Köprü Anasayfa

Genetik Bilimi Nereye Gidiyor?

"Yaz 2003" 83. Sayı

  • Genetik Çalışmalar ve Hayvan Klonlama

    Gürbüz Aksoy

    Prof. Dr.

    Genetik, canlılığın her an yaratılışındaki sonsuz ilim, kudret, irade, hesap, plan ve programa işaret etmekle, kâinatı bu yönüyle anlamamızı berraklaştıran bir bilimdir. Kalıtsal özelliklerin nesilden nesile nasıl aktarıldıklarını ve canlıların tipini belirleyen genlere ait özellikler (genotip) ile çevreye ait özellikler (fenotip) bu bilimin esas konularıdır.1

    Canlılığın tarifi ve mahiyeti hususunda biyoloji ilmi aciz kalmaktadır. Bir canlının tarifi onun morfolojik, anatomik, psikolojik, fizyolojik ve fiziksel olan binlerce özelliğiyle yapılmaktadır. Kısacası, canlılık özellikleri oldukça kompleks bir yapı arzetmektedir. Canlıların bu özelliklerinin her birisi, canlıya ait kalıtsal yapıya ve ilişkide bulunduğu çevreye göre şekil alır. Bediüzzaman’a2 göre canlı bir varlık tüm kâinatla alakalıdır ve küçük bir kâinat hükmündedir.

    Canlılar ister bitki ister hayvan olsun, ister tek hücreli isterse çok hücreli olsun temel yapıları birbirine benzer. Her bir canlının -özellikle- kalıtsal yapısı, vücudunu oluşturan tüm hücrelerinde aynıdır. Yani o canlının her bir hücresine neslini devam ettirme kabiliyeti dercedilmiştir. Bu kalıtsal yapının esasını DNA (Deoksiribonükleik Asit) adı verilen büyük moleküller oluşturmaktadır. Bütün canlılarda bulunan bu molekül, o canlının yapı ve özellikleriyle ilgili farklı bilgileri taşır. Bu bilgiler aslında DNA’yı oluşturan ve "nükleotid" denilen birimlerdeki A, T, G, C harfleriyle ifade edilen 4 temel bazın farklı farklı dizilişlerinden ibarettir. Bazların bu diziliş düzeni genetik şifreyi meydana getirmektedir. Bu şifreye, canlının hücre çekirdeğindeki kimyasal dille yazılmış formül de diyebiliriz. İnsanın tek bir hücresinde 3 milyar adet bu harflerden bulunmaktadır. Bir insan hücresindeki genetik bilgi toplamı en az 800 000 sayfa (yani 1000 sayfalık 800 ciltlik bir kütüphane) tutmaktadır. Her canlı türünün genotipi (kalıtsal yapısı) kendine hastır. DNA miktarı beslenme, çevre şartları ve metabolik olaylara göre azalıp çoğalmaz. Farklı türlerin DNA’ları miktar ve diziliş bakımından birbirine benzemez. Buna uygun olarak Bediüzzaman3 da, Cenab-ı Hakk’ın her ferde ve nev’e has ve müstakil bir vücut verdiğini; her bir türün müstakil olarak yaratıldığını, farklı türlerin silsile halinde birbirinden hasıl olmadıklarını, her nev’in doğrudan yaratılan ilk bir babası bulunduğunu ve bunun başka nev’in babası olamayacağını vurgular.

    DNA’nın belirli fonksiyonel bölgelerine gen adı verilmektedir. Bu genler kendilerine has özelliklerin oluşmasında görevlidirler ve sanki o canlının özelliklerine ait birer program paketidirler.

    Günümüzde genetik çalışmalar sonucu hedeflenen, bir genin bir başka canlıya nakli ve orada o genin ürünü olan proteinin elde edilmesiyle, canlıların biyopotansiyelleri değiştirilebilmektedir. Bunun sonucunda biyoteknoloji denilen yeni bir yatırım ve üretim alanı doğmuştur. Tıp, farmakoloji, enerji, kozmetik v.b. alanlarda olduğu gibi tarım ve hayvancılık alanlarında da dikkat çekici biyoteknolojik çalışmalar yapılmaktadır.4 Aslında tarım ve hayvancılık alanlarında insanların kâinata müdahaleleri yeni değildir. Yüzlerce yıldır insanlar çeşitli tarım ürünleri, ağaçlar, çiftlik hayvanları ve balıklarda verim artırıcı ıslah çalışmaları yapmaktadırlar. Hatta günümüzde geleneksel ıslah yöntemlerinin verim artırmadaki katkısı biyoteknolojiden çok daha fazladır. Bugünkü biyoteknoloji az sayıdaki özellik ve az sayıdaki türle sınırlıdır. Genetik çeşitlilik; biyolojik güvenlilik, çiftçilerin elde ettikleri gelir ve tüketici sağlığı açısından değerlendirildiğinde, günümüz gen teknolojisinin kullanıldığı tarım ve hayvancılığın, çevre koruma ve beslenme açısından çevreyle uyumlu ve tür çeşitliliğine dayalı tarım ve hayvancılıktan daha üstün olmadığı görülmüştür.5 Ancak geçmişte olduğu gibi gelecekte de ve özellikle 21. yüzyıl insanlığının gıda ihtiyacını karşılamak için teknolojinin çözüm üreten potansiyelinden faydalanmak mümkündür. Bununla birlikte şu da unutulmamalıdır ki, kâinatta her şey en mükemmel şekliyle yaratılmıştır; ancak insanoğlunun eli değdiğinde kalite/kalitesizlik ve verim/verimsizlik kavramları gündeme gelmektedir. Nitekim zikredilen biyoteknolojik çalışmalarda elde edilen ürünlerin olumsuzlukları ve araştırmaların ahlaki boyutları günümüz bilim adamlarının en başta gelen tartışma konularındandır.6

