Köprü Anasayfa

Risale-i Nur’dan Örneklerle Şerh ve İzah

"Bahar 2013" 122. Sayı

  • Risale-i Nur Metinlerinde Geçen Kavramların Açıklanmasında bir Durum Çalışması: ‘Lisân’ kavramı

    A Case Study in the Explanation of the Concepts Taking Place in Risale-i Nur Texts: The Concept of “Language”

    Faruk Soylu

    1. Giriş

    Risale-i Nur eserleri, Kuran’ın çağımızdaki en mühim bir tefsiri olarak Kuran ve iman meselelerini benzersiz bir üslupla, müspet ilim anlayışına uygun bir biçimde, kuvvetli delillerle ve akl-ı selime kabul ve tasdik ettirecek bir tarzda izah ve ispat etmektedir.

    Risale-i Nurları tam anlamak, Kur’an’ın ışığında asrımızın meselelerine getirdiği çözümleri bir bütün olarak tespit etmek ve uygulamak bakımından çok önemlidir. Bu sebeple Risale-i Nurların tam anlaşılmasını sağlayacak yol ve yöntemleri belirlemek ve bulmak da önem kazanmaktadır. Bunun için müellifinin bu iman derslerinden istifade eden kişilere, ‘allame’ ve “müçtehit” de olsalar, tevdi ettiği “Sözlerin şerhleri, izahları veya tanzimleri” vazifelerini yerine getirmek gerekmektedir.

    Bu önemli üç vazifeyi gerçekleştirmek için bu vazifelerin ana hatlarını belirlemek, içlerini doldurmak, şerh, izah ve tanzimin ölçülerini tespit etmek, bu vazifeleri yerine getirecek ilim erbabını belirlemek, vazifelerini taksim-ul a’mal düsturuyla ortaya koymak ve icra etmek makul bir sıralama gibi gözükmektedir.

    Bu çalışmada ‘izahın’ önemli alt vazifelerinden biri gibi gözüken ve “Risale-i Nur metinlerinde geçen kavramların açıklanması” başlığı altında model bir çalışma yapılması hedeflenmektedir.

    2. Şerh ve İzah ile ilgili Çalışma Önerileri

    Şerh ve izah, ilmî, dinî, edebî ve tasavvufî eserlerin açıklanmasında sıkça başvurulmuş ve gelenek haline gelmiş usullerdendir. Bu kısımda bu usulleri açıklamak yerine Risale-i Nur eserlerine uygulanmasının nasıl olabileceği konusunda bazı önerilerle yetinilecektir. Risale-i Nur eserlerinin izahı ve şerhi yapılırken kanaatimce ifasına ihtiyaç duyulan vazifelerin bir kısmı şöyle sıralanabilir:

    2.1. Risale-i Nur eserlerinde kapalı bir biçimde atıfta bulunulan fakat okuyucu tarafından net anlaşılmayan ya da farklı tarzlarda yorumlanabilen; geçmişe ya da günümüze ait kişi ve olayların yeri, zamanı, sebepleri ve sonuçları gibi hususların Risale-i Nur metinlerindeki bağlamları ile irtibatlı olarak açıklanması ve haklarında etraflıca bilgi verilmesidir.

    2.2. Risale-i Nur’da geçen fakat yeterli malumat verilmediği için mütalaa edenlerce açık ve seçik bir şekilde anlaşılamayan konu, hüküm ve fikir ve akımlar var. Bunların Risale-i Nurların genel çerçevesine, meslek ve meşrebine, hedef ve maksatlarına, metot ve yaklaşımlarına uygun bir biçimde, mantıklı ve ikna edici bir tarzda açıklanması, iddia konusunun misal ve temsillerle akla yaklaştırılması, delil ve bürhanlarla desteklenmesi ve anlaşılmasının kolaylaştırılması lazımdır.

