Köprü Anasayfa

Ölüm Gerçeği

"Güz 2001" 76. Sayı

  • Her An Gelebilecek Gerçek: Ölüm

    Harun Yahya

    “Ölüm, bu âlem-i fâniden âlem-i bâkiye gitmektir.

    Ölüm, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur’an için, öteki âlemegitmiş

    eski dost ve ahbablarına kavuşmağa vesiledir.

    Hem hakikî vatanlarına girmeye vâsıtadır. Hem zindan-ıdünyadan, bostan-ı cinâna bir dâvettir. Hem Rahman-ı Rahîm’in fazlından,

    kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.

    Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubûdiyetve imtihanın tâlim ve tâlimatından bir paydostur.”

    —Bediüzzaman Said Nursi

    "Mâdem ölüm ölmüyor ve ecel gizlidir; her vakitgelebilir …"1

    Ölüm sizi her an yakalayabilir. Kim bilir o an, belki deşu andır, ya da size çok yaklaşmıştır.

    Siz bu satırları okurken bir saat sonra hayatta kalacağınızdanemin olamazsınız. Bir saat sonra hayatta olsanız, bir sonraki saate erişeceğinizinhiçbir garantisi yoktur. Saat değil bir dakika sonra bile hayatta olacağınızkesin değildir. Bu yazıyı sonuna kadar okuyup bitireceğinizin de hiçbirgarantisi yoktur. Ölüm size, büyük bir ihtimalle, bir dakika öncesinde ölmeyihiç aklınızdan geçirmediğiniz bir anda gelecektir.

    Mutlaka öleceksiniz, tüm sevdikleriniz de ölecek,sizden önce ya da sonra mutlaka ölecekler. Bundan 100 sene sonra dünya üzerindesizin tanıdığınız hiçbir insan canlı kalmayacak.

    Her insanın dünya hayatıyla ilgili yüzlerce konudakapsamlı plan ve tasarıları vardır. Oysa bu planların hiçbirinin gerçekleşeceğikesin değildir. Buna karşın ölüm, yüzde yüz gerçekleşecektir.

    Peki akla ve bilince sahip bir insan hangisine öncelikvermelidir? Gerçekleşeceği kesin olan hakkında mı, yoksa olmayan hakkındamı plan kurmalıdır?

    İnsanların çoğu, kesin olmayana önem verirler. Hayatınhangi safhasında olursa olsun bütün planlarını, gelecekte daha iyi ve dahamükemmel bir hayata kavuşabilmek için yaparlar.

    Eğer insan ölümsüz olsaydı, bu davranış gerçektende mantıklı olacaktı. Fakat bütün planlar, ölüm denen mutlak sonamahkumdur. Bu nedenle, kesin olan ölümü bırakıp kesin olmayanları önemsemek,akla tamamen aykırıdır.

    İnsanlar tarih boyunca karşılarına çıkan pek çoksoruna çözüm bulmalarına karşın, ölüme çare bulamamışlardır. Hercanlı varlık ölüme mahkum olarak doğar. Belli bir süreye kadar yaşar.Kimileri çok küçük yaşta hayata veda ederken, kimileri genç, kimileriorta, kimileri de daha ileri yaşlarda bu dünyayı terk ederler. Hiçbir insanınsahip olduğu malı-mülkü, makam-mevkisi, şöhreti, itibarı, kuvveti ve güzelliğiölümü kendisinden uzaklaştıramaz. Hepsi de istisnasız ölüme boyun eğmişlerdirve bundan sonra da eğmeye devam edeceklerdir.

    Pek çok insan, ölümü düşünmek istemez. Bu mutlaksonun kendi başına da geleceğini aklına getirmez. Ancak gafleti, yaşam biçimihaline getirmiş geniş bir kitle, kendilerini rahatsız eden bu tür gerçeklerinakıllarına gelerek gafletlerini zedelemesinden çok huzursuz olurlar. Bu kişiler,hayattayken ölümü düşünmekten ne kadar kaçarlarsa, ölümün gerçeğiylekarşılaştıklarındaki rahatsızlıkları da o kadar şiddetli olur.

    Hayata Gelişine ve Hayattan Gidişine Müdahale Edemeyenİnsan

    Zamanın ilerlemesine rağmen kendini yaşlanmaya ve ölümekarşı koruyabilmiş tek bir insan gösteremezsiniz? Ölmeyecek tek bir insanbulamazsınız? Çünkü insan kendi bedeninin ve kendi hayatının sahibi değildir.Yaşamaya karar verip hayatını kendisinin başlatmamış oluşu, bunun bir göstergesidir.Bir diğeri ise, hayatını sona erdiren ölüme müdahale edemeyişidir. Hayatınsahibi, onu verendir. Ve O, dilediği zaman da o hayatı geri alır. Hayatınsahibi olan Allah, Peygamber’ine vahyettiği, "Senden önce hiçbir beşereölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mükalacaklar?"2 ayetiyle, bunu haber vermiştir.

