Köprü Anasayfa

Ahlâk

"Yaz 2001" 75. Sayı

  • Ahlak Ne Olsa Gerektir?

    Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

    İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

    I. Terim Sorunu

    Son zamanlarda nazari ahlâka, Ahlâk Felsefesi’ne“etik” demeye başladık. “Ethos”; Yunanca’da Latince’nin“mores”ini karşılamakta idi. Latince kökenli “mores”de “ethos”unLatince karşılığı “mos”un çoğulu idi. Başlangıçta,Roma kurulduğunda, “mores”in, adabın,törelerin kötü olması düşünülemezdi. Sadece “mores”terimi vardı. Fransızca’daki“Moeurs” terimi de bundan doğmuştur. Ne var ki, birzaman sonra Roma “civitas”ı “şehir-devlet”i büyüdü,imparatorluk oldu. “İyi töre”,“kötü töre” ayırımı doğdu. Türkler de, belkiTevrat (tara) tebliğcilerinin Hazar yöresinde Orta Asya’yakadar uzanan tebliğleri etkisinde, belki de Yeryüzü’nde“töreyen” insanlığın ana kolu anlamında Türkismi ile de ilgisi olarak, “mus”a“töre” dediler. Araplar da “edep” veya doğruluğunda “uzlaşma” (consensus) sağlanmış,tanınmış, kabul edilmiş davranış kuralları anlamında “ma’ruf”veya “örf” dediler. Eski Farsça’da da belki bu davranışkurallarına “âyîn”, bunubilmeyen ve uygulamayan görgüsüzlere de “en- âyîn” deniyordu. Bugün Türkçe’de“âyîn(n)” kelimesi “hödük” anlamından çok; “aşırısaf, aptal” anlamında kullanılmaktadır

    “Ahlâk” terimi niye terkedilmektedir de “éthique”e bir eğilimortaya çıkmıştır? “Morale”kelimesi Fransızca’dada daha çok “ahlâk” anlamında, “éthique”ise “ahlâk kuramı”anlamında kullanılır. Belki bizde de “etik”deme eğilimi altında Fransızca kullanımının dolaylıetkisi vardır. Bir de şu etken söz konusu olabilir: “Ahlâk”terimi “halk” (yaradılış) kelimesiyle aynı kökendenolan “hulk”, “huluk” terimininçoğuludur. Bu da Türkçe de kullanılan “huy”unkarşılığı olduğu düşüncesini çağrıştırır. Oysa “huy”,herhalde “gen”lerle, “yaradılış”ile ilgilidir. “Huy canın altındadır, can çıkmayıncahuy çıkmaz” denmiştir. Böyleolunca da “ahlâk” terimi; “kuramsal ahlâk” için uygun görünmemiştir.

    Oysa durum böyle değildir. “Allah’ın ahlâkıile ahlâklanınız” hadis-i Şerifindende “Ahlâk” bir “gen” sorunu olarak görülmemiştir. Allah da“Haalik” olup -haşa- “mahluk” olmadığına göre “ahlâk” alanınıntemelindeki “Allah’ınahlâkı”, “Allah’ınbelirlediği, Tabiat kanunları ile uyumlu temel değer ve davranış normları”demektir. Tıpkı “TabiiHukuk” gibi bir de Tabii Hukuk ile “onsuz-olmazlık”ilişkisi ile bağlı alan “Tabii Ahlâk” vardır. Buda evrenseldir. Demek oluyor ki, “Ahlâk”teriminin “suyu çıkmamıştır”ve “Ethique” yerine hiç değilse “AhlâkKuramı”,“Ahlâk Felsefesi” diyebiliriz.

