Köprü Anasayfa

Eğitim

"Güz 99" 68. Sayı

  • Türk Milli Eğitiminin Demokratik Değerler Açısından Durumu

    Mustafa Canelli

    GİRİŞ

    Dünyadaki bütün eğitim sistemlerinin ortak gayesi, düşünen, araştıran merak eden, ilim ve teknolojideki gelişmeleri doğru algılayabilen, kabiliyet ve istidatlarını en üst seviyeye çıkarma gayreti içinde olan insanlar yetiştirmektir.

    Eğitim olayının muhâtabı doğrudan insandır ve bu faaliyetin birinci basamağı, muhâtabını maddî ve manevî bütün özellikleri ile tanımaktır. Var olduğu günden bu yana, yaratıldığı sayı kadar farklı ve çeşitli özelliklere sahip olan insanın doğru tanınması, ona yönelik eğitim faaliyetinin başarıya ulaşmasında ilk şarttır diyebiliriz.

    İnsan fert olarak pek çok ortak, bir o kadar da farklı özellikler taşır. Ortak değerler aslında "nefsü’l-emir" dediğimiz hakîkat-ı hâlde doğru ve güzel olan, bu konuda ma’şerî vicdanda müştereklik bulunan değerlerdir ve cihan-şümûldür. Eğitim evvelâ, bütün insanların yaratılış kanunları icâbı, fıtratla beraber getirdikleri bu ortak değerleri muhatabına farkettirir. Sonra işler ve geliştirir. Böylece insanın hayata problemsiz intibâkını temin eder ve yaratılış gayesine uygun bir istikâmet kazandırır.

    Bir de insanların, bir ülkede yaşamak, bir dine inanmak, bir meslekle iştigâl etmek gibi beraberliklerden doğan evrensel değil ama millî değerleri vardır. Eğitim aynı ülkede yaşayan fertleri bu defa da, aynı kültür, inanç ve değerler sistemi ile teçhiz etmek vazifesini üstlenir. Bütün insanlarla barış içinde yaşamayı öğrenen insanın bu safhada, kendi toplumuna faydalı bir fert olmasını sağlama işi burada eğitimindir.

    Eğitimin belki de en önemli fonksiyonu, insanların doğuştan getirdikleri farklılıkları dikkate alması, onları doğru tekniklerle keşfedip doğru istikâmetlerde geliştirmesidir. Bu farklar, (cognitive domain) algılama, öğrenme ve düşünme alanlarında; (affective domain) duygu alanında, ve (psiko-motor) fizikî kapasite ve şahsî temâyül alanlarındadır.

    İnsanın eğitim ortamındaki uyaranlarla etkileşiminin tarzı, biçimi, işte bu farkları ortaya koyar. Temâyüller, kabiliyetler farklı olduğu gibi, bunları geliştirme sırasında, yani eğitim sürecinde, öğrenme gücü, motivasyon, biyolojik ve psikolojik şartlar bakımından da farklar vardır.

    Eğitim insandaki bu farklılıkları dikkate alarak, onu, "eşref-i mahlûkât" (yaratılmışların en şereflisi), veya "ahsen-i takvîm" (en güzel mertebe) gerçeğine ulaştırma yolunda ciddi ve ilmî bir vetiredir. İnsanda kendisine, topluma faydalı davranışlar geliştiren, ondaki ayırıcı ve üstün özellikleri farkedip işleyen bir faaliyetler bütünüdür eğitim.

    Saydığımız görevleri yüklediğimiz eğitimin bu fonksiyonunu doğru icrâ edebilmesi için, kendisinin de bazı özelliklere sahip olması gereklidir.

    Herşeyden evvel eğitim doğru, geçerli, uygulanabilir, ihtiyaca cevap verebilen, muâsır metotlara mâlik olmalıdır. Bunlardan daha önemlisi ise eğitim uygulamaları demokratik olmalıdır,

    Demokratik Değerler ve Eğitim

    Türkiye’nin en ziyâde ihtiyacı olan, katılımcı ve çoğulcu demokrasinin gelişti-rilmesidir ki, demokrat insanlar yetiştirilmeden bu mümkün olmaz. Ülkemiz 1946 yılında, çok partili hayata geçerken, kurulması amaçlanan demokratik düzenin altyapısı, temel taşı olan demokrat in- sanları yetiştirmek için hiçbir teşebbüse başvurmadan bu siyasî inkılab başarılmak istenmiştir.

    Üçüncü bin yılın arifesinde henüz topluma yön veren muharrikin demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir. Tabiatıyla eğitimimiz de bu genel hastalıkla mâlüldür.

