Köprü Anasayfa

Güneydoğu'daki Etnik Problemler Ve Çözüm Arayışları

"Bahar 2007" 98. Sayı

  • İdris-i Bitlisî (1473?-1520)

    Abdulnasır YİNER

    Dr.

    Mevlana, Şeyh, büyük Kürt alimi vb. sıfatlarla anılan İdris, Bitlis'in alim ve şeyhlerinden biri olan Mevlana Şeyh Hüsameddin Ali Bitlisî'nin oğludur. Baba Hüsameddin Ali 1495 yılında Tebriz'de vefat etmiştir. Annesi hakkında bilgi yoktur ve ismi bilinmemektedir. İdris'in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1472-73 yılları olduğu tahmin edilmektedir. Bunun dışında 1446 yılından sonrasını gösteren kaynaklar da mevcuttur.1

    İdris'in gördüğü veya geçirdiği eğitim hakkında da doyurucu bilgi mevcut değildir. Ancak, eserleri, içinde bulunmuş olduğu faaliyetler göz önüne alındığında, çocukluk ve gençlik döneminde iyi bir eğitim aldığını tahmin etmek zor değildir. Bununla birlikte ilk eğitimini aileden ve özellikle babadan aldığı bilinmektedir. "Osmanlı Müellifleri" yazarı Bursalı Mehmed Tahir'e göre, ilk eğitimini babasının yanında görmüş ve dolayısıyla ilk hocası babası olmuştur. Yazar, ayrıca yörenin değerli alimlerinden ders aldığını da ifade etmiştir. Gördüğü eğitimle birlikte Arapça ve Farsça dillerinde de iyi bir eğitim seviyesine gelmiştir.2

    Eğitimini tamamlayan İdris Akkoyunlu sarayında kâtiplik yapmaya başladı. Aynı görevde daha önce babası da bulunmuş ve söz konusu sarayda kâtiplik yapmıştır. İdris, önce Sultan Yakub'un kâtipliğini yaptı. Sultan Yakub'un 1491 yılındaki vefatından sonra sarayda çalışmaya devam etti. Bundan sonra Sultan Rüstem ve Elvend Bey'in divan kâtipliğini yaptı.

    Bitlisî'nin Akkoyunlu sarayında yaptığı işin katiplikten ibaret olmadığı bilinmektedir. Bu görevinin yanı sıra, sarayda bulunduğu süre zarfında şehzadelere hocalık yaptığı ve bunlara ders verdiği de bilinmektedir. Bu hocalık vazifesinden dolayı kendisinden "müderris" olarak söz eden kaynaklar da mevcuttur. Akkoyunlu sarayındaki hizmetleri, bu devletin 1501 tarihinde Safaviler tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar devam etti. Akkoyunluların ortadan kalkmasından sonra merkezleri olan Tebriz'i terk etti. Buradan ayrıldıktan sonra İstanbul'a geçti. Ancak, İstanbul'a; doğrudan veya Hicaz yoluyla geçtiği şeklindeki görüşler tartışma konusudur.

    İdris, İstanbul'a geldiğinde Osmanlı tahtında Sultan II. Bayezid oturmaktaydı. Osmanlı padişahı tarafından sıcak karşılanarak kendisine bazı görevler tevdi edildi. Kendisi de bunları kabul ederek Osmanlı sarayında vakanüvis olarak çalışmaya başladı. Bu görevinden sonra ünlü eseri "Heşt Behişt"i (sekiz Cennet) yazmaya başladı. Seksen bin beyitten oluşan manzum eserini otuz ayda tamamladı. Sarayda yaptığı tarih yazıcılığının yanı sıra padişahın özel kâtipliğini ve nişancılığını da yaptı.3

    Osmanlı sarayında çalışıp önemli bir eser kaleme alan ve padişaha takdim eden İdris ile saraydaki bazı görevliler anlaşamadıkları için araları açıldı. Kendi ifadesine göre, bu kimseler kendisini çekemediler. Söz konusu kişiler eserin aleyhinde bulundular. Kendisi de bu gelişmeler üzerine İstanbul'dan ayrılıp hacca gitmek istedi. Ancak, bu gidiş için bir türlü izin alamadı ve izin isteği hep engellendi. Bu yüzden 1511 yılına kadar Hicaz'a gitme amacı gerçekleşmedi.