    Ölüm tesadüfen değil, her olay gibi, Allah’ındilemesi sonucunda gerçekleşir. Bir insanın doğum tarihi nasıl belliyse,aynı şekilde ölüm tarihi de daha o hayattayken, dakikasına, saniyesinekadar bellidir. İnsan da kendisine verilen süreyi her saniye biraz daha tüketerek,o son ana doğru hızla yaklaşır. Herkesin ölümünün yeri, zamanı ve şeklikaderinde belirlenmiştir.

    Buna rağmen insanların çoğu ölümün, Allah’ın onasebep olarak yarattığı olaylar zincirinin bir sonucu olduğunu sanırlar. Hergün gazetelerde ölüm haberleri okunur. Ardından da, "Eğer bir tedbiralınsaydı sonuç bu şekilde olmazdı; şöyle yapılsaydı ölmezdi"gibi cahilce mantıklar yürütülür. Halbuki her insan kendisine tanınmış süredenne bir saniye eksik ne de bir saniye fazla yaşayabilir. Ancak, imanın verdiğibilinçten uzak olan insanlar, her olaya olduğu gibi ölüme de tesadüflerzincirinin bir halkası olarak bakarlar. Allah Kur’an’da, tamamen inkarcılaraözgü olan böyle çarpık bir zihniyetten müminleri sakındırır:

    "Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzündegezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için:"Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenlergibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı.Dirilten ve öldüren Allah’tır. Allah, yaptıklarınızı görendir."(Al-i İmran Suresi, 156)

    Ölümü bir tesadüf sanmak, büyük bir cahillik ve akılsızlıktır.Ölümün sebebi, ne bir kaza, ne bir hastalık, ne de başka bir şeydir. Bütünbu sebepleri yaratan Allah’tır. Bize verilen süre bittiği zaman bu türzahiri sebeplerle hayatımıza son verilir. Öyle ki insan, elindeki tüm maddiimkanını seferber etse bile, kendisi için seçilmiş olan ölüm zamanındanbir an bile fazla yaşayamaz. Kur’an’da bu İlahi kanun şöyle vurgulanır:

    "Allah’ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmekyoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır…" (Al-i İmran Suresi, 145)

    Son asrın büyük alimi Bediüzzaman Said NursiHazretleri, insanın hayatının ne kadar süreceğini, hangi dakikada öleceğiniAllah’ın takdir etmiş olduğu gerçeğini şöyle ifade eder:

    "İ’lem Eyyühel-Aziz! Dünyada sana ait çok emirlervardır…Biri de ömür ve yaşayıştır. Bunun da hududu tayin edilmiştir.Ne ileri ve ne de geri bir adım atılamaz."3

    Ölüm; Vakti Belirlenmiş An

    Kader; zaman ve mekan kavramlarını yoktan var eden vebunları tamamen kontrol ve hakimiyetinde bulunduran, zaman ve mekandan bağımsızolan Allah’ın, geçmiş ve gelecekteki tüm olayları zamansızlık boyutundayaratmasıdır. Yaşanmış ve yaşanacak olan olaylar zincirinin tamamı, anan, nokta nokta Allah katında planlanmış ve yaratılmıştır.

    Zamanı Allah yaratmıştır, bu yüzden O, zamandan bağımsızdır.Dolayısıyla O’nun, yarattığı olayları yarattıklarıyla birlikte izlemesive bunların sonuçlarını beklemesi gibi bir şey söz konusu olamaz. O’nunkatında her şeyin başı da, sonu da, sonsuzluk şeridindeki yeri de bellidir.Her şey olup bitmiştir. Nasıl bir film şeridinde yer alan görüntülerinkendileri üzerinde de, bu şeritte bir değişiklik yapmaya güç ve imkanlarıyoksa, hayat şeridinde rol alan insanların da tabi oldukları kader şeridi üzerindebir etkileri olamaz. İnsanlar kader üzerinde değil, kader insanlar üzerindebelirleyici ve yaptırımcı bir unsurdur. Her şeyiyle kaderin bir parçasıolan insan o kaderden bağımsız bir şekilde davranamaz. Kaderin dışına çıkamazki kaderini değiştirebilsin. Örneğin, bir insan günlerce komada kalabilir,yeniden yaşama dönmesi imkansız gibi gözükebilir. Fakat aynı insanın,beklenenin aksine, tekrar eski sağlığına kavuşması, onun "kaderiniyendiği" ya da doktorların onun "kaderini değiştirdiği"anlamına gelmez. Yalnızca, o kişinin, kaderinde kendisi için belirlenmiş süreyidoldurmadığını gösterir. Bu da aynı kaderin bir parçasından başka birşey değildir. Her şey gibi ölüm de Allah katında yazılıp tespit edilmiştir.Bir Kur’an ayetinde Allah şöyle buyurmuştur:

    "… Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründenkısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu Allah’a görekolaydır." (Fatır Suresi, 11)

    Tıbbi Ölüm ve Gerçek Ölüm

    Nasıl öleceğinizi, ölümün nasıl bir şey olduğunu,ölürken neler olacağını hiç düşündünüz mü?

    Önce ölüp, sonra da dirilerek, insanlar arasına dönenve neler görüp, neler hissettiğini anlatan hiç kimse olamayacağına göre,ölümün nasıl bir şey olduğunu, bir insanın ölüm anında neler hissettiğinibilmemize teknik olarak imkan yoktur.

    Ancak insana hayatını veren ve zamanı gelince de gerialan Allah, ölümün nasıl gerçekleştiğini Kitap’ta bizlere bildirmiştir.Bu nedenle, ölümün nasıl gerçekleştiğini, bir insanın, ölüm anındagerçekte neler yaşayıp, neler hissettiğini ancak Kur’an’ dan öğrenebiliriz.

    Kur’an’a baktığımızda ise oldukça ilginç bir gerçeklekarşılaşırız. Çünkü Kuran’da haber verilen ve tarif edilen ölüm,"tıbbi ölüm"den, yani diğer insanlar tarafından gözlemelenen ölümdençok farklıdır.

    Öncelikle, bazı Kur’an ayetleri ölüm anında, ölecekkişi tarafından görülen, fakat diğer insanlar tarafından gözlemlenemeyenolaylar yaşandığını bize haber verir. Bu durum, Vakıa Suresi’nde şöylegeçer:

    "Hele can boğaza gelip dayandığında, ki o sıradasiz (sadece) bakıp, durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz."(Vakıa Suresi, 83-85)

    Bir başka ayette de, bu "gözlemlenemeyenolaylar"ın inkarcılar için bir zorluk anı olduğundan bahsedilir:

    "Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin;Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlarinkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor." (Tevbe Suresi, 85)

    Buna karşın, müminlerin ölümü ise "güzellikle"olur:

    "Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında:(müminlere) "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılıkolmak üzere Cennete girin." (Nahl Suresi, 32)

    İşte bu ayetler, bize ölüm hakkındaki çok önemli vedeğişmez bir gerçeği haber verir:

    Ölüm anında, ölen kişinin yaşadıkları ile dışarıdanonu izleyen kişilerin gördükleri şeyler birbirinden çok farklıdır. Örneğin,hayatı boyunca inanmayan olarak yaşamış olan bir insan öldüğünde, dışarıdan,uykusu sırasında "rahat" bir ölümle ölmüş gibi algılanabilir.Oysa o anda başka bir boyuta geçen ruhu, büyük acılar içinde ölümütadmaktadır. Ya da tam tersine, acı çektiği sanılan bir müminin ruhu,ayette de bildirildiği gibi bedeninden, melekler tarafından "güzellikle"ayrılır.

    Kısacası, "bedenin tıbbi ölümü" ile,Kur’an’ın tarif ettiği "ölüm" gerçekte çok farklı olaylardır.

    Kur’an’ın tarifine göre inanan ve inanmayan insanlarınölüm anında yaşadığı farklılıkları şöyle ortaya koyabiliriz:

    Mümin’in Ölümü:

    – Kaçınılmaz olduğunu bildiği ve bu yüzden yaşamısüresince hazırlık yaptığı ölüme kavuşur.

    – Canını almaya gelen melekler ona selam verip, onuCennetle müjdelerler.

    – Melekler güzellikle canlarını alırlar.

    – Ruhu bedeninden yumuşakça çekilip alınır.

    – Arkasından gelecek müminleri müjdelemek, Allah’ınvaadinin hak olduğunu ve müminler için bir korku ve üzüntü olmadığınıhaber vermek ister. Ama buna izin verilmez.

    İnkarcının Ölümü:

    – Hayatı boyunca kendisinden kaçıp durduğu ölümlebuluşur.

    – Ölümü şiddetli sarsıntılar içinde olur.

    – Melekler, ellerini ona doğru uzatır ve onu alçaltıcıve yakıcı bir azapla müjdelerler.