    II. İlahî-Tabîî Hukuk ile Zorunlu

    Bağlantısı Olan Tabîî ve Evrensel Ahlâk

    Yaratıcı tektir ve Allah’tır. “Allah” ve “madde” olarak ikiayrı “kadim”yoktur. Allah; mason öğretisinde yanlış olaraknitelendiği gibi “Kainatınulu mimarı”, “Kendi yaratmadığımaddeye şekil (form) veren mimar’ değil, “Vacib-ul-vücud” alan zorunlu tekvarlıktır. “Asâlet-ivücut” ilkesine göre Kadim olan sadece Allah’tır.tabiat bilimleri kanunlarının koyucusu da, toplum bilim kanunlarınınkoyucusu da O’dur. Ne var ki, “müsbetilim kanunları”genel başlığı altında topladığımız tabiat bilimleri kanunları da;laboratuarı tarih olan toplumbilim kanunları da determinist anlamındakanunlar, sebep-sonuç ilişiklerini beyan eden ilkeler, tespitlerdir. “Ahlâkullah”ise Allah’ın belirlediği “norm”lardırki, yine Allah’ınbelirlediği ve “Ahlâkullah”kapsamına giren temel değerlere dayanır. Deterministanlamda kanunlar “sünnetullah”,bunlarla yakın ilişkide olan ve gelişmeyen ahlâki değerlerve normlar ise “ahlâkullah”dır. “Ahlâkullah”, “determinist”anlamda kanunları ifade etmeyip; Allah’adoğru tekamül etmek isteyen insanın serbest iradesine,seçimine hitap eden “normlar”dır.Determinist anlamda kanunlar (sünnetullah); arka görünümde “normlar”ınmüeyyidesini (yaptırım, sanction) oluşturur ve sağlarlar. Ne var ki, insanlıkbu “norm”larıda ayrıca güvenceye bağlamakla yükümlü kılınmıştır. İnsanlığa “Hukuk(Adalet) Devleti”ni kurma görevi verilmiştir. Hukuk Devleti düzeni;“normlar”ın -sadece bireyin tekamül etme yönündekiyararlarını değil- “Kamu düzeni”ne,herkesin hayrına ilişkin olan temel normları “yaptırım”a(sanction) bağlar. Bunlar İlahi-Tabii Hukuk ilkeleridir(Şeriat). Bu yaptırımlı ilkelerin; dar anlamda ahlâk ilkeleri ile çelişmeleriyine aklen imkansızdır. İlahi-Tabii Hukuk ile Evrensel Ahlâk arasında çelişkiveya karşıtlık olamaz. Bu kurallar, “Asgariahlâklılık”demektir. Tabii Hukuk ile Tabii Ahlâk tedahül etmektedir. Tabii Hukuk ile aslaçelişmeyip sadece Hukuk Düzeni’nin zorlayıcı biryaptırımı söz konusu değildir. “İnnallâheye’muru bil-adli vel-ihsân” ayet-ikerimesinde; “adl” Tabii Hukuk’un; “ihsan” ise Ahlâk’ıntemel terimidir. Mesela bir kimse vermekle yükümlü olduğu mecburi DevletVergisi (sadaka) üzerinde daha fazlasını Beyt-ül mal’evermekle yükümlü değildir. Fakat; başkasının dahafazla ihtiyacı olan bir şeyi, parayı vs bencilliğini yenerek başkasınavermek ve bunu Allah sevgisi uğrunda yapmak; “birrve îsar ahlâkı”naulaşmak, hatta yine Allah aşkı ile başkalarının kurtulması için nefsinifeda etmek, yüce ahlâk belirtisidir ki, herkesin kârı değildir. TabiiHukuk’un temel ilkelerine “Şeriat” denmiş; bu yüce Ahlâk seviyesineAllah sevgisi ile ulaşmaya ise “Tarîkat” denmiştir.

    Ne var ki, insanlar terimleri de anlamlarından saptırırlar. Aralarına“ihtilaf-ı kelime”düşer. Şimdi bizim hal-i pür-melalimiz işte böyledir.

