Köprü Anasayfa

Sivil Toplum & İletişim

"Bahar 2005" 90. Sayı

  • II. Masa: Kişiler Arası İletişim

    II. Research Conference - "Communication" [Final Declarations]

    [Sonuç Bildirisi]

    II. Arama Konferansı
    “İletişim ve Risale-i Nur”
    Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi
    4-5 Mayıs 2005 / Ankara

    1. İletişim Kavramı

    İlk insan Hz. Adem'e talim-i esma ile Allah'ın verdiği mesaj, insanın iç iletişimiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Daha sonra insanların çoğalmasıyla kişiler arası iletişim başlamıştır. Bireyler arası iletişim da toplumsal iletişime dönüşmüştür. "İnsan nasıl hayat-ı şahsiyesiyle, hanesinin ve köyünün bekasıyla alakadardır. Öyle de hayat-ı içtimaiye ve nev'iyesiyle küre-i arzın ve dünyanın yaşamasıyla alakadardır." İnsana yüklenen bu alakadarlık yaratılış gerçeğine uygun farklıkları kabullenmeyi ve farklı durum ve yeteneklere göre iletişim içinde yaşamayı gerekli kılmıştır. İlahi mesajın esas muhatabı olan insan, ruhlar aleminden anne rahmine, anne rahminden dünyaya ve sonrasında hesap günündeki muhasebe ile devam edecek bir iletişim süreci içindedir.

    İletişimin yoğun ve etkin bir biçimde yaşandığı ve iletişim çağı olarak adlandırdığımız günümüzde, Bediüzzaman'ın tespitiyle fen ve sanatın gücünü etkili bir sunuma dönüştüren belagattır. Belagatı, hale mutabakat alarak ifade eder. Yani ortamın gereklerine uygun doğru ifade ve davranış olduğu göz önüne alınırsa, müfritane irtibat vurgusunda anlam bulan sürekli kesintisiz iletişim bir zorunluluktur.

    Buna göre çağımızda iletişim konusunda yapılan araştırmalar dikkate değer boyutlarda artmaktadır. Herkesin fark ettiği, ancak tam olarak tanımlayamadığı bu olgu, kaynağını, iletişim kavramının gittikçe genişleyen niteliğinden almaktadır.

    İletişim, bazen başkasıyla konuşmaktır, günlük hayatımızda yer etmiş olan kitle iletişim araçlarının kullanımıdır, bilgiyi yaymadır, sözlü ve sözsüz tutumdur, genel ifadesiyle her türlü eylem ve eylemsizliktir. Kısacası iletişim insan hayatının her anıdır.

    İletişimi terim olarak; "düşünce ve duyguların, bireyler, toplumsal kümeler, toplumlar arası söz, el kol hareketi, yazı, görüntü vb. aracılığı ile değiş-tokuş edilmesini sağlayan toplumsal etkileşim süreci" şeklinde de tarif edebiliriz.

    "İletişim"in gerek sözcük, gerekse kavramsal anlamda ileten ve iletilen olmak üzere iki tarafı vardır. İletişim içinde olanlar arasında bir geçiş ve "etkileşim" vardır. Etkileşim kavramı içerisinde de etkileyen ve etkilenen anlamları vardır. Bu etkileşim beraberinde bir "değişim"i de getirebilir. İletişim halinde olan taraflar birbirlerini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilirler. Değişimin olumlu olması bir tekâmüldür, istenilen gelişmeye vasıta olur.

    İletişim insanlar ve diğer canlılarla bir anlamda tepki alışverişimizdir. Bu süreçte insanların tüm duyguları devrededir. Muhataba göre farklılık gösteren ve hayatın şifre ve kodlarını çözmeye yarayan anahtardır.

    İnsanlar arası diyalogda amaçlanan ise anlam ortaklığıdır. Anlamlar ortak kılındığı ölçüde iletişim etkili sonuçlar verir.