    Hayvanlarda Klonlama ve Dolly Örneği

    Klonlama, vericinin genetik materyalinin çoğaltılması veya kopyalanmasıdır. İlk klonlama denemeleri 1952’de kurbağalarda, 1979’da farelerde, 1984’de koyun embriyolarında ve 1986’da sığırlarda yapılmıştır. En son 1997’de Dolly adı verilen koyun doğmuş ve bu gelişme klonlamada bir kilometre taşı olarak kabul edilmiştir.7

    İskoçya’nın Roslin Enstitüsü’nde Dr. I. Wilmut ve arkadaşları, yetişkin bir dişi koyunun bedeninden aldıkları bir hücrenin (somatik hücre) çekirdeğini, micron birimi inceliğindeki bir enjektör iğnesi yardımıyla vakumlayıp, başka bir koyuna ait, çekirdeği çıkarılmış bir yumurtaya enjekte etmişler ve bu yumurtayı da üçüncü bir koyunun rahmine yerleştirerek 5 ay sonra genetik annesinin ikizi olarak Dolly’nin doğduğunu bildirmişlerdir.8

    Şekil 1: Bir Hayvanda Klonlama Aşamaları

    Bu konuda biraz daha ayrıntıya girersek klonlama olayında 3 kademe olduğunu görürüz (Şekil 1). Birinci kademede döllenmemiş yumurta hücresinin çekirdeği, yani genetik materyali özel bir teknikle çıkarılmakta, fakat uygun başka genetik materyal bulduğunda onu kabul edebilecek sitoplazma ortamı hazır olarak kalmaktadır. İkinci kademede ise kopyası istenen hayvanın bazı vücut hücrelerinin (örneğin meme bezi hücresi) çekirdeği çıkarılmakta ve bu çekirdek daha önce çekirdeği çıkarılmış olan yumurta hücresine aktarılmaktadır. Bu hücre üçüncü ve son aşamada dişi bir hayvanın rahmine konulup tekrar normal yavru gelişimi safhasına geçilmektedir. Böylece ergin bir koyundan 5 ay sonunda biyolojik babası olmayan veya eşeyli üreme olmaksızın bir kuzunun dünyaya gelmesi gerçekleşmiştir.

    Yukarıdaki araştırmayla ilgili pek çok soru işareti de bulunmaktadır. Bir kısım bilim adamı, yayınlanan bu araştırmada 277 yumurta hücresine yapılan çekirdek aktarımından 276’sının başarısızlıkla sonuçlanmasını ve sadece birinde başarıya ulaşılmış olmasını ve ayrıca benzer araştırmalarda başarı elde edilememesini gerekçe göstererek Dolly ile ilgili araştırmayı şüpheyle karşılamaktadırlar ve bu düşük düzeydeki verim oranı (% 0.36) karşısında bu tür klonlamanın olabilirliğini sorgulamaktadırlar. Ayrıca, sağlıklı bir kuzu olarak doğan Dolly’nin zigot gelişiminde harici bir müdahale söz konusu olduğundan bu hayvanın sağlıksız olarak hızla yaşlandığı tespit edilmiştir. Böylesi doğumlarda anomaliler, iri yavruya bağlı güç doğumlar ve genetik çeşitlilikteki azalmalar gibi hususlar söz konusudur. Kısacası, hayvan klonlama olayı henüz başarıya ulaşmış bir uygulama olmaktan çok uzaktadır.9

