Köprü Anasayfa

Güneydoğu'daki Etnik Problemler Ve Çözüm Arayışları

"Bahar 2007" 98. Sayı

  • Somaliland'dan Kürtland'a

    From the Somaliland to Kurdishland

    Mustafa ÖZCAN

    Aslında tek başına da olsa, Somaliland tarihini ele aldığımız zaman karşımıza Müslümanların iki yüzyıldır yaşadıkları serencam ve geçirdikleri talihsizlik dönemi çıkıyor. Bu 200 yıllık dönem aslında tarihteki ifsat devrelerinden birisidir. Lloyd George, Allenby'nin Kudüs'e girmesinden sonra irad ettiği bir nutkunda: "200 yıllık mefkuremiz gerçek oluyor" demiştir. Kudüs'ün düşmesi, aslında bir yönüyle, 200 yıllık planların meyve vermesi ve Müslümanların fiili olarak dağılması ve dağıtılmasıdır. Bu, İngilizlerin ve Fransızların eliyle oldu ve daha sonra SSCB ve ABD'nin meş'um elleriyle devam etti. Fransız Devriminin estirdiği ulusçuluk cereyanları Osmanlı gibi imparatorlukları gafil avlamıştı. Bunun sonucunda Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ortaçağ'ın üç imparatorluğu yerle bir oldu. Avusturla-Macaristan, Osmanlı ve Çarlık Rusyası. Osmanlı ve Romanov hanedanlıkları yerle bir oldu. Geriye büyük imparatorluk olarak sadece İngiliz tahtı ve tacı kaldı. O da, Osmanlı'yı tarihe gömdükten ve Bab-ı Ali'yi Fransız ideolojik silahıyla (ulusçuluk ve taksim) yerle bir ettikten sonra İngilizler de İkinci Dünya Savaşı'nın sonunu göremediler.

    Bölgeyi ilk kez İngilizler Fransızlarla birlikte taksim ettiler. Bu taksim Soğuk Savaş boyunca aynen devam etti. 1990 yılında Saddam'ın Kuveyt'i işgaliyle ve baba Bush'un Saddam'ı Kuveyt'ten atmasıyla birlikte bölgede yeni bir dönem başladı. Bu post-modern Sykes-Picot dönemiydi. Bu dönemde Fransızlar ile İngilizlerin yerini İsrail ve ABD veya daha somut bir ifadeyle İsrail namına Neoconlar, ABD namına ise Bush hanedanlığı aldı. Soğuk Savaş'ın bitiminde ve 1990'da başlayan bu süreç 2003 yılıyla birlikte hızlanmıştır. Bu süreçte Kuzey Irak bir nevi ve de facto bir biçimde başına buyruk ve bağımsız bir ülke gibi davranmaya başlamıştır. Adeta taçsız bir kraliçeyi andırıyordu. Zaten Bush özellikle de Ortadoğu bağlamında kendisini Churchill ile eşleştiriyor ve açık açık ona öykünüyor. Kendisini onun bir varisi olarak görüyor. Ama bu defa İsrail'e hayatiyet kazandırmak için ikinci taksim projesi başarılı olamayacak. Bu bağlamda BOP rafa kaldırıldı bile. İkinci olarak, ABD İngiltere gibi sömürgecilik geçmişi olmayan ve sömürme tabiatı olmayan bir ülkedir. Soğuk Savaş dönemi şartları farklıydı. Onu bu zoraki sömürgecilik rolüne daha ziyade Yahudiler ve Bush ailesi gibi kimi petrol tamahkarları sürüklüyor ve itiyor. Kürtland kurucuları bunu anlamasa bile şimdiden bu yolun kapalı olduğu anlaşılmıştır.