    – Melekler, yüzüne ve sırtına vura vura canını alırlar.

    – Ruhu en derinden acıyla sökülür.

    – Ruhu köprücük kemiklerine kadar çekilir ve son müdahaleyapılır.

    – Canı o inkar içindeyken zorluk içinde çıkar.

    – Ölümle yüzyüze geldiği anda iman etse bile tevbesikabul edilmez.

    – Gerçeği görmenin verdiği büyük pişmanlık içindeAllah’tan kendisini dünyaya geri çevirmesini ve kaybettiği ömrünü telafietmeyi talep eder. Ama artık çok geçtir. Bu isteği kabul edilmez.

    Ölüm ve Hayat Arasında Bir "Köprü": Uyku

    Ölüm, yeniden diriliş ve ahiret, inkarcıların, aklınulaşamayacağını iddia ettikleri konulardır. Aslında bunlar insanın hayatıboyunca karşı karşıya olduğu gerçeklerden hiç de uzak değildir.

    Uyku ve rüya örneği de bu gerçeklerdendir. Ölümdensonra dirilişi inatla inkar eden ve sürekli ölümden kaçan bir kişi aslındaher gece uykusunda ölüp, her sabah dirildiğinin şuurunda değildir.Kur’an’ın uyku olayı hakkında bildirdikleri konunun anlaşılmasına yardımcıolur. Allah uykunun niteliğini şöyle açıklar:

    "Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyenide uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararıverilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecelekadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçektenayetler vardır." (Zümer Suresi, 42)

    "Sizi geceleyin öldüren (uyutan) ve gündüzün ‘güçyetirip etkilemekte (yapıp kazanmakta) olduklarınızı’ bilen, sonra adıkonulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten (uyandıran) O’dur. Sonra ‘enson dönüşünüz’ O’nadır. Sonra yapmakta olduklarınızı size O haberverecektir." (Enam Suresi, 60)

    Ayetlerde de görüldüğü gibi uyku hali "ölüm"olarak adlandırılmakta, bildiğimiz "ölüm"le uyku arasında bir ayırımyapılmamaktadır. Peki nedir uykuda gerçekleşen ve ölümle bu kadar benzeşenolay?

    Bediüzzaman’ın, her iki aleme münasebettar olaraknitelendirdiği köprülerden biri de, insanın iki alem arasında gidip geldiğiuyku köprüsüdür.

    "Meselâ uyku âlemi, yakaza ile âlem-i misal arasındabir köprüdür."4

    Uyku, insan ruhunun, uyanıkken kullandığı bedeni terketmesidir. Rüya görmeye başladığımızda yepyeni bir beden kullanmaya başlarızve yepyeni bir ortam algılarız. Bunun rüya olduğunun bile farkında değilizdir.Rüyamızda korkar, hüzünlenir, sevinir, acı duyar, ya da zevk alırız. Rüyamızdabaşımıza gelen olayların gerçek olduğundan o kadar eminizdir ki buolaylara, uyanıkken verdiğimiz tepkilerin aynısını veririz.

    Teknik olarak mümkün olsa ve bize dışarıdan müdaheleedip, aslında gördüklerimizin yalnızca his ve görüntülerden ibaret olduğunusöyleseler, buna aldırış bile etmeyiz. Oysa, bunları dış dünyada sağlayanhiçbir maddi gerçeklik yoktur ve rüyada yaşadığımız tüm olaylar Allah’ınruhumuza algılattığı bir görüntü ve hisler bütünüdür.

    Burada gözardı edilmemesi gereken en önemli nokta,uykudan uyandığımızda da bu ilahi kanunun değişmediğidir. Allah rüyalarındoğrudan kendi irade ve yaratmasına tabi olduklarını, "hani Allah,onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçektenyılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz.Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özündesaklı duranı bilendir."5 ayetiyle belirtirken, "karşı karşıyageldiğinizde, Allah, ‘olacağı olan işi gerçekleştirmek’ için, onları gözlerinizdeaz gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işlerAllah’a döndürülür."6 ayetiyle normal hayatta da aynı kuralın işlediğinikesin bir şekilde belirtir. Allah, madde hakkında algıladığımız his ve görüntülerintamamen kendi istek ve yaratmasına tabi olduğuna ve bunların dışarıdamutlak bir varlığa sahip olmadığına bir başka ayette de şöyle işaretetmektedir:

    "Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin içinandolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu,diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katıgörüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesizbunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır." (Al-i İmranSuresi, 13)