    2. İletişim İhtiyacı

    İnsan diğer insanlarla ve varlıklarla tanışmak, görüşmek, yardımlaşmak ve münasebet kurmak zorundadır. Tanıma ve fikir birliği sonunda başkalarıyla çalışarak kendi başına yapamayacağı işleri yapabilir ve geniş sosyal faydalar elde edebilir. İnsan özgür bir iradeye sahip olduğundan iletişimde akla kapı açıp iradeyi elden almamak gereklidir.

    İletişimi doğru planlanmalı ve kendi kuralları içinde gerçekleşmelidir. İletişimde tarafların mutlaka bir anlaşmaya veya mutabakata varması şart değildir. Önemli olan, iletişimin doğru yaşanmasıdır.

    Tebliğ de bir iletişim olduğuna göre, mesajımızı verirken vazifemizi yapmak ve sonucu kabullenmektir. Buna göre iletişimin kendisi insan için bir mutluluk olmalıdır. Sonuç alacak gibi çalışmalı, ille de sonuç alacağım diye iletişim sürecini olumsuz yönde etkileyecek bir tarza da girilmemelidir. Çünkü iletişimi sürdürmek, sonuç almaktan daha öncelikli bir durumdur. İletişimin sürdürülmesi halinde zamanla istenilen sonucun da alınabileceği umulur.

    Ayrıca insan iletişim yoluyla diğer insanları ve çevresindeki varlıkları tanımakla "kişi yabancı olduğu şeye düşmandır" vaziyetinden kurtulmakta ve bir anlamda kendisini de daha güvende hissetmektedir.

    Bediüzzaman, İslamiyet'i Müslümanlar arasındaki iletişimin en önemli etkenleri arasında sayar. Bu dinin gereği gibi yaşanması halinde beden dili iletişimi de (lisan-ı hal) diyebileceğimiz bir bağ ile diğer hak dinlerin mensuplarını da etkileyeceğini belirtmektedir. Bu anlamda "Eğer biz doğru İslâmiyet'i ve İslâmiyet'e lâyık doğruluğu" söz ve davranış dilimizle ortaya koysak bu etki daha da genişleyecektir ve küresel boyuta ulaşacaktır.

    3. İletişimin Engelleri

    İletişimin amacı, insanları olumlu yönde ikna etmektir. Ümitsizlik daha işin başında iletişimi keser ve kırar. Bediüzzaman'ın ifadesiyle "Yeis mani-i her kemaldir. Yeis ümmetlerin, milletlerin en dehşetli bir hastalığıdır." Neme lazım fikrini ortaya çıkardığından zaten bu halde iletişime ihtiyaç duyulmaz.

    Tarafgirlik duygusu iletişimi engelleyen faktörlerden biridir. Bu anlamda insanların bağlılık duyduğu değerler ve mensubiyeti olan şahs-ı manevilerin aleyhinde bulunulması halinde iletişim bağı zarar görür. O şahs-ı maneviyi tasvip etmesek bile daha başka irtibat noktaları bulunabileceğinden, o hususu göz ardı ederek iletişim kanallarını açık tutmak gerekir.

    İnat, haset ve çekememezlik insanlar arası iletişimi engellemektedir. Körü körüne yanlışta ısrar edip doğruya yönelmemek olan inat ve karşı tarafı çekememezlik olan hased hallerinde karşı tarafın iyiliğini istemek ve onunla bağ kurmak imkanı kalmaz. Aynı zamanda haset, kişinin kendi iç iletişimine de zarar vermektedir.

    Düşmanlık, sevginin zıddıdır. İletişimin kaynağı sevgi olduğu için düşmanlık bunu ortadan kaldırmaktadır. Kişinin bütünlüğü veya kurumu yerine, olumsuz davranış ve sıfatı eleştirilmelidir. Hakikati aramaya vesile olan fikir ayrılığı ise iletişimle çatışmaz. İletişim olgusu içinde taraflar farklı fikirlerde olmalarına rağmen iletişimi sürdürebilirler.