    İstanbul'dan ayrılıp Hicaz'a gitme fırsatını elde eden Bitlisî, önce Kahire'ye gitti. Çünkü burada yeğeni bulunmakta ve aynı zamanda "hac emiri" görevini uhdesinde bulundurmaktaydı. Emir ile birlikte Hicaz'a gitti. Bir süre burada kaldıktan sonra İstanbul'a ayrılış sebeplerini de içeren bir mektup yazdı. (1512) Sarayda takdir görmediğini ve bu yüzden de dönmek istemediğini yazdı.4

    Bitlisî Mekke'de bulunduğu sırada, Osmanlı sarayında önemli gelişmeler olmaktaydı. Harekete geçen şehzade Yavuz, babasını tahttan çekilmek zorunda bıraktı ve I. Selim olarak Osmanlı tahtına oturdu. (1512) Yavuz Sultan Selim ile birlikte dış politikada ve komşularla ilişkilerde çok ciddi değişiklikler oldu. Bu arada yeni padişah Bitlisî'yi İstanbul'a davet eden bir mektup yazdı. Daveti alan Bitlisî hemen hazırlıklara başlayıp İstanbul'a doğru yola çıktı. Şam ve Kahire üzerinden İstanbul'a geldi.

    İstanbul'a ikinci gelişi ve sarayda aldığı görevler, bu yeni dönemde kendisinden çok daha fazla istifade edilmek istendiğinin göstergeleri durumundadır. Gelir gelmez Padişah'ın önemli danışmanlarından biri oldu. Bilindiği gibi Yavuz'un babasına karşı tahta çıkma girişimi ve tahttan çekilme olayının en önemli sebebi, "Veli Padişah" olarak vasıflandırılan II. Bayezid'in uygulamış olduğu yumuşak politika ve giderek artan Osmanlı-İran, Osmanlı-Memluk ilişkilerindeki gerginlik idi. Nitekim Yavuz da çok uzun olmayan saltanatı boyunca en fazla enerjisini Doğu siyasetine harcayacaktır.

    Osmanlı idaresinin siyasetini Doğu politikası üzerine yoğunlaştırmışken İdris-i Bitlisî gibi bir şahsiyetten istifade etme yoluna gitmesi gayet tabii idi. Nitekim bu istifade çok kısa zamanda semeresini vermiş ve kazanılan başarılarda önemli bir katkı sağlanmıştır. Bitlisî, padişahın siyaseti üzerinde önemli bir etki yapmış ve hemen hemen tüm istişare toplantılarına davet edilerek kendisinden istifade edilmiştir.

    Bitlisî'nin ilk yaptığı işlerden biri Tebriz'e gönderilen heyette yer almak oldu. Padişahın sefere çıkmasından evvel Tebriz'e gelen heyet önemli temaslarda bulundu. Bitlisî de etkili simalarla bir araya gelerek Osmanlı lehine faaliyette bulundu. Hem idareciler hem de alim ve eşrafla yaptığı görüşmeler neticesinde uygun bir havanın oluşmasına büyük katkı sağladı. Kısa bir süre sonra Yavuz Sultan Selim Tebriz'e geldi.

    Tebriz'e gelen Osmanlı padişahı ve ordusunun geri dönüp dönmemesi konusu görüşülürken, Bitlisî kalmaktan yana tavır koydu. Ancak, idarecilerin büyük ekseriyeti dönmekten yana idi. Padişah, Bitlisî ve dört beş kişi dışında büyük ekseriyet dönmekten yana irade ortaya koyunca, çoğunluğun isteği doğrultusunda padişah da geri dönüş emri verdi ve ordu Tebriz'den ayrılarak Amasya'ya döndü.

