Köprü Anasayfa

Ölüm Gerçeği

"Güz 2001" 76. Sayı

  • Ölüm ve İntiharın Psikodinamiği

    Reha Fırat

    “Doğan bebeğin içinde ölüm var!..”

    —Sidharta/H. Hesse

    "Her ölüm erken ölümdür, Tanrım!" diyorCemal Süreya bir şiirinde. Yıllar önce bir tıp öğrencisiyken mesleğindebaşarılı bir profesör olan bir hocamın söylediği sözü de unutamadımbunca yıldır: "Ölmek istemiyorum, tanrı varsa neden beni öldürmekistiyor ki?.." Her ikisinde de "ölüm" ve "ilah" (Mümit)kavramları arasında zorunlu bir ilişkinin hissedildiği ve fakat bitmemiş,tam "içe sinmemiş" bir muhasebenin de devam etmekte olduğu sezilir.Ölüm kavramı insanlık tarihi boyunca hiçbir insanın kayıtsız kalamadığıürkütücü, esrarlı, insanların merakını tahrik eden ve birçok dini vefelsefi sistemin kendisini bu merak üzerine yapılandırdığı özel birniteliğe sahiptir. Başkalarının ölümleri de bizi çokça ilgilendirir. Herölümde kendi ölümümüzden bir parça buluruz çünkü… Her ölümvarolanla aramızdaki bağın bir ilmek gevşemesidir. Ve biz bu örgüde birilmek olduğumuzu biliriz.

    Ölümü kavrama ve anlamlandırma, hayatı kavrama veanlamlandırma ile zorunlu ve doğrudan iç irtibatlara sahiptir. Ölümü algılamaşekli ya da niteliği hayatı algılamayı, hayatın deveranındaki temel ögelerolan insanın duygu, düşünce ve davranışlarını da, diğer insanlarla olanilişkilerini de doğrudan etkiler ve hatta belirler.

    Ölüm mutlak ve mukadder olsa da zamanı belirsiz olduğuiçin onu çok uzakta düşünürüz. Yakınımızdaki bir insanın zamansız ölümübizi ürpertir, bazen ondan sonraki hayatımızı değiştirir. Bu zihnimizi,hayata bakışımızı, yaşayışımızı yeniden düzenleyen bir duygusal şokdalgası oluşturabilir. Annesi, babası, çocuğu ya da eşinin ölümündensonra hayatında niteliksel büyük değişimler yaşayan, adeta bir başkainsan gibi düşünen bakan ve yaşayan bir çok insan tanıdım. Fakat bu değiştiricigüç en fazla kişinin bizzat ölümle çok yakından temas edip yeniden yaşamayadevam ettiği, ölümle burun buruna geldiği, kelimenin tam anlamıyla ölümdendöndüğü durumlarda görülür. Bu durum "ölümü farketmek"tir.Ölümü farketmek "hayatı farketmek"le sonuçlanır. Hayat anlam vedeğer kazanır. Kişi daha uyanık, daha dikkatli bir zihinle çevresine bakar.Tabir yerindeyse teenni ile yaşar. Birinci aşamada ölümü ikinci aşamadahayatı fark eden kişinin hayatı kavrayışında niteliksel bir sıçrama olur(üçüncü aşama) ve dördüncü aşama daha iyi bir hayattır. Bu durumu ağırbir hastalıktan sonra yeniden sağlığına kavuşan kişinin hissettiğinekahet coşkusuna benzetebiliriz. "Yokluğunda farkedilen" sağlıkgibi hayat da ciddi bir tehditle karşı karşıya kalındığında gerçekanlamda fark edilmektedir. Yaşlılık dönemi ise hayatın içinde bumuhasebenin kaçınılmaz olarak ortaya çıktığı yaşama devridir. JorgeLuisBorges’ in bu duyguyu anlatan dizeleri ne kadar içtendir…

    Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya, / Gerçeksorunlarım olurdu hayali olanların yerine / Daha çok güneş doğuşu izler /daha çok dağa tırmanır, / Daha çok nehirde yüzerdim. / (…) / Yaşambudur, anlar, sadece anlar / Sizde anı yaşayın / (…) / Eğer yeniden başlayabilseydim/ İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. / Ve sonbahar bitene kadar yürürdümçıplak ayaklarla. / Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, /Çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı eğer / Ama işte 85’indeyimve biliyorum… / Ölüyorum…

    Ölümü nasıl anlamlandırırsanız, hayatı da öyleanlamlandırmış olursunuz. Hayatı nasıl anlamlandırırsanız hayatın ötesinide öyle anlamlandırmış olursunuz. "Vicdan, birisinin bizi gözetlediğiniihtar eden sistir" diyor Epiktetos. Bunu şöyle de anlayabiliriz: Vicdandenen şey her şeyi gören, duyan birinin varlığını kendi derinliklerinde-apaçık olmayan şekilde- hissetmektir. Birinin sizi gözetlediğini düşünüyorsanızyalnızken de davranışlarınızı kontrol etmeye özen gösterirsiniz. Bunedenle insanın kendi fiillerinden dolayı hesap vereceği inancı rehberliğindeyaşantısını düzenlemesi ile ölümü değerlendirmesi ve karşılamasıarasında ve bu ikisiyle de bir hesap sorucu ve ödüllendiriciye inanmak arasındabirbirini belirleyen psişik ilişkiler mevcuttur.

    Kitabî dinlerde ölümden sonraki hayata ve muhasebeyeinanıldığı için inananlar yaşarken dürüst ahlaklı ve "iyilik üzere"olmaları yönünde desteklenir ve uyarılır. Kitabi dinlerden sonra tenasuhfikrine inanan topluluklarda yine benzer bir argümanla o inancın müminleriiyiye davet edilir. Kötü fiiller işleyenler bir sonraki hayatlarında kötüve azap verici bedenlere girecekler, iyiler ve arınanlar ise daha iyi, güzel,latif bedenlerde misafir edileceklerdir. Brahmanizm, manişeizm ve batıniliktetenasuha (ruhların cesetten cesede geçmesi) inanılır. İslam coğrafyasında8. yüzyılda başlayan İsmailiye hareketinin evrimiyle daha sonra Karmatilik,Mazdekilik gibi bir çok versiyonları ortaya çıkan Batınilik hareketinininanç esaslarını belirleyen temel kabullerden biri tenasuhtur. İslam coğrafyasındakiBatıniliğin Yahudilerdeki karşılığı olarak düşünebileceğimizKabalizmde de tenasuh inancı belirleyicidir. Tenasuh inancı sözkonusu oluncailk akla gelen inanç sistemi olan Hinduizm’de ise iyilik-kötülük kavramlarının,ahlaki tutum ve değerlerin, davranışların, kısacası tüm hayatın etrafındaşekillendiği temel inanç halkasıdır tenasuh.

