İlme, İrfana, Ümrana KÖPRÜ
"Güz 2007" 100. Sayı
Bridge
Hakan YALMAN
Dr.
Köprü, ruh dünyamızı etkileyen ortak anlamlar aleminde çoğunlukla kavuşmayı, ulaşmayı temsil etmiştir. Aslında, dünyaya gelen her insan Hazret-i Adem (a.s.) misali asıl vatanından ayrılmışlık durumunda ve gurbetin, ayrılığın şekillendirdiği bir ruh halinde olsa gerektir. Sanki doğumun ağlamaları bu vatan-ı asliden ayrılmanın getirdiği firak yaralarının feryatlarıdır. Kemal noktasından uzaklaşmanın, vahdetten kesrete inmenin elemleri ile sızlayan kalpten gözyaşlarına yansıyan hal Rabbi ile sözleşmiş ruhun O’ndan ayrılığa ilk tepkileri gibidir. Sonsuz cemal ve kemalin bir anlamda müşahidi olan ve ballar balını bulmuş olan ruh yeryüzüne gelir gelmez o ana ve cemale müştak bir şekilde tekrar kavuşmanın arzusu ile yanıp tutuşur. Nokta-i kemale tekrar kavuşma cehdi ile bir hayat süreci başlar.
Varlık diğer bir boyuttan ele alındığında da sonsuz cemalin, en üst düzeydeki kemalin müştak seyircileri ile buluşmak şeklindeki mukaddes meylinden kaynaklanıyor olmalıdır. Bu anlamda kainat denen şiir, sevebilme potansiyeli olan her varlık ve kalpler ile sevginin asıl kaynağı olan mukaddes muhabbet arasında bir köprü konumundadır. Bir rivayete göre yokluğun dayanılmaz boşluğunu kainatı titreştiren bir avaz ile dolduran varlık, yaratılanlar ile Yaratan arasında kurulan ilk köprü şeklinde kabul edilebilir. Sonra o mukaddes muhabbet bütün aleme dağılmış, elektron ve proton arasındaki çekim kuvvetine, toprağın yağmura hasretine, bülbülün güle muhabbetine, sevgililer arası aşkın şiddetine zemin olmuştur. Bütün cazibeler ve kuvvetler aslında o mukaddes muhabbete yönelik köprüler ruhun asıl vatanına yönelik seyahatinde önüne çıkan azgın nehirleri aşmak ve derin uçurumları atlamak cehdi içindeki kavuşma arayışlarının tezahürleridir. Bu yönü ile varlık abd ile Mabut arasındaki ilk köprü olarak kabul edilmelidir. Mülk, her idrak sahibini melekuti alemlere taşıyan bir berzah olarak algılandığında kavuşmanın ilk adımı da atılmış olur.
Her şeyin aslı ve her varlığın özü manalar aleminde olmalıdır. Bu yönü ile kul ya da idrak ile muhatap olacak şekilde yaratılmışlar açısından eşyanın hakikati olan esmanın idraki mana aleminde olmalıdır. Yani hayat, manaya yönelik bir süreç ve idrakin bir basamağı olarak algılandığı ölçüde gerçek anlamını bulabilir. Varlığı karanlık dehlizlerinden Ezeli Güneş’in nuru ile ısınan ve aydınlanan alemlere kavuşturan bir köprü olur. Aslında her yaratılanın asli vazifesi bu köprülük manasını üstlenerek mülkteki yansımasından melekuti alemlere bir yol olmak, abd ve Rabb arasında bir köprü kurmaktır.
