Köprü Anasayfa

Genetik Bilimi Nereye Gidiyor?

"Yaz 2003" 83. Sayı

  • Genetik Biliminin Ulaştığı Nokta ve Etik

    Faruk Süzergöz

    Yrd. Doç. Dr.

    Tarihte genetikle ilgili ilk bilgiye Peygamberimizin (as) evlilikle ilgili olarak insanlara sunmuş olduğu tavsiyelerinde karşılaşmaktayız. Peygamberimiz buyurduğu "ırk dessastır [gizlice katılan, sızan]" hadisinde (Deylemi, Beyhaki, El-Medini), ailelerin çocuklarını evlendirirken eş seçmede özen göstermeleri gerektiğine ve aileye girecek yeni bireyle birlikte, bazı iyi ve kötü özelliklerin de aileye taşınacağına dikkat çekmiştir. Yine, çocuğu siyah tenli doğan bir bedevinin, eşinden şüphelenerek başvurması üzerine Peygamberimiz, develerin ten renklerinden örnek vermiş ve "bu siyah çocuk umulur ki, ten rengini atalarından taşımıştır" (Muattâ, İbni Malik) buyurmuşlardır. Böylece canlılarda ırk özelliklerinin nesilden nesile taşındığını ve bunların sadece bir kısmının canlının fenotipine yansıdığını, diğerlerinin gizli kaldığını anlamaktayız.

    Yüzyıllar sonra Avusturyalı bir rahip olan Greger Mendel, (1866) yaptığı deneylerle aileden gelen özellikleri kuşaklar boyunca taşıyan yapıların olduğunu ortaya koymuş; hemen ardından da Friedrich Miescher isimli İsviçreli biyoloğun yaptığı çalışmalar sonucunda, DNA’nın kalıtımda anahtar rolü üstlendiği görüşü tartışılmaya başlanmıştır. Watson, Crick ve Winkins’in (1953) çalışmalarıyla DNA’nın moleküler yapısı ve organizasyonu ortaya konulmuştur. 1970’li yıllardan sonra ise, yeni tekniklerin uygulanmasıyla genetik bilgiler katlanarak çoğalmaya devam etmiştir.

    İnsan Genomu

    Hücre çekirdeğinde 23 çift kromozomda yaklaşık olarak sayıları 26-31 bin civarındaki genlerin taşıdığı 3.2 milyar nükleotidden oluşan DNA zinciri bulunmaktadır. Genom adı verilen bu yapının işleyişini anlamak ve çift nükleotid dizilerinden oluşan sarmal yapılı DNA iplikçiklerinin haritasını çıkarmak günümüz bilim adamlarının en çok kafa yordukları konuların başında gelmektedir. DNA, bir hücrenin tüm aktivitesini belirleyen ögedir. Ancak DNA’nın büyük kısmının ne işe yaradığı günümüzde henüz bilinmemektedir. Bir bakteri hücresinde sadece 3.000 gen bulunduğu düşünüldüğünde, 26-31 bin geni taşıyan insan genomunun yapısının diğer canlılara oranla ne kadar geniş ve karmaşık yapıda olduğu açıkça gözlenmektedir.

    Genetik alanında yapılan çalışmalarla, birbirine bağlanarak uzatılması durumunda uzunluğu 1.5 metre, genişliği de bir ‘inç’in 50 trilyonda biri kadar olan DNA merdiveninin haritası çıkarılmaya ve şifresi çözülmeye çalışılmaktadır. İnsan genomu projesi denilen bu çalışmalar, insanlığa sağlayacağı yararlar ve etik açıdan oluşturabileceği sakıncalar bakımından tüm dünyada tartışılmaktadır.