    Kimileri bu süreci içselleştirdi. Bugün Somaliland tarihine baktığımız zaman Kürtland'ı karşımızda görüyoruz. Neden Somalistan denmiyor da Somali'nin fiilen (de facto) ayrılan son parçasına Somaliland deniliyor? Zira, Somaliland bir şark projesi olmaktan ziyade bir garp ve taksim projesidir. Daha doğrusu bir cahiliyet projesi olan Şuubiye akımı ile birlikte bir Batı projesi olan 'böl-yönet'in ürünü ve yavrusudur. Yani Somalilerin bir projesi olmasından ziyade bir Lloyd George projesinin hayata geçirilmesi hadisesidir. Bundan dolayı Mogadişu'ya hakim olan Şer'i Mahkemeler Birliği kesinlikle yeni bir 'Taliban' olarak Batı'yı rahatsız ederken ve Etiyopya üzerinden müdahaleye uğrarken Somaliland bir Batı projesi olarak himayeye mazhar olmuştur. Burada bir çifte standart daha karşımıza çıkıyor. Batılılar Somaliland'ın varlığına bir gerekçe bulmak için burada güvenliğin berkemal olduğuna dikkat çekiyorlar. Ama bıraksalardı Şer'i Mahkemeler Konseyi de Mogadişu ve güney Somali'de güvenliği tam temin ve tesis edecekti. Bu da onların tercihinin güvenlik değil de ayrılık olduğunu gösteriyor. Bu yönüyle, Somaliland modelini ve projesini aynen Kürdistan'a veya yeni bir Batı projesi olarak aynen Kürtland'a uyarlayabiliriz. Somaliland ile Kürtland arasında bir değil birçok ortak yön ve benzerlik var. Batılılar her iki fiili ülkeyi güvenlikli yer olarak öne çıkartıyorlar. Zaten Kürtland ile Somaliland bölgelerinin liderleri ayrılık gerekçesi olarak ayrıldıkları ana parçada güven ve huzur ikliminin olmayışını gösteriyorlar.

    İki ülkenin tarihine baktığımız zaman da aynı şeyleri görüyoruz. İngiliz yönetimindeki Somaliland ile İtalyan sömürgesi olan Somali toprakları, 1960 yılında ülkenin bağımsızlık elde etmesinden sonra ortaklaşa Somali Cumhuriyeti'ni oluşturdu. Ancak bunun sonrasında Somali, yıllar yılı bir iç savaş ve anarşi ortamı yaşamakta olan bir ülke hüviyeti kazanmıştır. Ülkenin kuzey kısmı Somaliland adıyla bağımsızlık ilan etmişse de hiçbir ülke tarafından tanınmış değildir. Esasen Afrika'nın taksimi çerçevesinde Somali beş bölgeye ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı Fransız Somalisi olan Cibuti gibi bağımsızlığını kazanmıştır. Bir kısmı da Etiyopya ve Kenya tarafından ilhak edilmiştir. Kenya Mombassa ve çevresinin olduğu bölgeyi topraklarına katmıştır. Etiyopya ise Ogaden'i ilhak etmiştir. Bunca parçalanmışlık yetmemiş gibi ülke Siad Barre'nin devrilmesinden sonra yeniden bir türbülansa ve tevaif-i mülûk dönemine girmiştir. İlginçtir, bu bağlamda Saddam ile Siad Barre, Kürtland ile Somaliland'ın kaderi simetrik bir biçimde birbirlerine benzemektedir. Hem Somali de hem de Irak'ta fazla basınç ve baskı patlamayı beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, bu ülkeler otoriter merkezi idareler olmasa parçalanmaya müheyya bir haldedir. Parçalanma ile kuvvetli merkezi idare seçenekleri arasında gidip gelmektedir.

    Siad Barre 1991 yılında devrildikten sonra ülkenin kuzeybatısı Somaliland adıyla diğer bölümünden fiilen kopmuştur. Ve kendi başına buyruk vaziyette yoluna devam etmektedir. Aynı dönemde ise Saddam Hüseyin'in Kuveyt'ten atılması ile birlikte Bağdat Kürtland üzerindeki merkezi hakimiyetini ve otoritesini kaybetmiştir. 1991 yılından 2003'e kadar fiili olarak bu şekilde yoluna devam etmiş ve 2003 yılında Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra bu fiili durum daha da pekişmiştir.