    Ölüm düşüncesinin varlığı insanın sınırsız biriştahla hemcinslerini sömürmesini önlemeye çalışan dini ve ahlakisistemleri destekler. Kişiliğin ve benliğin iç üniteleri arasında, meşruiyetsınırı tanımaksızın çıkar ve haz peşinde koşan daha alt basamaktakiyapıların, daha üst yapıları temsil eden ve ahlaki-dini-toplumsal- sanatsalürünlere kaynaklık eden süreçlerce kontrolünü destekler. "İnsanınterbiye edilmesinde" önemli yer tutar. Kişinin bireysel gelişimine(tekemmül) katkıda bulunur. Ancak ölüm düşüncesini ifrat derecede önealarak kişinin yaşanan somut dünya ve gerçeklikle bağlantısını zayıflatacakveya onu önemsiz görecek bir bakış açısının da son derece sağlıksızolduğunu unutmamak gerekir. Stoik felsefenin hayata ve ölüme karşılakaydisini de aşıp ölüme bir parça daha yakın duran bu tutum bazıtasavvufi pratiklerde de karşımıza çıkabilmektedir. (Hayatı hafife alan budüşünce ve bu düşünceye kaynaklık eden duygu "ümidinizikesmeyiniz…" çağrısına muhatap ümitvar, dinç ve uyanık ruh halinetaban tabana zıt bir halet-i ruhiye’nin tezahürüdür. Bu kavrayış toplumdameyusiyeti ve ataleti pekiştiren bir "ölü toprağı" işleviyleseyrek olmayarak karşımıza çıkabilmekte hatta bazen bir erdem olarak kabuledilebilmektedir). Ölüm ne kadar gerçekse hayat da o kadar gerçektir. Veinsanın sermayesi ölüm değil hayattır. Bu itibarla öncelikli ve işlevselolması gereken hayattır.

    Bazı insanlar bazı insanlardan daha kolay ölümükabullenebilir mi? Herkes ölüm karşısında aynı derecede mi korku duyar?Ruhbilimcilerin bu ve benzeri sorulara verdikleri cevaplar ilginçtir: Tabi kiher şeyden önce ölüm karşısında duyulan korku ölümü nasıl algıladığınızabağlıdır. Ölümün, daha önce kaybettiği bütün sevdiklerine kavuşmasınavesile olacak bir "visal kapısı" (kavuşma yeri), bir başka hayatınbaşlangıcı olduğu inancına sahip bir insanla ölümün sonsuz bir yok oluşolduğuna inanan bir insanın ölüm karşısında hissettikleri elbette aynıolmayacaktır. Bazı insanların ölüm hakkındaki inancı daha çok birtemennidir ve yeterince avutucu değildir:

    "Cihana tekrar gelmek hayal edilse bile / Avunmakistemeyiz böyle bir teselliyle…"

    …Bir başka şairin "Ölecek miyim tam da söyleyecekçağımda / Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda" beytini aynı şairin"Ölüm güzel şey budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber…" beytiyle telif etmeye kalktığımızda ise ölümkarşısında karmaşık bir duygu halitasıyla karşılaşırız. Şair kendi içindekiölüme karşı çıkışa karşı çıkar.

    Ancak Ölümün ne’liğine ilişkin inançtan başka, kişininölüm karşısındaki tavrını belirleyen çok önemli bir faktör daha vardır;yaşanan hayatın tatmin düzeyi. Eğer yaşadığı hayattan pişmanlıkduymuyorsa, ‘bir hayatım daha olsa aynı şekilde yaşardım’ diyebiliyorsa ölümkarşısında daha güçlü olacaktır kişi. Muhayyel bir gelecekte güzel günler,mutlu, huzurlu zamanlar yaşayacağı hayaliyle sürekli hayatını erteleyeninsanlar psikolojik olarak ölüme en hazırlıksız insanlardır. O günler birtürlü gelmez, o belirsiz hedef hep önlerindedir, kendi gölgelerini kovalardururlar ve bir gün saat aniden duruverir. Ölüme yapılacak en büyük hazırlıkyaşamayı ertelememektir. Ertelenmemesi gereken yaşamaktır. Yaşamaknedir?’in cevabı ise kişinin hayatı ve varoluşu nasıl anlamlandırdığıile ilişkili olacaktır. Anlatmaya çabaladığım bu durumu stoacıfelsefeciler kısa bir cümlede özetlemeyi başarmışlardır: "İyi yaşamakiyi ölmektir."

    İnsanlık tarihi boyunca en köklü ve karşı konulmazsorunlardan biri ve belki başta geleni, insanoğlunun ölüm karşısındaduyduğu ürpertidir’ demiştik Ölümle yakın ilişkisi temelinde insanlarınhiçbir dönemde ilgisiz kalamadıkları bir diğer evrensel sorun ise halen tümdünyada ölüm nedenleri arasında ilk on sıradaki yerini tüm önleme ve sağaltımçabalarına rağmen koruyan intihar olgusudur.

    İntihar, toplumdan topluma ve kültürden kültüre gerekgörülme sıklığı ve şekli ve gerekse bu olgunun toplumda oluşturduğutepki ve yargı açısından büyük değişkenlikler gösteren, psikolojik,psikiyatrik, sosyolojik, kültürel, genetik, dini, ekonomik pek çok boyutuolan çok bileşenli bir niteliğe sahiptir.