    Kışı geçirmek üzere yurda dönen Osmanlı ordusu ve padişahı Amasya'ya gelirken, Bitlisî onlardan ayrıldı. O zaman Kürdistan olarak adlandırılan bölgede temaslarda bulunmak, yerel idarecilerle görüşmek üzere Diyarbakır'a geçti. Gaye, buradaki yöneticilerin Osmanlı idaresine sıcak bakmalarını sağlamak ve Safavilere karşı Osmanlı Devleti'nin yanında yer almalarını sağlamaktı. Nitekim Bitlisî bu gaye ve çalışmasında başarılı oldu. Çok önemli neticeler aldı. Bitlisî'nin gayretleri ve girişimleriyle o zaman Safavilere bağlı bulunan bazı yerleşim birimlerinin ve yerel yönetimlerin de ayrılmaları sağlandı. Bu gayretleri Yavuz tarafından karşılıksız bırakılmadı. Askeriyedeki en üst rütbe olan Kazaskerlik rütbesi ile taltif edildi.5 Ayrıca kendisine çeşitli berat ve hediyeler gönderildi. Beratlar gönderilirken, bunların kime verileceği İdris-i Bitlisî'ye bırakıldı. Söz konusu resmi belgelere ve beratlara kimin ismi yazılırsa ona tevdi edilecekti. Bu gelişme ile Bitlisî'nin saraydaki etkinliği daha da arttı.

    Bitlisî'nin iki ay süren faaliyetleri sonucu çok sayıda Kürt ve Türkmen beyleri ve aşiretler kendi arzuları ile bağlılıklarını bildirdiler. "Bitlis hâkimi Emir Şerefüddin, Hizan meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfâ emîri Melik Halik, İmadiye hâkimi Sultan Hüseyin, Cezire hâkimi Şah Ali Bey, Çemişgezek hâkimi Melik Halil, Pertek hâkimi Kasım Bey kendi arzuları ile Osmanlı idaresini kabul ettiler. Ayrıca Suran, Urmiye, Atak, Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Meyyafarakin, Sason, Sincar, Çermik, Malatya, Urfa, Besni, Harput, Mardin ve benzeri yerlerdeki aşiretler de arka arkaya Osmanlı Devleti'ne iltihak etmişlerdir."6 Akabinde Sason, Sincar, Çermik, Atak ve Suran aşiretleri de bağlılığı kabul ettiler. Bitlisî bunlarla yetinmeyerek Urfa ve Musul emirleriyle de görüştü. Bu emirlikler o sıralarda Memluklara bağlı idiler. Bunlar da Osmanlılara bağlanmayı kabul ettiler.7

    Bitlisî, kışı Diyarbakır'da geçirdi. Ordu Mısır seferine çıktığı zaman o hâlâ burada bulunmaktaydı. Sadece Diyarbakır değil, diğer yerlerin de Osmanlı topraklarına katılması için faaliyetlerini sürdürmekteydi. Diyarbakır'da bulunan Bıyıklı Mehmet Paşa Padişah tarafından Mercidabık Savaşı öncesi çağrılınca Diyarbakır'dan ayrılmak zorunda kaldı. Onun yerine Padişahın emriyle Bitlisî vekalet etmeye başladı. Paşa, seferden sonra tekrar geri döndü. Yörede başına buyruk hareket eden paşa, iyi bir izlenim bırakmamış ve yöre halkının hoşnutsuzluğuna sebep olmuştu. Bitlisî ile de anlaşamayınca ya kendisinin veya Bitlisî'nin Diyarbakır'dan alınmasını istedi. Bu gelişme üzerine Diyarbakır'dan ayrılan Bitlisî tekrar padişahın yanına gitti.

