Köprü Anasayfa

İslam’ın Yeniden Yorumlanması

"Kış 2001" 73. Sayı

  • İslâm’ın Yeniden Yorumlanması

    Editör

    Son semavî din olan İslâm, yedinci yüzyılda tamamlandığı zaman, insanlığa varlığın bütün boyutlarını kuşatan bir bakış açısı sunmuştu. Varlığı, hayatı ve ölümü, anlamlı denklemler içerisinde açıkladığı gibi, insanın en küçük davranışlarına bile yeni form ve içerik kazandırdı. Vahyin taşıyıcısı ve Nübüvvet silsilesinin son halkası olan Hz. Muhammed (sav) söz ve davranışlarıyla insanlara örnek bir hayat sunduğu için, fıtrî din olan İslâmiyet giderek rağbet kazandı. Öyle ki, 632’de din tamamlandığı zaman, Arabistan’ın sadece bir kısmı ile sınırlı olan Müslümanlar, yüz yıl sonra üç kıtada; ferdî, toplumsal, siyasî ve ekonomik boyutlarıyla etkili olan bir nüfusu oluşturuyordu.

    Bu değişme ve büyümeye bağlı olarak, İslâm toplumlarında yeni ihtiyaçlar ortaya çıktı. Hazreti Peygamber’in (sav) vefatından sonra bu ihtiyaçlara göre, yorumlar yapılarak zamanın ve mekanın şartlarına uygun İslamî algılama biçimleri oluşturuldu. Özellikle ilmî, siyasî, sosyal, idarî, ekonomik ve hukukî olarak İslamî özün yeni şekiller kazandığı dönem oldu. Bu dinamizm yaklaşık 5-6 asır sürdü. Bu zaman diliminde, İslâm’ı yeni gelişmelere ve şartlara göre yorumlayan alimler yetişti. Tefsir, Hadis, Felsefe, Mantık, Usul, Kelâm, Fıkıh, Siyer gibi bilimlerin temelleri bu dönemde atıldı.

    Bu zaman diliminden sonra, özgün eserler vücuda getirme çabaları terk edilerek taklit dönemi başladı. Uzun asırlar yeni üretimler yerine; ilk örnekler üzerine akıl yürütme yoluna gidildi. İslâm dünyasında bu taklit dönemi yaşanırken, Batı’da—İslâm’ın da tesiriyle—din ve hayat üzerinde aklî sorgulamaların yapıldığı Rönesans ve Reform dönemleri yaşandı. Bu sürecin bir uzantısı olarak ortaya çıkan Aydınlanma dönemi, Modern kavramların oluşmasına zemin hazırladı. Batı felsefesi, ilmî birikimi ve teknolojisi ile bütün insanlığı etkiledi. Bu gelişmeler Batı toplumları ve İslâm toplumları için farklı görünümler meydana getirdi.

    Batı’da gelişen Tabiatçı, Materyalist ve Pozitivist fikirler çeşitli şekillerde İslâm toplumlarının içine girdi. Yüzyıllarca devam eden bu dönemde, yeni Müslüman olan toplumlarla birlikte, o toplumların kültürleri de dinin içinde yer edindi. Bu yanlış algıların üzerinden geçen yüzyıllar, bu kültürel motiflerin dinin parçası gibi görülmesini sağladı. Özellikle son yüzyılda, İslâm’ın ilk asırlarına göre çok daha girift hale gelen sosyal hayat, çözümlenmesi gereken birçok problemi ortaya çıkardı. İnsan zihniyetindeki gelişmeler yeni ihtiyaçlar ve yeni yaklaşımlar üretti. Bütün bunlar İslam düşüncesinin günümüz şartları içerisinde yeniden yorumlanmasını zarurî hale getirdi.

    Bu yapılırken konunun iki yönüne özellikle dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunlardan birisi, insanlığın günümüze kadar edindiği kültürel birikimin dikkate alınması; diğeri ise, bu yorum yapılırken dinin öz ve asliyetinin korunması meselesidir.

    Köprü dergisi olarak, bu iki yönü dikkate alarak yapılacak yorumun niteliğini belirlemeye çalıştık. Konuyu değişik boyutlarıyla ele alan yazarlarımızın birleştiği ortak nokta değişimin kaçınılmaz bir vakıa olduğudur. Bu değişime bağlı olarak İslami metinlerde yapılacak yorumlar da değişecektir. Fakat bu değişme “marziyat-ı İlahinin” izin verdiği ölçüde olmalıdır. Ayrıca, insan zihninin popüler objelerle meşguliyetinin en yoğun olduğu bu zamanda, içtihat, tefsir gibi konularda daha dikkatli olunması gereği ortadadır.

    Risale-i Nur’un dili konusunda geçmiş sayılarda yayınladığımız yazılar üzerine tartışma devam ediyor: İslam Yaşar, Ahmet Turan Alkan’ın tenkidine cevap yazarken, Senai Demirci de konuya yeni açılımlar sağlayacak ufuklar sunuyor.

    Dosya konusunu “Nübüvvet” olarak belirlediğimiz Bahar/2001 sayımızda yeniden görüşmek ümidiyle, sizleri dosyamızla baş başa bırakıyoruz.