Köprü Anasayfa

Medeniyet

"Kış 2003" 81. Sayı

  • Batı Felsefesinin Tarih Yorumu: Medeniyetler Çatışması

    Murat Gülkıran

    Medeniyetler Çatışması
    Samuel P. Huntington,
    Der. Murat Yılmaz, Vadi Yayınları,
    4. Baskı, Eylül 2001, 485 sayfa

    Ünlü siyaset bilimci Huntington’un özellikle günümüz siyasi ilişkilerinianlamamıza yardımcı olan ve ilk baskısı 1995 yılında yapılan kitabı, dünyadakigenel ilişkileri merak edenler için okunması gereken bir kitap. Kitap yazarınbirçok yazısının yanısıra, kendisiyle yapılan röportajlar ve yapılaneleştirilerden oluşuyor.

    Soğuk savaşın bitmesiyle Francis Fukuyama "Tarihin Sonu" teziyletarihin bittiğini vurgulamış, modern liberalizmin bütün ideolojiler karşısındamuzaffer olduğundan söz ederek liberalizmin çözemediği veya çözemeyeceğibir meseleyi çözebilecek hiçbir muhalif ideoloji olmadığını savunmuştur.Samuel P. Huntington ise, medeniyetler çatışması teziyle dünyadaki mevcutmedeniyetlerin Batı’yı taklit edemeyecek farklı zatiyetlere sahip olduğunuiddia ediyor.

    Huntington’a göre, "Yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı öncelikleekonomik ve ideolojik olmayacak. Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler vehakim mücadele kaynağı kültürel olacak. Milli devletler dünyadakihadiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat global politikanın asıl mücadelesifarklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecek. Bu çatışmaglobal politikaya hakim olacak. Medeniyetler arasındaki mücadele, modern dünyadakimücadelenin evriminde nihai safha olacak."

    Huntington makalesinde dünyadaki medeniyetleri, Konfüçyüs, Japon, İslam,Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika uygarlıkları olarak adlandırıyor.Ve geleceğin en mühim mücadelelerinin bu medeniyetlerin birini diğerinden ayırankültürel fay kırıkları boyunca meydana geleceğini iddia ediyor. Buna nedenolarak da birçok sebep ileri sürmektedir. Bu sebeplerden birincisi bumedeniyetler arasındaki farklılıkların sadece hakiki olması değil; aynızamanda esaslı olmasıdır. Bundan dolayı farklılıkların kısa zamanda zailolmayacaklarını çünkü uzun yılların birikiminin ürünü olduklarınıvurguluyor. İkinci sebep olarak farklı medeniyetlerin insanlar arasındakietkileşimlerinden söz ediyor ve bunun sırasıyla düşünceyi gerisin geriye,tarihin derinliklerine doğru yaymak için farklılık ve adavetleri abartarakcanlandırmak suretiyle insanların medeniyet şuurlarını arttırdığınıiddia ediyor. Bir başka sebep olarak Huntington, medeniyet şuurunun gelişmesiyleBatı’nın iki yönlü rolünün ortaya çıkmasını gösteriyor. Batı biryandan kudretinin zirvesindedir fakat aynı zamanda Batılı olmayan toplumlardaecdat fenomenine dönüşü ortaya çıkarmaktadır. "Siyasi ve ekonomikolanlara nispetle daha az değişme istidadı gösteren kültürel hususiyet vefarklılıkların, uyuşma ve ayrışmaları da bu yüzden daha kolaydır."diyen Huntington "sen hangi taraftasın?" sorusunun yerini "sennesin?" sorusuna bıraktığını vurguluyor. Son olarak ise ekonomik bölgeciliğinartmasını sebep gösteriyor.

    Huntington’a göre, "ideoloji temelinde ittifaklar kurmak ve destek sağlayabilmekimkanı gitgide azaldıkça, hükümetler ve gruplar, sürekli artan bir şekildeortak din ve medeniyet kimliğine müracaat etmek suretiyle destek sağlamaya teşebbüsedeceklerdir." Böylece, medeniyetler çatışması iki seviyede ortaya çıkacaktır."mikro seviyede, mücavir gruplar, medeniyetler arasındaki fay kırıklarıboyunca, toprak ve birbirleri üzerinde kontrol kurmak için çok kere şiddetlibiçimde mücadele ederler. Makro seviyede ise farklı medeniyetlere mensupdevletler izafi bir askeri ve ekonomik üstünlük uğruna rekabet ederler.Milletler arası müesseseler ve üçüncü taraflar üzerinde kontrol kurmak içinmücadeleye girişir ve kendi hususi politik ve dini değerlerini rekabetçi biranlayışla öne çıkarırlar."

    Makalenin ilerleyen bölümünde medeniyetlerin kutuplaşmasında rol alanetkileri açıklıyor ve bunlara dünyadaki gelişmelerden örnek veriyor. ÖzellikleBosna-Hersek savaşında ülkelerin gösterdikleri tepkilerden söz ediyor.

