Köprü Anasayfa

Bitmeyen Esaret: Yoksulluk

"Güz 2004" 88. Sayı

  • Dindarın ve Yoksulun Yaşam Dünyası Aile Odaklı Stratejiler

    The Life World of the Religious and Poor: Family Focused Strategies

    Necdet Subaşı

    Yrd. Doç. Dr., Muğla Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü öğretim üyesi.

    Dindarın ve yoksulun yaşam dünyası aile içinde nasıl şekillenmektedir? Bu hiç de türdeş olmayan farklı yaşam stratejileri aynı merkezde odaklandığında ortaya çıkan görünümü nasıl okumak gerekir? Hem dindarlığa hem de yoksulluğa atıfta bulunmamızı kaçınılmaz kılan bir görüntüyle karşılaşıldığı durumlarda, her iki özelliği buluşturan ana bileşenlerden hareketle aile hangi stratejilerle kendini temellendirmektedir? Yanı sıra bu bileşim noktaları, ailenin varoluşsal yapısını ne yönde etkilemektedir?

    Dindarlıkla yoksulluk arasında tematik düzeyde bile olsa bir ortaklık olduğu iddiası oldukça yaygın bir kanaatin oluşmasına yol açmıştır. Aslında iddia, kuramsal açıdan yeterince temellendirilmiş sayılmaz, ancak yine de etkileme şansı yüksek bir bakış açısından beslenmektedir. Genelde yapılan, yoksulluğun dinselliğin pasifize edici moral değerlerden beslendiği iddiasını pekiştirici yorumsamalardır. İddiaya göre, dindarlık hali zenginlikten çok yoksulluk bağlamında ele alınması gereken bir durumdur. Dindarın gündelik yaşam stratejisinde içkin olan örüntüler, son tahlilde yoksulluğu dinselliğin bir tamamlayıcısı olarak kodlamaya imkan vermektedir. Hiç kuşkusuz bu iddianın ampirik düzeyde kanıtlandığından söz etmek mümkün değildir. Ne var ki, söz konusu iddianın, dinlerin gündelik hayata karşı belli bir mesafeyi, belli bir duruşu öneren yorumlarından beslendiği de açıktır. Yoksulluğun dinsellik düzeyinde ortaya çıkardığı muğlaklığı göz ardı etmemek gerekir (Subaşı, 2003).

    Bir din olarak İslam'da, inananların dünya hayatına pek fazla rağbet etmemeleri, çünkü dünyanın gerçekte bir geçici heves ve tatminkarlık alanı olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapılır (Cebeci, 2003). Dünyaya karşı zihniyet düzeyinde derin bir kıymet kazanan bu yaklaşım, dinlerin pek çoğunda içkin olan bir perspektifin hayatla kurduğu ilişkiyi yansıtır. Sözgelimi dünya hayatını belli bir perspektif içinde değerlendiren Müslüman bakış açısı, böylece yaşam alanını düzenlemeyi amaçlarken, bu zihniyet dünyasının ürettiği bir duruşa sahip olunmasını da salık vermektedir. Nitekim dünya karşısında kararlı ve tutarlı bir duruş önerisi, özellikle İslam tasavvuf öğretisinde güçlü bir şekilde işlenmiştir (Ülgener, 1981). Ancak yine de bu duruşun ve mesafe bilincinin bugün içi farklı içeriklerle donanmış yoksulluğu özendirdiği, yoksullukla dinselliği-dindarlığı aynileştirdiğini düşünmek mümkün değildir.

    Yoksullukta bizatihi yoksun bırakılma hali söz konusudur. Çünkü yoksullukta geçerli olan, yaşamdan pay edinme konusunda karşı karşıya kaldığımız bir mahrumiyettir. Kişinin belli bir yaşam felsefesini içselleştirmesinin ürünü olarak yoksul kalma iradesine bağlı bir "hal"den farklı olarak, yoksullukta geçerli olan, kişinin kendisi için zorunlu/olmazsa olmaz pek çok "nimet"ten yoksun bırakılma halidir. Dünyaya karşı geliştirilen bir tutumun dinsellikle ilişkilendirilmesi, aslında verili bir zihniyetin tarihsel-toplumsal öncülleriyle ilişkilendirilmeksizin, yeniden okunmasının bir ürünüdür.

