Ahlak
"Yaz 2006" 95. Sayı
III. Ulusal Risale-i Nur Kongresi - "Ahlak" / III. National Congress of Risale-i Nur - "Ethics"
[Sonuç Bildirileri: III. Masa / Final Declarations: 3rd Table]
III. Ulusal Risale-i Nur Kongresi “Ahlak” - Risale-i Nur Enstitüsü 25-26 Mart 2006 / İstanbul
Ahlak, varlığın ve tabiatın ahengiyle uyumlu olmaktır. Ahlaki yükümlülük varoluş içinde özgür irade sahibi olan insanın, bu iradeyi kullanırken yaratıcı ve yaratılana karşı sorumluluklarının bilincinde olmasını da kapsar. İnsan haklarına tam riayet başta olmak üzere hayvanlar, diğer canlılar ve tabiat dokusuna zarar vermemek, zorunlu olmadıkça doğal yaşama alanlarını ve biçimlerini tahrip etmemek ve korumak ahlaki davranışın temel gereklerindendir.
Başkalarının haklarını ihlal etmediği surece kişisel farklılıklara duyarlı yaklaşmak, müştereklerde buluşmak ve dışlayıcı olmamak asgari ahlakilik düzeyi olarak kabul edilebilir.
Kendine zarar vermemek de aynı şekilde ahlaki bir yükümlülüktür.
Din, ahlaki bir öğreti, evrensel bir hidayet çağrısıdır.
Toplum yararı, ahlakın meşruiyet kaynaklarından biridir.
Söylemeyiniz, örnek olunuz.
Ahlaki davranış modelleri çocuklara, kişilik ve karakter yapılarının şekillenmeye başladığı ilk zamanlardan itibaren gerek anne babalar ve gerek öğretmenleri tarafından bizzat yaşayarak örnek olmak suretiyle benimsetilebilir. Örnek olunarak gösterilen davranış, sözlü telkinden daha etkili ve kalıcı olacak, daha kolay benimsenecektir.
"Kendiniz için ne istiyorsanız başkaları için de aynısını isteyiniz" ilkesi ve bunun mükemmel örneği olarak Peygamberimiz ötekiyle ilişki kurarken rehber niteliktedir.
Asıl özgürlük ötekinin özgürlüğüdür.
Güvenlik ve özgürlük bir arada olmalıdır. Güvenlik için özgürlük feda edilmemelidir.
Aynı şekilde toplum hukuku için bireyin haklarından ve bireyin hakları için toplum hukukundan feragat edilemez. Hakkın küçüğü-büyüğü ayırımı yapılamaz.
Adalet ve hukuk önünde tam eşitlik Bediüzzaman'ın ahlak anlayışının en temel özelliklerinden biridir ve özellikle bireyin hukukunu kayıtsız şartsız koruma ve savunma anlayışı üzerine oturur. Özgürlüklerin kısıtlanması ahlaki sorunlar doğurur.
Ahlaki yükümlülük ve ahlaki davranış, iradi bir seçim ve tercih sonucunda ortaya çıkar, zorlama sonucu ortaya çıkıyorsa baskının ortadan kalkmasıyla ahlakilik de ortadan kalkacaktır. Kişiyi ahlaklı davranmaya zorlamak onu nesneleştirmek olur. Bu da kişinin ve özellikle çocuğun ahlaki kuralları içselleştirmesini engeller.
Ahlaki tutumun önemli bir diğer boyutu empati yapabilmektir. Bunu yapabilmek, çatışmaları azaltacak ve adil davranmayı kolaylaştıracaktır
Aslında kendini doğru tanımanın yolu da ötekinin gözünden bakarak elde edilen bilgiyle olur. Bir kültür, kendisinin diğer kültürlerdeki temsillerinden habersiz ise kendilik bilgisi eksik ve yanlıştır. Ötekine bakarak kendini tanıma Hz. Aliye atfedilen şu sözde veciz ifadesini bulur: "Ahlakı ahlaksızlardan öğrendim."