    Kürtland ile Somaliland arasındaki tek fark ise İkinci Sykes-Picot süreci adıyla da bilinen Irak'ın yeniden taksimi sürecinde Irak'ı bölüyor olmasıdır. Bölünen Irak'ın bir Kürt devleti değil de Arap devleti olmasıdır. Somaliland ise aynı Savahili dili konuşan bir ülkenin, yani Somali'nin bir kez daha bölünmesidir. Kürtland Osmanlı'nın bir kez daha bölünmesi ise Somaliland da Somalilerin ülkesinin son bir kez daha taksime tabi tutulmasıdır. Somaliland'ı tezkiye eden ilginç analizlerden birisi New York Times gazetesinde 7 Mart 2007 tarihinde yayınlandı. Jeffrey Gettleman'ın kaleme aldığı yazıda Batı'nın dikkatleri Somaliland üzerine çekiliyor. Somaliland adlı bölgenin kendi halinde bir bölge olduğunu ve Somali'nin kalanına göre huzur ve güvenlik içinde asude bir hayat yaşadığı ifade ediliyor ve bu meyanda iki şehrin hikayesi gibi iki Somali'nin hikayesi konu ediliyor. Sanki sanırsınız ki hikayesi edilen yöre Somaliland değil de Kürtland. Bir an dalarak okusanız Somaliland'ı Kürtland zannedersiniz. Somaliland için ne kadar aydınlık bir tablo çiziliyorsa diğeri hakkında da o kadar karanlık bir tablo çiziliyor. Aralık 2006 tarihinden itibaren Mogadişu'nun Etiyopya askerlerinin kontrolü altında bulunduğu ama Etiyopyalıların da duruma hakim olmaktan çok uzak bulundukları ifade ediliyor. Etiyopyalıların yabancı yardım ve barış gücü askeri olmadan duruma hakim olmalarının güç olduğuna da dikkat çekiliyor. Bu temin edilmeden kabile kavgalarının ve direnişin dindirilemeyeceği ve artmasının önüne geçilemeyeceği kaydediliyor. Somalilandlılar ise kendi kabile kavgalarının önüne geçmeye çalışıyor ve kendi söküklerini dikmeye uğraşıyorlar. Bu bağlamda, kendinden menkul Somaliland başkanı veya Somaliland'ın Barzanisi olan Dahir Rayale Kahin şunları söylüyor: "Biz Somaliland'ı kurduk zira buradaki problemi kendi problemiz olarak görüyor ve başkalarının yardımına başvurmadan kendimiz çözüyoruz. Güneyliler ise hâlâ çözümü başkalarından bekliyorlar…" Aslında bu söz ne derece doğru, tartışmalı! Zira, Somali'yi kaosa iten Batılılar ve onların bölgesel işbirlikçileri Etiyopyalılar, Şer'i Mahkemeler Birliği'ni dağıtarak düzeni sağlamasına fırsat ve imkan vermediler. Somali'nin kendi düzenini kurmasına fırsat vermediler. İşin doğrusu bu. Bununla birlikte, Kütlandlılar gibi Somalilandlılar da tanıma bekliyorlar.