    Bir kimsenin hoşuna gitmeyen bir sözü arkasından söylemek anlamına gelen gıybet, sevgi, saygı ve dostlukla bağdaşmayacağından iletişim kurma imkânını ortadan kaldırmaktadır. Kur'an'da gıybet, ölü mümin kardeşinin etini yemeyle özdeşleştirilerek ondan uzak durulması gereği en iyi şekilde ifade edilmektedir.

    İnsanın olaylara ve insan ilişkilerine bencillikle, yani ben merkezli yaklaşarak ilişkilerini sadece kendi menfaatine göre düzenlemek istemesi, iletişimin devamına engel olur. Çünkü iletişim fedakârlıkla yürüyen, ancak sonuçta iletişim halinde olan taraflara olumlu kazanımlar sağlayan bir süreçtir.

    Münakaşada insaf ile, hakkı bulmak niyeti ile hareket edilmediğinden körü körüne yanlışta ısrar edilerek bildiğinden şaşmamak söz konusu olduğundan, hak karşı tarafın elinde olduğu halde inatla alınmadığından iletişim gerçekleşmez. Haklı çıkan taraf ise gururla hareket ettiğinde yine iletişimden beklenen yarar gerçekleşmez. Bediüzzaman'a göre hak karşı tarafın elinde ortaya çıksa bile onu memnuniyetle almak suretiyle bilmediği bir şeyi öğrenebilir.

    Olumlu tenkit, yani yapıcı eleştiri hakikatin ortaya çıkmasına yardım eder. Ancak gerçeği çarpıtmak ve gurura kapılmak suretiyle tenkitte bulunulması halinde taraflar arasında iletişim süreci işlemez. Bu durum manevi değerler ve insaf ölçüleriyle bağdaşmaz.

    İki yüzlülük anlamına gelen riya hem Kuran-ı Kerim'de, hem hadislerde şiddetle kötülenmiştir. Bu özellik, insanlar arası ilişkilerde bireylerin birbirlerine karşı samimi davranmalarını ve birbirlerine güvenmelerini engellemekte ve çoğunlukla güvenin su-i istimal edilmesine neden olmaktadır.

    4. İletişimi Olumlu Etkileyen Faktörler

    İletişimde verilen mesajın zihinlerde olumlu etki yapması beklenir. Bu bakımdan müsbete yönlendirmek esastır. Bununla birlikte olumlu ve olumsuzu bir arada düşünmek gerekir. Olumludan vazgeçirici şeyleri de olumsuz olarak nitelendirmek mümkündür. İletişimin stratejisi zihni ikna etmek olmalıdır. Olumsuzdan vazgeçirici, olumluya yöneltici olacak şekilde zihni ikna etmek iletişimin temel yaklaşımı olabilir.

    Bediüzzaman "batıl şeylerin iyice tasvirinin safi zihinleri dalalete" götürebileceğini ifade etmektedir. Bu bakımdan iletişimde tarafları olumsuzluğa düşmekten alıkoyacak şekilde ve olumluya yönlendirecek tarzda hareket edilmelidir. Hareket edilirken zihinlerde batılın ve yanlışın etkisini göstermesine yol açılmamalıdır. Zaman zaman bu tür davranışlar karşısında sessiz kalmak ve görmezden gelmek daha olumlu sonuçlar doğurabilmektedir. Bediüzzaman "Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslamiye ile müteeddib olmalı" ifadesiyle aynı hususa dikkat çekmektedir.

    İletişimde tarafların kendilerini doğru ifade etmesi ve ifadesini doğrulayan şekilde davranması iletişimi olumlu yönde etkiler. Söz ile davranış uyumlu ve samimi olursa bu iletişimi olumlu etkileyecektir.

    Bu süreçte kullanılan söz ve beden dili mesajın bütünlüğü içerisinde önemlidir. İletişimde karşı tarafa verilen mesajın hazmedilmiş olması bu sürece olumlu katkı sağlar. Bediüzzaman, "Alim-i mürşid koyun olmalı, kuş olamamalı. Koyun yavrusuna süt, kuş yavrusuna kay verir" sözleriyle ifade etmektedir.