    Yoksulluğun modern tanımlarında pek çok ögeye yer verilmektedir. Ancak dinsellik/dindarlık bağlamında ele alındığında yoksulluğun temel özelliği mahrumiyeti seçmek değil bizzat mahrum bırakılmaktır. Kendi özgür iradesiyle mahrumiyeti saygın bir yaşam kriteri olarak tercih etme, dinselliğin bir özelliği olarak kabul edilebilir; ancak bu tercihin bütünüyle bir dinsellik görünümü olduğu iddia edilemez. Çünkü mahrumiyete uğra(tıl)ma mahrum olmayı seçmekten bütünüyle başka bir şeydir.

    Toplumsal ölçekte aile, dinsellikle en kolay ilişki kurulabilen temel bir birimdir. Öyle ki, ailenin kurumsal yapısıyla dinsellik arasındaki ortaklıklar her zaman dikkat çekicidir. Ailenin yapısal özerkliği, dinselliğin her türden yapılanma ve etkisini içinde barındırması açısından dikkat çekici özelliklere sahiptir. Çocuğun dünyaya gelişinden aile içinde kendini inşa etmesine kadar hemen her aşamada dini bir yapılanmanın gerçekleştiği görülür. Bu çerçevede bile dinin en muhkem barınağının aile olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hatta dinin aile aracılığıyla toplumsala nüfuz ettiği, aile içindeki içselleşme deneyimlerinin çok kere bireyi, dinselliğin çekim gücüyle karşı karşıya getirdiği görülür. Hatta dinselliğin dönüşümüne ilişkin kimi gözlemler için bile aile en uygun bir gösterge oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak ailenin tüm üyeleri geniş anlamda toplumsal bağlamın (cemaat-millet) görüntüsünü taşıması açısıyla özgül değer, tutum ve yaklaşımların oluşturulduğu kendine özgü ve kendine yeterli bir saha özelliği taşımaktadır.

    Bu özelliği ailenin üyelerine kazandırdığı çeşitli davranış özelliklerinin kaynağını değerlendirme konusunda bize elverişli imkanlar sunmaktadır. Ailenin dinsel tutumlarının oluşturduğu yaşama deseni, son tahlilde bireyin toplumsal alanda nasıl uç vereceği konusundaki ipuçlarını içinde taşımaktadır. Hiç kuşkusuz, çevre, okul, yaşam deneyimlerinin zenginliği, trajediler, başarılar, ödüller, kayıplar kişinin serencamında oldukça belirleyici durumdadırlar. Ancak bütün bunların en temel unsurlarının aile içinde kendine bir karşılık bulduğunu da unutmamak gerekir (Subaşı, 2002).

    Aile her zaman bir güvenlik alanı olarak işlev görür. Bu güvenlik ontolojik-epistemolojik düzeydeki iç tutarlılığın kurumsallaşması açısından kendisine olağanüstü bir rol kazandırır. Yanı sıra bu kazanım dinsellik dolayımındaki yaşam tercihlerinin ortaya çıkmasını da mümkün kılar.

    Yoksulluk bir tercih değildir. Aksine yoksulluk fiili bir durumdur. Yaşam tercihleri içinde yoksulluk kültürel bir yapı üretmektedir. Yoksulluk kültürüyle, fukaralığın dünyasında oluşan bir örüntüler toplamına vurgu yapmaktadır (Lewis, 1974). Yoksulun yaşam deneyimleri kendi fiziki, ekonomik ve kültürel donanımları çerçevesinde oluşmaktadır. Hatta bu durum çok kere bir süreklilik ve alışkanlık da oluşturmaktadır. Hiç kuşkusuz dinsellik de varolan bu durumun alt edilmesi ya da kabullenilmesi konusunda bir açıklama düzeneği olarak kullanılmaktadır. Bu durumda din, varolan durumun değiştirilmesi için zengin açılımlar sunan bir pencere olabileceği gibi mevcut durumun onanmasını kolaylaştıran temel bir meşrulaştırıcıya da dönüşebilmektedir.

    Sorun şudur: Aile yoksulluk hallerini aşma ya da bu hallere ram olma süreçlerinde dinsellikle arasındaki bağı nasıl kodlamaktadır? Sık tartışılan biçimiyle dinsellik, varolan durumu haklılaştıran bir rol mü üstlenmektedir? Bizatihi durum dinselliğin bir sonucu mudur, yoksa ulaşılan noktanın kabullenimi için dine mi başvurulmaktadır?