    Diyarbakır'dan ayrılan Bitlisî, bu tarihten sonra devam eden Mısır seferine katıldı ve yine padişaha danışmanlık yapmaya devam etti. Mısır'ın fethinden sonra padişah ile birlikte Kudüs'e de giderek burayı ziyaret etti. Ziyaretten sonra Mısır'a geri döndü. Mısır'da bulunduğu süre zarfında "Hayatü'l-Hayavan" adlı tercüme eseri tamamladı ve sultana takdim etti. Ayrıca, Mısır fethinden sonra yöre memleketlere gönderilecek Fetih-nâme de yine Bitlisî tarafından kaleme alındı.

    İdris-i Bitlisî, çevresinde sözünü sakınmayan ve sultana düşüncelerini rahat aktarabilen bir şahsiyet olarak tanındı. Bu özelliğinden dolayı bazı dilek ve şikâyetler padişaha iletilmek üzere kendine sunulur oldu. Yine bu dönemde Mısır'a tayin edilen yöneticiler iyi bir izlenim bırakmayıp özellikle Mısır alimlerini rahatsız ederler. Aynı durumdan kendisi de rahatsız olur. Bu rahatsızlığı bir kaside şeklinde yazıp Yavuz'a takdim eder. Söz konusu şikâyetleri dile getirdiği gibi, kendisinin de hak ettiği değeri görmediğini ilave eder.

    Bitlisî'nin dile getirdiği rahatsızlıktan sonra padişah kendisine bin altın flori gönderir. Bu bağış da kendisini rahatsız eder. Çünkü bağış için değil, bölgedeki huzursuzluğun giderilmesi ve insanlara adil davranılması için çaba sarf etmektedir. Bölgede, Osmanlı lehine faaliyette bulunurken hep bu amaçla insanlara davette bulunmuştur. Kendisine gönderilen bu hediyeyi geri gönderir. Ancak, vezirler aracılığıyla gerçekleşen bu iade padişahı son derece rahatsız eder. Yavuz, altınları getiren vezirlere kızdığı gibi, Bitlisî'nin de hemen İstanbul'a gönderilmesini emreder. Bir süre sonra İstanbul'a geri gelir ve Padişah tarafından iltifat görmeye devam eder.

    Yavuz Sultan Selim döneminde daha fazla ön plana çıkan Bitlisî, padişahın vefatından sonra uzun süre yaşamaz. Yavuz 22 Eylül 1520'de vefat ettikten kısa bir süre sonra kendisi de 18 Kasım 1520 tarihinde vefat etti. Naaşı Eyüp Sultan Mezarlığı'na defnedildi. Eşi Zeynep Hatun tarafından yaptırılan, İdris Köşkü (İdris Çeşmesi) olarak adlandırılan mescidin haziresinde medfundur.

    Bitlisî'nin kişiliği hakkında genel olarak olumlu eleştiriler yapılmıştır. Bilindiği gibi II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı sarayında önemli görevler üstlenmiş ve danışmanlığından azami istifade edilen şahsiyetler arasında yer almıştır. Kendisine verilen değer, istek ve talepleri doğrultusunda alınan bazı kararlar Osmanlı Devleti'ne çok büyük faydalar sağlamıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da yaptığı faaliyetler sonucu birçok bölge idarecisinin Osmanlı himayesini kabul edip bağlılığını bildirmesi Osmanlı Devleti'ni hem Safavilere hem de Memluklara karşı çok daha iyi duruma getirmiştir. Bu bölgenin güven altında bulunması Yavuz'un Mısır ve Suriye seferleri üzerinde de olumlu etkiler bırakmıştır.

    Bitlisî'nin şahsiyeti ve yaptığı faaliyetler hakkında olumsuz değerlendirmeler de yok değildir. Ancak, bu eleştirilerin büyük ekseriyeti ideolojik olduğundan diğerlerinin yanında sönük kalmakta ve çoğu zaman dikkate bile alınmamaktadır. Bazı radikal eksenli neşriyatlarda Kürt düşmanı olarak gösterilmesi, bölgeyi peşkeş çektiği şeklindeki ithamlar ilmi dayanaktan yoksun ve sathi yaklaşımlar olarak kalmaktadır.