    İletişim sürecinde taraflar arasında yaşanan müzakere sürecinin öneri ve karşı öneri şeklinde bir müzakere kültürüne dönüşmesi, birinin ortaya koyduğu öneriye diğer tarafın bir karşı öneri getirmesi şeklinde katkıda bulunması, olumlu gelişime açık bir yöntem oluşturur. Bu da iletişimden beklenen çözüme ulaşılmasına yardımcı olacaktır.

    Mesajın akıl, kalp ve ruh bütünlüğü içinde muhatabın ihtiyacına yönelik olması önemlidir. Çünkü emir ve nehiyler birer mesajdır ve bu mesajların yerine ulaşarak davranışa dönüşmesi esastır.

    İletişimle taraflar benliklerini, yani kendilerini açmakta ve kişiliklerini geliştirmektedir. Bu bakımdan cehalete dayalı iletişim olmaz. İletişimsizliğin en büyük sebebi cehalettir.

    İletişimin, söylenen sözlerde kim söylemiş, kime söylemiş, ne söylemiş, nerede, ne zaman, nasıl söylemiş soruları sorularak yapılması gerekir. Bu, iletişimin taraflar arasında, güven içinde gerçekleşmesinde en temel çerçeveyi oluşturur ve iletişimin açıklık içerisinde yürümesine katkı sağlar.

    İletişimde genellikle kendimizi içimizdeki niyetle, muhatabı ise söylediği söz ile değerlendiririz. Bu tarz bir değerlendirme biçimi iletişimimizin uzun ömürlü olmasını engeller. Burada dikkat edilmesi gereken husus, muhatabın kullandığı ifadeyi hangi amaç ve bağlamda kullandığını iyi bilmektir. Bunu bilmek iletişimin etkisini arttıran mukteza-yı hale mutabık hareket etmemize de neden olur. Bununla birlikte iletişim esnasında kullanılan mesajların net ve kapsamını ifade eder olması önemlidir. Yani "efradını cami, ağyarını mani" olmalıdır.

    İletişimde tarafların birbirlerini tanımaları bu sürecin bilinçli olarak devam etmesinde etkili olur. Buna rağmen tarafların fedakârlıkta bulunmaları ve iletişimin sürdürülebilmesi bakımından sabırla hareket etmeleri beklenebilir. Ancak her halükarda pozitif düşünmek ve davranmak iletişimin kopmadan sürdürülmesinde en temel unsurdur. "Fena adama iyisin iyisin desen iyileşmesi; iyi adama fenasın fenasın denilse fenalaşması nadir değildir." ifadesi pozitif düşüncenin etkisini yansıtmaktadır. Yine "bir derdin dermanı başka bir derde zehir olabilir. Bir derman haddinden geçse dert getirir." sözlerindeki gerçeklerin iletişimde dikkate alınması yararlıdır. Bu bakımdan muhatabın dikkate alınması ve gelişigüzel hareket yerine bilinçli hareket edilmesi iletişimden beklenen olumlu katkının alınmasına hizmet eder. Yine Bediüzzaman'ın "Muhakkak maslahat mevhum mazarrata feda edilmez" sözünde ifadesini bulan gerçekçi yaklaşımın, iletişimin devamı açısından önemi vardır. "Her batıl mesleğin bir dane-i hakikati"nin bulunabileceği, "fena ve fani bir adamın, doğru bir sözü"nün olabileceği dikkate alınarak hakperest davranmak yine pozitif düşüncenin tezahürüdür. Bu anlamda yanlışların iyi niyetli gerekçelerine ulaşmak yanlışın ortadan kaldırılmasında bize yardımcı olacaktır. Dikkat edilecek nokta bakış açımızdır. Çünkü bu unsur iletişimimizin yönlenmesinde öncü etkenlerdendir. Geçmişte kalan olumsuzlukların gelecekteki iletişimin devamına engel olmaması gerekir.