    İnsan Hürriyetinin Felsefi Sınırları ve İntiharOlgusu

    Seküler hukuk felsefesi insan özgürlüğünün sınırlarınıkabaca "başkalarına zarar vermemek kaydıyla" belirler. Oysa semavidinlerin hemen hepsinde ve dolayısıyla İslam’da da bu sınır "başkalarınave kendine zarar vermemek" kaydıyla belirlenir. Dolayısıyla İslam’da kişininhayatına son verme özgürlüğü yoktur. Hatta bedensel ya da ruhsal olarakkendisine zarar verebilecek her şeyden kaçınmakla yükümlüdür. Bir başkasınınbedenine zarar vermek ya da onu öldürmek ne ise kendisine yönelik olduğundada durum bundan farklı değildir. Çünkü zihinsel ve bedensel varlığıkendisinin olmayan, "emanet"lerdir. Bu bakış açısı İslam’da ölümoruçları ve intihar saldırılarının değerlendirilmesinde de belirleyici vekilit bir niteliksel değer taşır. "Daha iyi bir hayat talebi adınakendi hayatından vazgeçme" ya da "daha çok insanın ölmemesi içinkendi ölümünü ileri sürme" olarak düşünülse bile, insanın kendivarlığı üzerinde bu boyutta bir tasarruf yetkisi var mıdır?’ sorusuna evetdiyebilmek oldukça zordur. Bu noktada şundan da söz etmek gerekir: Sözkonusu anlayışın zorunlu olmadıkça hastalıklarla, yoksullukla, acı çekerek"ıslahı nefs" ve "tezkiye" amacıyla da olsa kendisineeziyet etmesi anlayışıyla bağdaşmasında temel güçlükler vardır."Fakr ve zaruret"i yaygınlaştıran, böyle bir düşünceyeinananları zayıflatan, güçsüz, korumasız ve sağlıksız bırakan kavrayıştan,eski Hint inançlarından (nirvana ve benzeri) ilham alan mistik izleri dışlamakmümkün değildir.

    İntiharın Kapsamı

    Durkheim (1897) intiharın özet bir tanımını yapanlarınöncüsüdür; ona göre "ölüme götüreceğini bilerek, olayın kurbanıtarafından girişilen olumsuz eylemin doğrudan doğruya veya dolaylı olarakmeydana getirdiği her ölüme intihar denir."1; 2

    Ancak burada terminolojik bir üstü kapalılığa müdahaleetmek gerekir. Bu tanımdaki temel kavramlar olan "ölüm","kurban", "eylem", "bilinçlilik" (farkındalık)terimlerine toplumun yüklediği anlam ile kurbanın aynı terimleri algılayışıarasında büyük farklılıklar vardır. İntihar eylemindeki bilinçlilikkurbanın sınırlanmış algılama kapasitesinden etkilenir. İntihar eylemikurban için ölümü getirici olduğu kadar, sorunları çözen, içindebulunulan çıkmaza son veren, acıları dindiren sonsuz bir huzurun simgesigibidir ve sağlıklı olduğu iddia edilemez.1 Bunun yanında "tanım"içinde tartışılması gereken bir diğer konu dolaylı-dolaysız, aktif-pasifintihar girişimleri ya da eylemleridir. Anorektiklerde (şişmanlama korkusuile yemeyi tamamen kesmek veya aşırı azaltmak şeklinde ortaya çıkan vebazen ölümle sonuçlanan bir psikiyatrik hastalık) veya bir protesto biçimiolan açlık grevlerindeki pasif tutumun bir intihar şekli olduğu inkaredilemezken doğrudan gerçekleşen intihar eylemleri yanında gizil intihar eğilimleritaşıyan büyük çoğunluğun, bu eğilimlerini değişik şekillerde ortayakoydukları bilinmektedir. Alkoliklerde, ilaç ve madde bağımlılarında gizilintihar eğilimleri oldukça yaygındır. Yine kazalarda ölenler arasındadolaylı yollarla kendine kıyanların sayısı oldukça fazladır. Eserlerindeölüm temasını ağırlıklı olarak işleyen Albert Camus’un 1950’lerin başındaarabasının kayarak bir ağaca çarpması sonucu ölmesi, Almanya’da ünlü birpsikanalist olan Schulz Hencke’nin günlerce ağrılara direnerek hekimegitmemek suretiyle geciktirdiği bir ameliyat sonucu hayatını yitirmesi hep bugözle çevremize baktığımızda göreceğimiz pek çok örnekten ikisidir.1

    Başlıca İntihar Teorileri

    İntihar olgusunu, intihar edeni etkileyen ve intiharetmesine neden olan etmenleri araştıran kuramlar bu etmenlerin niteliğini kişinindışında ya da içindeki öğelere bağlayışlarına göre iki ana gruptatoplanabilir:

    1- Durkheim’in öncülüğünü yaptığı ve intihara yolaçan etmenlerin bireyin dışındaki toplumsal çevre koşullarında bulunduğunukabul eden sosyolojik teoriler,

    2- Bu etmenleri bireyin ruhsal (içsel) koşullarına bağlayanve Freud’un öncülüğünü yaptığı psikolojik teoriler.

    Birinci grup, intihar sayılarındaki artış ve azalışlara,intihar "salgınları" ve "dalgalarına", ikinci grup da"intihar eğilimleri" ve "kişilik özelliklerine bütün ağırlığıyüklemektedir.3 Günümüzde ise intiharın biyolojik, sosyal, psikolojik,dini, ekonomik pek çok boyutu olan daha karmaşık süreçlerin kesiştiği birson nokta olduğu kabul edilmektedir.

    Durkheim ve Toplumsal Kuram (1897)

    Durkheim, bundan yaklaşık yüzyıl önce (1897) intiharıtümden toplumsal bir olgu olarak ele alıp bir sosyalbilimci gözüyle ayrıntılarıylainceleyen bir kitap yazdı. Durkheim’e göre her toplumda kolektif bir intihar eğilimibulunmaktadır ve bu eğilim toplumdan topluma değişmektedir. Toplumda büyükölçekli değişiklikler olmadığı sürece de bu oran sabit kalmaktadır.Toplumsal yapıdaki olumlu ya da olumsuz değişiklikler, bu oranların artmasına,toplumla bütünleşme (entegrasyon) durumlarında ise azalmasına nedenolmaktadır. İntihar oranlarının ve girişim biçimlerinin toplumdan toplumadeğişmesi, hatta aynı toplumun değişik kesimlerinde saptanan yöntem ve sayıfarklılıkları, toplumsal olguların intiharları etkilediğini belgeler.Ancak Durkheim’e yapılacak eleştiri onun karmaşık ve pek çok öğeninetkili olduğu intiharı tümüyle toplumsal etmenlerin sonucu olarak görme eğiliminintek yanlılığıdır.1

    Bu toplumsal intihar oranını belirleyen pek çok etmensayılabilir:

    A- Modern toplum yapısı-şehirleşme: Hızlı sosyal değişimler,şehirleşme, hatta aşırı refah gibi gelişmeler bireyselleşmeyi, sosyal bağlarıngevşemesini doğurduğu için kişinin yalnızlık duygusunu derinleştirmekteve bazen de kişi toplumu cezalandırmak için şiddet unsurunu kendisine yöneltmekteve intihara yönelmektedir.