    2.3. Risale-i Nurların muhtelif yerlerinde geçmişe veya geleceğe dair açıklamalarda, (ahir zaman eşhasına ve hadiselerine, ehli imanın istikbaldeki vaziyetlerine dair beyanlarda olduğu gibi ) ve benzeri mevzularda ima, işaret ve hafif temaslarla geçiştirilen pek çok bahisler var. Bunların Kur’an, hadis ve muteber İslam ulemasının beyanları ve Risale-i Nur’un genel çerçevesinde, ilmî, içtimaî ve teknolojik gelişmelerin ışığında açık bir biçimde ifade edilmesi gereklidir.

    2.4. Risale-i Nur eserlerinde ferdin ve cemiyetin, ülkemizin, İslam âleminin ve insanlığın dert ve meselelerine sunulan çarelerle ilgili metinlerin ayrı ayrı konular halinde sınıflandırılması, birbirleriyle irtibatlandırılması, yorumlanması, somut çözüm önerilerinin ortaya konması ve kamuoyu ile paylaşılması elzemdir. Bu çalışmaların her biri ilgili disiplinlerde uzman ilim adamları tarafından üniversiteler ve kamuoyuna açık mekânlarda çeşitli bilimsel formlarda yapılması uygun olacaktır.

    2.5. Risale-i Nur külliyatında sıklıkla geçen, ana temaların, temel fikirlerin oluşturulmasında, izah ve ispatında kullanılan ıstılah ve mefhumlar mevcuttur. Aynı zamanda ortak İslam kültürünün de temelini oluşturan unsurlardan olan bu terim ve kavramların belirlenmesi, sınıflandırılması ve tarif edilmesi ‘şerh ve izah’ çalışmalarında mutlaka yer alması gereken önemli bir uğraş gibi gözükmektedir.

    Bu çalışmanın konusunu teşkil eden “lisân” kavramının Risale-i Nur külliyatında nasıl ele alındığının incelenmesi bu son maddede önerilen izah ve şerh çalışmalarının bir misali olacaktır.

    3. İzahın Ölçüleri

    Yapılacak izah çalışmalarında ortaya konan fikirlerin İslam dininin naslarına ve temel kaynaklarında geçen doğrulara uygun olma mecburiyeti zaten en baştan itibaren kabul edilen bir esastır.

    İkinci olarak şerh ve izah çalışmalarında ileri sürülen fikirlerin, Risale-i Nur metinlerinin ihtiva ettiği fikirlere açık ya da gizli hiçbir aykırılığının olmaması gerekmektedir.

    Üçüncü olarak şerh ve izah çalışmalarında açıklanan fikirlerin yine Risale-i Nur metinlerinde bulunan fikirlerden yola çıkılması ve mevcut fikirlerden delillerle desteklenmesi lazımdır.

    Dördüncüsü, Risale-i Nur eserlerinde ele alınan mevzuların, iddiaların, fikirlerin ve kavramların şerh ve izahı yapılırken gerek İslamî ilimlerde ve gerekse müspet ilmî disiplinlerde genel kabul görmüş ve Risale-i Nur eserlerinin ana çerçevesine aykırı olmayan bulgu ve sonuçlarına başvurulabilir ve onlardan istifade ile açıklanabilir.

    Bu dördüncü ölçüden yola çıkılarak Risale-i Nur’un şerh ve izah çalışmalarına katkıda bulunacak kişilerin iki ana özelliği öngörülebilir. Birisi bu kişilerin Risale-i Nur’u okuma ve anlama geleneğine mensup olması, diğeri de mevcut ilmî disiplinlerden bir ya da bir kaçında uzmanlaşmış olmasıdır.

    “> 4. Risale-i Nur Metinlerinde Geçen Kavramların Açıklanması

    Risale-i Nur metinlerinde bahsedilen ve olmazsa olmaz denilebilecek bu ıstılah ve mefhumların tespit, sınıflandırma ve tarif vazifeleri farklı ilmi disiplinlerde uzman olan ve Risale-i Nur okuyucusu olan kişilerden kurulmuş bir heyet tarafından gerçekleştirilebilir.