    5. İletişimin Yöntem ve Araçları

    Risale-i Nur'un yazılması döneminde mektup vasıtasıyla, uzaktan eğitim yöntemiyle iletişim kurulmuş ve bu şekilde bir öğretme yolu zorunlu olarak seçilmiştir. Eserlere dikkat edildiği zaman 27. Mektup adıyla mektuplaşmaları içeren üç kitabın bulunduğu görülür.

    Hitabet ve sohbet birebir iletişim kanallarıdır. Fakat bu kanalların kullanımında dikkatli olmak gereklidir. Nasihat ederken muhataba imkansız veya yanlış yönlendirebilecek ifadelerden kaçınmak önemli bir noktadır. Muhataba kendi yaratılışında bulunan bir takım özellikleri değiştirme anlamına gelebilecek hitaplarda bulunmak, bu isteğin yerine gelmesini istememekle aynı anlamı taşıyacaktır. Bu noktada hatibin muhatapla empati içerisinde olması gereği ortaya çıkmaktadır.

    Bediüzzaman, "Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez." gibi birçok sözleriyle her şeyden önce kendi nefsini muhatap aldığını söylemektedir. Olumsuz propagandaların etkisinden kurtulmak için süreklilik içinde bir iletişimde bulunmayı tavsiye etmektedir. İletişimin etkinliğinin sağlanması bakımından da tekrarın gerekliliği üzerinde durmaktadır. Yine eserlerine ve hayatına dikkat edildiği zaman insanlara soru sormadığı, tersine bütün sorulara da açık olduğunu belirttiği görülmektedir. Hatta genellikle problemlerin çözümü için kendi kendine soru sormuştur.

    Talebeleriyle yazışmalarına dikkat edildiğinde hitap cümlelerinde motive eden, onurlandıran, şevk veren coşkun ifadeler kullandığı görülür. Muhatapların zihnine anlatılan zor konuları yaklaştırmak için temsil/örnekleme/temsili hikayecik yöntemini kullanır. Yine talebelerine sahip oldukları özellikleri itibariyle statüler verir. Nur Fabrikası sahibi, Gül Fabrikası sahibi vb…

    Bediüzzaman, eserlerinde toplumun bütün katmanlarına, bulundukları gelişim düzeylerini ve fıtri yapılarını dikkate alarak ayrı ayrı seslenmiştir. Hanımlar Rehberi, Gençlik Rehberi, Çocuk Taziyenamesi, İhtiyarlar Risalesi, Hastalar Risalesi gibi eserleri buna örnek verilebilir. Ayrıca 31 Mart olayında isyan eden askerlere, demiryolu işçilerine, TBBM'de vekillere hitaben yapılan muktezay-ı hale mutabık konuşmaları ve bu konuşmaların sonucunda hitab edilenlerde meydana gelen davranış değişiklikleri, onun hitabette muhataba ve seviyeye dikkat ettiğinin göstergeleridir.

    İletişimde bulunurken kendi konumunun ve yüklendiği misyonun gereklerini her zaman yerine getirmiştir. Haliçten geçerken harama bakmayıp "İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor" demesi, ayrıca Rus kumandana karşı ayağa kalkmayıp idamı göze alarak dinin izzetini muhafaza etmesi ve padişahın huzurunda el-etek öpmeden selamla yetinmesi onun kendi misyonu gereği girdiği iletişimlerde dik durduğunun örnekleri olarak verilebilir. Ama bu dik duruş hiçbir zaman hissi, şahsi ve tahrik edici olmamıştır.