    B- Din: Avrupa toplumlarında intihar istatistiklerine gözatılacak olunursa, İspanya, Portekiz, İtalya gibi nüfusu salt Katolik olantoplumlarda intihar oranları çok az olduğu halde Prusya, Saksonya, Danimarkagibi Protestan toplumlarda oran oldukça yüksektir. Yine İsviçre’de Protestankantonlarındaki intihar oranı, Katolik kantonlarınkinden dört kat fazladır.

    Birleşmiş Milletler yıllığında İslam ülkelerininintihar açısından dünya sıralamasında, çok düşük oranlarla son sıralardayer aldıkları belirtilmektedir. Örneğin yüz binde 1.9 gibi bir oranla Türkiye’yi45. sırada, yüz binde 0.4 Kuveyt’i 52. sırada, yüz binde 0.2 ile Ürdün’ü53. sırada görüyoruz.

    Durkheim Protestanlığın Katolikliğe göre daha özgürve hoşgörülü olmasından dolayı ve kolektivizmin, dogmatizmin az olmasınedeniyle Protestanlarda intihar oranlarının daha yüksek olduğunu,Katoliklerin kolektif bilinç çemberi içerisinde dayanışma ve güven içindeolmalarının intiharı azaltan bir faktör olduğunu belirtir.

    İslam dininin toplumsal dayanışmayı öne alan yapısı(komşusu aç iken tok yatan bizden değildir), sosyal yardımlaşma ve dayanışmamekanizmalarını ekonomik alana da taşıyan birtakım düzenlemeler getirmişolması (örneğin zengin ve yoksul uçlar arasında bir denge unsuru olan zekatkurumu) ve belki bunlar kadar önemli bir başka etken olan dinin intiharkonusundaki kesin yasaklayıcı tavrı, İslam ülkelerindeki çok düşükintihar oranlarını açıklayabilir.

    Musevi ve İslam inançlarının intiharları önlemekteetkili oldukları söylene gelmekle beraber Musevilerdeki intihar azlığıkesin olmadığı gibi, daha çok gördükleri dışlanma ve mezalime karşıoluşan bir direnme gücü ve ego direnci olarak da algılanabilir. Aynı durumdiğer "lanetli" halk olan çingeneler için de söz konusudur.3

    C- Savaşlar: Savaşlar, siyasal ve ulusal büyük bunalımlarsırasında da toplumda bütünleşme arttığından, bireylerin toplumsalsorunlara etkin katılımları yoğunlaştığından, intihar oranlarının düştüğügözlenmektedir. Durkheim bu ortamda bireylerin bencilliklerinin sınırlanmaktaolmasını ve yaşama isteklerinin güçlenmesini bu düşüşün nedeni olarakgörmektedir.2

    D- Büyük ölçekli sosyal dönüşümler ve çalkantılar(Destabilizasyon): Toplumu bir arada tutan ortak değer yargılarında,toplumsal bilinçte, ortak yaşayış ve alışkanlıklarda, geleneklerdemeydana gelen büyük ölçekli ve hızlı değişimler bireyler arası vebirey-toplum arası bağlarda kopmalara veya zayıflamalara yol açmakta ve buda intihar eğilimini ve oranını arttırmaktadır. Bizde de Cumhuriyetin ilanındansonra gelen sosyal ve kültürel devrimlerle intihar bir salgın halini almıştır.Bu salgının bulaşmayla ilişkisi olduğu düşünülerek 1931 yılında çıkarılanbir kanunla intihar haberlerinin gazetelerde yayınlanması yasaklanmıştır.4

    Freud ve Psikanalitik Kuram (1916)

    Freud, önceleri intiharın açıklanamayacağını ifadeetmiş ve "İntihar bilim açısından çözümlenememiş birsorundur" demiş olmakla birlikte 1916 yılında yayınladığı "yasve melankoli" adlı makalesinde yas ve melankolinin dinamiklerini ortaya çıkarmakyoluyla intiharın psikanalitik açıklamasını denemiştir. Kişideki sadizmindepresyon hallerinde kişinin kendisine çevrildiğini söyler. Freud’a göremelankolide (ağır depresyon hali) kişinin egosu ile içine yansıttığı(introjeksion) bir bakıma içine yerleştirdiği sevgi objesi birbiriyle kaynaşmışdurumdadır. Kaybettiği bu sevgi nesnesinin yerine, normallerde olduğu gibiyeni bir obje koyamazsa kaybetmiş olduğu nesneye yönelttiği saldırganlıkkuvvetlerini kendisine yöneltmiş olur.4

    Freud, "Başkalarını öldürmeyi düşünmeyen hiçkimse kendisine kıyamaz" der. Benliğin eleştiren, cezalandıran, kınayanbölümü "vicdan" yani "üstbenlik" sevgi nesnesi ilebenlik arasında bir ayırım yapmamaktadır. O yüzden özsuçlamalar, kendikendini cezalandırma ve kınamalar aslında yitirilen sevgi nesnesinin kınanması,suçlanması ve cezalandırılmasıdır ona göre.1

    Bu iki ana paradigmanın dışında pek çok açıklamaolmakla birlikte önemli bir kaçından birer cümleyle söz edersek:

    Menninger (1938)

    Menninger intihara güdüleyen üç kaynak görür: (1) başkasınıöldürme isteği, (2) başkaları tarafından öldürülme isteği, (3) kendiniöldürme isteği.1

    Presuisidal Sendrom (Ringel, 1969)

    Ringel intiharı salt bir hastalık olarak görür. Düşüncesinegöre insanlar ancak hasta iken kendilerine kıyabilirler.

    Öğrenme Kuramı (Davranışçı Kuram)

    Bu kurama göre kendini tahrip etmek gibi karmaşık birdavranışın, kişinin genlerinde saklı olduğuna dair hiç bir kanıt yoktur.Her davranış bir motivasyon sonucudur ve öğrenilmiş bir davranıştır. İntihardavranışı öğrenilmiş bir strateji, çatışmanın öğrenilmiş bir işlemebiçimi, öğrenilmiş bir çaresizliktir. İntihar strese karşı anormal(patolojik) bir cevap olarak anlaşılmalıdır.