    III. Ahlâk’ın Başka Temeli Olabilir mi?

    Nasıl “Türk Fizik Bilimi”,“Türk Astronomi Bilimi” vs. olmaz ise, Evrensel Ahlâk’ıntemel ilkeleri ve temeli tektir (Kulhuvallahu ahad). “Prineler’inberisinde doğru olan ötesinde yanlıştır”sözü; “olması gereken”ile ilgili olmayıp insanların sapmalarını gösterenbir tespit yargısıdır. Bu gibi sözlerin doğru olduğu hiçbir alan yokmudur? Vardır, fakat bu alan “ahlâk”alanı değil, “zevkler”alanıdır. Zevkler tartışılmaz ve zevkler alanında datoplumlar içinde “uzlaşmalar” oluşabilir.Giysi biçimleri, modalar vs. iklimden ve uzlaşmalardan etkilenebilir ve çağdançağa, yöreden yöreye, toplumdan topluma değişebilir. Buna karşılık;“iyi” ve “kötü” yargısını belirleyen de Yaratıcıdır.Bu temel, evrensel ve değişmez yargıları çağdan çağa, toplumdan toplumadeğişebilen teknolojik seviye ve zevkler ile uyuşturabilmek, işte bugün “Etik”demek istediğimiz “AhlâkFelsefesi” alanı “müçtehid”lerininvazifesidir.

    IV. Ahlâk Felsefesi Kargaşası

    “Evrensel Ahlâk” kabul edilmedikçe kargaşadan kurtulmak mümkün değildir.Evrensel Ahlâk da icad edilecek bir öğreti değil, “define” olarak asırlıkmolozlar altında gizli kalmış, Haggai Nebi’nin“bütün milletlerin hazinesi” diye nitelediği(Kitab-ı Mukaddes) ve “Ahmed” (sa)ile simgelediği keşfedilecek hazinedir. Bu hedeftenuzaklaşmayanı; Allah, Ahlâk’ıbelirleyen Rabb; karanlıklardan Nur’agötürür. Uzaklaşanı; Ayartıcı İblis; Nur’dan karanlıklaraindirir. (Bakara, 257)

    Böylece; “tuz” olmasıgereken ahlâk kuramcıları çeşnilerini yitirir, yemeğe lezzet verecek ikenyemeği bozar, dolayısıyla hiçbir işe yaramaz hale gelirler. Sartre gibi;Ahlâk’ıntemelini inkar ederler. Marx gibi; ahlâkı temel olmaktan çıkartır, “üstyapı kurumu”sayarlar. Yahut oportünist olur, “ahlâkın çağdan çağa,toplumdan topluma değiştiğini”ileri sürer, örnek istenince de “senin gibiler matbaanınyurdumuza girmesini iki yüz elli yıl geciktirdi! Değişmez temel değer veilkeler yoktur, zaman sana uymazsa sen zamana uy!”kabilinden hezeyan ederler. Bunlar “Hüsnâ”yı, “Güzelve Doğru ve iyi Tek İlahi Kuram”ıreddedenler, “mükezzibler”dir.

    Bugün her biri kendi çöplüğünden öten kuramcıhorozlar ve “örümcek evi” (beyt-iankebut) kuramcıları karşısında Tabii Hukuk’ave Tabii Hukuk’u çevreleyen Tabii Ahlâk’a dayanmak zorundayız.Aksi takdirde özellikle “Klonlama”(Kopyalama) gibi sorunlarda son derece tehlikeli yollara sapma eğilimibizi helake sürükleyebilir.

    Maalesef “Müslüman aydın”niteliğini benimsemek isteyen bir çok kimse de, “modernizm”veya “postmodernizm” akıntısında sersemlemiş akıntıçağanozuna dönmüş, ayartıcıların ağına veya oltasına hazır avkonumundadırlar.

    Temelde anlaşılamadıkça “dostlarbizi de aydınlar alışverişinde görsün!”diye birbirimize “Huntington, Feierabend, Hayek vs.” gibi isimlerle dolu yazılarıkarşılıklı pazarlamamızın ne yararı olur ki? Çocuk bahçesinde kova-kürekile oynaya duran çocuklar olma çağımız ne zaman geçecek? Yahut “bizartık büyüdük”diyerek kova küreği bırakıp birbirimizi ısırmalı,saçını mı yolmalıyız? Bana bir yanıt, erenler, meded! Eğlenceistemiyorum.