    6. İletişimin Kazandırdıkları

    İletişim süreci insanların birbirleriyle bilgi alışverişinde bulunduğu ve tanışmanın ve bilişmenin yaşandığı bir süreçtir. Bu süreçte kendi aralarındaki farklı noktaları konuşma ve ortak paydalarda buluşma şansını elde etmektedirler. Bu durum kendi aralarında birliğin oluşmasına katkıda bulunmaktadır. İletişim sürecinin uygun işlemesi ve bunun hiyerarşik katmanların tümünde görülmesi herkesin birbirini tanımasına ve dolayısıyla herhangi bir kısıtlama hissetmediği için insanın hürriyetini yaşamasına vesile olmaktadır. Özellikle uygun zeminlerde tanışıp bilişmeyle başlayan iletişim sonucunda oluşan samimiyet ortamında yardımlaşma da buna paralel olmaktadır.

    İletişimin sonucunda bu süreci yaşayanla arasında manevi etkileşim insanın iç huzurunu, mutluluğunu, bolluğunu, genişliğini beraberinde getirmektedir. Buna feyz ya da sinerji de denmektedir.

    7. Aile İçi İletişim

    Bediüzzaman, ebedi birer hayat arkadaşı olarak gördükleri eşlerine samimi bir hürmet ve muhabbet göstermeleriyle aile hayatının devam edeceğini; ahlaksızlığa ve gayr-i meşru hareketlere girilmesi halinde eşler arasındaki güvenin ortadan kalkacağını ve ailenin dağılabileceğini ifade etmiştir. Kadının şefkat kahramanı olduğunu ve annelik duygusuyla çocuğu için her türlü fedakârlığa girebileceğini belirtmiştir.

    Çocukların da anne ve babalarına sevgi ve saygı içinde davranarak, onları hoşnut etmesinin önemi üzerinde durmaktadır. Anne ve babanın çocuklarını İslam terbiyesi ile yetiştirmesinin önemi üzerinde durmakta ve onların sadece dünya için yetiştirilmelerinin manevi mesuliyetini hatırlatmaktadır. Çünkü çocuk küçük yaşta aile içinde manevi bir terbiye görmezse, inanç yönünden zayıf kalacak ve bu da hem dünya, hem de ahirette zarara uğramayı netice verecek, hatta evladın anne ve babasına gerektiği ölçüde saygı ve sevgi göstermesini engelleyecektir. Anne baba çocuklarına doğruları sadece sözle değil, aynı zamanda davranışlarıyla da göstermelidir.

    Anne baba aşırı himayeci olursa çocuk şımaracak, baskıcı olursa yalana yönelebilecek, demokratik bir ortam sağlanınca ancak çocuğun kişiliği sağlıklı bir biçimde gelişecektir. Aile içi iletişimde de yine empati çok önemlidir. Bunlar dışında aile içi eğitimin sağlıklı olabilmesi için şunlara dikkat edilmesi gerekmektedir:

    » Baba otoriteyi, anne şefkati sağlamalı,

    » Anne baba çocuğuna dua etmeli,

    » Çocuğu kontrol etmeli ve ona verilen sözde durulmalı,

    » Aile içindeki sorunlar aile bireyleri tarafından konuşularak çözülmeli,

    » Duygular bastırılmamalı, açığa vurulmalı,

    » Özgüven eksikliğinin şiddet eğilimi ve davranış bozukluğuna yol açacağı bilinmeli,

    » Olumsuzluklara olumlu bakış açısıyla yaklaşılmalı,

    » İletişimdeki engelleri konuşma yerine çözümleri konuşmalı,

    » Aile içi iletişimde karşılıklı sevgi gücünün daha iyi sonuçlar doğuracağını bilmeli,

    » Özellikle dini hizmet yapanlar çocuklarını ihmal etmemeli,

    » Çocuklara; düşündüğünü ve hissettiğini ifade özgürlüğü, belli ölçüler çerçevesinde arzularına göre isteme-reddetme özgürlüğü ve eğilimlerini gerçekleştirme özgürlüğü verilmeli,

    » Aile içi iletişimde problemleri reddetme yerine çözmeli, çözümde de açık uçlu olunmalı.