Varlık ve kainat bir kitap olarak kabul edildiğinde onu okumanın birinci basamağında ilmin yer aldığını kabul etmek gerekir. İlim kitabın manasına ulaştıracak bir köprü şeklinde ele alındığında bütün eğitim ve ilim elde etme gayretleri de eşyanın hakikatine keşif yolculuğu anlamına gelecektir. Ancak bu noktada, ilmin bu boyutunu ortaya koyan ve ferdin dünya ile irtibatını düzene sokmaya çalışan bir ilim tanımından ziyade ferdin kendini ve alemini tanımladıktan sonra o zeminde eşyadan esmaya giden yolun köprüsü kurulmalıdır. Bu da ferdin dünyasından ve hayatla irtibatından ilme doğru bir köprü kurulması ile mümkün olur. İlmin köprü olabilmesi için doğru ilim algısına kavuşmak, yani oraya bir köprü kurmak gerekmektedir.
Varlığın genelinde ortaya konan doğru ilim algısı bütün detaylara da yansıdığında; yani teorik olarak bilinenlerin pratik hayatın her anına yansıtılması durumunda ilim hakikate ulaştıran sağlam bir köprü olabilir. Bu anlamda hayatın her anı, karşılaşılan her durum, fert ve varlık bir irfan meclisi gibidir. Bu meclisteki meşveretin neticesi her denk üzerindeki mührü görebilmek ve oradan hakikate bir yol bulabilmektir. Hayatın en kısa zaman diliminde ve en küçük olayında bunun gerekliliğine bir ihtiyaç hasıl olması ferdin dünyasından o manaya bir köprü yani irfana bir köprü gereklidir ki kesrette boğulmasın ve hayatının her anını anlamlı kılacak bir varlık algısının duası içine girebilsin. Tahkik ehli olmaya namzet ve karşısına çıkan en küçük hadisenin de Sani-i Zülkemal tarafından çizilen bir tablo olduğunu idrak edebilsin. Bu yönü ile irfana, tahkiki bir imana köprü olmak ve varlık kitabını harf harf, kelime kelime okuyacak bir idrak düzeyine kavuşmak ve kavuşturmak için bir dua olmalıdır. Bu, varlığın kıymetini bilmek ve en küçük anını ve tek zerresini dahi idraksizlik ve iz’ansızlık ile zayi etmemek arayışıdır.
Bu ölçüde kıymeti bilinen bir varlık ile doğru ilişkiler içinde olmak ve Kainat Sultanı’nın varlığın işleyişindeki tarzını doğru okuyup ona muhatabiyetini de sünnetullah denen bu kurallar çerçevesinde belirlemiş olmak yine kainatın kitap olarak okunması ve fiillerin bir dua olarak algılanmasının neticesinde olacaktır. Kur’an medeniyeti böyle bir algının ve varlığa bu algı çerçevesinde bakarak onunla doğru ilişkiler kurmanın neticesinde olacak gibidir. Kalplerde olan bu imardan toplumların ıslahına ve imarına yönelik fiili dua manası fertlerin aleminde şekillendiğinde medeni ve medeni olduğu ölçüde Rabb-ı Kerim’e yakınlaşmış fertler ve toplumlar hedeftir. Bu durum için ve toplumların Kur’an ile irtibatlı şekilde medenileşmesi ve imarı için ümrana bir yol bulmak, o alana bir köprü kurmak gerekli olacaktır. Aklın nuru ve vicdanın ziyası şeklinde iki sağlam ayak üzerine oturtulması gereken bu köprü ancak Kur’ani ölçüler ve varlığa mana-i harfi ile bakan bir planın sonucunda inşa edilebilir. Baş döndüren teknolojik gelişmeler asli manaları ile irtibatlandırılarak tevhid nazarı ile ele alınması durumunda, geleceğin refah ve huzur dolu toplumları; gerçek huzur ve iki cihanda mutluluğun kaynağı olabilirler. Aksi takdirde ruh alemlerinde problemli olan, teknoloji enkazı, modernlik ya da yanlış algılanmış medeniyet kurbanı fertler cemiyetin her tarafını saracaktır. Varlığın her türlü güzelliğinden vahyin çizdiği sınırlar içinde faydalanan, eşyanın ve nefsinin esaretinden kurtulmuş fikri, vicdanı ve irfanı hür fertler ve bu fertlerin oluşturduğu toplumlar ümranın cisimleşmiş tanımı olacaktır. Bu anlamda dünyanın geleceği ve önümüzdeki nesillerin huzur ve barışı ümrana kurulacak sağlam köprülerle sağlanabilir. Bu hem ferdin şahsi aleminde hem de toplum genelinde huzur dolu bir hayatın temel şartı gibidir.