    Hayvan klonlama olayı rutin olarak başarıyla yapılsa dahi bu kopyalama olayında canlının yeniden yaratılması değil, yalnızca çoğalma yönteminin değişmesi söz konusudur. Bir organizmadan diğerine sadece çekirdek transferinin yapıldığı bir olayı "yaratma" olarak anlamak çok komiktir. Bir evden diğerine ev eşyası taşıyan nakliyecilere evi yapan mühendis veya evin sahibi denilemeyeceği gibi, gen transferi yapan uzmana da yaratıcı denilemez. Veya bir CD’den diğer boş bir CD’ye kayıt yapan kişi nasıl ki bilgisayarı ve içindeki programı yaptığını iddia edemez, aynen onun gibi bir atomu dahi yapmaktan aciz bir uzman, canlı yarattığı iddiasında bulunamaz. Klonlama veya kopyalama olayı, Allah’ın (c.c) yarattığı hücre, DNA, gen v.s.’yi kullanarak ve yine yaratılış kanunları içinde kalınarak yapılan, ancak normal çoğalma yöntemine bir müdahale ve normalden sapmayı inceleme çabasıdır. Bu gibi çalışmalar bizlere semavi dinlerdeki Hz. Havva ve Hz. İsa’nın dünyaya gelişlerindeki özelliği de hatırlatmaktadır.

    Klonlamada verici ve klonun aynı olacağı hatta kaderlerinin de aynı olacağı gibi ifadeler çok yanlıştır ve bilimsel değildir. Bir canlının genetik annesinden çoğu yönden farklı olacağı kaçınılmazdır. Aynı yumurta ikizlerinde bile çok belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Bilim adamlarına göre, genetik kopyalama farklı ortamlarda ve farklı zamanlarda gerçekleştiğinden, tümüyle aynı şartlarda bir hamilelik süreci geçirilmemiş olacağından ve ayrıca doğum sonrası çevre de farklı olacağından klon ile klonlanan arasındaki farklılıklar daha da fazla olacaktır. Kaldı ki, aynı kaderi paylaşmayacakları da kesindir. En azından Dolly genetik annesinden farklı yaşta ve akciğer yetmezliğinden ölmüştür: "O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O evlat edinmemiştir. Mülkünde bir ortağı da yoktur. Her şeyi O yaratmış ve her yarattığına bir ölçü ve nizam vererek onun kaderini tayin etmiştir."10

    Sonuç

    Hayvan klonlamayla gelecekte, bir örnek ve yüksek verimli hayvanların elde edilmesi, tedavi amaçlı olarak hayvanlardan ilaç üretimi, organ nakilleri, nesli tükenmekte olan hayvanların genlerinin korunup çoğaltılması, hastalıklara dirençli genlerin üretilmesi ve böylece daha az ilaç tüketimi vs. konularında gelişmeler beklenmektedir. Kısacası, her teknolojik gelişmede olduğu gibi, hayvan klonlama da iyiye kullanılırsa insanlığa hizmet edebilir.

    Dipnotlar

    1. Demirsoy, A., Yaşamın Temel Kuralları, Meteksan Matbaacılık, 1991.

    2. Nursi, Bediüzzaman Said, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İst. 2000, s. 310.

    3. Nursi, Bediüzzaman Said, İşaratü’l-İcaz, Yeni Asya Neşriyat, İst. 2000, s. 144-145.

    4. Karagüzel, A., Kalay, E., Kutlu, N. ve Şahin, N., Genetik Mühendislik ve Tıbbi Uygulamalar, Sendrom, Ocak-2000, s. 93-95; Faber, D.C., Molina, J.A., Ohlrichs, C.L., Vander Zwaag, D.F. and Ferre, L.B. Commercialization of Animal Biotechnology, Theriogenology, 59 (2003), s. 125-138.

    5. Zülal, A., Gen Aktarımlı Tarım Ürünleri, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, 426, Mayıs 2003, s. 38-43.

    6. Deutschland, Nisan-Mayıs 2001.

    7. Hochedlinger, K. and Jaenisch, R., Nuclear Transplantation: Lessons from Frogs and Mice, Current Opinion in Cell Biology 2002, 14:741-748; Westhusin, M.E., Long, C.R., Shin, T., Hill, J.R., Looney, C.R., Pryor, J.H. and Piedrahita, J.A., Cloning to Reproduce Desired Genotypes, Theriogenology 55 (2001), s. 35-49; Wilmut, I., Schnieke, A.E., Whir, J., Kind, A.J. and Campbell, K.H.S. Viable Offspring Derived From Fetal and Adult Mammalian Cells, Nature 385 (1997), s. 810-813; Yanagimachi, R., Cloning: Experience from the Mouse and other Animals, Moleculer and Cellular Endocrinology 187 (2002), s. 241-248.

    8. Wilmut, I., Schnieke, A.E., Whir, J., Kind, A.J. and Campbell, K.H.S. Viable Offspring Derived From Fetal and Adult Mammalian Cells, Nature 385 (1997), s. 810-813.

    9. Westhusin, M.E., Long, C.R., Shin, T., Hill, J.R., Looney, C.R., Pryor, J.H. and Piedrahita, J.A., Cloning to Reproduce Desired Genotypes, Theriogenology 55 (2001), s. 35-49; Yanagimachi, R., Cloning: Experience from the Mouse and other Animals, Moleculer and Cellular Endocrinology 187 (2002), s. 241-248.

    10. Furkan Sûresi(25), Ayet: 2.