Köprü Anasayfa

Hürriyet, Meşruiyet ve Cumhuriyet

"Güz 98" 64. Sayı

  • Hürriyet, Meşruiyet ve Cumhuriyet

    Editör

    Siyasal kültürümüz içinde, cumhuriyet ve hürriyet gibi kavramların tartışılması 150 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Bu zaman sürecinde oluşan birikimin istenilen seviyeye ulaştığını söylemek mümkün değil. Cumhuriyetin 75. yılını doldurduğu şu günlerde ferdi, toplumsal, ekonomik ve siyasal veriler, cumhuriyete yakışacak özellikleri taşımıyor. Bu sonucun oluşmasında etkili olan siyasal ve sosyolojik gerçekliğin kökleri asırlar öncesine kadar uzanmaktadır.

    Ataerkil toplum yapısının belirlediği siyasal ve toplumsal gerçeklik, imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde belirleyici olmaktadır. Yönetici elitlerin otoriter eğilimlerini terk edeme-yişi, toplumsal mekanizmaların otoriter yönlendiricilerle işlemesi, hürriyet ve cumhuriyetin altyapısının henüz oluşmadığının delilleridir. Bu süreçde, hürriyet hareketlerinin toplumsal altyapıdan mahrum, aydın ve bürokratlar tarafından gündeme getirilmesi, bu amaçla yapılan siyasal yeniliklerdeki otoriter özü yok edememiştir. Birinci ve İkinci Meşrutiyet ile Cumhuriyetin ilanı bu bağlamda değerlendirilebilir.

    Hürriyet ve cumhuriyetin yerleşmesinde etkili olan bir başka boyutta bu kavramların teorik altyapısıdır. Kutsal metinlerin yorumlanması, bu kavramlarla din arasındaki uzlaşma/uzlaşmama problemini gündeme getirmiştir. Bu çerçevede ortaya çıkan üç yoldan biri, bu kavramların İslam’da olmadığını, tamamen Batı kültürünün bir sonucu olduğunu söyleyerek tamamen reddeder. İkincisi; ilerlemenin önündeki en büyük engel olarak İslam’ı görerek batı modernizminin taklidini savunur, ayrıca İslam’ı hürriyet ve cumhuriyete layık görmez. Üçüncüsü ise, hürriyet ve cumhuriyet gibi kavramların esasen İslami olduğunu, İslam’ın ilk devirlerindeki pratiklerin bunun delili sayılabileceğini savunur.

    Üçüncü yolun analizini yapan Nihat Derindere, iman ile hürriyet arasındaki tamamlayıcılığın kaçınılmaz zorunluluğuna dikkat çekiyor. Demokrasinin ve İslam’’ın yönetime dair ilkelerinin birebir eşlenmesi halinde, bir ortak alanın bulunabileceğine vurgu yapıyor.

    Adem Ölmez bu sayıdaki yazısında, İslam’a göre iktidarın meşruluk kaynağını araştırırken “millet hakimiyeti”ne vurguda bulunuyor. Ayrıca, İslamî yönetimin demokrasiyle ne derece örtüştüğüne dair yapılan tartışmalardaki “hangi İslam?” sorusuna cevap arıyor. Bu yazı, Nazmi Eroğlu’nun siyasal meşruiyeti sorguladığı yazısıyla beraber düşünülünce, meşruiyet kavramının değişik boyutlarıyla ele alındığı görülecektir.

    Cumhuriyet insanını sorgulayan Hakan Yalman, gerçek hürriyetin Allah’a imanla elde edileceğini belirtirken, Derindere’nin yazısındaki gibi iman-hürriyet ilişkisine vurguda bulunuyor.

    Farklı bakış açıları ve farklı yaklaşımların yer aldığı dosya-mızla sizleri baş başa bırakırken, Osmanlı’nın 700. kuruluş yıldönümünün dosya konusu yapıldığı KIŞ/99 sayımızda yeniden buluşmayı diliyoruz.