    Yoksulluk ve dinsellik çok kere gevşek bir ilişkisellik içinde ele alınmakta (Çiğdem, 2003) ve özellikle kadercilik ara bir form olarak gündeme getirilmektedir. Zaten kadercilik, "yoksulluk kültürü"nün temel özelliklerinden biri olarak görülmektedir. Kaderci bakış açısı, beraberinde tevekkülü de getirmektedir.

    Bu bakış açılarında ailenin fukaralık gerçeği, ilahi-kozmik bir gerçeklik olarak tanımlanmakta, takdir edilmiş mahrumiyetin olası-yıpratıcılığı, dinsellikten ödünç alınan "sabır" kavramıyla aşılmaya çalışılmaktadır. Dikkat edilirse, dinselliğin öne çıkardığı vurgu, varolan durumun aşılması ya da aşılmamasından çok, verili durumun kabullenilmesinde gerekli asgari direncin devşirilmesi için dine başvuruyu yüceltmektedir. Böylece sabredilerek, yoksulluğun yıkıcı yan etkileri, aile düzeninin (ki çok kere bu düzen kutsaldır) sarsılmasına yol açabilecek koşulları aşılabilmektedir.

    Sonuç olarak, ailenin yapısal özerkliğinin tanımlanmasında dinsellikle yoksulluk arasında kurulan eşleştirmeler açıkça sorunludur. Eğer illa da bir ilişkisellikten söz edilecekse, yapılması gereken dinselliğin yoksulluğun acılarının azaltılmasında ya da sınırlandırılmasında ortaya koyduğu görece yatıştırıcılığına dikkat etmektir. Bu da sabır, kadercilik ve tevekkül kavramlarının eşliğinde gerçekleşmektedir.

    ***

    Öz

    Bu çalışmada dindarın ve yoksulun yaşam dünyasının aile odaklı stratejilerden hareketle çözümlenmesi amaçlanmaktadır. Yoksullukla dinsellik arasında kurulan gündelik-popüler ilişki, aileyle dinsellik arasında da kurulabilmektedir. Esasen aile dinselliğin temel referansları arasında yer almaktadır. Bu ortak argümanlar sonuçta yoksulluğu dindarlık ve aile merkezli tartışmalara dahil etmektedir. Bu çalışma sözkonusu gerilimin sınırlarını yeniden gözden geçirme çabası olarak okunabilir.

    Anahtar Kelimeler: Aile, Dindarlık, Yoksulluk, Dinsellik, Sabır

    Abstract

    This article aims to analyze the life world of a religious man or a poor man through the family focused strategies. The daily-popular relationship conducted between poverty and religiosity may also be set up between family and religiosity. Indeed, family belongs to one of the basic references on religiosity. Consequently, these common arguments include poverty into the discussions on religiosity and family-centered debates. This work may be read as an attempt to reconcile the borders of the above-mentioned tension.

    Keywords: Family, Piety, Poverty, Passion, Religiosity

    Kaynakça

    CEBECİ, Lütfullah (2003). "Kur'an ve Yoksulluk" Yoksulluk, İstanbul: Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, C. II, ss. 286-303.

    ÇİĞDEM, Ahmet (2002). "Yoksulluk ve Dinsellik", Yoksulluk Hâlleri -Türkiye'de Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri-, Ed. Necmi Erdoğan, İstanbul: Demokrasi Kitaplığı, ss. 134-164.

    LEWİS, Oscar (1974). İşte Hayat, Yoksulluk Kültürü İçindeki Bir Porto Rikolu Aile Üzerine Bir İnceleme, Çev. Vahit Çelikbaş, 3.B., İstanbul: E.

    SUBAŞI, Necdet (2002). "Toplumsal Değişme, Aile ve Yeni Risk Alanları", Türkiye Günlüğü, Sayı: 69, ss. 94-104.

    SUBAŞI, Necdet (2003). "Yoksulluğun Muğlak Dinselliği", Yoksulluk, İstanbul: Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, C. II, ss. 262-279.

    ÜLGENER, Sabri F. (1981). Dünü ve Bugünü ile Zihniyet ve Din -İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı, İstanbul: Der.

     

    Dipnotlar

    * Bu metin Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından 18-20 Mayıs 2004 tarihlerinde Ankara'da düzenlenen IV. Aile Şûrası'na, bildiri olarak sunulmuştur.