    Bir toplumun fertleri, fizikî, sosyal ve kültürel çevrelerini algılama, yorumlama ve tepkide bulunma davranışları bakımından demokrat değillerse, böyle bir toplumun demokratik rejime sahip olduğunu iddiâ etmesi mümkün değildir. Demokrat insan öncelikle, insan haklarını bilen, saygı gösteren ve uyan, hatta savunan insandır. Bu temel kâidenin eğitim uygulamalarına yansımış küçük bir misâli, sınıfta, öğretmenin, öğrenciyi arkadaşlarının arasında küçük düşürecek şekilde hırpalaması anında, bunun bir insan hakkı ihlâli olduğunun herkesçe bilinmesidir.

    Sınıfta hakarete uğrayan arkadaşının hakkını öğretmene karşı nezâketlice savunamayan öğrenci, ileride kişi ve kurumlar tarafından, açıkça hakkı çiğnendiğinde hakkını arayamaz ve savunamaz. Şu hâlde eğitim, hakkı bilen, tanıyan, uyan ve savunan özetle demokrat olan insan yetiştirmelidir.

    Temel eğitimin ilk sınıfından başlayarak öğrencilere, kendi haklarını savunma, başkalarının da hakkına saygı gösterme tutumu, fonksiyonel ve demokratik bir eğitim uygulaması ile kazandırılır.

    Bugün milletçe şikayetçi olduğumuz ve toplumda yaygınlaşan "köşe dönücülük", "iş bitiricilik", "hakkını kaba kuvvetle elde etme", "vergi kaçırma" gibi davranışlar, en az iki kuşaktır eğitimimizin demokratik işlevini yitirdiğini gösterir. Çok partili siyasî hayata geçişimizden bu yana, bu sistemin gerektirdiği nicelek ve nitelikte insanın yetiştirilemediği, dolayısıyle de Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda ciddi ve doğru adımlar atılamadığı ortadadır. Bu sebepledir ki ülke sık sık siya-sî ve sosyal bunalımlara sürüklenmektedir.

    Dikkat edilirse ülke siyasî bunalıma düştükçe, insanımız seçilmiş insanları ve seçimle yönetme hakkını elde etmiş kurumları savunamamış; bil’akis demokrasiyi ortadan kaldıranları alkışlamıştır. Eğitim sistemimizin demokrasiye hizmet etmediğinin belki de en açık delili, ihtilâllere karşı insanımızın tavrıdır.

    Türk eğitim sistemi, muhatabını körü körüne itaate şartlandıran bir özellik taşımaktadır. Bu (Authority Obedience Model) itaat modeli, farklı telakki ve değerlendirmeleri reddeden; hür düşünme, fikir üretme işlevinin önüne set çeken bir mo-deldir. Böyle bir modelden asla şahsiyetli, şuurlu, muhakemeli, hakkını bilen ve savunan, körü körüne itaat etmeyen insanlar yetişmez, yetişmemiştir de. Bugün ülkeyi yöneten ve bütün sektörlerin önünde duran, "saff-ı evvel"ler işte bu itaat modelinin ürünüdür. Bu genellemenin ötesinde, kendi davranışlarımıza baksak, bir "itaat modeli"nin ürünü olduğumuzu vicdanen kabul ederiz.

    Eğitim sistemimimizin demokratik olmadığını, tercihe imkân bırakmayan bir tekdüzelik içinde başlayıp geliştiğini gösteren öyle net uygulamalar vardır ki itiraz olunmaz.

    Henüz altı yaşında okula teslim ettiğimiz çocuktan sistemin, ona bağlı olarak da âilenin beklediği; okulun istediği davranışları öğrenmesi ve istendiği zaman, istendiği kadar ve istenilen biçimde tekrar etmesidir. Başka bir ifâdeyle çocuk okulun istediği kadar ve istediği şekilde konuşmalı, susmalı, yürümeli, koşmalı, oturmalı, kalkmalı, yazmalı ve öğrenmelidir. Otur de-yince oturmalı ancak kalk denildiği zaman mutlaka kalkmalıdır.

    Bugünkü anlayışımıza pek mâkul gelmeyen bu otoriter yaptırım gücü, toplumun asırlardan beri eğitime verdiği geleneksel önemden kaynaklanmaktadır. Eğitime verilen değer ve ondan olumlu sonuçlar bekleyen telâkkî doğru, ancak ferdin istidatlarını ve haklarını dikkate almayan uygulamalar tabîi ki yanlıştır.

    Çocuk eğitimi sırasında okulun istediklerini itîrazsız yapmak zorundadır. Okulun istediğini yerine getirmeyen âsi ve başarısızdır. Ve belirlenmiş davranışın dışına taşan öğrenci kötü bir örnektir. Sistemimiz kötü örnek kabul ettiği öğrenciyi ibret olması bakımından cezâlandırarak diğer öğrencilere "gözdağı" da verir.