    Bitlisî'nin devletin üst kademelerinde görev alması Akkoyunlularla başlamış, Osmanlılarla devam etmiş ve Yavuz Sultan Selim dönemiyle son bulmuştur. Özellikle Çaldıran Savaşı'ndan sonra önemli görevler üstlenmiş, Kürt beylikleriyle yaptığı görüşmeler genel itibariyle Osmanlı idaresinin istediği biçimde sonuçlanmıştır. Büyük âlim İdris-i Bitlisî tarafından padişaha yapılan telkinlerin de etkisiyle Doğu ve Güneydoğu bölgesinin tamamı, bir iki ay gibi çok kısa bir süre zarfında Osmanlı Devleti'ne iltihâk etmiştir.8

    Doğu ve Güneydoğu'da çok önemli faaliyetlerde bulunan İdris-i Bitlisî, durumu bir mektupla Osmanlı Padişahına arz etmiştir; "Mülk ve dinin maslahatlarının nizama girmesi, metin sultanların tedbir ve tedvirine bağlıdır. Şark ve garbda adaletin tesisi, Acem ve Arapların mazlumlarının matlub ve meramlarının te'mini, İslâm padişahının adaletine vâbestedir. Diyarbekir mukimlerinden bu muhlis bendeleri arzeder ki;

    Bilâd-ı Ekrâd denilen Diyarbekir ve civardaki mazlum Müslümanlar, devlet-i aliyyenizin hizmetine tâliptirler ve devlet ile din düşmanlarının şerlerinden sizin yardım ve merhametlerinizle masûn olmak ümidindedirler. Sizin Dâr'ül-Hilâfe yani İstanbul'a azimet haberiniz duyuldukdan sonra buradaki bir kısım muhlis bendeler, Beylerbeyiniz Bıyıklı Mehmed Paşa'ya arz-ı itaat etmişlerdir. Hem mezkûr Beylerbeyi ve hem de bu hakir vasıtasıyla size bazı maruzâtlarını arz etmek istemektedirler.

    Ba'zı insî şeytanların müdâhalesiye Kürt ve Türkmen kabile ve aşiretleri, başlangıçta bir kısım ihtilâf ve ihtilallere ma'rûz kalmışlardır. Ancak Allah'ın lutf u inayetiyle bu menfilikler bertaraf edilmiştir. Ancak düşman durmamakta ve Kürt Beylerini isyana teşvik etmektedir. Bilâd-ı Ekrâd'ın Osmanlı devletine iltihakı, İstanbul'un fethi zaferini tamamlayacak derecede ehemmiyetlidir. Zira bu bölgenin ilhakıyla, bir taraftan Irak yani Bağdad ve Basra'nın yolları, diğer taraftan Azerbaycan yolları ve bir diğer taraftan da Haleb ve Şam yolları açılmış olacaktır.

    Allah'ın yardımı pek yakındır. Bende-i Ahkar ve Çaker-i Efkar İdris."9

    Mısır seferi boyunca Osmanlı padişahına çeşitli tavsiyelerde bulunmuş ve bu tavsiyeleri Yavuz tarafından dikkate alınmıştır. Fetihten sonra Mısır'da bırakılan görevlilerin yanlış tutumları, halkı ve alimleri rencide edici davranışlarda bulunmaları Bitlisî'yi de rahatsız etmiştir. Kendisi bu rahatsızlıkların giderilmesi için girişimde bulunmuş ve akabinde padişahın ihsanını geri göndermekte tereddüt göstermeyerek büyük bir medeni cesaretin sahibi olduğunu da göstermiştir.