    Çift iplikçikli DNA Sarmalı
    (Kaynak: http://www.amnh.org)

    İnsan genomunun işleyişinde belirli bir programın olduğu, çeşitli bilimsel çalışmalarda gösterilmektedir. Programlı hücre ölümü olarak adlandırılan apoptozis olayı, canlı hücrelerinde yaşın genetik şifre ile tayin edildiğini ortaya koymaktadır. Her bir canlının belirli bir ömrü olduğu gibi, her bir hücrenin de belirli bir ömre sahip olduğu ve apoptozis mekanizmalarında meydana gelen sapmaların kanser oluşumuna yol açtığı yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bir insan hiçbir hastalık geçirmese dahi belirli bir süre sonunda mutlaka ölmektedir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de "Her nefis ölümü tadacaktır" (Al-i İmran, 185; Enbiya, 35; Ankebut, 57) ifadesiyle bildirmiş olduğu ölüm gerçeğini, hücrelerin genetik şifrelerine yerleştirmiş olduğu apoptozis olayıyla ispatlamaktadır. Risale-i Nur’da da "iktiran" olarak vurgu yapılan Cenab-ı Hakk’ın sebep ve sonucu birlikte yaratmış olması hakikati hücre çekirdeğine atılan imzada da kendini göstermektedir.

    Tek bir hücre genomunda dünyaya gelmiş geçmiş bütün insanların genetik bilgileri saklı bulunmaktadır, fakat bu bilgilerin hangi insanın karakterine yansıyacağı sadece o bireye ait genetik şifre ile belirlenmektedir. Örnek olarak, B lenfositlerinde sadece V D J olarak tanımlanan 3 adet genin yeniden düzenlenmesiyle, yeryüzünde bulunan bütün antijenik yapılara karşı tam özgüllüğe sahip antikorlar üretilebilmektedir. O halde anne karnındaki gelişmekte olan bireyin sahip olduğu genlere konulan şifrenin açılmasıyla, kendine has özelliklere sahip yeni bir birey parmak izi ve göz lensi gibi kendisinin kişisel özgüllüğünü belirten yapılara sahip olarak dünyaya gelmektedir.

    Bir antikorun yapısı.

    (Uç kısımda görülen oyuklar sadece 3 genin rekombinasyonuyla dünyada bulunan sayısız antijenik yapıya karşı yüzde yüz özgünlükte şekil alabilmekte ve kendisinin üretilmesine neden olan antijenle bu bölgeleriyle bağlanmaktadır.)

    Klonlama

    Günümüze kadar somatik (vücut) hücre çekirdek transferiyle hiçbir primatın klonlanamadığı bildirilmektedir. Çok sayıda maymun klonlama deneyinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yapılan araştırmalarda; klonlamanın, bir embriyonun düzenli bir şekilde bölünmesini sağlayan bazı proteinlerin kaybına neden olduğu tespit edilmiştir. Gerald Schatten ve ekibi (Pitsburg, ABD) döllenmiş yumurtadan çekirdeğin çıkarılması ile bölünme esnasında kromozomları doğru bölgelere çeken mekikleri düzenleyen iki tip proteinin hücreden uzaklaştırıldığını ortaya koymuşlardır. Oysa bu iki proteinin diğer memeli hayvanlarda hücrenin her tarafına dağılmış olduğunu ve çekirdek çıkarılsa bile hücre bölünmesini düzenli şekilde idare edebilecek miktarda proteinlerin hücrede kalmış olduğunu ve klonlamada başarı ihtimalinin yükseldiğini bildirmektedirler. Bu da gösteriyor ki, insan hücresi klonlamaya yine kendisine bahşedilen yapıyla karşı koyuyor.

    Embriyoya yapılan mikro manuplasyonlardan bir görünüm
    (Kaynak: www.yedincigundem.com)

    Kök Hücreler

    Hücre kültürü çalışmaları ile, canlı vücudunda bir çok değişik hücre çeşidini meydana getirebilen kök hücrelerin olduğu ortaya konulmuştur. Kemik iliğinde bulunduğu bildirilen hematopoetik (kan dokusu) kök hücrelerin bütün kan hücrelerine dönüşebilme yeteneğine sahip olduğunun gösterilmesiyle başta kan kanseri olmak üzere bir çok kanser tedavisinde bu hücreler kullanılmaya başlanmıştır. Kök hücre kavramı bu hücrelerin çeşitli erişkin dokularında bulunduğunun saptanmasıyla daha da genişlemiş, artık günümüzde bir kan hücresinden bir sinir hücresi üretilebildiği veya daha ileri bir adım olarak bazı hücrelerden bütün organlara ait hücrelerin üretilebildiği bilimsel çalışmalarla gösterilmektedir. Bediüzzaman’ın "acbü’z-zeneb" olarak ifade ettiği ve yeniden yaratılışın özü olacak maddenin insan vücudunda bütün hücrelere dönüşebilecek ve bulunduğu şahısa ait genetik şifreyi taşıyan kök hücrelerin bulunduğu bir yapının olabileceğini akla getirmektedir. Kök hücre çalışmalarında böyle bir yapının göz önünde bulundurulmasının çalışmalara büyük katkı sağlayabileceği unutulmamalıdır.