    Eğitim sistemimizde öğrenciler mutlak itaate alıştırılmak için bazen kötü söz, dayak ve kaba kuvvetinde kullanıldığı olur. Bazen de öğrencilere disiplin cezâları ve-rilir veya öğrenci başarısız olarak değerlendirilip sınıfta bırakılır.

    Okulda itaatkâr davranışlar mükafat, itirazcı davranışlar ise daima ceza görür. Böyle bir ortamda gelişen davranış mutlak itaatten başka bir şey olamaz. Bu uygulama istikbâlimizi bırakacağımız çocuklarımızda kendine güven duygusunu zedeler. Hakkını arama ve haksızlığa karşı çıkma düşüncesini yok eder.

    Çocukların şahsiyet özelliklerine ifade etmelerine engel olmayan Adetullah Kanunlarına, (ateşin yakması, soğuğun üşütmesi gibi), ihdas edilmiş sağlıklı kurallara itaat etmesi elbette istenir. Lâkin, bunların bile doğruluğunu baskıcı bir uslûpla değil, mümkünse yaşayarak, tecrübe ile ve iknâ ederek öğretmeliyiz. Kaldı ki, herhangi birinin seçilmesi durumunda, hiçbir olumsuzluk doğmayacak tercihlerde bile baskı yapılması, ısrarla birine yönlendirilmesi, şahsiyet gelişimini etkileyen, bazen maksatlı ve çoğu zaman akıl dışı bir yaklaşımdır.

    Demokratik değerler açısından genel sistem değerlendirmesi ve uygulaması böyle olan eğitimin, araçları açısından da demokratik bir vasat içinde olmadığını söyleyebiliriz.

    Bizim sistemimizde öğretmen eğitim sürecinin kesin hâkimidir. Öğretmen davranışı ile öğrenciye zarar verse, meselâ; tokadı ile öğrencinin kulağını patlatsa bile bunun çocuğun terbiyesi için yapıldığına inanılır. Öğretmenlerde çocukları cezalandırırken onları terbiye ettiklerine inanırlar.

    Ülkemizde öğretmen yetiştirme konusundaki en büyük eksiklik, eğitimin kişilik farkları dikkate alınarak gerçekleşti-rilecek bir uygulama olduğu bilincinin ve-rilmemesidir. Bunun yanında öğrencilerin kural dışı davranışlarına nasıl yaklaşılacağının uygulama seviyesinde bir programdan yoksun oluşudur. Yani, öğretmene, normalin dışında davranış gösteren öğrencilere nasıl davranacağı eğitimi sırasında ilmî olarak öğretilememektedir.

    Demokratik bir eğitimde öğretmenin yaptırım gücü korku değil sevgi olmalıdır.

    Öğretmen fizikî özelliği, üslûbu, konuşması, hatta ses tonu, öğrencilerle ilişkileri metodoloji bilgisi ve yeteneği, eğitim araç ve gereçlerini tanıma ve kullanma kabiliyeti, başarıyı ölçme yeterliliği gibi özellikler ile üstün olmalıdır. Bu özellikleri yeterli olmayan öğretmen, etkileşim sırasında mutlaka antidemokratik yollara yönelecektir.

    Başarılı ve demokrat öğretmen sınıfından "çık çıkmayan" öğretmen değil, dersleri saygı-sevgi ortamında, tatlı tartışmalarla geçen, yaptırımları ile değil bilgi ve kültürü ile üstünlük kuran öğretmendir.

    Söylediklerimizi toparlayacak olursak, eğitim sistemimizin esaslarını belirleyen ve demokratik olmadığını iddia ettiğimiz davranışlar şunlardır:

    1. Hali hazır sistemimizde otoriteye itaat doğrudur. (Meselâ ders kitaplarının yazdığı doğrudur, öğretmenin söylediği doğrudur gibi.)

    2. Başarı, öğretmenin söyledikleri ile kitapların yazdıklarını tekrar edip ezberlemektir.

    3. Eğitim hakkı sistemin isteklerini yerine getirenlerindir. Diğerlerinin hakkı yoktur.

    4. Amaç, programları öğrenip yeterli not alarak sınıf geçmektir. Bunun için gerekirse doğru olmayan yollar bile kullanılabilir.

    5. Öğrencilerin ilgileri, kabiliyetleri ve kişilikleri değil, programda yer alan dersler önemlidir.

    6. Öğrenciler dersler için vardır.