    Çözüm Arayışı (Shneidmann, 1985)

    Bu görüşe göre intiharın nedeni gereksinimengellenmesidir. Gereksinimlerin yeterli doyumu durumunda kimse intihar eyleminegirişmez. Eylem kurbanın acılarının anlaşılması, ona yardım edilmesi içinçevreyi etkinleştirme çabasıdır.

    İntihara İlişkin Biyolojik Bulgular ve Biyolojik Kuram

    Yapılan araştırmalarda intihar edenlerin beyinlerindeserotonin adı verilen bir kimyasal maddenin azalmış olduğu saptanmıştır.5Serotonin azalması agresyon (saldırganlık) ve impulsivite (sonuçları düşünülmedenyapılan yersiz davranışlar) ile de ilişkili bulunmuş, katillerde hemintihar oranlarının yüksek olması hem de serotoninin düşük bulunmasınınbu görüşü destekleyen bir bulgu olduğu ileri sürülmüştür. Bazı araştırmalardakatillerde intihar oranı kendi yaş grubundan yüzlerce kez yüksek bulunmuştur.6;7

    Yaş ve intihar ilişkisi: Avrupa, Amerika ve bazı gelişmişAsya ülkelerinde yapılan çalışmalar, intihar oranının yaşla birliktearttığını ortaya koymaktadır. Yaşlılarda intihar girişimi daha az, ölümlesonuçlanan intiharlar daha çok görülmektedir.8 Daha öldürücü metotlar seçilmekteve kesin ölüm amaçlı yapılmaktadır. Buna karşılık ergenlerde ve gençlerdemesaj verme, yardım isteme amaçlı, intihar girişimleri daha çok görülmektedir.

    Hem kadın hem erkekler için 15 yaş altında intiharlarseyrek, 12 yaşın altında ise ender görülür. Ergenlerin intiharları diğeryaş gruplarına oranla yüksek olmamakla birlikte, son yıllarda çeşitli ülkelerdebu gruptaki intihar hızlarında görülen artış, ilginin bu grup intiharlarınayönelmesine neden olmuştur. ABD’de son 25 yılda 15-19 yaşlardaki intiharoranının üç kat arttığı bildirilmektedir. Türkiye’de 1985’de Devlet İstatistikEnstitüsünün kayıtlarına göre, intiharların 15-24 yaş grubunda yoğunlaştığıve tüm intiharların % 30-35’inin bu yaşlarda görüldüğü belirtilmektedir.9

    İntihar ve cinsiyet ilişkisi: Yapılan çalışmalardakadın ve erkek intiharları arasındaki temel üç fark dikkati çekmektedir;birincisi erkekler daha çok şiddet içeren ve hemen ölüme götüren metotlarseçerken kadınlar, daha ılımlı (ilaç aşırı alımı gibi) metotlarıtercih etmektedir. İkincisi erkek intiharlarında madde (alkol dahil) bağımlısıolma ihtimali hemen hemen 3 kat artmaktadır. Ve üçüncüsü stresör faktörolarak ekonomik sorunlar erkek intiharlarında daha çok söz konusu olmaktadır.10;11

    Erkeklerde 2-3 kat daha fazla olan intiharların aksine,intihar girişimleri kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha fazladır. Bir başkadeyişle kadınlar erkeklerden 3 kat daha fazla intihar girişiminde bulunmaklabirlikte büyük kısmı tekrar yaşama geri dönebilmekte, erkekler kadınlarınüçte biri kadar intihara başvururken kadınların üç katı sıklıkta ölmektedir(erkeklerde gösteri (yardım isteme) amaçlı intiharların daha az olması vedaha öldürücü metotların seçilmesi nedeniyle). ABD’de intihar sonucumeydana gelen yıllık ölümlerin % 72’si beyaz erkeklerde görülmektedir.Genel toplumda intihar oranları 1989’da yüz binde 20.04 olarak kadınlardan (yüzbinde 4.84) 3 kat daha fazla sıklıkta görülmektedir. 1991 Devlet İstatistikEnstitüsü verilerine göre ülkemizde yüz binde 2.14’lük bir intihar sıklığısöz konusudur. Kadınlarda en yüksek oran 15-19 yaştadır. Erkekler için buyaş dilimi 20-40 arasıdır.12 İntihar girişimi olan kadınların büyük kısmıergenlerdir. Ergenler arasında kızların intihar oranının yüksek olması şöyleaçıklanabilir: Birincisi kızlar erkeklerden önce olgunlaşmakta veerkeklerle sevgiye dayalı ilişkilere girmektedir. Genç kızlarda intihar girişimlerindeilk neden erkek arkadaş ile ilişki bozukluğudur. İkincisi ise intiharın iyibir başa çıkma yöntemi gibi görülmesidir. Erkekler stresle başa çıkmadaalkol ve saldırgan davranışlar gibi başka seçeneklere başvurmaktadırlar.12

    Medeni durum ve intihar ilişkisi: Boşanmış ve eşi ölmüşlerindaha yüksek intihar riski taşıdığı eskiden beri bilinmektedir.

    Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalardada parçalanmış ailelerde, dul (eşi ölmüş) ya da boşanmış çiftlerdeveya aile içi şiddetin görüldüğü ailelerde intihar oranı yüksek bulunmuştur.Evlilerle karşılaştırıldığında bütün yaş gruplarındaki dul veya boşanmışçiftlerde intihar oranı çok daha yüksektir.10

    Türkiye’de intihar edenlerin medeni durumları incelendiğinde1975 yılından beri değişmez bir şekilde gerek erkekler, gerek kadınlar içinevli olanların en düşük intihar oranı gösterdiği tespit edilmektedir. Buda uluslararası normlarla uyumlu bir bulgudur.