    Diğer alanlarda olduğu gibi genetik çalışmalar sonucu elde edilen çok kıymetli verilerin suiistimal ihtimali hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. İnsanın genetik haritasının ortaya çıkarılmasına yönelik olarak gündeme gelen etik ve yasal tartışmalarla birlikte, 1997 yılının Kasım ayında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) düzenlediği konferansta "Birleşmiş Gen Haritası ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi" yayınlanmıştır. 25 maddeden oluşan bu bildirgede özellikle deşifre edilecek insan genomu sonucu, insanın genetik yapısı ne olursa olsun herkesin saygı görmeye hakkı olduğu, hiç kimsenin genetik ayrımcılığa tabii tutulamayacağını, doğal halindeki insan genomunun ticari amaçlar için kullanılmaması gerektiği, araştırma amacıyla insanlardan alınan genetik verilerin, başka amaçla kullanılamayacağı ve yasalar uyarınca bu bilgilerin gizli tutulması gerektiği, uygulanacak araştırma, tedavi ve teşhis metodunun potansiyel riskleri ve faydaları belirtildikten sonra genetik müdahale yapılabileceği, genetik müdahale sonucunda vücudunda herhangi bir hasar oluşan kişinin tazminat açma hakkı bulunması gerektiği, klonlama gibi insan onuruna aykırı üreme metotlarına izin verilmemesi gerektiği gibi temel konularda uyarılar ve önlemler dile getirilmiştir. Bu bildirgede belirtilen hususlar bütün dinlerin temel olarak bildirdiği prensiplerle örtüşmektedir.

    Peygamberimiz (as) "İlim Çin’de olsa dahi bulunuz" tavsiyeleriyle bilime vermemiz gereken önemi açıkça belirtmektedir. Bilimin her zaman iyi amaçlar için kullanılması gerekir. Alfred Nobel’in dinamiti keşfettiğinde aşılamayan dağların aşılarak yollar yapılacağını ve insanların birbiriyle daha rahat buluşacağını hayal ederek duyduğu sevinç ve mutluluğa, dinamitin bir savaş aracı olarak insanların öldürülmesi için kullanılmasının gölgesi düştüğü unutulmamalıdır. İnsan genomunun deşifre edilmesi, dikkatli kullanılmadığında insanlığa büyük zararlar verebilecek iki ucu keskin bir bıçak gibidir. Bilim doğru ve yerinde kullanıldığı müddetçe insanlığa faydalı bir araçtır.

    Kaynaklar

    Primatlar neden kopyalanamıyor? Bilim ve Teknik, Mayıs 2003 (Science, 11 Nisan 2003′ den alıntı).

    Winnacker El, İnsan Genomu, Deutsschland, Nisan/Mayıs 2001.

    Karagüzel A, Kalay E, Kutlu N, Şahin N, Genetik Mühendislik ve Tıbbi Uygulamalar, Sendrom, Ocak 2000.

    Granville DJ, Carthy CM, Hunt DWC et al., Apoptosis: Molecular aspect of cell death and disease, Lab Invest 1998, 78:893.

    Konopleva M, Zhao S, Xie Z et al., Apoptosis: Molecules and mechanisms, Adv Exp Med Biol, 1999, 457:217-236.

    Green DR, Reed JC., Mitochondria and apoptosis, Science, 1998, 281:1309.

    Nakatsuji N, Suemori H., Embryonic stem cell lines of nonhuman primates, Scientific World Journal, 2002 Jun, 26;2(6):1762-73.

    Dwayne Hunter Betterhumans Staff, Molecules Turn Stem Cells into Brain Cells, www.betterhumans.com, 03 June 2003.