    Bu kurulun çalışmalarına bir misal oluşturmak açısından bu çalışmada ‘lisân ve dil’ kavramları ele alınacaktır. İngilizce’de ‘case study’; Türkçe’de ‘vak’a incelemesi’, ‘durum çalışması’ veya ‘örnek olay’ diye nitelendirebileceğimiz bu çalışmada şu yöntem takip edilmektedir:

    5. Yöntem

    Öncelikle, anahtar kelimenin geçtiği Risale-i Nur metinleri taranmakta ve ilgili paragraf ve cümleler belirlenmektedir.

    İkinci olarak dilbilim alanında genel kabul gören mana çeşitleri hakkında kısa bir çalışma yapılmaktadır.

    Üçüncü olarak da lisân ve dil kavramlarının yer aldığı paragraf ve cümlelerde bu kavramların hangi manalarda kullanıldığı tespit edilmekte ve ilgili kullanımlar belli bir mantıksal sıraya dizilmektedir. Ardından Risale-i Nur metinlerinde geçen ‘lisân’ kavramının mana ve kullanım açısından dilbilim alanında ele alınan mana çeşitleri ile karşılaştırılması yapılmaktadır.

    Sonuç bölümünde de Risale-i Nur metinlerinde yer alan kavramların mana çeşitliliği ve zenginliği bakımından ne derece yüksek bir seviyeye sahip olduğu vurgulanmaktadır.

    6. Dilbilimde Lisân ve Dil ve İlgili Kavramlar

    6.1. Lisânın Tarifi

    Lisân veya eşdeğer manadaki kelime olan dil çok farklı biçimlerde tarif edilebilir. Bu tariflerin başlıca örnekleri şöyle açıklanabilir:

    Lisân veya eşdeğer manadaki kelime olan dil çok farklı biçimlerde tarif edilebilir. Bu tariflerin başlıca örnekleri şöyle açıklanabilir:

    a) Dil toplumun üzerinde hemfikir olduğu ve anlaşılır manalara sahip işaret, ses, hareket ve simgelerin kullanılmasıyla düşünce ve duyguların karşılıklı olarak iletildiği düzenli yollardır. [1]Bu tarife yakın bir başka tanımlama ise dilin insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma olduğudur.[2]Türkçe, Fransızca, İngilizce, Arapça veya işaret dili vb.

    b) Dil ses organlarının hareketleriyle ortaya çıkan, duyulabilen, farklı ve anlamlı sesler topluluğudur. Konuşma dili veya sözlü dil.

    c) Bir dil belli mesleklere, gruplara ve zamana has kelime ve terimleri ihtiva edebilir. Halk dili, Saray dili, Hukuk dili, Matematik dili, Bilgisayar dili, vb.

    d) Dil, düşünceleri, duyguları, olayları, verileri ve gerçekleri sembollerle, sanatlı biçimlerle gösterme ve anlatmaya yarayan araçlardan oluşur.[3]Müzik dili, Yazı dili, Yazılım dili.

    e) Dil hayvanların çıkardıkları sesler ve/veya çeşitli davranışlarıyla oluşturdukları iletişim düzenidir. Karınca Dili, Kuş dili, vb.

    f) Bir de tabiatta bulunan ve insanların özel mana verdiği, dolaylı birer bildirişim aracı olarak kullandığı işaretler ve sesler var ki bunlara da sembolik ve sanatlı bir dil denebiliyor. Yağmurun dili, denizin dili, göklerin dili, güllerin dili gibi.[4]

    g) Dil ve lisân kelimeleri ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya ve tat almaya yarayan organ için de kullanılmaktadır.