Toplumun ve topluluğun, kendi içindeki farklılıkları yok etmemesi onu zenginleştirir. Farklılıkları koruyarak müşterekleri çoğaltmak, ferdi istidatların gelişmesini ve toplumsal gelişmeyi hızlandırır, şahsiyet kazanmayı ve manevi gelişmeyi mümkün kılar. Bu nedenle, bireysel kimliğin, kolektif kimliğin bir parçası olması yerine kolektif kimliğin bireysel kimliklerin toplamından oluşması uygundur.
Çocuklarda ahlaki kurallara uyma önce yasaklar ve teşviklerle ceza ve ödülle başlar. Toplumsallaşma sürecinde çocuk cezadan kaçarak ve ödülü gözeterek kurallara uyar. Bu aşamadan sonra çocuğun niçin öyle davranması veya davranmaması gerektiğini ilkesel düzeyde kavraması ve benimsemesi gerekir. Erişkin kişinin ahlaki kurallara uyması ceza-ödül ekseninde değil, ilkesel olmalıdır. Aksi takdirde sürekli kendisini denetleyen bir mekanizmanın varlığı gerekir ve bunun olmadığı zamanlarda da kişinin kendi iç dinamikleriyle sürdürememesi nedeniyle sorunlu bireysel ve sosyal ilişkiler ortaya çıkar.
Bediüzzaman'ın "Gözümde ne cennet sevdası, ne cehennem korkusu var…" cümlesi onun yaratıcı ile olan ilişkisinin ceza-ödül ekseninde değil, daha üst düzeyde içselleştirdiğini ifade etmektedir.
"Hakkın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez" ifadesi de ahlaki tutumu için aynı şeyi ifade etmektedir.
Editör
Yazıyı okumak için tıklayınız...Editorial
Yazıyı okumak için tıklayınız...Atilla YARGICI
Yazıyı okumak için tıklayınız...Musa Kazım YILMAZ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Özcan HIDIR
Yazıyı okumak için tıklayınız...Sadık YALSIZUÇANLAR
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mücahit BİLİCİ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Osman ÖZTÜRK
Yazıyı okumak için tıklayınız...Nevzat TARHAN
Yazıyı okumak için tıklayınız...Nuri ÇAKIR
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bestami Said Çiftçi
Yazıyı okumak için tıklayınız...Kemal KIZILTOPRAK
Yazıyı okumak için tıklayınız...Fatih OKUMUŞ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Hüseyin KUR
Yazıyı okumak için tıklayınız...Taşkın TUNA
Yazıyı okumak için tıklayınız...Gökçe OK
Yazıyı okumak için tıklayınız...Ufuk Özdemir
Yazıyı okumak için tıklayınız...İntizam Seyda DURGUN
Yazıyı okumak için tıklayınız...Ali FERŞADOĞLU
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mustafa NUTKU
Yazıyı okumak için tıklayınız...Şaban DÖĞEN
Yazıyı okumak için tıklayınız...İsmail BENEK
Yazıyı okumak için tıklayınız...Kadir AYTAR
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bediüzzaman Said NURSİ
Yazıyı okumak için tıklayınız...[Sonuç Bildirileri: I. Masa / Final Declarations: 1st Table]
Yazıyı okumak için tıklayınız...[Sonuç Bildirileri: II. Masa / Final Declarations: 2nd Table]
Yazıyı okumak için tıklayınız...[Sonuç Bildirileri: III. Masa / Final Declarations: 3rd Table]
Yazıyı okumak için tıklayınız...[Sonuç Bildirileri: IV. Masa / Final Declarations: 4th Table]
Yazıyı okumak için tıklayınız...[Sonuç Bildirileri: V. Masa / Final Declarations: 5th Table]
Yazıyı okumak için tıklayınız...