    Sosyo-ekonomik düzey ve intihar ilişkisi: İntihar girişimlerişehirlerin kalabalık, sosyal koşulları iyi olamayan yoksul insanların yaşadığıbölgelerinde daha çok olmaktadır. Dünyadaki tüm araştırmalar bu sonucudesteklemektedir.12; 1 İşsizlik ve intihar girişimi arasında da bağlantıvardır. Özellikle erkeklerde bu daha da belirgin olmaktadır. Olumsuz koşullarbirbirini besleyen bir kısır döngünün çarkları içinde kişiyi intihara sürükler:Ekonomik güçlükler ve sorunlar bir yandan stresli bir ruh hali oluştururkenekonomik yetersizlik nedeniyle sağlık sorunları örneğin -en çok intiharaneden olan- depresyonu olan kişi bunun tedavisi için yardım almaktan yoksunkalır. Çoğunlukla sağlık güvencesi veya sigortası yoktur. İşsizlikeklenirse durum iyice güçleşir. Bu kesimde eğitim düzeyi de çoğunlukla düşükolduğundan psikiyatrinin imkanları ve psikiyatrik bir yardım alma konusundakime, nasıl başvuracakları hakkında da yeterli bir bilgiye sahip değillerdir.İstanbul’da meydana gelen intiharlarla ilgili yaptığımız bir araştırmadada ekonomik yetersizlik, işsizlik ve herhangi bir sağlık güvencesininolmamasının intihar oranını anlamlı şekilde arttırdığını ve bu kişilerinölmeden önceki psikiyatrik başvurularında yeterli ve etkin bir psikiyatrikyardım alamadıklarını saptadık.

    İngiltere’de yapılan büyük ölçekli bir araştırmadansonra (1990-1994 yılları arasında, 12 binden fazla bir nüfus üzerinde yapılmış)intihar ve intihar girişimlerinin azımsanmayacak bir bölümündensosyo-ekonomik yoksunluğun sorumlu olduğu belirtilmiş ve bu saptamanın"Health of Nation"un ruh sağlığı hedeflerine ulaşmak üzeresosyal politika önlemleri belirlemesini gerektirdiği vurgulanmıştır.14 Türkiyeşartlarında nasıl bir farklılığın ortaya çıkacağını düşünmek zorolmasa gerektir.

    Irk-kültür ve intihar ilişkisi: İntihar oranları ülkedenülkeye, kültürden kültüre büyük değişkenlikler gösterir. Örneğin İslamülkelerinde, Yahudilerde ve çingenelerde intihar oranının düşük olmasındandaha önce söz etmiştik.

    Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmış araştırmalardaAfrika kökenli Amerikalılarda istatistiksel olarak anlamlı derecede düşükintihar oranları saptanmış ve Asyalı ve beyaz olmak bir intihar risk faktörüolarak kabul edilmiştir.15 Her yıl yaklaşık her yüz bin kişiden 12’sininintihar ettiği (her yıl otuz binin üzerinde) Amerika Birleşik Devletlerindetüm intiharların % 72’si beyaz erkeklerde görülür. Bu beyaz kadınlarda görülenintihar oranının yaklaşık üç katıdır. Siyah erkeklerde intihar oranı tümintiharların % 7’si, siyah kadınlarda ise tüm intiharların sadece % 2’siolarak ileri derecede düşüktür.16

    Singapur’da kültürel değişkenlerin yaşlı intiharlarındakietkisini araştıran bir araştırmada ise Çinli yaşlılar en yüksek intiharoranına sahipken, Malezyalı yaşlılar en düşük, Hintli yaşlılar iseikisinin arasında bir intihar oranını gösteriyordu. Oysa yaşlı olmayangenel populasyonda en yüksek intihar oranı Hintlilerde ardından sırasıylaÇinlilerde ve Malezyalılarda görülmekteydi. Etnik gruplar arasındaki bufarklılık muhtemelen yaşlıların toplum ve aile içindeki değerini ve rolünübelirleyen sosyokültürel etmenlere bağlıydı.17; 8

    Yüzden fazla değişik dilin konuşulduğu, yaşayan nüfusunundörtte birinin başka ülkelerde doğmuş olup sonradan göç ettiği, çoketnik bileşenli ve çok kültürlü bir ülke olan Avustralya’da 10 yıllıkbir sürede ve yirmi bini aşkın intihar olayının incelendiği bir araştırmadaetnik toplulukların birbirinden oldukça farklı intihar oranlarına ve intiharmetotlarına sahip oldukları görülmüştür. Genel olarak göçmenlerdeintihar oranları yerlilere oranla ve geldikleri ülkelere oranla yüksekbulunmuştur. Genel olarak intiharların yüksek olduğu Avrupa kökenlilerdenbaşka Amerikalılarda, Yeni Zelandalılarda Türkiyeli ve Güney Afrikalıerkeklerde intihar oranı yüksek bulunurken Çinliler dışındaki Asyalılardagöreceli olarak daha düşük intihar oranları saptanmıştır. İntihar oranınınyüksek olduğu ülkelerden Avustralya’ya göç etmiş olan bireylerde yine yüksekintihar oranı gözlenmiştir (öğrenme ve model alma).18

    İntihar olgusunda mevsimsellik: İntiharlar tahminedileceğin aksine olarak kasvetli, soğuk, puslu kış ve sonbahar aylarındadeğil daha çok insanların ve tabiatın canlandığı ortalığın berrak veaydınlık olduğu ve yaşama coşkusunun hissedildiği ilkbahar ve yaz aylarındaartmaktadır.19

    Ülkemizde Devlet İstatistik Enstitüsünün 1981-1991 yıllarıarasındaki on yıllık intihar istatistikleri incelendiğinde intiharların ensık Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleştiği görülmektedir.20

    Homisid (adam öldürme), Saldırganlık ve İntihar

    Freud, melankolideki otoagresiv (kendine yönelmiş saldırganlık)eğilimin, öldürme dürtüsünden kaynaklandığını düşünür, bir başkaünlü psikiyatrist Menninger, intiharda üç isteğin; öldürmek, öldürülmekve ölmek isteklerinin bir arada bulunduklarını söyler.3

    Freud’un, "Başkasını öldürmeyi düşünmeyenasla kendisini öldüremez" şeklindeki meşhur sözüyle özetlediği bukuram yapılmış bazı çalışmalarla da desteklenmektedir. Örneğin bir araştırmadakatillerin % 33’ünün daha sonra intihar ettiği bulunmuştur. Nitekim son yıllardakiaraştırmalarda da İngiltere’ de katillerin % 25’inin sonradan intihar ettiği,Amerika’da ise daha az oranda olmakla beraber aynı durumun görüldüğübildirilmektedir.21