    1991 yılında Somali merkezi yönetimi çöktü ve bunun sonucunda kabile kavgaları sonucu güney kontrolden çıktı. Ali Mehdi ile Farah Aidid Mogadişu'yu iki kısma ayırdılar. Buna mukabil, ülkenin genelde en fakir parçası olarak kabul edilen kuzeybatı, Somaliland olarak bağımsızlığını ilan etti. Ama Kürtland gibi bazı ülkelerin yardımına mazhar olsa da kimse tarafından bugüne kadar resmen tanınmadı. Kendisini kimse tanımadı. New York Times gazetesine göre, Somaliland Batılı uzmanların desteğini almadan kendi siyasi sistemini oturtmuş bulunuyor! Bu sayede kabile rekabet ve ihtilaflarını asgariye indirerek, kalıcılığını olmasa bile bir şekilde devamlılığını sağlamış bulunuyor. Bununla birlikte Somali toplumunun geleneksel sütunları mesabesinde olan Somaliland kabile şeflerine özel bir rol biçilmiş. Onlar sistemin omurgasını teşkil ediyor. Onlar da hâlâ Somali'nin belası olan binlerce silahlı elemanı silahtan arındırarak milli orduya katmışlar. (melded them into a national army) Çok partili demokrasinin sadece söylentiden ibaret kaldığı bölgede; Afrika Boynozu'nda demokrasi yolunda küçük değil hatırı sayılır bir başarı kat ettiler ve üç raundluk bir çok partili seçim deneyimi yaşadılar. Esasen Somali 1960 yılından beridir hür ve serbest seçimleri tanımış değil. Hür seçimlere yabancı. Bununla birlikte, Somali her zaman kaotik ve kargaşa içinde olmadığı gibi Somaliland da her zaman istikrarlı değil. Somaliland ile ilgili başlıca eleştirilerden birisi hükümetin temsili olmaması ve etkisiz bulunmasıdır. Somaliland'ın başkenti olan Hargeysa'daki akıl hastanesi aslında ülkenin geri halinin bir kopyasından ibaret. Hastalar karanlıkta zincirlerle yataklarına bağlanmış vaziyette ve odalar da ufunetli ve pis kokuyor. Ama Somalilandlılar buna karşılık en azından böyle bir akıl hastanesine sahip oldukları için mutlular ve buna mukabil daha kalabalık olan güneyin bundan bile mahrum olduğunu söyleyerek kendilerini avutuyorlar.

    Peki olan bitenin izahı ne? İzahı başta söylediğimiz Batı veya Lloyd George gibilerinin projesinin ikinci Seykes-Picot döneminde yeniden hayata geçirilmesi. Bu noktada, Somalilandlı Hacı Abdi Waraabe şunları söylüyor: "Herkes İngilizlere dönüyor…" 19'uncu yüzyılda sömürgeci güçler Osmanlı İmparatorluğu gibi Müslüman çoğunlukta olan Afrika Boynozu'nu paramparça etmişlerdi. Dilim dilim etmişlerdi. İngilizler, Somaliland'ı ele geçirmişler, İtalyanlar da Somali'yi almışlardı. İngilizler hükümetin görevlerini genel olarak kabile şeflerine devrederken İtalyanlar tamamen İtalyanca konuşan bir hükümet meydana getirdiler ve muz tarlalarında çalışmak üzere İtalya'dan binlerce işçi getirdiler ve Somali'nin fakir insanlarına nasıl espresso içileceğini öğrettiler. Bunun sonucunda Mogadişu Afrika'nın en güzel ve imrenilen şehirlerinden ve sayılı ticaret merkezlerinden birisi oldu ama bununla birlikte geleneksel otorite sistemini de kaybetti. Veya sistem zayıfladı. Kimilerine göre bu, merkezi hükümetin çökmesinden sonra savaş ağalarının kabile reislerini ve aksakallıları eleyerek, devre dışı bırakarak yerlerine nasıl kolaylıkla geçtiklerini izah ediyor. İngilizler, Somaliland'ı terk ettiklerinde geride fazla bir yatırım bırakmamışlardı. Ama bununla birlikte geleneksel sistem az çok işliyordu. 1960 yılında iki bölge de bağımsızlığı garantiledi. Ve hızlı bir biçimde Somali Cumhuriyeti adı altında bir araya geldiler. NYT Yazarı Jeffrey Gettleman'a göre1 bu, pek de mutlu bir izdivaç olmamıştır. 1980'li yıllarda kuzeyli isyancı grup Somali Milli Hareketi hükümet kurumlarını havaya uçurmuştu. Çok ilginç, 16 Mart 1988 tarihinde Saddam Hüseyin Irak'ın kuzeyinde Halepçe katliamı yaparken aynı tarihlerde Muhammed Siad Barre'nin talimatlarıyla birlikte hükümete bağlı uçaklar Hargeysa'yı bombalayarak 50 bin kişinin ölümüne sebebiyet veriyorlardı. Barre'nin devrilmesinden sonra Somali Milli Hareketi kaçınılmaz olarak kırılgan ve hassas yıllar geçirmiştir. Önce guurti adı altında (Afganlıların 'Loya jirga' benzeri) akil ve hekim adamlardan oluşan bir heyet-i tesisiye kurdular ve bu zamanla resmi karar alma merciine inkilap etti. Şimdi Somaliland'da kabile mensuplarını barıştırmak için oluşturulmuş organlar var. Kabile şefleri bu organlarda kabile ihtilaflarını yatıştırıyor ve kavgalıları barıştırıyorlar. 1990'lı yıllarda Mogadişu'da savaş ağaları o güzelim İtalyan mimarisi tarzında yapılan binaları yerle bir ederken guurti ise yerel asi liderlerle birlikte Somaliland'da hükümet kuruyorlardı. Bununla birlikte, Somaliland da Somali gibi silahların gölgesinde yaşıyor ve savaşan kabileler arasında bölünmüş durumda idi. İlk yaptıkları iş, milisleri silahı bırakma noktasında ikna etmek oldu. Kuzeye nazaran bu hedef güneyde hala tutturulabilmiş değil.