    Bu esaslar demokratik rejimin insanına asla uygun düşmez. Bu uygulamalar, rejimin ranttından faydalanan çevrelere itaatkâr teknisyenler yetiştirmekten başka bir şeye de yaramaz. Dünya çapındaki yarışmalarda derece kazanan öğrencileri-miz, bir keşif, yeni bir buluşla değil; bilinenlerin iyi ezlerlenmiş olması ile başarılı sayılır.

    Ayrıca, bu demokratik olmayan sistem korkunç derecede zaman ve kaynak israfına dâyelik eder. Bu tercihin işlettiği sistemde senede bir milyondan fazla öğrenci sınıfta kalmakta; üçyüz-dörtyüz bin öğrenci okuldan atılmaktadır. Bu kayıplar ise, ancak tril-yonlarla ölçülür.

    Eğitimimizi Demokratik Olmayan Mevcut Sistemden Kurtarabilmek İçin Teklifler

    Eğitim sâdece sistemin isteklerini yerine getirenlerin değil, herkesin hakkı olmalıdır. Hiçkimse hiçbir sebeple eğitim hakkından yoksun bırakılmamalıdır. Eğitim kurumları dil, din, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, zihin, beden ve muhit özürlü farkı gözetilmeden herkese açık olmalıdır. Devlet ister kendi kurumlarında ister özel kurumlarda bunu sağlamalıdır.

    Herkese eşit muamele etmek demek insandaki farkları dikkate alarak muamele etmek demektir. Eşitlik öğrenme farklarını ve ilgileri dikkate almayı gerektirir. Her zeka, fizikî güç ve çevrenin insanına ha-yatını kazanmasını sağlayacak programlar hazırlanmalıdır.

    Eğitimde merkez öğrenci olmalıdır, öğretmen ve program değil. Kitapların yazdığını ve öğretmenin söylediğini ezberleyip geçerli not almak, geçen asırların geleneksel eğitim sistemlerinde doğru kabul edilirdi. Bu uygulamada öğrencinin, yaratılıştan getirdiği öğrenme kabiliyeti ve gücü, istidatları, özellikleri ve ona verilecek eğitimin niteliği dikkate alınmaz.

    Not, öğrencinin âilesine öğrenimle ilgili bilgi veren bir araç olmalı; bir amaç olmamalıdır. Okul, öğrenciye göre düzenlenmelidir. Çocuk okula "teslim edilmemeli" isteyerek, severek ve koşarak gittiği bir mekân olmalıdır.

    Okul öğrenci için özel bir çevre olmalı ve o burada sunulan hizmetlerden dilediğince yararlanma imkânına sahip olmalıdır. Okul, öğrencilerin çok ve değişik tecrübeleri, mutluluk içinde, yaşayarak geliştirdiği bir mekân olmalıdır. Çocuk okulun tatil olmasından çok açık olmasını arzu etmelidir.

    İnsan biyolojik varlığı dışında, duygusunun, inancın ürünüdür. Bu nitelikleri dikkate alan, onun dünyaya doğru bakmasını, doğru algılamasını öğreten eğitim doğru ve öğrenci merkezli bir eğitimdir.

    Herkesin yaratılışı, potonsiyeli oranında başarılı olabileceği kabul edilmeli, her öğrencinin her programda başarılı olması beklenmemelidir.

    Her öğrenci kendisi için uygun bulduğu programları, velisinin de rehberliği ile seçmeye yetkili olmalıdır. Öğrenciler dersler için değil, dersler öğrenciler için olmalıdır.

    Eğitimde tehdit, korku ve yaptırımlar yerine sevgi ve saygı hâkim olmalıdır. İnsan haklarının en önde gelenlerinden olan, insan haysiyetine yakışan bir seviyede yaşamak keyfiyeti eğitim sürecinde de geçerli olmalıdır.

    Eğitim tür ve kademeleri arasında yatay ve dikey geçiş imkânı bulunmalıdır.

    Bütün bunlar eğitim sistemimizin demokratik bir hüveyet kazanması için, ilk plânda akla gelen tekliflerdir. Tekliflerin özünde insanın öğrenme, düşünme ve davranış hürriyetlerinin en az seviyede sınırlanması esasına dayanır. Arzu ettiği programları seçmekten, düşündüklerini kimseyi incitmeden ifâde edebilmeye, haksızlık ve yanlışlıklara karşı çıkabilmeden istediği gibi giyip kuşanmaya kadar bir çok demokratik hakkı bugün ülkemiz gençlerine ve insanlarına tanımamış olmamız, bizi asla "çağdaş uygarlık düzeyi"ne çıkarmaz.

    Geliniz gençlerimize karar verebilmek için alternatifler sunalım ve onların içinde istediğini seçmesine izin verelim. İşte o zaman eğitimimiz de demokrat olur, cumhuriyetimizde.