Köprü Anasayfa

Said Nursi

"Bahar 2004" 86. Sayı

  • Ehl-i Kitapla Diyalog ve Cihad Stratejisi

    The Dialogue With the Book Owners and the Cihad Strategy

    Ali Ferşadoğlu

    Kur'an'ın; fıkri, ilmi ve manevi çalışma emri olan cihad ve tebliğ uslûbu azamî derecede nezaket ve nezahet kurallarını ihtiva eder. Özellikle ehl-i Kitaba karşı yumuşak, ortak kelimeye davet edici, müjdeleyici bir yaklaşımın sergilenmesini ister. Hiç şüphesiz, alemlere rahmet olan Resul-i Ekrem Efendimiz (asm), ehl-i kitaba da rahmettir. Dolayısıyla Kur'an'ın, Hıristiyan, Yahudi ve Sabiîlere bakan ayetleri, yaşayarak ve uygulayarak açıklamış, bize de nasıl davranmamız gerektiğini fiilen göstermiştir.

    Bu hususu ortaya koymadan önce, zihinlerde uyanan, "Hıristiyanlık ve Musevilikten uzaklaşanlar, acaba ehl-i kitap kategorisinde mi mütala edilmelidir. Ehl-i kitap kimlerdir ve bu kelime ile ne kast edilmektedir?" suallerine cevap arayalım: Ehl-i kitap, Tevrat, Zebur ve İncil'e ve Hz. Musa (as), Hz. Davud (as) ve Hz. İsa'ya (as) inananlara denir. Kitapları tahrif edilmiş, kendileri ondan uzaklaşmış oldukları halde, yine ehl-i kitaptırlar. Çünkü, kitapları tahrif edilip, dinleri bozulduğu için Kur'an ve Peygamberimiz (asm) gönderilmiş ve böyle isimlendirmiştir: "De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın."1 Muhammed Hamidullah, "Vahye dayanan bir kitaba sahip olduğunu söyleyen herkes, ehl-i kitap kabul edilebilir."2 yorumunu getirmektedir.

    Şimdi de, ehl-i kitapla olan münasebetlerde takip edeceğimiz temel kaide ve prensiplere göz atalım:

    İnanç hürriyeti: İster ehl-i kitap, ister başkaları olsun, herkesi inancında, düşüncelerinde şahane serbest ve rahat bırakmak, Kur'-an'ın kesin emridir. Bakara ve Kafirun Sureleri dahil, bir çok yerde buna işaret edilir: "Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doğrulukla eğrilik, iman ile küfür birbirinden ayrılmıştır."3

    Allah'ın insanlığa son elçisi Hz. Peygamber (asm) de bunu fiilen açıklamıştır. Müslümanlar da ona ittiba etmekle mükelleftirler. Kimseye inancını değiştirmesi için veya başka bir inanç telkin ederken, asla en küçük bir baskı ve şiddete baş vurulamaz.

    Kur'an, ehl-i kitaba nasıl yaklaşmamız gerektiğini bildirirken, kitap ve peygamberlerini şahid göstererek, onları imana davet eder: "De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman, ‘Şahit olun ki, biz Müslümanlarız!’ deyiniz."4

    Kim olursa olsun, mücadele, nasihat, öğüt ve davet, "hikmet" çerçevesinde ve en güzel şekilde yapılmalıdır: Nahl Suresinin 125'inci ayetinde şöyle buyurulur: "Allah yoluna hikmetle çağır, iyilikle nasihat et, yumuşak yaklaş, onlarla güzelce mücadele et."

    Ayrıca, ehl-i kitaba en güzel şekilde yaklaşıp, "İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz Ona teslim olmuşuzdur."5 şeklinde tevhide davet etmeyi tavsiye eder.

    Kur'an'î ve Muhammedî (asm) metod ve usûl böyle çizilmiştir ve Müslüman, ehl-i kitaba bu çerçevede yaklaşarak onu hak yola davet etmelidir. Günümüzün şartları ise geçmiş devrelere göre çok daha değişiklik arz etmiş, fevkalade hassasiyet ve nezaket kazanmıştır. Duygu, his ve düşünceleri, eski zaman insanlarıyla kıyaslanamayacak kadar vüsat ve giriftlik kazanmıştır. İlim, akıl, fen ve tekniğin hükmettiği günümüz şartları, diyalog ve tebliğin nezaket ve nezahet prensipleri çerçevesinde yapılmasını zaruri kılmaktadır. Bunu dikkate alan Bediüzzaman, "Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir."6 şeklinde bir hatırlatmada bulunmaktadır.