    Siyasi konularda sahip bulunduğu görüş ve düşünceleri yazıya dökmüş ve bu yolla idarecilere yardımcı olmaya çalışmıştır. Özellikle Mir'atü'l-Cemal ve Kanun-u Şahenşahî adlı eserlerin incelenmesi halinde bu alandaki birikimi açısından durumu daha iyi anlaşılacaktır. Bu eserleriyle şifahi olarak idareciler için yaptığı ikazları yazıya da dökmüş ve bu alanda yol gösterici olmaya çalışmıştır.

    Bitlisî aynı zamanda bir tarihçi olarak hizmet görmüş ve bu özelliği ile daha çok tanınmıştır. Bu alandaki en büyük şöhreti Heşt Behişt adlı eseri ile gerçekleşmiştir. Bu eser hem Yavuz Sultan Selim dönemine kadar gelen padişahlar hakkında bilgi vermekte, hem de yaşadığı dönemin olaylarını kaleme alması bakımından birinci elden kaynak hükmüne geçmektedir. Dolayısıyla eser, söz konusu dönemi inceleyen Osmanlı tarihçileri için önemli bir kaynak hüviyetine haiz olmuştur. Ayrıca, Farsça yazılan ilk Osmanlı tarihi olma vasfına sahiptir. Devlet tarafından resmi olarak görevlendirilmiş, olayları yazıya dökme işini üstlenmiş bir şahsiyet olma itibariyle de Osmanlıların ilk vakanüvislerinden biri olma özelliğine de sahiptir. Eserlerinde dikkat çeken özelliklerden bir tanesi de yazıda hem nesir hem de nazım kullanmıştır.

    Eserleri

    İdris-i Bitlisî üstlenmiş bulunduğu görevleri yerine getirdiği, bir çok seyahatleri gerçekleştirdiği, çok sayıda idareci ve ilim adamıyla görüştüğü gibi, çok sayıda eser de kaleme almıştır. Yazdığı eserlerden bazılarının nüshaları ülkemizde bulunurken bazılarının nüshaları yurt dışındaki çeşitli müze ve kütüphanede bulunmaktadır. Bazı eserleri hakkında aydınlatıcı bilgilere sahip olunurken, kendisine ait olduğu tahmin edilen bazı eserler hakkında ise yeterli bilgi yoktur.

    1- Heşt Behişt; en ünlü eseridir. Bu eserini otuz ayda tamamlamıştır. Osmanlı hanedanının ilk sekiz padişahı hakkında bilgiler ihtiva etmektedir. II. Bayezid'in emriyle yazmaya başladığı belirtilmektedir. Bitlisî bu eserine Kütubü's-Sıfati's-Semaniye fi Ahbari'l-Kayasireti'l-Osmaniyye adını da vermiştir. Eser sekiz kısımdan oluşmakta olup her kısımda bir padişahın dönemi ele alınmıştır. Gerek yurt içi gerek yurt dışında eserin birçok nüshası bulunmakta olup bunlardan bir tanesi İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Bölümündedir. Eserin sonunda II. Bayezid'in saltanatı oğlu Yavuz'a bırakması da anlatılmaktadır. Eserin dili Farsçadır.

    2- Selim Şah-Name; Yavuz Sultan Selim dönemini konu edinen eseridir. Osmanlı-Safavî ilişkilerinin de işlendiği bu eser çok ilginç bilgileri de olduğu gibi aktarmıştır. Çaldıran Savaşı (1514) öncesi Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasında cereyan eden mektup ve görüşmeler geniş bir şekilde yer almıştır. Bitlisî Şah İsmail'in Yavuz hakkında sarf etmiş olduğu hakaretleri olduğu gibi aktarırken, kendisi de Şah hakkında benzer ifadeler kullanmıştır. Eser Farsça olarak yazılmıştır.