    8. Kurumsal İletişim

    Aynı amaca hizmet eden kurum içindeki fertlerin tenkit edilmesi takım ruhunu bozar. Kurumdaki ahenk bozulunca da kurumun verimliliği azalacağı gibi zamanla dağılma tehlikesi baş gösterir. Bununla birlikte performansa dayalı sorgulama, kişileri hedef almaksızın kurumun verimli çalışmasını engelleyen sebepler üzerinde durulması ve hataların yapıcı bir üslupla düzeltilmesi de bir zorunluluktur. Eksiği söylemek yerine iyileştirme önerisi yapılmalıdır.

    Kurum içerisinde kişisel menfaatlerin esas alınması veya istişare dışında şahsi bir hâkimiyet kurulması kurumsal yapı ile bağdaşmaz. Uzmanlığa ve yeteneğe dayanan iş bölümüyle hakkın esas tutulması, kurumsal gücü ortaya çıkarır ve besler. Yönetici konumundaki kişiler, kendilerinin kurumsal bütünlüğün bir parçasını oluşturdukları bilinciyle hareket ederek, tüm çalışanların mutluluğunu sağlayacak şekilde hizmet etmeleri gerekir. Böyle bir çalışma biçimi kurumda çalışanlar arasında dayanışmayı sağlar. Kıskançlık, çekememezlik takım ruhunu bozar. Buna karşılık meşru yarış zemininde yetenekler kullanılarak çalışıp verim elde ederek yükselmenin yolu açık bırakılmalıdır.

    Risale-i Nur'da kurumsallık "şahs-ı manevi" olarak tanımlanır. Buna göre her iş veya sorumluluk tanımlı olmalı, bu görevi kurullar vermeli, bu kurullar "mütesanid" olmalıdır. Bu dayanışma iletişimi içinde iş bölümü ve iletişim ağı sağlandığı takdirde kurumsal iletişim verimli gerçekleşmektedir.

    9. Kültürler Arası İletişim

    Günümüzde kitle iletişim araçlarıyla dünya adeta bir şehir, hatta bir köy gibi birbirine yaklaşmıştır. Bu durum ülkeleri, dilleri, coğrafyayı aşan küresel bir iletişime imkan sağlamıştır. İnsanlığın tümünü kapsayan ortak değerler giderek ön olana çıkmaktadır. Farklılıklara saygı ekseninde kültürler arası iletişim yoluyla dünyanın huzur ve barışının sağlanması bakımından tüm insanlara sorumluluk düşmektedir.

    İnsanın yaratılışında bulunan gerçeği arama eğilimi ve vicdanından gelen insaf duygusu yapılan haksızlıklara, zulümlere karşı çıkmayı insanlığın huzur ve barışını sağlayacak olumlu çabaları desteklemeyi beraberinde getirmektedir. Dünyada 1.5 milyar Müslüman birbirlerine İslamiyet bağıyla ve Hıristiyanlık başta olmak üzere diğer semavi dinlerin inanırları aynı Allah'a inançla ve tüm dünyadaki yaklaşık 6.5 milyar insan da fıtratında bulunan insanlık özelliğiyle birbirine bağlanmaktadır.

    Global dünyada artık insanlık bir aile gibi görülerek insanlık ailesinden söz edilmektedir. Dünyanın neresinde kimden kime karşı olursa olsun huzurun bozulmasına, hukukun çiğnenmesine karşı çıkılmalıdır. Ve insanlık top yekun bu tür olumsuzluklara karşı her türlü iletişim araç ve yolunu kullanarak karşı çıkmalıdır. Nitekim Bediüzzaman, Kore'deki savaşta Allah inancını inkara karşı işbirliğine taraftar olmuştur. "Kesb-i medeniyette Japonlara iktida lazımdır" sözleriyle onların kendi değerleriyle medeniyet anlayışını uzlaştırmayı başarmasının örnek alınması gerektiğini ifade etmiştir. Avrupa'nın ise maddi kalkınma bakımından model olabileceği üzerinde durmuştur. Amerika’nın da çok büyük bir kıtada elli ayrı devleti bir arada tutabilmesi bakımından örnek olduğunu ifade etmiştir.