    Huntington Türkiye’yi "bölünük ülkeler" diye adlandırdığı ülkelerarasına alıyor. Bölünük ülkelerin özelliklerini de şöyle açıklıyor;"bir kısım ülkeler vasat seviyede kültürel bir tecanüse sahiptirler;fakat toplumları hangi medeniyete mensup oldukları konusunda bölünmüşlerdir.Bunlar bölünük ülkelerdir. Liderleri tipik bir biçimde, kervana katılmastratejisi izlemeyi ve ülkelerini Batı’nın üyesi yapmayı arzu ediyorlar;fakat, memleketlerinin tarih, kültür ve gelenekleri Batılı değildir. Bu türbölünmenin en aşikar ve protipik örneği Türkiye’dir. Türkiye’nin 20. asrınsonlarındaki liderleri, M. Kemal geleneğini takip etmekte ve Türkiye’yimodern, seküler, Batılı, milli devlet olarak tanımlamaktadırlar. Nato’da veKörfez savaşında Türkiye’yi Batı ile ittifaka soktular. AT’ye üyelik içinmüracaat ettiler. Mamafih, Türk toplumundaki (bazı) unsurlar, aynı zamandaİslami bir silkinişi desteklemiş ve Türkiye’nin esas itibarıyla Müslümanbir Orta-Doğu ülkesi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca, Türkiye’nin seçkinleriTürkiye’yi Batılı bir toplum olarak tanımlarken, Batı’nın seçkinleri bunukabule yanaşmıyorlar. Türkiye AT’nin bir üyesi olmayacaktır; gerçek sebebiCumhurbaşkanı Özal’ın dediği gibidir: "Biz Müslümanız, onlar ise Hıristiyandır"ve bunu dile getirmiyorlar. "Mekke’yi reddettikten ve ardından Brükseltarafından reddedildikten sonra nereye bakar Türkiye? Cevap, Taşkentolabilir. Sovyetler Birliği’nin zevali Türkiye’ye Yunanistan sınırlarındanÇin’e kadar yedi ülkeyi ihata eden ve yeniden hayat bulan bir medeniyetinlideri olma fırsatı veriyor. Batı tarafından teşvik edilen bu yeni kimliğibenliğine kazımak için hareketli çabalar sarfediyor." Türkiye, tarihinen derin biçimde bölünük ülke örneğidir.

    Bölünük ülkelere, medeniyet kimliğini yeniden tanımlamak için üç öneridebulunuyor. Birincisi, (o ülkenin) siyasi ve ekonomik seçkinleri bu harekethususunda umumiyetle taraftar ve hevesli olmalıdırlar. İkincisi, kamuoyu, (sözkonusu) yeniden tanımlama konusunda muvafık davranmaya istekli olmalıdır.Üçüncüsü, alıcı konumunda bulunan medeniyetteki hakim gruplar "mühtedi"yibenimseyen istekli olmalıdırlar. Huntington’a göre, Türkiye için bu şartlarınilk ikisi büyük ölçüde mevcuttur.

    Medeniyetler kutuplaşmasında belli bazı işbirlikleri olabileceğini savunanHuntington buna en güçlü örnek olarak Konfüçyüs İslami yakınlığı gösteriyor."Batı ile rekabete giren Batılı olmayan diğer ülkeler, birbirleriyle işbirliğinegidiyor. Batılı menfaatler, değerler ve iktidara meydan okumak için doğmuşolan Konfüçyüs İslami yakınlıktır." "Batı ile Konfüçyüs-İslamidevletler arasındaki mücadele, münhasıran olmasa da büyük ölçüde nükleer,kimyevi ve biyolojik silahlar, balistik füzeler ve onları fırlatmaya yarayansofistike vasıtalar, rehberlik, istihbarat ve söz konusu hedefe ulaşmak içinlazım gelen diğer elektronik kapasiteler üzerinde yoğunlaşıyor. Batı,evrensel bir norm olarak (nüfusça) çoğalmamayı, bu normu gerçekleştirmeninvasıtaları olarak da çoğalmama muahede ve murakabelerini ilerletiyor. (Batı)aynı zamanda, sofistike silahların yayılmasını ilerletenlere karşı enva-içeşit müeyyidelerle tehditkar davranıyor ve bunu yapmayanlar için de bazınimetler teklif ediyor. Batı’nın dikkati, tabiatıyla, fiili veya potansiyelolarak kendisine düşman olan milletler üzerinde odaklanıyor.

    Diğer yandan, Batılı olmayan ülkeler, güvenlikleri için elzem saydıklarıherhangi bir silah olursa, elde etme ve genişlemeye hakları olduğunusavunuyorlar. Bu ülkeler, Körfez Savaşı’ndan ne gibi dersler çıkardığısorulduğunda Hindistan Savunma Bakanı’nın verdiği cevaptaki gerçeği dekafalarına iyice yerleştirmişlerdir. "Nükleer silahlara sahip olmadıkçaBirleşik Devletler’le savaşmayın." Huntington makalesinin son kısmındaBatı açısından bu çatışmaları değerlendiriyor ve yazdığı makaleyleilgili açıklama yapıyor ve bir nevi makalenin özetini sunuyor.

