seviyede kalıyor.

    Bunun nedeni, İslam inanç sisteminde düaliteye, ikiliğe kesinlikle yer verilmemesi. İslam’da Tanrı ile onun karşısında neredeyse denk güçte bir şeytan imgesi mevcut değil. Kur’an’ın ısrarla vurguladığı, Allah’ın Rabb olarak uzlaşma kabul etmez üstünlüğü ve kahhariyeti, onun dışındaki herşeyin kesin olarak yaratık düzeyinde kalmasını zorunlu kılıyor. Bunu Kur’an-ı Kerim Hz. Adem’in cennetten indirilmesi (hubût) ile ilgili ayetlerinde görmek mümkün:

    "Hani Biz meleklere ‘Adem’e secde edin’ demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O (İblis) yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu". (Bakara, 34)

    "Andolsun, sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, ‘Adem’e secde edin!’ diye emrettik. İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. Allah buyurdu: ‘Ben suna emretmişken seni secde etmekten alıkoyan (şey) nedir?’ (İblis): ‘Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten, onu çamurdan yarattın’ dedi. Allah: ‘Öyleyse in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın!’ buyurdu. İblis: ‘Bana tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet var’ dedi. Allah ‘Haydi, sen mühlet verilenlerdensin’ buyurdu. İblis dedi ki: ‘Öyleyse beni azdırmana karşılık and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın"’ dedi. Allah buyurdu: ‘Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.’" (Araf, 11-18.)

    Görüldügü gibi yaratılış öncesi bu tabloda şeytan, Adem’e secde etmesi istenilen ama büyüklenip haddi aşması yüzünden cennetten kovulan, buna mukabil Rabbi’nden ‘mühlet’ (bir bakıma izin) isteyen bir kötü varlık konumundadır. Nitekim başka bir ayette bu mühlet meselesi daha vazıh bir şekilde beyan ediliyor:

    "Allah şöyle buyurdu: ‘Öyleyse oradan çık! Artık kovuldun! Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lanet senin üzerine olacaktır.! (İblis) Rabbim! Öyleyse (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar buna mühlet verilenlerdensin’ buyurdu. (İblis) dedi ki: ‘Rabbim! Beni azdırana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak ihlaslı kulların müstesna! (Allah) şöyle buyurdu:"İşte bana varan dosdoğru yol budur. Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur.Ancak azgınlardan sana uygunlar müstesna." (Hicr, 24-42)

    Bir başka ayette de İblis, "Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım" demektir. (Sad, 82,83.)

    Böylece Allah’ın mutlak üstünlüğü karşısında, tâbi olduğumun bilinciyle hareket eden bir İblis görüntüsü çıkmaktadır karşımıza. İzin (mühlet) almak da böyle bir tabiiyet izhanıdan başka bir anlama gelmez şüphesiz.

    Şeytan Kur’an’a göre gerçek kudretten yoksundur. O sadece aldatır ve yoldan çıkartır. Sonrada "Şüphesiz Allah size gerçek olanı vaadetti, bende size vadettim ama size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu ki. Ben sadece sizi çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin kendimizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirm, ne de siz beni (İbrahim, 22) diyerek kendisinin esasında kalbe vesvese ilka edip yoldan çıkartma rolünü üstlendiğini ve gerçekte güçsüz olduğunu beyan etmektedir. Haşr suresinin 16. ayetinde ise şeytanın beyanı daha açık bir hale gelmektedir:" …şeytan insana ‘inkar et" der. İnsan inkar edince de: ‘Ben senden uzağım, çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım’ der."

    Allahu Teala da Nisa Suresi 76. ayette "… şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen (keyde’ş-şeytanî) zayıftır" diyerek bu hususu belirtmektedir.3

    Bütün bunlardan anlaşılan şey, ö-zetle şudur: Kur’an’da bildirilen şeytan portresi, rivayeti kendinden menkûl bir gücü temsil etmektedir. O sadece vaadeden, telkinde bulunur, vesvese verir, doğru yolun üzerindeki pusu’dur, hannâs’tır, insanın düşmanıdır, insanın ahlâkî ve ruhî tekâmülünün önünde bir engeldir; azdırır, saptırır, kandırır: Fakat bunları bir gücü olduğu için değil, musallat olduğu insanların ayartılmaya olan istidatlarından olmaktadır. Dolayısıyla bir sahte güç gösterisine çıkmıştır şeytan. Allah onu gücünü insanın …., şüphesinden, ihlassızlığından alacak şekilde varetmiştir ve bütün gücü de bundan ibarettir zaten. Hilesi zayıftır; sadece bıçak sırtı bir çizgide, varla yok arası bir sıratta isbat-ı vücûd edebilmektedir.

