![]()
Nübüvvet
"Bahar 2001" 74. Sayı
Editör
İslâm düşüncesinde iki varlık alanından bahsedilir. Bunlardan birisi Yaratıcı’nın isim ve sıfatlarından oluşan ulûhiyet alanı; diğeri ise, ubudiyet alanıdır. Yaratılmışlar, Yaratıcı’larını, kainat, peygamberler ve kutsal kitaplar aracılığıyla tanırlar; bu üç yoldan kutsal kitaplar da elçiler aracılığıyla yaratılmışlara ulaştığı için, yaratılmışı Yaratan’a bağlayan yollardan ikisi elçiler aracılığıyla gerçekleşir. Bu açıdan din, peygamberlerin söz, tavır ve davranışlarından oluşmaktadır.
Yaratıcı ile yaratılmışlar arasındaki bağı oluşturan Nübüvvet, düşünen varlıkların yaratılmasından bu yana İlahî mesaja aracı olma niteliği taşır. İlk insan Hz. Adem ile başlayan nübüvvet zinciri, en son ve en mükemmel halka olan Hz. Muhammed’le tamamlanmıştır. Bu arada farklı zaman ve mekanlara göre farklı peygamberler gönderilerek, insanların İlahî mesajdan haberdar olmaları sağlanmıştır. İnsanların en mümtaz özelliklerine sahip olanları arasından, Mürîd-i Hakîm tarafından seçilen peygamberler, üstün sıfatları ile çevresindeki insanlara her açıdan örnek olmuşlardır.
Peygamberler silsilesinin temsil ettiği misyon, yaratılmışlara Yaratan’ı tanıtmak ve insanın çevresindeki gerçekliklerin anlamlı bir bütünlük içerisinde algılanmasına yardımcı olmaktır. Fatır-ı Hakîm yaratılmışların İlahî mesajı daha iyi anlayabilmeleri için, peygamberleri mesajın muhatapları arasından seçmiştir. Bu olgu (peygamberlerin de insanlar arasından seçilmesi), onların beşerî ve nebevî yönlerinin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini tartışma konusu yaparken; İlahî mesajın iletilmesinde peygamberlerin rolünü küçümseyen çeşitli uç fikirlerin doğmasına imkan sağlamıştır.
İnsanlık tarihi boyunca, yaratıcıyı ve onun varlığını tanımak istemeyenler de çıkmıştır; bunlar, görünen gerçekliği Yaratıcı’dan müstakil olarak düşünmeye ve anlamaya yönelmişlerdir. Böylece insanlığın ilk dönemlerinden itibaren iki silsile oluşmuştur; bu silsilelerden birisi, Nübüvvet; diğeri ise, din-dışı felsefedir. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler Nübüvvet misyonunu yerine getirirlerken, Yaratıcıdan bağımsız düşünenler dine itaat etmeyen felsefe yolunda toplanmışlardır. Filozofların bir kısmı da İlahi vahye itaat ederek Nübüvvet silsilesi ile aynı çizgide buluşmuşlardır.
Hz. Muhammed, Nübüvvet silsilesinin son ve en mükemmel halkasıdır. İslam dini de onun söz ve fiillerinden neşet eden bir dindir; onu tanımadan/önemsemeden İslam dinini anlamak ve yorumlamak mümkün değildir.
Biz bu dosyamızla nübüvvet kavramını ve Hz. Peygamberi ele alıp incelemeyi hedefledik. Dosya çalışmalarımız sırasında bu konuyu seçmekle ne kadar haklı olduğumuzu gösterecek bir çok olayla karşılaştık. Bütün bunlar Bediüzzaman Said Nursi’nin nübüvvet okumalarına ciddi anlamda ihtiyaç olduğunu gösteren örneklerdi. Dosyamızla Hz. Peygamber ve nübüvvet silsilesinin gerçek niteliğiyle anlaşılmasına katkıda bulunabilirsek, kendimizi bahtiyar addedeceğiz.
Sizleri nübüvvetin çeşitli açılımlarını konu edinen dosyamızla başbaşa bırakırken, dosya konusunu "Ahlâk" olarak belirlediğimiz Yaz/2001 sayımızda yeniden görüşmeyi diliyoruz.
Editör
Yazıyı okumak için tıklayınız...M. Nihat Derindere
Yazıyı okumak için tıklayınız...Hüdaverdi Adam
Yazıyı okumak için tıklayınız...A. Said Yargıcı
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mustafa Özcan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Fatıma Firdevs Adam
Yazıyı okumak için tıklayınız...Muhammed Bozdağ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Süleyman Uludağ
Yazıyı okumak için tıklayınız...Veysel Kasar
Yazıyı okumak için tıklayınız...Hakan Yalman
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mahmut Kaplan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Ömer Faruk Uysal
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bediüzzaman Said Nursi
Yazıyı okumak için tıklayınız...