    Ehl-i kitabı tahkir etmemek, münakaşa etmemek ve yalanlamamak: Bir hadis-i şerifte, ehl-i kitabın Tevrat'ı Müslümanlara İbranice okuyup, Arapça olarak açıklamalarına karşılık, ehl-i kitabın size söylediklerine inanmayın, inkar da etmeyin. Sadece, Biz Allah'a ve bize indirilene,7 peygamberlerine, kitaplarına inanıyoruz' deyin. Böylece onlar söylediklerinde gerçek üzerinde iseler yalanlamamış, hata içinde iseler tasdik etmemiş olursunuz8 buyurulur.

    Bu, aslında bir tebliğ ve irşad metodudur. Hiç şüphesiz ki, onların her söylediklerini aynen kabul etmeyi gerektirmez. Kapalı ve muğlak meselelerde, kitaplarından veya dinlerinden kaynaklandığını ileri sürdükleri meseleleri, sonradan tahkik etmeye ve incelemeye alınabilir; onları da bu işe katarak, hakikat araştırılabilir. Zaten, gerçeği arama meyli ve fıkir hürriyeti, onlarda fevkalade gelişmiştir.

    Yoksa, başta kestirip atarak veya yalanlayarak, onları bütün bütün uzaklaştırmak olur. İslamiyet, Hz. Adem'den başlayıp, Hz. Musa (as), Hz. İsa'dan (as) geçip Hz. Muhammed (asm) ile kemale erdiğine göre, belki de onların bahsettiği şeyin özü semavidir, İslamiyet'in muhtevasındadır.

    Ayrıca, isabetli bir diyalog ve hizmetin ifasının tevfik-i İlahiyeye uygun hareket etmekle mümkün9 olacağını bilmek gerekir.

    Vahiy ve Sünnet ile tespit edilemeyen hususlarda ehl-i kitaba uymak: Hiç şüphesiz ki, ehl-i küfrü taklit etmek caiz değildir. Ancak, ahlakın kaynağı din olduğu gibi, sanatın ve estetiğin de kaynağı dindir. Pek çok güzellikler, peygamberler vasıtasıyla insanlığın ufkuna sokulmuştur. Ehl-i kitabın gösterdiği bazı güzel hasletler, davranış ve hareketler de peygamberi bir davranış olabilir. Nitekim, İslamiyet, sair dinlerin bütününü reddetmemiştir. Güzel yönleri almış, eksiklikleri tamamlamış, yanlışları tashih etmiş; çirkin ve yanlışları reddetmiştir. Zaten, Mümtehine Süresinin 4. ayeti, eski peygamberlerden bazılarını anarak ve dikkate sunarak onlara uymamızı emreder: İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.'

    Peygamber Efendimiz (asm), Abdullah ibn-i Abbas'a (ra) göre, saç konusunda, ehl-i kitabı taklit ederek, alnının üzerine bırakıyordu. Müşrikler ise, başın her iki yanına atıyorlardı. Daha sonra, saçlarını alnının üzerinden sağa-sola ayırdı.10

    Ehl-i kitabı, samimi dost bilmemek ve kıskançlıklarından gelen sıkıntılara karşı tahammül göstermek gerekir: Ancak, Yahudilere de özel bir muamele uygulamak gerekmektedir.11 Kur'an, onlarla Hıristiyanlar arasında bir farkın bulunduğunu belirtir: "Ey Muhammed! Mü'minlere en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah'a eş koşanları bulursun. Onlardan sevgice en yakın 'Biz Hıristiyanız' diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahibler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır."12

    Tabii ki, ehl-i kitabı da, "İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz ona teslim olmuşuzdur"13 ayet-i celilesine göre, "zalim ve insaflı" olanlar olarak ikiye ayırıp, ona göre muamele etmeli. İnsaflı olanlarla yukarıda izah etmeye çalıştığımız "en güzel şekilde" mücadele ederken; "zalim" olanlara karşı da, gerekli hukuki ve idari zecri tedbirlerle mücadele edilmeli.

    Bediüzzaman ve Dinler Arası Diyalog

    Bediüzzaman; gayet nazik, nazenin, müsamahakar, âlicenab, anlayışlı, yumuşak ve müjdeleyici bir diyalogla tebliğ anlayışına sahiptir. Diyalogu, "cihanşumül ve müsbet/olumlu" olmak üzere iki esasa oturur. Cihanşümuldur, çünkü; atom, hücre, uzuv, unsurlar, dağlar, bitkilerle diyaloga geçer, onlarla konuşur ve onları konuşturur.