    3- Risâle-i Hazâniyye; Akkoyunlu Hükümdarı Yakub'un Azerbaycan'dan Erran'a yaptığı yolculuğu konu edinen eser olup bu hükümdara sunulmuş bir risaledir. Bitlisî de bu sırada Sultan Yakub'un maiyetinde bulunmuştur. Eserin dili Farsçadır.

    4- El-İbâ 'an Mevâki'i'l-Vebâ; Arapça olarak yazılan bu eser Tıp ilmi ile alakalıdır. Veba hastalığı ve korunma yolları hakkındaki bilgileri ihtiva etmektedir.

    5- Tercüme-i Hayâtü'l-Hayavan; Bitlisî'nin tercüme eserlerindendir. Yavuz Sultan Selim'in emriyle tercüme edilmiştir. Asıl eser Ebü'l-Baha Kemalü'd-din Muhammed bin Musa ed-Demirî'ye aittir. On dördüncü yüzyılda kaleme alınmış bir eserdir. Eserde bazı hayvanların faydaları ve zararları üzerinde durulmakta ve bilgi verilmektedir. Bitlisî bu eserin tercümesini Mısır'ın fethinden önce tamamlayıp padişaha sunmuştur. Farsça yazılmıştır.

    6- Risâle-i Bahâriyye Yâ Râbi'a'l-Ebrar; Akkoyunlu Hükümdarı Yakub'un son dönemlerinde kaleme alınmış olup kendisine takdim edilmiş bir risale şeklindedir. Astronomi ile ilgili bir eserdir. Farsça yazılan eserlerindendir.

    7- Risâle-i fi'n-Nefs; Arapça olarak yazılmış bulunan eser felsefi konularla ilgilidir. Bitlisî bu eseri ile felsefi konulara temas etmiştir. Bilindiği kadarıyla ülkemizde herhangi bir nüshası yoktur.

    8- Şerh-i Haşiye-i Tecrid (Haşiye-i Şerh-i Tecrid); Bursalı Mehmed Tahir bu eseri Bitlisî'nin eserleri listesine dahil etmiştir. Bunun dışında eserle ilgili bilgi yoktur.

    9- Münâzara-i Işk bâ Akl; Eserde aşk ile aklın münazarası işlenmiştir. Farsça yazılmıştır.

    10- Râfizilere Reddiye; Hakkında fazla bilgi olmayan başka bir eseridir.

    11- Kenzü'l-Hafi fi Beyâni'l-Makamati's-Sûfi; Bitlisî'nin eserleri arasında gösterilmekle birlikte hakkında bilgi yoktur.

    12- Mir'âtü'l-Uşşak; Bir mukaddime ve iki bölümden oluşan eser Yavuz Sultan Selim'e takdim edilmiştir. Tasavvufa dair bir eser olup bu alandaki bazı terimlerin izahı yer almaktadır. Farsça yazılmıştır.

    13- Hakku'l-Mubin fi Şerhi Hakki'l-Yakîn; Bu eserini II. Bayezid döneminde yazmaya başlamış olup Yavuz Sultan Selim döneminde tamamlamış ve Padişaha takdim etmiştir. Şeyh Mahmud-u Şebisterî'nin "Hakku'l-Yakin" adlı eserine yazmış bulunduğu şerhtir. Sekiz babdan oluşan bu eserini 1512-1514 yılları arasında kaleme almıştır. Dili Farsçadır.

    14- Kanun-i Şahenşâhî; Vefatından kısa bir süre önce bitirdiği tahmin edilen eseridir. Hükümdarların uymaları gereken kurallar konusu işlenmiştir. Eser doktora tezine konu olmuştur. Farsça yazılmıştır.

    15- Mir'atü'l-Cemal; Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde yer almakta olan eser Osmanlı Padişahı II. Bayezid döneminde kaleme alınmıştır. Farsça yazılan eserlerdendir.

    16- Münâzarâtü's-Savm ve'l-İyd; Namaz ve bayram konusu işlenmiştir. Eser hem nazım hem nesir olarak karışık şekilde kaleme alınmıştır. Farsça yazılmıştır.