    V. “DoğruAhlâk Kuramı” BaşlıbaşınaYeterli midir?

    Yolun doğru olduğunu, giderseniz “menzil-i maksud”a ulaşacağınızıbilmek iyi bir şeydir, fakat yola girip ilerlemezseniz; bu bilginin sorumluluğunuzuağırlaştırmaktan başka ne etkisi olabilir? Yola girip ilerleyebilmek içinde ilahi sevgiye ihtiyaç vardır. Bu Rahmani Cezbeye nail olabilmek için, yolaçekilebilmek için de Resul-i Ekrem’e (sa) ve O’nun Sevgisi’nin fer’i,ayrılmaz cüz’üolan Ehl-i Beyt’e ihtiyaç vardır. Sevgi; bir varoluş,bir yaşantıdır, kuru bilgi “yevmelâ yenfe’u”da fayda vermez. Sanma ey Hâce ki, senden zer-u sim isterler /Yevme lâ yenfe’u da kalb-i selim isterler.

    Cümle eksikliklerin gitmesi için sevginin gelmesi ve Mevlana’nındeyişi ile Eflatun ve Câlînus’umuzolan Sevgi’nin, kalbimizi kalb-i selim kılmasıgerekir. Yine Mevlana’nındediği gibi Aşk âmedenî buved ne âmûhtenî! Aşk, gelen ve yaşanan birhaldir, kuru bilgi konusu değildir.

    Aşk, sevgiyi yaşayan; başkasına zarar vermeyi, zulmetmeyi yasaklayanTabii Hukuk’un temel ilkelerini ihlaletmez, kimseye zulmetmez. Tarikat’e intisabı da aşkınkalb-i selime hakim olmasını, daha doğrusu Resul-i Ekrem (sa) ve dolayısıile Allah sevgisinin kalbini kalb-i selim kılmasını ifade eder. “Gelgönül ikrardan şaşma / Sözüm sana nasihattir / Gafilen bacadan düşme /Evvel kapı Şeriat’dir.” (Pir Sultan Abdal)

    Bilinçli ve dirençli zalimin aşk iddiası yalandır, münafıklıktır. DoğruAhlâk Öğretisi’nin uygulaması, “AşkAhlâkı” olduğunu gösterir. Resul-i Ekrem’i(sa) devreden çıkardığını sanan Aşk Ahlâkı iddiacıları; “örümcek evi” bile kurabilmiş değildirler.“Alisiz Alevilik” kuramları da bundan beterdir.

    Hulasa Ahlâk’ındoğru kuramı; evrensel ve Tabii Ahlâk demek olan; “evrenselbeyanname” hükmünde olan (zikrun lil-âlemin) Kur’an Ahlâkıdır.Bunun varoluşçu açıdan adı da Aşk (Sevgi) Ahlâkıdır. Kalb-i selimsahibi olmayan; Şeriat veya Tarikat’de“münafık”olmuş demektir. Helva demekle ağız tatlanmaz. Çeşmelerden bardağındoldurmadan kor isen / Kırk yıl orda durursa kendi dolası değil! Doğru ahlâkkuramını sadece bakkal dükkanına helva malzemesi sıralamak için değil,bizzat helva yapıp yemek için arayalım. Bu dünyada sevgi helvasını tadan;ahiret hayatında da tadınca “bu bizim önceden de tattığımızşey!” diyecektir. Tüketicilerehelva paketinde zehr-u zakkum süren madrabaz kuramcılarise: “Ah ne olurdu keşke Resul ilebirlikte, O’nu izleseydim, yazık bana, keşki madrabazkuramcı filanı üstad edinmese idim!”diyeceklerdir. Herkesin filanı değişebilir. Buna da birnevi “çoğulculuk”denir. “Bizim şeyhimize Muhammed (sa) derler” (Aşık Yunus)