    Diller yapısına, kullanma amacına ve alanına, kullanan kişilere ya da varlıklara, kullanılan vasıtalara, mesajın veriliş biçimine ve başka ölçülere göre çeşitlere ayrılabilir. Mesela diller kullanım alanına göre resmi dil, dünya dili; aynı dilin türlü halleri bakımından, halk veya konuşma dili, bilim dili, meslek dili, sınıf dili, edebiyat dili, diplomatlık dili, şiir dili, teknik dil; kullanış bakımından, yaşayan dil, eski dil, ölü dil; doğuş bakımından, doğal dil, yapma dil, evrensel veya uluslararası dil; konuşana olan yakınlığı bakımından, ana dili, ulusal dil ve yabancı dil; ve son olarak da yapılarına göre ayrımlı dil, eklemeli dil ve çekimli dil gibi sınıflara ayrılabilir.

    6.2. İşaret Türleri

    Lisân işaretlerden oluştuğu için işaretlerin türü lisânın tarifinde önem kazanmaktadır. İnsanlar ve varlıklar iki türlü işareti kullanabilir ve yayabilir. Birisi iletişim amaçlı, bilgi vermek maksadıyla bilinçli olarak verdikleri işaretlerdir ki bunlara “iletişim işaretleri” (communicative signals[5]) denir. Bir kişinin bir başkasını kendi nikâh törenine çağırmak için söylediği “Sizi nikâh merasimime bekliyorum.” sözleri bu türden bir sözdür. Diğer işaret türü ise “bilgilendirme işaretleridir” (informative signals[6]) ki, bir kişi veya varlık, farkında olmadan kendi hakkında ona bakanlara ilettiği bilgilerdir. Mesela bir şahsın hasta olduğunu ‘hapşırmasından’ ve ateşinin çıktığını ‘yüzünün kırmızılığından’ çıkarabiliriz; dağınık ve düzensiz bir insan olduğunu da “üst ve başının pejmürdeliğinden” anlayabiliriz. Bu iki işaret türü hem insan dillerinde hem de hayvanların kullandığı iletişim dillerinde mevcuttur. Varlıklar farkında olmadan ve işin bilincinde olmadan da kendilerini müşahede eden akıl ve bilinç sahiplerine mesaj ve manalar verebilir.

    6.3. Mana Türleri

    Lisânı teşkil eden işaretlerin, konuşan veya iletişim kuran kişilerin zihinlerinde bıraktığı etkilere mana diyebiliriz. Dildeki temel birimler olan ses, kelime, ifade ve cümlelerin manalarını inceleyen dilbilimin alt bilim dalına anlambilim (İng. semantics) denir. Anlambiliminde dil kullanıcıları bir kelimeye ya da bir ifadeye birden fazla mana verebilir.

    6.3.1. Kullanıcıların birlikte ya da ayrı ayrı oluşuna göre verilen mana çeşitleri şunlardır: [7]

    Lügat/kavram manası (İng. Denotative/Conceptual meaning): Kelimelerin sözlüklerde verilen temel manası veya manalarıdır ki bir dili konuşan herkesin ortak olarak anladığı manalardır. Mesela “bal” kelimesinin Türkçedeki manaları Türkçe Sözlük’te[8]şöyle verilmektedir:

    1. Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde.

    2. Olgunlaşmış incirin, dışına sızan tatlısı.

    3. Ağaçların kabuğundan sızarak pıhtılaşan besi suyu.

    Türkçe konuşan herkes “bal” kelimesinden anladığı bu üç manadan birisidir.

    b) Çağrışım manası (İng. Associative/connotative meaning): Bir dili konuşan insanların tek tek veya birlikte belli bir kelimeye özel olarak atfettikleri ve başkasının atfettiği manalardan farklı olabilecek manalardır. Türkçede “bal” kelimesi bazısına “tatlı”, bazısına “şifalı”, kimisine “lezzetli”, bir başkasına “mutlu” sıfatlarını hatırlatırken pekâlâ bir başkasına “alerji”, “acı” “hasta” veya “zararlı” manalarını çağrıştırabilir. Çağrışım manaları tamamen kişilerin o kelime ile ilgili yaşadıkları özel tecrübeleri yansıtabilir.