    Savaş yıllarında intihar oranlarının belirgin şekildedüşmesi de sosyal entegrasyon kadar agresiv dürtülerin başkasını öldürmeyoluyla doyurulması ile de açıklanabilir. Diğer taraftan, sosyoekonomik düzeyve eğitim düzeyi yükseldikçe intiharların oranının artmasına karşılıksaldırganlık ve cinayet oranlarının düştüğü görülmektedir. Bazı araştırmacılarcinayet ile intihar sayıları arasında yer değiştirici bir ilişki olduğu görüşündedir.İntihar sayıları düşük toplum kesimlerinde cinayetlerin sık, buna karşıncinayetlerin seyrek olduğu toplum kesimlerinde ise intiharların sık olduğunuöne sürerler. Bu sayısal ilişkiler siyah Amerikalılarda saptanmıştır. İntiharile cinayet arasındaki bu sayısal ilişkiyi evli ve bekar olanlarda yapılanaraştırmalar da destekler. Bu araştırmalarda evlilerde cinayet işleme;bekar, dul ve boşanmışlarda ise intihar daha çoktur. Başkasına kıymanınsuç sayılmadığı savaşlarda intiharların azalması da cinayet ile intihararasındaki yer değiştirici sayısal ilişkinin başka bir örneğidir.1

    Agresiv eğilimlere neden olan stresler ve engellenmelerkarşısında erkeklerin dışa dönük yapılarıyla saldırganlığa vecinayete yatkın olmalarına karşın kadınların daha inhibe, kontrollü ve çekingenyapıları ile daha çok intihara eğilimli oldukları bildirilmektedir.12; 21

    İntihar İçin Seçilen Yöntemler

    Değişik intihar yöntemleri arasında genelde uygulanmasıkolay, az acı verdiği düşünülen, herkesçe bilinen, bazen de moda yöntemlerseçilir. Yöntem seçiminde kişinin ruhsal yapısı, cinsi, yaşı vetoplumsal değerler etkilidir. Örneğin harakirinin Japonlara özgü bir yöntemolduğu bilinir. Budistlerde kendi kendini yakarak hayatına son verme yeğlenenyöntemlerdendir. Goethe, "Genç Werter’in Acıları"nı yayınladıktansonra Almanya ve Fransa’da kafasına kurşun sıkarak kendine kıyma bir süremoda olmuştur.1

    Dünya Sağlık Örgütünün istatistiklerine göre asıve silahla kendini vurma erkeklerde daha sık rastlanan yöntemlerdir. Kadın veerkeklerde uyku ilacı alarak girişimde bulunma oranı % 90’dır. İlaç, özelliklede uyku hapı alarak yaşamına son vermenin acı vermeyeceği inancı nedeniyleyeğlendiği düşünülmektedir.1

    İntihar için seçilen yöntemler, ülkelere göre değişmektedir.Örneğin Hollanda’da ilk iki sırayı ası ve suda boğulma alırken, İngiltere’deilaç-kimyasal madde ve ası en çok uygulanan intihar yöntemleridir. Yapılanaraştırmalarda üç ülkede ateşli silahların en çok kullanılan intihar yöntemiolduğu belirtilmektedir. Bu ülkeler ABD, Kanada ve Avustralya’dır.18 AmerikaBirleşik Devletlerinde ateşli silahlarla kendini öldürmenin ilk sırada görülmesi,ateşli silahların kontrolüyle ilgili yasal düzenlemelere gerekçe oluşturmaktadır.12En çok kullanılan intihar yöntemleri çevrede en kolay bulunabilenlerolmaktadır. Örneğin 1960’larda İngiltere ve Hollanda’da en çok görülenintihar yöntemi havagazı idi. Havagazında karbonmonoksitin çıkarılmasındansonra 1970’lerde havagazıyla intiharlar yıldan yıla azaldı.22

    İntihar yöntemleri cinsiyete ve eğitim düzeyine bağlıolarak da değişkenlik göstermektedir. Türkiye’de en sık uygulanan intihar yöntemlerierkekler için ası, ateşli silah ve ilaç-kimyasal madde olurken, kadınlar içinilk üç sırayı ası, ilaç-kimyasal madde ve yüksekten atlama almaktadır.

    Ülkemizde Devlet İstatistik Enstitüsü (1992)verilerine göre intihar yöntemi yüzdeleri şöyledir: Ası ile % 51, kimyasalmadde ile % 15 ateşli silahla % 14, yüksekten atlama ile % 11, suya atlayarak% 3, diğer % 5. Bu verilerden ülkemizde en çok seçilen yöntemin ası olduğu,kimyasal madde ve ateşli silah kullanımının 2. ve 3. sırada geldiği sonuçlarıçıkmaktadır.

    İntihar İçin Sosyodemografik Risk Faktörleri

    Sosyodemografik risk faktörleri arasında beyaz ırktanolma, erkek cinsiyeti, işsizlik, yoksulluk, iş kaybı, bekar, dul ya da ayrıyaşıyor olma, ergenlik (impulsif intiharlar), ya da yaşlılık dönemindeolma (60 yaşından sonra risk artar), şehirde yaşama (kırsal bölgelerdeintihar oranı daha düşüktür), dinsiz olma veya intiharı olumsuzlamayan birdine mensup olma gibi durumlar sayılabilir.

    Psikiyatrik risk faktörleri: Ölümle sonuçlanmışintiharlarda % 90’ın üzerinde bir oranda mental (zihinsel) hastalıklar ya damadde-alkol kullanımı ile ilgili bozukluklar saptanır. Bu bozukluklar intihardavranışı için elverişli zemin oluşturur.

    Yapılan araştırmalarda depresyon tanısı alanların %15’inin, alkolizm tanısı alanların % 15’inin, şizofreni tanısı alanların% 10’unun, psikopati tanısı alanların % 5’inin yaşamlarını intihar ilesonlandırdıkları görülmektedir.23

    Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı bir çalışmadaölümle sonuçlanmış intiharların en az yarısında ciddi depresif hastalık,dörtte birinde kronik alkolizm,düşük bir kısmında ise şizofreni tanısıkonulduğu bulunmuştur.23

    İrsi (ailevi) risk faktörleri: Parçalanmış aileler,aile içinde boşanma, dul kalma ya da ayrı yaşama veya aile içi şiddetdurumlarının varlığı intiharla ilişkili görülmektedir. Medeni durum açısındantüm yaş grupları için boşanmış ve dul kalmışlarda intihar riskievlilere oranla yüksektir.

    Durumsal risk faktörleri: Aile bireylerinden birininintiharı, model olabilecek, tanıdık, bildik birinin intiharı, hatta duyarlıkişilerde medyadaki bir intihar olayı bile risk faktörü olabilmektedir. Gençlererişkinlere nazaran bu tür etkilenmelere daha açık ve duyarlıdır.