    17- Şerh u Esrâri's-Savm min Şerhi Esrâri'l-'İbadin; Bitlisî Mekke'de bulunduğu sırada kaleme almıştır. Arapça yazmış bulunduğu eserlerinden biridir. Oruçla ilgili konular üzerinde durmuştur.

    18- Risâle Der İbâhat-ı Ağânî; Günümüze kadar herhangi bir nüshasına ulaşılamayan eserlerdendir.

    19- Hâşiye 'alâ Tefsir-i Beyzâvî; Giriş kısmında Sultan II. Bayezid'i öven bir kasidenin yer aldığı eser, Beyzavî'nin tefsirine şerh olarak yazılmıştır. Eser Arapça olarak yazılmıştır.

    20- Kasâid ve Münşe'ât ve Müraselât; Eserde yazarın bazı kasideleri ve mektupları yer almaktadır. Osmanlı padişahları hakkında yazdığı kasideleri ve bazı mektupları kaydedilmiştir. Eserin dili Farsçadır.

    21- Mecmu'a-ı Münşe'at; Bu eserde yazarın, aralarında Hüseyin Baykara ve Şeyhülislam Ebu's-Su'ud gibi, devlet ve din adamlarına yazdığı özel mektuplara yer verilmiştir. Bunların yanında padişah adına yazdığı mektuplar da yer almaktadır. Farsça yazılmıştır.

    22- Şerh-i Nehcu'l-Belaga; Bu eser hakkında fazla bir bilgi yoktur. Sadece Bitlisî'ye ait olduğu bilinmektedir.

    Sıraladığımız bu eserlerin dışında; El-Münşe'at, Tercüme ve Nazm-ı Hadis-i Erba'in, Şerhu'l-Hamriyye, Şerh-i Manzume-i Gülşen-i Raz, Tuhfe-i Dergâh-ı Âli, Şerhu Fusûsi'l-Hikem adlı eserleri de yazdığı nakledilmektedir. (Eserler hakkındaki daha geniş bilgiler için bkz. Hicabi Kırlangıç; İdris-i Bitlisî Selim Şah-nâme, Ankara, T.C. Kültür B., 2001)

    Öz

    Bu çalışmada, Mevlana, Şeyh, büyük Kürt alimi vb. sıfatlarla anılan İdris-i Bitlisî'nin kısa bir biyografisi sunulmakta ve eserleri tanıtılmaktadır.

    Anahtar Kelimeler: İdris-i Bitlisî, Osmanlı, Safaviler, Kürtler

    Abstract

    This study goes on a short biography of İdris-i Bitlisi who is called as Mevlana, Sheikh, great Kurdish scholar etc. His works are also introduced.

    Key Words: İdris-i Bitlisî, Ottoman, Safevids, Kurds

    Dipnotlar:

    1. Hicabi Kırlangıç; İdris-i Bitlisî Selim Şah-nâme, Ankara, T.C. Kültür B., 2001, s. 7-8.

    2. Kırlangıç, a.g.e., s. 8.

    3. Kırlangıç, a.g.e., s. 8; Ahmet Sırrı Arvas, Tarihe Geçen Tarihçi İdris-i Bitlisî, http://www.huzuradogru.com/Kose_Yazilari-1142.html.

    4. Kırlangıç, a.g.e., s. 9.

    5. Çözüm ortak değerlerde http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=11629.

    6. Ahmed Akgündüz; Şark Meselesinin Tarihi Esasları, http://www.osmanli.org.tr/belgelergerceklerikonusuyor-2-74.html.

    7. Arvas a.g.m., http://www.huzuradogru.com/Kose_Yazilari-1142.html

    8. Ahmed Akgündüz; Şark Meselesinin Tarihi Esasları, http://www.osmanli.org.tr/belgelergerceklerikonusuyor-2-74.html

    9. A.g.m.