Köprü Anasayfa

Eğitim

"Güz 99" 68. Sayı

  • Eğitim

    Editör

    Türkiye’de eğitim problemi medreselerin bozulmaya başladığı 16. yüzyıla kadar götürülebilecek bir arkaplana sahiptir. Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar birçok ıslahat denemesi ile karşılaşan eğitim, bugün hala hiçbir kesimi memnun edemeyen bir nitelik arzetmektedir.

    Osmanlı’nın son dönemlerinde, toplumun elit kesimini oluşturan "ulema sınıfı" kendi arasında çatışma içerisinde olduğundan beklenilen işlevi bir türlü yerine getirememiştir. 19. yüzyıl eğitim sisteminde Medrese, Tekke ve Mektep şeklinde belirlenen üçlü yapı, toplumsal hayatın her alanında kendisini gösteren bir ayrışmaya dönüşmüştür. Farklı eğitim kurumları kendilerini en iyi kabul ettiklerinden, diğerlerini karalama yoluna gitmişlerdi. Aradan geçen bunca zamana rağmen, bu ayrışma hala varlığını korumaktadır.

    İmam-Hatip Okulları ile ilgili yapılan tartışmalar da, bu çerçevede değerlendirilebilecek nitelik taşımaktadır. Kaynağını toplumsal bir ihtiyaçtan aldığı kesin olan İmam-Hatip Okulları, her ne kadar Cumhuriyetin din adamı ihtiyacını karşılamak amacı ile kurulmuş olsalar da; bugünün Türk toplumunda dini eğitim ihtiyacını gideren kurumlar haline gelmişlerdir. Son zamanlarda, 28 Şubat ara döneminin hassasiyetlerinden de yararlanılarak, bu eğitim kurumlarının orta kısımlarının kapatılması, toplumun bu okullara yüklediği işlevin yok olmasına neden olmuştur. Toplumun bu okullara itibar etmesinin nedeni, din adamı yetiştiren kurumlar oluşundan değil; çocukların din eğitimi alarak yüksek öğrenime hazırlanmasından kaynaklanıyordu.

    Bugün Türk eğitim sistemi, kritik bir dönemden geçmektedir. Toplumun din eğitimi ihtiyacını, tabii seyri içinde İmam-Hatip Okulları ile gidermeye çalışması önlenince, bu noktada ister-istemez bir boşluk meydana gelmiştir.

    Bediüzzaman Said Nursi, Tevhid-i Tedrisat Kanunundan yıllar önce yazdığı, eğitime dair tespitleri bugünkü birçok sıkıntıyı giderecek niteliktedir. "Tevhid-i medaris" yoluyla eğitim kurumlarının birleştirilmesinden bahseden Said-i Nursi, Geleneksel eğitim kurumlarının iyi taraflarını, batıdan alınacak eğitim metotlarını ve toplumun en önemli özelliklerinden olan dini eğitiminin, bir arada yürütülmesi gerektiği üzerine vurgu yapar. Eğitimin ilkelerinin belirlenmesine dair toplumsal olanın önemi her kesim tarafından takdir edildiğine göre, tarihi olguları da dikkate almak durumundayız.

    Bu yaklaşım, Milli eğitimin politikalarının bir mühendislik aracı olarak kotarılmasını reddederek yerini evrensel kodlarla şekillenmiş, demokratik öz taşıyan, toplumun değerlerini dikkate alan "akla kapı açıp ihtiyari elden almayan" bir anlayışı öne çıkarmaktadır.

    Yazarlarımız bu dosyadaki yazılarında eğitime farklı açılardan bakmışlardır. En çok çalışma yapılan alan, Bediüzzaman Said Nursi’nin görüşlerinin analiz edildiği çalışmalardan oluşmaktadır. Bu bağlamda Ümit Alparslan, Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra projesini araştırdı. Mustafa Özcan ise Risale-i Nur’da Medresetüzzehra’nın örneği olarak sunulan Ezher’i inceledi. Bu iki yazı birlikte okunduğu zaman, Medresetüzzehra hakkında etraflı bilgi edinilebilecektir. Akıl ve kalbin fonksiyonlarının fiz-yolojik temellerini inceleyen Hakan Yalman ise, pozitivist eğitim anlayışının çıkmazlarına dikkat çekti. Bestami Said Çiftçi’de Risale-i Nur’un sınıflandırılmasına dair örnek bir çalışma yaptı.

    Eğitimin hürriyetle ilişkisi üzerinde çalışan yazarlarımızdan Durmuş Hocaoğlu, eğitim kavramının kök anlamı ile ilişkisine vurguda bulunarak, "eğip-bükme"yi çağrıştıran bir eğitim anlayışını eleştirip, eğitimin bir "özgürleşme" süreci olması gerektiği üzerinde durdu. Aynı konuda çalışanlardan Mustafa Canelli eğitimde demokratikleşmenin Türkiye’deki görünümlerini inceledi. Ayrıca, Türk Milli Eğitimine dair tekliflerini dile getirdi. Osman Özkul, İspanyol düşünür jose’ Ortega y Gasset’i referans yaparak ideal üniversite kavramını araştırdı. Nazmi Eroğlu ise, eğitimde "özgür ortam"ın önemini inceledi.

    Eğitime farklı bir açıdan bakan Osman Öztürk, eğitimin milli olma vasfını eleştirerek, "salt insan"ı esas alan evrensel değerlerden oluşması gerektiğini belirtti. Suavi Akyay, Halk Evlerini incelediği çalışmasında, "Ulus Devlet"in topluma şekil verme çabalarının analizini yaptı. Köy Enstitülerini inceleyen Abdülhalim Yener ise, bu okulların Cumhuriyetin eğitim politikası içerisindeki yerini araştırdı. Cumhuriyet dönemindeki Milli Eğitim politikalarının ideolojik yapısını eleştiren Hüseyin Özdemir de eğitimde Peygamberlerin rolüne dikkat çekti.

    Bu sayımızda dosya dışı bir çalışma ile yer alan Bünyamin Duran, İslam ve demokrasi konusundaki son gelişmeleri inceledi.

    Dosya konusunu 20. yüzyılın muhasebesine ayırdığımız KIŞ-2000 sayısında, yeniden görüşmeyi ümit ediyoruz.