    Muhatapları, insanlar, Müslümanlar ve yediden yetmişe her kesimdir. Başta çocuklar, gençler, kadınlar, ihtiyarlar, hastalar, müttaki/mütedeyyinler, halk, ehl-i ilim, eğitimci, yönetici, politikacı ve meslek erbaplarının herbirisiyle diyalog içindedir. İşçi, demiryolu çalışanları, gemi personeli, mahkeme görevlileri, bekçi, jandarma, en azılı mahpuslarla diyaloga girer; onlara nasihatler eder; mesleklerinin inceliklerini anlatır. Kürsülere çıkar, halka ders verir. Bu arada, inançsızlar, ateistler ve ehl-i kitap da onun diyalog ve tebliğ alanındadır. Çünkü, her kesime, her mesleğe ve her meşrebe, her meseleye karşı orijinal yaklaşımları, her probleme karşı pratik bir çözümleri vardır. Risale-i Nur ise; inançlı, inançsız, ehl-i iman ve ehl-i kitap olmak üzere insanlıkla topyekün bir diyalog içine girer.

    Bediüzzaman, ehl-i kitapla diyalogun alt yapısını oluştururken; Hıristiyan alemi, Müslüman alemini esaret altına almışken bile, İslamiyet'in hakkaniyetini, ilmin ve Müslümanların izzetini muhafaza ederek, asla tezellül göstermeyerek diyalogun, dostluğun, ittifakın, birlikte hareket etmenin yollarını gösterir: "Şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyan'ın dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor."14

    "Bir sineğe mağlup olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen aciz bir insanın uluhiyet dava etmesi; ne derece ahmakçasına maskaralık olduğu malumdur. İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli goründüğü bir zamanda, Hz. İsa (a.s.) şahsiyet-i manevisinden ibaret olan hakiki İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiye'nin semasından nüzul edecek, hal-ı hazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı saflaşacak, hurafelerden ve tahrifattan sıyrılacak, İslam hakikatiyle birleşecek, manen bir nevi, İslamiyet'e inkılap edecektir. Ve Kur'an'a iktida ederek, o İsevîlik şans-ı manevisine tabi ve İslamiyet tabi olunan makamda kalacak. Hak dini bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı, ayrı ayrı iken mağlup olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semavatta cism-i beşeriyesiyle bulunan şahs-ı İsa (a.s.) o din-i hak cereyanının başına geçeceği bir muhbir-i sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in vadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadir-i Külli Şey vaat etmiş, elbette yapacaktır."15

    Diyalogun fikri altyapısını oluşturacak diğer hususlara da temas eder: Zalime karşı miskinliği esas tutan Hıristiyanlık, nihayet cesarete geldi.16 Dindar Hıristiyanlarla dost olunabilir.17 Dinsizler tarafından öldürülen mazlum Hıristiyanlar bir nevi şehid sayılabilirler.18 Hıristiyanlık alem-i İslamla ittifak edecek.19 Hıristiyanlardan hizbü'l-Kur'an'a kuvvetli bir imdat gelebilir.20 Hıristiyanlık hurafelerden sıyrılacak.21 Hıristiyanlık İslamiyet'le mezcolacak ve Deccalı dağıtacak.22 Hıristiyanlık safileceşektir.23 Hurafat ve tahrifattan sıyrılacak olan Hıristiyanlık İslamiyet'e inkılap edecek, insanlığa dünya ve ahiret saadeti verecek.24

    Dipnotlar

    1. Maide, 77.

    2. Hamidullah, Le Saint Coran, p. 21.

    3. Bakara, 256.

    4. Al-i İmran, 64.

    5. Ankebut, 46.

    6. Hutbe-i Şamiye, s. 102.

    7. Buhari, Tefsir, 11.

    8. Beyhaki, 2, 10.

    9. Emirdağ Lahikası, s. 10.

    10. Buhari, Menakibü'l-Ensar, 52.

    11. İbrahim Canan, Peygamberimizin Tebliğ Metotları-1, Nesil Yay., İst. 1998, s. 153.

    12. Al-i İmran, 82.

    13. Ankebut, 46.

    14. Emirdağ Lahikası, s. 179.

    15. Mektubat, 60.

    16. Sünuhat, s. 38.

    17. Kastamonu Lahikası, s. 187; Münazarat, s. 70.

    18. Şualar, s. 290; Kastamonu Lahikası, s. 75-76.

    19. Emirdağ Lahikası-1, s. 58, 65.

    20. Kastamonu Lahikası, s. 92.

    21. Emirdağ Lahikası-1, s. 118.

    22. Şualar, s. 493.

    23. Hutbe-i Şamiye, s. 120.

    24. A.g.e., s. 38.