    Kuzeyin hilafına Amerikalılar 1990'lı yıllarda binlerce askerle birlikte Mogadişu'da kendilerince düzeni sağlamaya yeltendiler ama muvaffak olamadılar. ABD'nin burada düzenden aradığı İslamcılardan müberra ve arınmış bir bölge hayaliydi. Black Hawk'ın düşmesiyle birlikte o hayal ortadan kalktı. 1990'lı yıllarda kendisinin yapamadığını 2007'de bilahare bölgesel ortağı olan Etiyopya birliklerine havale etmiştir. Aynen Somali Şer'i Mahkemeler Birliği yandaşları da Afganistan'da daha önce Taliban'ın gerçekleştirdiği gibi milli birlik ve bütünlük sağlamış ve güvenliği eksiksiz sağlamanın eşiğine getirmişlerdir. Somaliland'ın kendinden menkul Dışişleri Bakanı olan Abdillahi M. Duale: "Bizim büyük bir gayemiz var: Bağımsızlık. Ama bunu kazanmak için dışarıdan kimse bize destek olmuyor…"diye yakınıyor. Bununla birlikte, belki de Kürtland'dan farklı olarak Somaliland'ın bir özelliği unutulmuş bir mekan olmasıdır. Güneye yüzlerce olmasa bile onlarca milyon dolar yardım akarken kuzey bundan mahrum bulunuyor. Fark çarpıcı. Belki de 2.5 milyon nüfusa sahip olan Somaliland'ın yönetilmesi 6 milyon nüfusa ve karmaşık kabile yapısına sahip güneyden daha kolay olmalı. 2002 seçimleriyle birlikte kabile gücünü test etmek için yeni bir sistem geliştirmişler. 1960'lı yıllardaki çok partili ve parçalı düzensizliği tekrar ve ihya etmemek için partileri üçle sınırlandırmışlar. Halbuki ülke çapında (Somali) özellikle kabile esaslı 60'dan fazla parti bulunuyor. Kuzeyliler özellikle de partileri kabile esasına göre değil de ideolojik esasa dayandırmaya çalışıyorlar. Bu ise Afrika'da gerçekleştirilmesi en zor işlerden birisidir.

