Köprü Anasayfa

Modernleşme Serüveni

"Kış 98" 61. Sayı

  • III. Selim

    Portre

    Hanefi Demirkıran

    1761 yılında İstanbul Topkapı sarayında doğdu. Otuzuncu Osmanlı padişahıdır. Amcası I. Abdülhamid’in halefidir. Babasının devrinde serbest bir hayat yaşamıştır. Fransa Kralı 16. Louis ile yazışmış, onun devlet yönetimi ile ilgili görüşlerini almıştır. I. Abdülhamid yeğeni III. Selim’in hayatına dokunmamış yerli ve yabancı bir çok hocadan ders almasını sağlamıştır. I. Abdülhamid’in vefatıyla 27 yaşında tahta oturmuştur. Batılılaşma hareketine karşı çıkan isyancılar tarafından 1807’de tahttan indirilmiş aynı yılda katledilmiştir.

    III. Selim Padişah olduktan sonra nakit sıkıntısı, sermaye birikiminin olmaması, yönetsel ve mali sistemin eskimesi gibi sorunlarla karşılaşmış. Bu sorunları çözmek için Batı’dan etkilenerek ıslahat hareketlerine gi-rişmiş. III. Selim’in ıslahatları Osmanlı’daki çağdaşlaşmanın ilk adımları olmuştur.

    17. yüzyıl Batı’nın askeri ve ekonomik alanda Osmanlı’yı geride bırakması, Osmanlı’nın Batı’ya karşı tepeden bakan tutumunun yumuşamasına sebep olmuştur. Bu yumuşama eğilimi Batı’ya yakın insanlarda başlamış halka kadar inmiştir. 18.yy’ın ikinci yarısından itibaren bu yumuşama yerini nefrete bırakmış ve Osmanlıdaki bu batılılaşma süreci nefret ve özenti girdabında dönüşü olmayan bir yola girmiştir.

    18. yy’ın sonlarına doğru değişen dünya dengelerinde imparatorluğun yerini alabilmesi için ıslahatların belirginleşip tam anlamıyla Batıya yöneliş gözlenir. İşte böyle kritik bir dönemde genç yaşta tahta oturan III. Selim imparatorluğun ayakta kalabilmesi için yeni bir ıslahat hareketinin yapılması gerektiğini görmüş ve kendinden önceki padişahların aksine gelişmelere objektif olarak bakabilmiş saray ve çevresindeki katı tutumu esnekleştirerek ıslahat hareketlerine girişmiştir.

    III. Selim’in saltanatının ilk yıllarında Viyana’ya olağanüstü göreve gönderilen Ebubekir Katip Efendi’nin Avusturya yönetimi ve siyaseti hakkında yazdığı eserde; Ülkenin düzeninden “Nizam-ı Cedid” olarak bahsetmesi ve Fransız İhtilalinin ardından Fransa’da Krallığın son bulmasıyla yerine gelen rejime Osmanlı devletinde “Fransa Nizam-ı Cedid”i denilmesi Osmanlı devletinin ve Efkâr-ı Umumiye’nin gündemine bu tabirin girmesine sebep olmuştur.

    III. Selim ıslahatlara girişirken (1792) devlet içindeki dengeleri görebilmek için devlet ricalinden bu konuyla ilgili lahika istemiştir. Padişahın bizzat kendisinin başkanlık ettiği Meşveret Meclisi adlı bir kurum oluşturulmuştur. Bu mecliste düşünce serbestliğinin olması ve sorunların irdelenerek tartışılması sarayla halk arasındaki mesafenin zaman içerisinde azalmasını sağlamıştır. Bu gelişme devlet yapısındaki ilk mo-dernleşme hareketidir. Aynı zamanda modern bir yönetim şekli olan parlamenter bir sistemde halkın temsil hakkının ilk tezahürüdür. Nitekim bazı tarihçiler bunu padişahın egemenliğini kendi eliyle fiilen sınırlaması hatta “Meşrutiyet rejimini kurulmasını hazırlayan bir hareket” olarak değerlendirmektedir.

    Osmanlı gibi mutlak hakimiyeti elinde tutan bir devlette sorunların tartışılmaya başlandığı zamanda çözümün devlet mekanizmasında olduğunu anlamak gerekir. İşte Osmanlı gibi merkezi otorite ile yönetilen bir devlette, ordu, millet ve devletin selameti için büyük önem arz eder. Osmanlı Devletinde askeri yenilik alanında ilk hareket III. Selim’in kurduğu “Nizam-ı Cedid” ordusuyla başlar. III. Selim’in amacı değişen koşulları gözönüne alarak teknik donanımlı Avrupai tarzda eğitim görmüş, disiplinli bir ordu kurmaktır. Bunun içinde 1793’te Avrupa’dan eğitimci getirtilmiş, ilk hamle olarak da 12.000 kişilik bir piyade birliği kurulmuştur. Nizam-ı Cedid kanunları yürürlüğe konmuş, modern piyade ile beraber modern topçu, humbaracı, lağımcı ve arabacı birliklerinin kurulmasına başlanmıştır. Tüm bu yenilikler askeri alandaki modernleşme hareketleridir. III. Selim’in ıslahatlarının ayırt edici özelliği “Osmanlı Devleti’nin geleneksel kuruluşlarını diriltmek yerine çağdaş Batı’ya yönelme eğilimi”nin olmasıdır. Bu yüzden “Nizam-ı Cedid” ordusu farklı bir yapıda karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde yapılan ıslahatların temelde, ilim , teknik ve idari alanlarda olduğu görülse de Batı kültürünün ve düşüncesinin izleri vardır. Bunun en güzel örneği ise Nizam-ı Cedid ordusuna kırmızı ve mavi renklerde Avrupa kıyafetlerinden etkilenerek elbiseler hazırlatılmasıdır.