    Problemimiz şu: İslam kültüründe kötülüğün ete kemiğe bürünmüş timsali olan şeytan Allah karşısında bir rakip değildir. Hatta Peygamberlerin karşısında da gerçek bir rakip olamazlar. Onlar sıradan insanların muhatabı olabilirler olsa olsa. Güçleri de onlara yeter ancak. İşleri, aksi halde büyük bir rehavete kapılacak olan insanlığa ahlâkî bir dinamizm kazandırmak, Allah’ın kurbiyyetine nail olmanın bir barometresi olmaktır. Kötülüğün olmadığını düşünelim bir an için. Tıpkı cennetteki çelişkisizlik ortamında olduğu gibi bir benlik-bilinci ve çevre bilinci ortaya çıkamayacaktı. Şeytanın ve kötülüğün yaratılmasındaki ("halk-ı şerr" üzerinde Bediüzzaman’ın ayrıntılı açıklamalarına başvurulabilir) hikmet, insanlar arasında gerçekten samimi ve ihlaslı olanların sınamadan geçirilerek ortaya çıkartılmasını temin etmeye matuf bir incelik taşır. Ancak bir engel var olduğundan iyiliğin gerçekten hak edilerek kesbedilip edilmediği anlaşılabilir.

    Sufîlerin çok sevdiği bir söz bu anlamı gayet veciz bir şekilde verir. "Dağ başında veli olmak kolaydır". Er kişi isen şehirde kendini muhafaza et, anlamındadır bu söz. Eğer kalbinizi teşviş edecek, bulandıracak hadiselerle yaşamayı tercih ederseniz (hani bu da bir tercihtir) güvenlik içinde yaşarsınız. Ama imanınız sınanmamış olur. Sadece kendinize kapatmış olursunuz hayat alanını. Dışınızda sizi etkileyebilecek, ayartabilecek faktörlerden kaçmış olursunuz. Bu da İslam’ın temelinde yatan, inancın sosyal olarak, bir cennet halinde yaşanması gerektiği umdesine ters düşen bir fiil olur.

    Not: Bu metin, Mayıs 1996 tarihinde Bilim ve Sanat Vakfı’nda verilen dersin genişletilerek ele alınmış bir versiyonudur.

     

    Dipnotlar

    1. W. Peter Blatty, Şeytan, Çeviren: Selami Sargut, 6. baskı, İstanbul 1981, (Birinci baskı, 1972) Altın Kitaplar Yayınevi. Bu tür eserlerin topluca değerlendirildiği bi kaynak için bkz. Giovanni Scognamilla, Dehşetin Kapıları, İstanbul 1995, Mitos. Cehennem ve şeytanın özdeleştirilmesi oldukça eskilere giden köklere sahiptir. Bkz. Ananda K. Coamaraswanay, Who is "Satan" and Where is " hell"= ad.by, Rogar Lipsey, Selected Papers: 2, Metaphysize, Princeton Uni. Press, 1987, s.23-33; ayrıca Cehennemin tarihi’nin, daha doğrusu Batı kültüründe cehennem ve şeytan temsillerinin (topa) genişçe birbirine bağlayarak ele alındığı bir çalışma için, bkz. The History of the Hel…

    2. İbid, s.5. (Luka 8: 28-29)

    3. Şeytan/İblis’in Kur’an’daki portresi üzerine iki kaynakta geniş bilgi bulunabilir. Elmalık Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, c. I , s,481,484,214; c.V, s.562; Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, İstanbul 1990, Beyan Yayınları, s.219 vd., s. 264 vd. Ayrıca hadisleri de kapsayan bir dökümanter araştırma için bkz. Ali Osman Ateş, Kur’an ve Hadislere Göre Şeytan, İstanbul 1995, Beyan.