    Kuzeyliler Afganlıların Loya Jirgası benzeri 'guurti'lerini kabilelerin saygın adamları arasından belirlemişler ve daha sonra bunları Parlamento'nun üst kanadı olarak yapılandırmışlar. 82 aksakallı şimdi Somaliland'ın senatörleri olarak görev yapıyor. En azından halkın nazarında böyleler. Somaliland geçici hükümeti büyük kabilelerin temsilcilerinin belirlenmesi noktasında yeni bir yaklaşım geliştirmeye çalışıyor. Bununla birlikte bazı uzmanlar geçici hükümetin geniş bir destekten mahrum olduğuna, ayriyeten Somaliland olarak da ülkenin güçlü ve toparlayıcı başat bir kabileden yoksun bulunduğuna dikkat çekiyorlar. Bu ise kırılgan bir tablo demektir. Geçici hükümette görev alan bazı isimlerin de guurti liderliği şemsiyesinden yoksun olduğu da dillendirilmektedir. Guurti, temsilciler Meclisi'nin almış olduğu bazı kararları veto edebiliyor. Bununla birlikte, Temsilciler üçte iki çoğunlukla guurti engelini aşabiliyorlar. Bu sistem modernizm ile geleneğin bir bileşkesini oluşturuyor. Bu yapı ile Batı tarzı demokrasi ile Somali tarzı geleneksel idari yapı mezcedilmiş ve buluşturulmuş oldu. Bununla birlikte, bazıları da sistemde yenilenmenin kaçınılmaz olduğu görüşünde. Somaliland'ın AKP'sinin lideri olan Faysal Ali Waarabla: "Artık adım atmalı ve öne sıçramalıyız. Guurti bizim krizleri aşmamızı sağladı ama artık kabile sadakatinden ve bağlılığından kurumsal sadakate ve bağlılığa geçmeliyiz. Kabile bağlılığından milli bağlılığa geçmemiz şart" diyor. Elbette haksız sayılmaz ama yeterli de değil. … Evet, kabile bağlılığından milli bağlılığa geçmek bir zaruret ve tekamül. Ama tekamülün bittiği nokta değil. Belki başladığı nokta. O noktanın geliştirilmesi gerekiyor. Oradan ötesi de bütün Somali ile birleşmek belki onun da ötesine geçmek. Silanyo ise: "Gülünç olan seçilmemiş bir kurumun seçilmiş kurumu yönlendirmesi ve yedeğine almasıdır" diyor. Bütün bu sistem kabile barışına ve uyumuna bağlı. Somaliland'da ise kan davaları devam ediyor. Hala meralar yüzünden kabileler birbirine girebiliyor. Sudan'ın Darfur bölgesinde olduğu gibi. Bununla birlikte N.Y. Times yazarı Gettleman'a göre, Somalilandlıları yekpare ve tek bütün haline getiren tek şey tanınmak arzusu ve hayali. Somaliland'ın özel parası, bayrağı, milli amblemi ve de kendi pasaportu var. Ama bütün bu altyapısına rağmen hala tanınmıyor. Kadın hakları eylemcilerinden birisi olan Zemzem Adan'a göre "Barışımız var ve barışı toplum olarak biz sağladık. Dünyanın bu parçasında bunun bir değeri olduğu aşikardır…"

    Esasında Somaliland Kürtland için tam bir model. Nüfus itibarıyla da birbirlerine yakınlar. Bunun ötesinde Somaliland tanınmak için bütün alt yapısını hazırlamış bulunuyor. Bu bağlamda, Kürtland'ın onlara yetişmesi için epey yol kat etmesi gerekir. Bununla birlikte, Kürtland'a uluslararası ilgi Somaliland'dan daha fazla. İkincisi, Kürtland bölgesinde petrolün varlığı onu biraz daha imtiyazlı kılıyor. Ama Somaliland'ın ondan avantajlı bir yanı ise Hint Okyanusu'na açılması ve Berbera gibi limanlara sahip bulunmasıdır.

