Köprü Anasayfa

Genetik Bilimi Nereye Gidiyor?

"Yaz 2003" 83. Sayı

  • "İnsana, topluma ve ekolojik sisteme zarar vermemek koşuluyla, genler üzerinde biyolojik ve tıbbi nitelikte bilimsel çalışmalar yapmak, İslam açısından bir sakınca taşımamaktadır."

    Diyanet İşleri Başkanlığı

    Bilimsel ve teknolojik gelişmeler çağımızda baş döndürücü bir ivme ile devam etmektedir. Bu gelişmeler çeşitli alanları da ilgilendirdiği için zaman zaman dinî, ahlakî, tıbbî, felsefî ve sosyolojik açıdan tartışmalar ortaya çıkmaktadır.

    Son zamanlarda ortaya çıkan ve öncelikle hayvanlar üzerinde denenen kopyalama (klonlama) da çeşitli açılardan ele alınan ve tartışılan güncel konulardan birisi, hatta en önde gelenidir. Klonlama veya diğer bir ifadeyle genetik şifreleme sadece İslam dini açısından değil, hemen hemen bütün dinler açısından tartışmaya açılmış ve bu konuda değişik görüşler ileri sürülmüştür.

    Şüphesiz Allah Teala, insanı en güzel bir biçimde yaratmış ve ona en büyük saygınlığı vermiştir. "Andolsun ki, biz insanı şerefli kıldık…." (İsra, 17/70) ve "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" (Tin, 95/4) ayetleri İslam’da insana Yüce Yaratıcı’nın verdiği saygınlığı ifade etmektedir.

    İslam; din, can, akıl, nesil ve malın korunmasını istemektedir. İnsan fıtratını muhafaza konusunda ister sebep, ister netice açısından olsun, son derece hassas davranmıştır.

    İslam dini, insan ve toplum yararına gerçekleştirilen her türlü çalışmayı teşvik eder ve bu tür çalışmaları, topluma bir görev olarak yükler. Ancak bu tür çalışmaların hukuki, ahlaki ve manevî değerler açısından problem oluşturacak ve insanlık için tehlike arz edecek noktalara getirilmesini de asla onaylamaz. Bu alanda gerekli önlemlerin alınmasını öngörür.

    Buna göre, hangi şekilde olursa olsun, insana, topluma ve ekolojik sisteme zarar vermemek koşuluyla, genler üzerinde biyolojik ve tıbbi nitelikte bilimsel çalışmalar yapmak, İslam açısından bir sakınca taşımamaktadır. Hatta başta çeşitli hastalıkların tedavisi gibi insanlığa hizmeti amaçlayan bu ve benzeri bilimsel çalışmaları dinimiz takdir ve teşvik etmektedir. Bu noktada önemli olan varılan bilimsel sonuçların, yukarıda zikredilen beş külli maksada ve evrensel etik değerlere aykırılık arz etmeden, insanlığın hayrına kullanılmasıdır. Bu bağlamda insanlığın yararını sağlayıp zararını giderecek biçimde, bakteriler ve sair mikroskobik canlılarla bitkiler ve hayvanlar üzerinde kopyalama teknikleri kullanmak ve genetik mühendislik uygulamaları yapmanın, dinen caiz olduğunu ifade edebiliriz.

    İnsan kopyalamaya gelince; henüz mahiyeti, ne getirip ne götüreceği bilinmemektedir. Bir ilim olarak insanlığa kazandıracağı bir çok faydalar olabilir. Bir çok zararları da düşünülebilir. İnsanın fizikî, psikolojik, ahlakî, ailevi, sosyal ve hukukî yaşamına etkisinin ne yönde olacağı henüz denenmemiştir. İnsan bünyesindeki veya ekosistemdeki uyum ve dengenin olumsuz etkileneceğine dair ciddi kaygılar mevcuttur. Bu nedenle şu safhada insanın kopyalanması hususunda İslam adına kesin bir yargıda bulunmak için vakit erken olmakla birlikte, konusunun insan olmasından ileri gelen hassasiyet sebebiyle son derece ihtiyatlı davranmak gereklidir.