    Gözaltında bulunanlar ve tutuklular da artmış intiharriskine sahiptir.

    En güçlü durumsal risk faktörlerinden biri evde birateşli silahın varlığıdır. ABD’de intihar nedeniyle meydana gelmiş ölümlerinyaklaşık % 60’ı ateşli silahlarla olmaktadır.

    Yakında olmuş stres yaratan yaşam olayları, örneğineşin ölümü veya iş kaybı, cezaevine düşmek, ciddi bir genel tıbbihastalığa yakalanmak (AIDS gibi) da intihar riskini arttırır. Özellikle yaşlılardakifiziksel hastalıklarda ve son dönemdeki hastalarda, özellikle de kanserdeintihar hasta tarafından mantıklı bir "çıkış yolu" gibi görülebilir.Çoğunlukla buna depresyon da eşlik etmektedir ve bu intihar riskini arttırmaktadır.13

    Son söz olarak şunu belirtmek isterim: Hayatın asla üstesindengelinemez gibi görünen zorlukları karşısında hayatına son vermek isteyeninsanların tamamına yakın kısmı daha sonra bu kararlarını uygulamadıklarıiçin ya da uyguladıkları halde ölmedikleri için şükretmekte ve ozorlukların zamanla nasıl küçüldüğünü, silindiğini görmektedirler. Ölmekamacıyla intihar girişiminde bulunup sakat kalan ve sağlığını yitiren birçok insan da kayıplarına bedel ve kayıplarına rağmen hayatın ne denlinimet olduğunu fark edip sağlıklı zamanlarında hiç olmadıkları kadarhayata sıkı sıkıya bağlı, sağlıklarının arta kalanını titizliklekorumaya çalışarak yaşarlar. İntihar ederek hayatına son verenlerin ise neyazık ki bu eylemlerinden dolayı pişman olup olmadıklarını hala öğrenemedik.

    1. Odağ, C., İntihar, İzmir Psikiyatri Derneği Yayınları,1995, s. 3, 5, 84, 85-96.

    2. Durkheim, E., İntihar, Çeviri: Özer Ozankaya, 2.Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1992, s. 6, 7, 8, 11, 24, 25, 90, 102, 105.

    3. Babaoğlu, G., Psikiyatride İntihar, PsikiyatrikHastalarda İntihar Davranışı, Kronik İntihar Davranışının Değerlendirilmesi,Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, 4. Psikiyatri Birimi UzmanlıkTezi, İstanbul 1990.

    4. Arkun, N., İntiharın Psikodinamikleri, EdebiyatFakültesi Matbaası, İstanbul 1978, s. 17, 22, 25, 27, 139.

    5. Hendin, H., Suicide: A Review of New Directions inResearch, Hosp. and Comm. Psychiatry, Feb. 1986, 37:2, s. 148-153.

    6. Blumenthal, S. J., Suicide: A Guide to Risc Factors,Assesment And Treatment of Suicidal Patients, Medical Clinics of North America,Vol: 72, No: 4, July 1988.

    7. Earle K. A., Forquer S. L., Volo A. M…,Characteristics of Outpatient Suicides, Hospital and Community Psychiatry,February 1994, Vol: 45, No: 2, s. 123-126.

    8. Pearson, J.L., Conwell, Y., Suicide in Late Life:Challenges and Opportunities for Research, International Psychogeriatrics, Vol:7, No: 2, 1995, s. 131-135.

    9. Çuhadaroğlu, F., Sonuvar B., Adolesan İntiharlarıve Kendilik İmgesi, Türk Psikiyatri Dergisi, 4:1, 1993, s. 29-38.

    10. Rhyne, C. E., Templer D. I., Brown, L. G…,Dimensions of Suicide: Perceptions of Lethality, Time And Agony, Suicide andLife Threatening Behavior, 1995, Fall., 25(3):373-80.

    11. Rich, C. L., Ricketts, J. E., Fowler R.C… SomeDifferences Between Men and Women who Commit Suicide, Am. J. Psychiatry 1988,145:718-722.

    12. Hawton, K., Catalan, J., Attempted Suicide: APractical Guide to Its Nature and Management, Çeviri: Birsen Ceyhun, HekimlerYayın Birliği, 1994, s. 4-44.

    13. Moscicki, E. K., Epidemiology of Suicide, NorthAmerican Perspectives, International Psychogeriatrics, Vol: 7, No: 2, 1995, s.137-148.

    14. Gunnel D. J., Peters T. J., Kammerling R. M…,Suicide, Attempted Suicide, Br. Med. J., 1995, 711:226-230.

    15. Pandey G. N., Pandey S. C., Dwivedi Y…, PlateletSerotonin-2A Receptors: Apotantial Biological Marker for Suicidal Behavior, Am.J. Psychiatry, 1995, 152:850-855.

    16. Hughes H. D., Can the Clinician Predict Suicide,Psychiatric Services, March 1995, Vol: 46, No: 3, s. 223-225.

    17. Soo Meng Ko and Ee Heok Kua, Ethnisity and ElderlySuicide in Singapore, International Psychogeriatrics, Vol: 7, No: 2, 1995, s.309-317.

    18. Burvill P. W., Suicide in the Multiethnic ElderlyPopulation of Australia 1979-1990, International Psychogeriatrics, No: 2, 1995,s. 319-333.

    19. Maes M., Cosyns P., Meltzer H.Y…, Seasonality inViolent Suicide but not in Nonviolent Suicide or Homicide, Am. J. Psychiatry1993, 150:1380-1385.

    20. Devlet İstatistik Enstitüsü İntihar İstatistikleri,1981-1991, Ankara.

    21. Sayıl I., Tuğcu H., Toplumumuzda İntihar ve AdamÖldürme Üstüne Kıyaslamalı Bir Çalışma, 24. Ulusal Psikiyatri ve NörolojikBilimler Kongresi Kitabı, Ankara 1988, s. 218-221.

    22. Fidaner C., Fidaner H., Türkiye’de Kullanılan İntiharYöntemleri, 24. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi, Ankara 1988.

    23. Ceyhun B., Genel Olarak İntiharlar, Ankara ÜniversitesiKriz Uygulama ve Araştırma Merkezi Ön Eğitim Programı Sunumu, 1-31 Mart1990, Ankara.