    c) Mecazi mana (İng. Figurative/metaphoric meaning): Bir kelime veya ifadenin bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılması ya da bir kelime veya kavramın kabul edilenin dışında başka anlamlara gelecek biçimde kullanılmasıdır. Mesela “aslan” kelimesi lügat manasında “Kedigillerden, Afrika’da ve Asya’da yaşayan, erkekleri yeleli, yırtıcı, kuyruğunun ucu püsküllü, çok koyu sarı renkli güçlü bir memeli hayvan türü” için kullanılırken mecâzi olarak “gürbüz, cesur ve yiğit adam” manasında kullanılabilir.

    6.3.2. Doğrudan ve Dolaylı Anlatım

    Dilde ifade edilen sözlerle kastedilen mananın anlaşılma biçimi açısından birçok mana çeşidi söz konusudur:

    a) Doğrudan Anlatım (sözeylem) (İng. Direct speech Act [9] ): Dilbilgisi yapıları ya da cümleler genellikle türlerine göre belli görevler için kullanılır. Düz bir cümleyi, bir duygu, düşünce ve bilgiyi ifade için kullanırız. Bir soru cümlesini bir konuda bilgilenmek için sorarız. Bir emir cümlesini buyurmak ya da bir istek te bulunmak için kullanırız. Mesela birine “Bir çay daha içer misiniz?” diye sorduğumuzda amacımız gerçekten de muhatabımızın “bir çay daha içip içmeyeceğini” öğrenmektir. Maksadımız ne ise ona uygun bir cümle yapısı kullanırız ki buna doğrudan anlatım denir. Konuşan da muhatap da hangi cümle yapısının hangi maksat için kullanıldığını bilir ve ona göre iletişim sağlanır.

    b) Dolaylı Anlatım (sözeylem) (ing. Indirect Speech Act): Dilbilgisi yapılarını ve cümleleri dilbilgisinde belirlenmiş vazifeler için değil de başka maksatlar için kullanmaktır ki, bu sayede mesaj ve manaları dolaylı olarak ifade ederiz, meramımızı ima ile anlatırız. Kimilerine göre bu tarz bir ifade ile daha nezaketli bir dil kullanmış oluruz. Mesela: “Saatiniz var mı?” dolaylı bir anlatımdır. Kişiden “zamanı söylemesini” ima ile istemektir. Yoksa “saatinin olup olmadığını sormak” değildir.

    c) Varsayım (ing.presupposition [10] ): Dil ile ifade ettiğimiz mesajlarımızın bir kısmını muhataplarımızın zaten daha önceden bildiğini, doğruluğunukabul ettiğini varsayarak atlarız ve bu söylenmeyen bilgi ve manalar hem konuşan hem de dinleyen tarafından bilindiği varsayılır ve doğru kabul edilir. Zaten doğru kabul edilmezse dinleyici buna itiraz eder. Mesela: Birisine “Kardeşiniz sizi dışarda bekliyor” dediğimizde muhatabımızın bir kardeşinin olduğunu varsayıyoruz. Eğer dinleyenin buna bir itirazı olmazsa o da bu bilgiyi doğru kabul ettiğini peşinen kabul ediyor demektir.

    Dilbilim çalışmaları ışığında “lisân” kavramının farklı kullanım manalarını ve manaların konuşmacının durumuna, kastına göre farklılık gösterdiğini ve bu mana çeşitlerinin neler olduğunu yukarıda özetlemiş bulunduk. Bundan sonraki bölümde ise Risale-i Nur eserlerinde “lisân” kavramının ifade ettiği manaları Risale-i Nur ıstılahını esas alarak örnekleriyle ele alacağız ve bu mana çeşitliliğini dilbilimde anlatılan mana çeşitleriyle karşılaştıracağız.