    Günlük hayatta, dışarıda var olduğunu zannettiğimizmaddeler de, maddi varlıklar, yaşadığımız olaylar da aynen rüyada olduğugibi, Allah’ın ruhumuza gösterdiği görüntüler ve bu görüntülerle eşzamanlı olarak ruhumuza algılattığı hislerden meydana gelirler. Gerekkendimize, gerek başka şeylere ait görüntü ve hareketler, Allah’ın,bunlara ait görüntü ve algıları, kare kare yaratmasıyla ve ‘esmasınıntecellileriyle’ gerçekleşir. Bu gerçek Kur’an’da şöyle açıklanır:

    "Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü;attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri kendinden güzel birimtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir,bilendir." (Enfal Suresi, 17)

    Rüyadan Dünyaya, Dünyadan Ahirete Geçmek

    Ahiret ve ona ait olan görüntü ve algıların yaratılmasıda aynı ilahi kanunla gerçekleşir. Ölümle birlikte, dünya ortamı ve buortamda kullanılan bedenle ilgi kesilir. Ruh ise ölümsüzdür. Yaşama, ölme,yeniden dirilme, ahiret hayatı gibi olaylar da yalnızca ölümsüz olan ruhunalgıladığı çeşitli hislerden ibarettir. Bu nedenle, bu dünyanın yaratılmasıile Cennet ve Cehennemin yaratılması arasında temel mantık açısından hiçbirfark yoktur. Aynı şekilde, bu dünyadan ahirete geçişin de uykudan uyanıp dünyahayatına geçmekten hiçbir farkı yoktur.

    Yeniden dirilişle birlikte, ahiret ortamı ve bu ortamdakullanılacak olan bedenle yeni bir yaşama başlanır. Cennet ya da Cehennemalgısı verilmeye başlayınca da kişi kendini orada bulur. Bu dünyada sonsuzçeşitlilikte görüntüyü, sesi, kokuyu, tadı, dokunma hissini yaratanAllah, aynı şekilde Cennet ve Cehenneme ait sonsuz görüntü ve hisleri deyaratacaktır. Bütün bunların yaratılması Allah için son derece kolaydır:

    "…O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca"Ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117)

    Diğer bir gerçek ise, dünya hayatının rüyaya göredaha net ve keskin olduğu gibi, ahiretin de dünyaya kıyasla çok daha net vekeskin olduğudur. Benzer şekilde, rüya dünya hayatına nazaran ne kadar kısaysadünya hayatı da ahirete kıyasla o kadar, hatta kıyaslanamayacak derecede kısadır.Bilindiği gibi zaman, eskiden sanıldığı gibi sabit değil tam tersine izafibir kavramdır. Bu konu günümüzde bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçektir.Rüyada insanın saatler boyu yaşadığını sandığı bir olay dünya zamanınagöre yalnızca birkaç saniyede gerçekleşir. En uzun rüya bile dünyadakihesaba göre birkaç dakika sürer. Fakat rüyayı gören kişi belki de rüyasındagünler geçirmiştir. Allah zamanın göreceli olduğuna ayetlerde işaretetmektedir:

    "Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yılolan bir günde çıkabilmektedir." (Mearic Suresi, 4)

    "Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra(işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir."(Secde Suresi, 5)

    Aynı şekilde dünyada uzun yıllar yaşayan bir insan,aslında ahiretteki zaman boyutuna göre çok az bir süre yaşamış olur.Ahirete gittiklerinde bu gerçeğe şahit olanların konuşmaları Kuran’da şöyleaktarılır:

    Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadarkaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadarkaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız,gerçekten bir bilseydiniz," "Bizim, sizi boş bir amaç uğrunayarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi misanmıştınız?" (Müminun Suresi, 112-115)

    Sonuç olarak, dışarıda var olduğunu zannettiğimiz veadına madde dediğimiz şey Allah’ın ruha verdiği bir algıdan başka bir şeydeğildir. İnsanın kendine ait olduğunu zannettiği bedeni de aynı şekildeAllah’ın ruha gösterdiği algısal bir görüntüdür. Allah görüntüyüdilediği zaman değiştirir. İnsanın kendisine ait zannettiği bedeninin görüntüsübir anda kaybolup yeni görüntülerle muhatap olmaya başlayınca, ya da diğerbir deyimle bu insan ölünce, gözündeki perde kalkar ve önceden sandığıgibi yok olmadığını anlar. Bu olay Kur’an’da şöyle haber verilir:

    "O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de,(insana) "İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir"(denildiği zaman da). Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği)gündür. (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir."Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyüaçıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi,19-22)

    1. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s. 155.

    2. Enbiya Suresi, 34.

    3. Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, 108.

    4. Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, 206.

    5. Enfal Suresi, 43.

    6. Enfal Suresi, 44.