    Kitapta Huntington’un makalesi dışında bu makaleyi eleştiren yazılara dayer verilmiş; Kishori Mahbubani, "İnhitatın Tehlikeleri" adlıForeign Affairs’ın Eylül-Ekim 1993’te yayınlanan makalesi bunlardanbirisidir. Mahbubani bu makalesinde, "Batı’nın kendi perişanlığı"başlığıyla Huntington’u kör olmakla suçluyor ve diğer medeniyetlerinneden sadece Batı’ya meydan okudukları sorusunu soruyor. Şahin Alpay’ın Eylül96’da Milliyet’te yayınlanan mülakatında Huntington’a Türkiye ile ilgilitezlerini açma imkanı sağlıyor. Bu mülakatta Huntington, Türkiye’ninAvrupa ile Asya, İslam ile laiklik vs. arasında bölünmüş bir ülke olduğunusöyleyerek kimi liderlerin de işaret ettikleri gibi uygarlıklar arasında birköprü olabileceğini, ancak İslam dünyasında düzene ihtiyaç olduğunu söylüyor.Osmanlıları örnek göstererek Türkiye’nin Osmanlıların misyonunu devamettirebilecek en güçlü aday olduğunu vurguluyor. Bunun için de Batılı ülkeolma ısrarından vazgeçip modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesindede mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse bütün dünyayave İslam’a büyük bir model olabileceğini vurguluyor. Buna karşın daha öncebir yazısında söylediği "İslamcılar’ın demokratik yoldan iktidaragelmelerine izin verilmesini ancak iktidara geldikten sonra demokrasiye sırt çevirirlerse"Pinochet seçeneği’nin, ordu müdahalesinin devreye girebileceğini"söylediği hatırlatıldığında da bunun gerekli olduğu konusunda ki ısrarınadevam ediyor.

    Yine Batı’yı bir idol olarak gösterirken Batı’yı Batı yapan unsurlarolarak; Grek felsefesi, Rasyonalizm, Avrupa dilleri, laiklik, kanun hakimiyeti,sosyal çoğulculuk ve sivil toplum, temsil kurumları ve ferdiyetçiliği gösteriyor.Batı’nın kopya edilebilmesi hususunda Büyük Petro ve M. Kemal’i örnek gösteriyor;ancak onların yaptıklarını Batılılaşma olarak değil, modernleşme olarakgörüyor. Burada bir gerçeğin daha altını çizerek Batılılaşma ilemodernleşmenin farklılığından söz ediyor.

    Yapılan eleştirilerden dikkat çekici olanlardan biri de Batılı ideologlarınkendi sistemlerini yegane "evrensel çözüm" olarak göstermeye çalışmalarıdır.Ayrıca medeniyet çatışmalarının önümüzdeki yıllarda daha da yoğunlaşacağıve hatta bu medeniyetlere temel olan dinler arasındaki kanlı savaşların kaçınılmazhale geleceği konusundaki ısrarlı görüşlerdir. Bu tür değerlendirmelerdebir başka "garip" iddia da bu kanlı savaşlarda Müslüman toplumlarınproblemi çıkaran taraf olarak görülmesi ve Batı medeniyetinin başına sıkıntılaraçılacağının iddia edilmesidir.

    Yine Huntington’un görüşlerinin aksine özellikle Türk yazarların eleştirilerindevurguladıkları bir gerçek de medeniyetlerin Batı medeniyeti etkisi altınagirmeden önce çok daha müsamahalı bir ilişki içinde bulundukları. Veuluslar arası sistemde gerçek anlamda çıkan bunalımın gerçek kaynağınınBatı medeniyeti olması lazım gelirken Huntington’un dikkatleri diğer kültürlerüzerine yoğunlaştırdığı eleştirisidir.

    Kitapta yer yer Huntington’a hak veren eleştiriler de yapılmış ama düşünceleriniyansıtış şekli sığ, güncel, oportünist ve taraflı bulunmuş.

    Son olarak şunu söylemek mümkün; Huntington olaylara Batı’dan bakmanınrahatlığıyla, adeta Batının yeni düşmanını tanımlamak gayretindeymişgibi, İslam medeniyetini rakip olarak göstermiştir. Aslında değinilenkonulara ve eleştirilere dikkat edildiğinde son dönem dünyada görülenpratikleri anlamak daha da kolaylaşıyor. Bu bakımdan kitap, biraz sabır veilgi gösterilerek okunduğunda farklı bakış açıları görmek açısındanönemli bir kaynak niteliğinde. Batının İslam dünyasını algılayışınıdaha iyi anlayabilmek için okunmaya değer bir kitap. Dileriz ki ABD’ninIrak’taki tehditleri pratiğe dönüşerek, Huntington’u haklı çıkarmaz.