    7. Risale-i Nur Metinlerinde Lisân ve Dil Kavramları

    Risale-i Nur eserlerinin “lisân” ve “dil” anahtar kelimelerine göre taranması işlemi Risale-i Nur Enstitüsünün web sitesinde yer alan Risale-i Nur Külliyat Arama motoru ile gerçekleştirildi ve Risale-i Nur eserlerinden Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Şualar adlı kitaplardan elde edilen veriler değerlendirildi. Bütün külliyatın taranması durumunda elbette ki farklı sonuç elde edilebilirdi. Ancak bu dört büyük eserin verileri diğerlerini de temsil eder düşüncesiyle bu eserlerle iktifa edildi.

    Tarama işlemi sonunda elde edilen paragraf ve cümlelerde geçen “dil ve diller” kavramlarının sayısı 33 adet çıkarken “lisân, lisânlar ve elsine” kavramlarının sayısı 111 adet olarak bulundu. Kavramların toplamı 144 adede ulaştı.

    Lisânın mahiyeti ile alakalı lisân(lar), dil(ler) ve elsine kavramlarının kullanılışı tekrar sayıları ile birlikte sıralanması aşağıdaki gibidir:

    Lisân-ı hal (23), hal dili (1), lisân-ı kal (7), lisân-ı istidad (5), istidad lisânı (2), istidad dili (2), ihtiyaç-ı fitri lisânı (4), lisân-ı ihtiyaç-ı fıtri (1), lisân-ı ıztırar (1), zaafın dili (1), zaaf ve acz lisân-ı hali (1), aczin lisânı (1), dua ve ibadet ve rica dilleri (2), ubudiyet lisânı (1), lisân-ı mahsus (3), elsine-i mahsusa (1),lisân-ı mahsusa (1), hikmet-i İlahi dili (1), hikmet-i Rabbani dili (1), lisân-ı işaret (2), lisân-ı remz (1), hakikat lisânı (3), mu’cizat lisânı (1), mu’cize lisânı (1), felsefe lisânı (2), felsefe dili (1), tabiat lisânı (1), tarih lisânı (1), lisân-ı nahvi (2), cilve ve nakış dilleri (1), Cebel-i Arefe dili (1), elsine-i âlem (1), elsine-i tasrifiye (1), elsine-i terkibiye (1), Arap lisânı (1), Arapça’dan başka bir lisân(1), Türkçe lisânı (1), hayata mazhariyet lisânı (1), sima-yı istidadiye-i hususiye lisânı (1), sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisânı (1) = 85 adet

    Çalışmanın takip eden kısımlarında Lisân(lar), dil(ler) ve elsine kavramları, geçtikleri metinlerde ifade ettikleri anlam ve mahiyetlerine göre ele alınacaktır. Ayrıca bu kavramlarla ile birlikte pek çok varlık adından söz edilmektedir. Bu varlıklar da anıldığı lisan türüne göre değerlendirilecektir.

    7.1 Lisân- hal ve hal dili kavramları yukarıda verilen istatistiki verilerden de anlaşılacağı gibi Risale-i Nur metinlerinde en sıklıkla geçen kavramlardır.