    Kadın veya erkekteki bir kusur sebebiyle, tabiî ilişkiyle gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde;

    Döllendirilecek yumurta ve sperm, her ikisinin de nikahlı eşlere ait olması, yani bunlardan herhangi biri yabancıya ait olmaması;

    Döllenmiş olan yumurta, başka bir kadının rahminde değil, kendi rahminde (yumurtanın sahibi olan eşin rahminde) gelişmesi;

    Bu işlemin, gerek anne-babanın; gerek doğacak çocuğun maddî, ruhî ve aklî sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olması şartıyla, normal yoldan gebe kalması ve anne olması mümkün olmayan evli hanımların, çeşitli tıbbi yollarla gebeliklerinin sağlanmasında, İslâmî hükümler açısından bir sakınca görülmemektedir.

    Başka kadının yumurtası veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile bir kadının gebeliğinin sağlanması ise insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurlarını taşıması sebebiyle caiz değildir.

    Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek bütün olayları ezeli ilmiyle tek bir an olarak bilmesidir. Allah’ın ilmi zamana ve mekâna bağlı değildir. Allah için geçmiş, gelecek ve şuan hepsi birdir. İnsanın henüz karşılaşmadığı bir olay, kendisi açısından yaşanmamış bir olaydır. Ancak Allah için bilinmezlik diye bir şey sözkonusu değildir. Allah katında bizim şu an yaşamakta olduğumuz ve ilerde yaşanacak olan her şey olup bitmiştir.

    İnsanın doğumundan ölümüne kadar karşılaşacağı olumlu ya da olumsuz gibi görünen bütün olaylar, Allah’ın ezeli ve ebedi ilmi dahilinde gerçekleşir. Bu husus En’am Sûresinin 59. ayetinde şu şekilde ifade edilmektedir: "Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki, onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın."

    Bu durum her olay için geçerlidir. İnsan, ne kendi iradesi dışında gerçekleşen kadere ne de kendi iradesine bağlı olarak takdir edilen kadere müdahale etmesi mümkündür.

    Genler üzerinde yapılan çalışmalar da bu kapsamdadır. Genetik şifrenin çözülmesiyle bir çok hastalıkların önüne geçilmesi gibi yararlı sonuçların elde edilmesi insanın kendi kaderini yazdığı anlamına değil, Allah’ın bunu, insan kaderinin iyi bir şekilde oluşmasına vesile yaptığı anlamına gelir.

    Diğer bir ifadeyle insan, kendi kaderinin olumlu şekilde oluşmasına sebep olmaktadır. Allah, insan oğlunun bir gün gen haritasını çıkaracağını bilmekte ve kaderini de buna göre takdir etmektedir.

    Örneğin bu çerçevede elde edilen buluşlar neticesinde ölümcül hastalığı tedavi edilen insanın kaderi değişmemiştir. Çünkü bu insanın kaderinde söz konusu buluşlarla hastalıktan kurtulma vardır.

    Sonuç olarak, genetik şifrenin çözülmesi ve bu alanda yapılan olumlu ya da olumsuz çalışmalar ve insan oğlunun genetik programa müdahale edebilecek imkânları elde etmesi, kadere karşı gelmek demek değildir. Aksine, Allah’ın yarattığı bilginin insanlık tarafından keşfedilmesi ve kullanılması demektir. Eğer bu bilimsel gelişmeler sayesinde insan ömrü uzarsa bu Allah’ın önceden takdir ettiği bir iştir. Yoksa insan, buluşlarıyla daha önceden kararlaştırılan kaderini değiştirmiş değildir.

    Kopyalamaya "yaratma" olarak bakmak hiçbir şekilde mümkün değildir. İnsanı veya başka herhangi bir canlıyı yaratmak, ancak Allah’a mahsustur. Nitekim bilimsel gelişmeler de bunu açıkça ortaya koymaktadır. Kopyalama çalışmaları, Allah tarafından yaratılmış olan materyaller üzerinde yapılmaktadır. Bir ayette şöyle ifade edilmektedir: "O, gökleri ve yeri eşsiz-örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece ‘ol’ der, O da hemen oluverir." (Yâsin, 36/82)

    Dipnotlar

    * Bu yazı, Köprü’nün konuyla ilgili sorularına, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 22/08/2003 tarihinde verdiği cevapları içermektedir.