    Somaliland Kürtland için tam bir rol modeli. Her ikisinin de ana parçalarından ayrılma isteğinin gerisinde yatan saikin kabile anlayışı olmasıdır. Buna ilaveten bölgeciliktir. Bu bağlamda, özellikle de Kürdistan veya Nakşibendistan'dan Kürtland'a tahavvül ve geçiş aşamasında olan bölgede Arapça birinci dilden üçüncü dile gerilemiştir. Kürtçe'nin birinci dil olmasını anlamakta zorluk çekmemekle birlikte Arapça'nın neden üçüncüye kaydırıldığını anlamak kolay değil. Yerine İngilizce'nin ikinci kademeye oturtulması bu yeni düzenin kabilecilikle Batıcılığın veya postmodern sömürgeciliğin bir bileşkesini arz ettiğini ortaya koyuyor. Şuubiyye ve Batıcılığın bileşkesi. Burada garip olan İngilizce'nin Arapça'nın yerine yerleşmesidir. Yadırgatıcı ve şaşırtıcı olan, Kürtçe değil de Arapça yerine İngilizce'nin ikame edilmesidir. Bu zihniyet farkını da ortaya koyuyor. Bu da kabileleşme eğiliminin (şuubiyye) ötesinde Batılılaşma eğilimini de ele veriyor. Bundan dolayı Şarku'l Avsat yazarlarından Halid Kaştini şöyle bir teklifle karşımıza çıkıyor: "Madem öyle! O halde, Türkmenistan, Pakistan, Afganistan hatta Hindistan'la aynı kalıba dökülmemesi ve saf Ari farkının (Batılı Ari) ortaya çıkması için federe devletlerinin adını Kürdistan'dan Kürtland'a çevirmelerini teklif ediyorum. Bu yeni devletin ruhuna daha uygun olacaktır. Bu onları, Belucistan gibi beldelerin safında, seviyesinde ve sınıfında olmaktan kurtaracaktır. Hollanda (Holland), Polonya (Poland) veya İsviçre (Switzerland) gibi kendilerine daha modern ve aynı zamanda medeni bir isim alabilirler…"2

    Evet, geriye kalıyor bu yeni ülkenin mimarlarını veya atasını tespit etmeye. Kimilerine göre, Türkiye'ye yönelik çıkışlarıyla ve kafa tutmasıyla Barzani Kürtlerin kralı olma sevdasındaysa da ve özeniyorsa da aslında Kürdistan yerine Kürtland ismine layık olmasının ardında iki şahsiyetin emeği ve katkıları var. Bush ve Barzani. Barzani Kürtland'a bir nevi şuubiye rengi verirken Bush da Lloyd George ve Churchill'in ardılı ve halefi olarak ve onlardan devraldığı mirasla Seykes-Picot taksimine yeni bir ivme ve katkı sağlıyor. Bazı 'İslami' olarak görünen yeni yapının alkışçıları da Reşid Huyun'un yaptığı gibi, Kürtler ve Şiileri Irak'ın iki mazlum toplumu olarak gösterip mezhebi taifiyye, ırki de şuubiyye cereyanı lehine fetva verebiliyorlar. Irak'ta Barzani tayfasıyla birlikte Abdulaziz Hekim tayfasının anlaşması bir yerde yeni şuubiyye hareketi ile yeni taifiyye hareketinin buluşması ve ittifakı olarak anlaşılıyor veya anlamına geliyor. Geçmişte Osmanlı döneminde Kürtler Arap sünnilerle birlikte ülkedeki Şii-Sünni dengesini temin ederken, şimdi hâlâ Talabani gibiler bunu söyleseler de, artık bu denklem Kürtlerin Şuubiye hareketine omuz vermeleri sonucu geçmişte kaldı. Zira Kürtlerin Sünnilik veya Şiilik diye bir meseleleri olmadığı gibi İslam diye de bir problemleri yok. Bundan dolayı da Hekim ile Barzani aynı safta buluşabiliyor. Bütünleşme veya tekamülde değil ayrılıkçılıkta buluşuyorlar. Eskiden bir deyim vardı: "Araplar anlaşmamak üzere anlaştılar" diye. Vahid Halefoğlu Arapların müspette ittifak edemediklerini söyleyerek bu deyimin açılımını yapmıştı. Şimdi de modern şuubiye ile taifiyye cereyanlarının anlaşması aynı yorumu akla getiriyor. Türkiye'de heyecanla bu gelişmeyi izleyen bazı Kürt İslamcılar Kürtland'a çeşitli adlar altında fetva veriyorlar. Türkiye'de Kürtçe kitapları Latince basan bu gruplar Latince itirazını şartlara sarılarak geçiştiriyorlardı. Bununla birlikte, aynı kitapları Suriye ve Irak gibi Arap alfabesinin geçerli olduğu ve bizzat kullanıldığı yerlerde de tercih etmeleri işin rengini değiştiriyor. Sözlerinin değil özlerinin doğrultusunu gösteriyor. Artık sözleri özlerine tercüman olmuyor. Onlar da Kürdistan modundan Kürtland moduna geçmişler. Günümüzde şuubiyye ve taifiyye hastalıkları yeniden nüksetmiştir. Bu bulaşıcı bir hastalıktır ama bulaşıcı olması onu hastalık olmaktan çıkarmıyor. Kürtland sadece bu bulaşıcı hastalığın ürettiği son yapı oluyor. Bulaşıcı olması onu hastalık olmaktan iskat etmiyor. Bununla birlikte, az gitseler de uz gitseler de netice değişmez ve birdir. Arapların deyimiyle 'la yasihhu illassahih' fermanı burada da geçerli olacaktır. Ancak doğru ayakta kalabilecektir. Geçici ve hastalıklı cereyanların tarih katında geleceği yoktur. "Allah gökten bir su indirdi de dereler miktarınca aktı; sel, üste çıkan bir köpük yüklendi. İnsanların, süs veyahut eşya yapmak için üzerine ateş yaktıkları şeylerde (madenlerde) de böyle bir köpük vardır. İşte Allah, hak ile batılı böyle misal getirir. Köpüğe gelince, o boşa gider. İnsanlara fayda veren şey ise yerde kalır. İşte Allah (böyle) misaller getirir. (hak suya ve madene, batıl da köpüğe benzer)"3