    “Nizam-ı Cedid” deyimi daha sonra yalnız askeri reformu anmak için kullanılsa da ilk başlarda çok geniş anlamlarda kullanılmıştır. “Nizam-ı Cedid” III. Selim’in “Yeniçerileri kaldırmak, ulemanın nüfuzunu kırmak, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’nın bilim, sanat, tarım, ticaret ve çağdaşlaşma alanındaki ilerlemesini yakalamak amacıyla yaptığı yenilik hareketlerinin bütünü sayılabilir.”

    Osmanlı Devleti’inin kuruluşundan beri eğitimin odağı olan medresenin zaman içinde kendini yenileyemeyerek yetersiz hale gelmesi III.Selim’in eğitim konusunda da ıslahat yapmasına sebep olmuştur. III.Selim medreseyi kendi haline bırakarak teknik bir öğre-nim kurumları oluşturmaya başlamıştır. Daha önce kurulmuş olan Mühendis-hane-i Bahrî Hümayun’un (1773) yanısıra Kumbarhane (1792) ve Mühendishane-i Berrî-i Hümayun (1794) adlı okullar açılmıştır. Ayrıca Nizam-ı Cedid ordusunun eğitimi için Fransa’dan öğretmen ve uzman getirtilmiştir. Bu eğitimcilerin etkisiyle daha sonraki zamanlarda Batı’ya dönük bir asker aydın tipi doğmuştur. Yabancı ülkelerle sürekli diplomatik temasların kurulması ve bu ülkelere genç kadroların gönderilmesi de Batı düşüncesinin tanınmasına zemin hazırlamış. Böylece asker aydınlarla birlikte Batı’ya dönük bir sivil aydın tipi oluşmuştur. Bu döneme kadar eğtimi elinde bulunduran ulema sınıfına karşı yeni bir aydın sınıfı doğmuştur. Oluşan bu aydın sınıfın çağdaşlaşma sürecinde büyük etkisi vardır. Çünkü Osmanlıdaki gibi gelenekçi ve itaatkâr bir toplumun, geleneksellikten modernleşmeye geçiş sürecinde devlete karşı bir itici güç olması düşünülemez. Dolayısıyla bu geçişin sağlanabilmesi Batılı modern kültürle yetişmiş aydınlar gurubunun yol göstericiliği üstlenmesi gerekir. III. Selim ıslahatlarının siyasal ve sosyal alandaki en önemli sonucu alternatif bir aydın grubunun oluşmasıdır. Nitekim Tanzimat ve Meşru-tiyetin ilanının başrollerindeki insanlar bu aydın sınıfın içinden çıkmıştır.

    III. Selim Osmanlı yöneticilerinin çekindiği kitap basımına belli bir meşruiyet getiren ilk padişahtır. Yeni kurduğu ordunun ihtiyacı için Fransızcadan kitap tercüme ettirmiş ve bunları unutulmuş olan Müteferrika Matbaasında bastırmıştır. Tüm bu gelişmeler sonucunda Osmanlı gibi gelenekçi bir tophlumda red cephesinin oluşmaması düşünülemez. Yapılan ıslahatlarda Batı’nın izlerinin olması ulemayı bu red cephesinin içine itmiştir. Matbaanın tekrar kullanılmaya başlanması Padişahla ulemanın arasını açmış, yeni bir aydın tipinin oluşmaya başlamasıyla da ulemanın nüfuzu kırılmaya başlamıştır.

    Nizam-ı Cedid döneminin en son ıslahatı ise mülki ve diplomatik alanda atılmış. Osmanlı taşra teşkilatı Fransız modeline göre şekillendirilmiş ve ilk kez daimi elçilikler kurulmuştur. Avrupa’da elçilikler açılmasıyla Batı’lı düşüncenin içeriye daha çabuk aktığı görülür. Nizam-ı Cedid ıslahatlarının bir çoğunda Fransa’nın izleri görülür.

    III. Selim’in Avrupa’dan esinlenerek reform yapma düşüncesinin, özellikle bu dönemin en büyük handikapı “Batı tak-litçiliği” dir. Ve lüks tüketimin ve sefahatın artması; konuşması, giyimi ve düşüncesiyle Batı’lı bir insan tipinin oluşmaya başlaması zihinlerde modernleşmeyle eş anlam kazanmasıdır.

    III. Selim Avrupa’da 17. yy’ın başlarında başlayan daha sonra yeni düzenini oluştaracak olan sanayi, ekonomik, idari ve halkın hakimiyetini içeren gelişmeler karşısında Osmanlı’-nın ilgisiz kalamayacağını görmüş ve devletin içine düştüğü sıkıntıyı yaptığı ıslahatlarla çözmeye çalışmıştır. Bu ıslahatlar Osmanlıdaki çağdaşlaşma süreci içerisinde Osmanlı devletinin mülki, idari, sosyal yapısında modernleşmenin başlamasını sağlamıştır. III. Selim’in ıslahat hareketi halkın desteğine ve aydın bir kadroya dayanmadığı için akim kalmıştır. Ama Osmanlı’da Batı’ya yönelişin ilk ismi olması itibariyle kendisinden sonraki döneme damgasını vuracak olan çağdaşlaşma sürecinin mimarı kabul edilmiştir.