Her bir sayısı ilme, irfana ve ümrana köprü olmak duası ile nokta nokta, harf harf dokunan ve bu dualarla Kainat Sultanı’na açılan eller misali açılan yapraklar ve her bir sayı gaye-i hayal olan bu köprünün birer tuğlası gibidir. Malzemenin getirildiği kaynağın kutsiyeti ve nuraniyeti, sağlamlığının garantisidir. Her şeyin her şeyle irtibatlı olduğu ve artık burada kanadını çırpan kelebeğin Çin’de fırtınalara yol açtığının kabul edildiği bir varlık ve alem algısı oluştu. Böyle bir alem algısında samimi gönüllerden ve berrak aklın ürünü olarak yapraklara dökülen satırların ve sözlerin ve aynı samimiyetteki gönüller tarafından bir dua olarak açılan yaprakların geleceğin ilim,irfan ve ümran ile şekillenmiş dünyasının oluşmasında çok güçlü etkileri olacağını anlamak artık zor değil. Bir kelebeğin kanadının oluşturduğu dalgalanmayı fırtınalara dönüştüren ilahi kudret, elbette samimi gönüllerden yansıyan manaların içinde yer aldığı yaprakların açılması ile oluşan rüzgarı Kur’an medeniyetine güçlü bir vesile kılacaktır.
Öz
Köprü, ruh dünyamızı etkileyen ortak anlamlar aleminde çoğunlukla kavuşmayı, ulaşmayı temsil etmektedir. Örneğin varlık, yaratılanlar ile Yaratan arasında kurulan ilk köprü şeklinde kabul edilebilir Bu yazıda “köprü” kelimesinin ifade ettiği anlam, mana-i harfi yönüyle değerlendirilmekte; ilme, irfana, ümrana kurulan köprünün varlık, kainat ve Kainat Sultanı arasındaki ilişkinin anlamlı kılınabilmesi açısından nasıl olması gerektiği gözler önüne serilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Köprü, varlık, kainat, Kainat Sultanı, ilim, irfan, ümran
Abstract
Bridge symbolizes arrival or accession within the world of common meanings which act upon our inner world. For instance, existence can be accepted as the first bridge between the created beings and Creator. This text tries to explain the meaning of “bridge” from the perspective of the syllabical meaning. It also unfolds the types of relationship between the existence, cosmos and the Sultan of the Cosmos (God) which stems from the establishment of a bridge towards the knowledge, occult knowledge and civilization.
Keywords: Bridge, existence, Cosmos, The Sultan of this World, knowledge, occult knowledge, civilization
Editör
Yazıyı okumak için tıklayınız...Editorial
Yazıyı okumak için tıklayınız...Selim SÖNMEZ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Hakan YALMAN
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mustafa Said İŞERİ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Abdullah HAKİMOĞLU
Yazıyı okumak için tıklayınız...Yusuf KAPLAN
Yazıyı okumak için tıklayınız...Colin TURNER
Yazıyı okumak için tıklayınız...Hüseyin HATEMİ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Etyen MAHÇUPYAN
Yazıyı okumak için tıklayınız...Davut Aydüz
Yazıyı okumak için tıklayınız...S. J. Thomas MICHEL
Yazıyı okumak için tıklayınız...Tarık NİŞANCI
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mehmet KUTLULAR
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mustafa ÖZCAN
Yazıyı okumak için tıklayınız...İrfan GÖRKAŞ
Yazıyı okumak için tıklayınız...