    Öz

    Somaliland tarihini ele aldığımız zaman karşımıza Müslümanların iki yüzyıldır yaşadıkları talihsizlik dönemi çıkıyor. Bu 200 yıllık dönem aslında tarihteki ifsat devrelerinden birisidir. Lloyd George, Allenby'nin Kudüs'e girmesinden sonra irad ettiği bir nutkunda: " 200 yıllık mefkuremiz gerçek oluyor" demiştir. Kudüs'ün düşmesi, aslında bir yönüyle, 200 yıllık planların meyve vermesi ve Müslümanların fiili olarak dağılması ve dağıtılmasıdır. Bu, İngilizlerin ve Fransızların eliyle oldu ve daha sonra SSCB ve ABD'nin elleriyle devam etti. Fransız Devriminin estirdiği ulusçuluk cereyanları Osmanlı gibi imparatorlukları parçaladı.

    Bu yazıda Müslümanların fiili olarak dağılması ve dağıtılması amaçlı Batı kaynaklı projelerden birine dikkat çekilmektedir. Bu da Somaliland'ın bir benzeri olarak hayata geçirilmeye çalışılan Kürtland projesidir.

    Anahtar Kelimeler: Somali, Somaliland, Kuzey Irak, Kürtland, Garp projesi

    Abstract

    Considering the history of Somaliland, we come across with the disaster period of Muslims throught the last two centuries. As a matter of fact, this period of 200 years can be called as one of the corruption periods in history of humanity. In one of the speechs by Lloyd George, which he has done after Allenby had entered Jerusalem, it has been mentioned: "Our two hundred years long dream has been actualizing now". Basically, the fall of Jerusalem signifies the fruit of two hundred years long plans and the dissolving of Muslims from one point of view. This occurred because of the English and French people, which has been continued by USSR and USA. The nationalism movements after the French Revolution divided up the empires like the Ottoman Empire. This article draws attention to one of the Western-origined project which aim to dissolve the Muslims in practice. This project is the Kurdishland project which tries to be activated as a similar project to Somaliland.

    Key Words: Somali, Somaliland, Northern Iraq, Kurdish Land, East project

    Dipnotlar:

    1. NY Times, 7 Mart 2007.

    2. Halid Kaştini, Kul Kürtland la takul Kürdistan, Şarku'l Avsat gazetesi, 29/3/2007.