    Bu kavramların yer aldığı metinlere göz gezdirdiğimizde aşağıda kısa bir özetini verdiğimiz durumlarda kullanıldığını görürüz:Sebeplerin bir araya gelmesi veya getirilmesi, neticeyi Cenab-ı Hak’tan lisân-ı hal ile istemektir. [11]Her bir çiçek, meyve ve hayvan, Allah’ın birer masnuu, sikkesi ve mührü olduğunu lisân-ı haliyle söyler. [12]Bir elma onu sahiplenmek isteyen bir tabiatçıyı lisân-ı haliyle susturur ve Allah’ın sanatı olduğunu bildirir.[13]Allah’ın kendini hayat sahiplerine sevdirmek istemesi ve şuur sahiplerine bildirmek istemesi, bu varlıkların lisân-ı halinden işitilmektedir.[14] Merhamet sahibi bir Rab olan Allah bütün mahlûkatının lisân-ı hal ve lisân-ı kal ile dile getirdikleri ihtiyaçlarını işitip icabet eder.[15]Arz ve semanın ehli, onların adına Allah’tan ebedi bir saadeti isteyen Hz. Peygamber’in (a.s.m.) niyazını işitip lisân-ı halleriyle duasına katılıyorlar.[16]Cenab-ı Hak da onların bu niyazlarını, arzularını görür, işitir, merhamet eder ve bu istediklerini lisân-ı hal ile istemiş te olsalar icabet eder ve verir.[17]Zât-ı Ahmediye (a.s.m.), ubudiyeti bakımından, halktan Hakka yönelmesiyle, rahmet mânâsındaki salâtı isterken Risaleti bakımından, Haktan halka elçiliği haysiyetiyle selâm eder ve bu sebeple herbir şey, lisân-ı hal ile olduğu gibi, lisân-ı kàli de olsaydı O’na salat ve selam ederdi.[18]Mütefekkir ehl-i iman “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir”[19]mealindeki Hasbünâ ayetini lisân-ı kal ile zikredip Kudretin azamet ve haşmetini mevcudatta nasıl temâşâ ettiklerini ifade ederken, bütün kuşlar, sinekler, hayvanlar, bitki ve ağaçlar da beraber lisân-ı halleriyle ayetin manasını yâd ediyorlar.[20] Ehl-i iman ölümü tefekküründe kendini ölmüş farz edip cenazesinin lisân-ı hali ve ruhunun lisân-ı kali ile Allah’ın dergâh-ı rahmetine avuç açıp mağfiret diler. [21]“Dâbbetü’l-arz” Kur’ân’da mücmel olarak işaret edildiği gibi, mü’minlerin iman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalâttan kaçınmalarıyla kurtulmasına lisân-ı haliyle işaret edip konuşur. [22]Bir insan-ı ekber olan kâinat lisân-ı hal ile ve çok eczaları istidat ve ihtiyacı fıtri lisânıyla ve zişuur mevcudatları lisân-ı kal ile ve bir küçüçücük kâinat hükmünde olan insan cesedinin zerreleri ve kuvveler ve duyguları da Allah’ın rububiyetine karşı itaat ve ihtiyaçlarının lisân-ı hali ile her anda O’nun inayetine ve merhametine ve yardımına muhtaç olduklarını ifade ediyorlar ve ubudiyetlerini gösteriyorlar.”[23]Kâinattaki canlı taifelerinin her biri ve her bir ferdi, her tarafı mucizeli birer harika makine olarak kendi ustalarını hayatlarının lisân-ı halleriyle ile alkışlar, tebrik eder ve manevi hediyeler verir. [24]Özellikle meyvelerin benzersiz bir biçimde farklı tad, koku ve lezzetteki etleri, acayip sanatları ile ağaç ve bitkilerin başlarında canlı misafirlere ikram edilmesi ile lisân-ı hal biçimindeki tesbihatları adeta lisân-ı kal seviyesine çıkar ve Allah’ın kuvvet ve kudretini, irade ve ihsanatını rahmet ve hikmetini ve her bir emrine mutî olduklarını gösterirler.[25]En küçük varlık olan zerrelerden en büyük yıldızlara kadar her biri harika bir sanat eseri olan varlıklar, icadlarının İlah-i kudrete göre gayet kolay ve bir farklarının olmadığını lisân-ı hal ile “Allahü ekber” diyerek “Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir”[26]mealindeki ayetin davasını tasdik ve hükmünün doğruluğuna şehadet ederler.[27]

    Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılabileceği gibi Risale-i Nur’a göre, lisan-ı hal ya da hal dilini kullanan varlıklar ruh ve şuur sahibi olmayan varlıklardır. Çiçek, meyve ve hayvanlar bu dille Allah’ın bir sanatı olduklarını ifade ederler. Bütün kuşlar, sinekler, hayvanlar, bitki ve ağaçlar hayatlarının devamı için onlara gereken rızkı veren Allah’ın rahmetini, yardımını ve ikramını kendi lisân-ı halleriyle dile getirip bir çeşit ubudiyet vazifesini yerine getiriyorlar. Bu lisân-ı hal kâinattaki ziruh ve zişuur olmayan zerreden yıldızlara bütün eşyanın ve otlardan kuşlara bütün hayvanların kullandığı bir dildir. Lisan-ı hal ancak akıl, şuur ve iman sahibi insan, cin ve meleklerin diğer varlıkların vaziyetlerini, duruşlarını ve fiillerini tefekkür ile seyrederek iman ile varabilecekleri manaları dile getirir. Mü’min ancak iman şuuru ile masnuatın lisân-ı hal ile ifade ettiği manaları okur. Risale-i Nur külliyatında imanın ve tefekkürün boyutlarını belirlemede lisân-ı hali okumanın önemi büyüktür. Mü’min iman gözlüğü ile kâinatı ve içindekileri manidar Rabbani birer mektup olarak görür ve okur. Her varlığı kendine ait mana-i ismiyle değil, Yaratıcısına ait mana-i harfiyle görmek, okumak ve anlamlandırmak gerekir.

    Risale-i Nur metinlerinde sıklıkla geçen bu lisân-ı hal, dilbilimde geçen bilgilendirme işaretlerine kısmen karşılık gelir. Ancak Risale-i Nur bu lisan-ı hal kavramını bütün kâinata ve içindeki bütün varlıklara kazandırır. Böylece bütün kâinat ve içindeki her şey yaratıcıları ile irtibatlandırılarak bir mana ve şuur kazanmış olurlar.

    7.2. Lisân- kal ve kal dili kavramları bazen yalnız başına bazen de lisân-ı hal ve diğer lisân çeşitleri ile birlikte Risale-i Nur metinlerinde sık sık geçmektedir. Bu kavramların yer aldığı metinlere ve kullanılış maksatlarına bir göz gezdirelim.

    Lisân-ı kal mü’minin lisân ile ve kalb ile dua etmesidir ve ulaşamadığı bir kısım taleplerini Cenab-ı Hak’tan istemesidir ki bununla “Duâ eden adam anlar ki, birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.”[28]Yine mü’min ölümü tefekkür ederken kendini ölmüş farz edip cenazesinin lisân-ı hali ve ruhunun lisân-ı kali ile Allah’ın dergâh-ı rahmetine avuç açıp mağfiret diler.[29]Kâinatta bütün hayat sahibi taifelerden şuur sahibi insanlar, cinler ve melekler, fert ve nev’ olarak, kendilerinin her şeyle münasebetini gören ve ihtiyaçlarını tam zamanında karşılayan ve her şeyi kuşatan ilmi ile kendini tanıtan Yaratıcıyı kal dili ile ve hayatlarının tahiyyeleriyle tebrik edip alkışlarlar. [30]Mütefekkir ehl-i iman “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” [31]mealindeki Hasbünâ ayetini lisân-ı kal ile zikredip Kudretin azamet ve haşmetini mevcudatta nasıl temâşâ ettiklerini ifade ederler.[32]Kainatın zişuur varlıkları lisân-ı kal ile merhamet dolu rububiyetine karşı Halıklarının inayetine ve merhametine ve yardımına muhtaç olduklarını ifade ederler ve ubudiyetlerini gösterirler. [33]Nihayetsiz bir şefkat ve merhamet sahibi Cenab-ı Hak yarattığı mahlûkatının hem lisân-ı hal hem de lisân-ı kal ile söylediği en gizli sesini işitip imdadına koşarken, en büyük bir abdi ve en sevgili bir kulu olan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) en büyük hâceti, en yüksek duâsı olan beka ve ebediyet duasını işitmemesi ve kabul etmemesi mümkün değildir.[34]Zât-ı Ahmediye (a.s.m.), ubudiyeti bakımından, halktan Hakka yönelmesiyle, rahmet mânâsındaki salâtı isterken Risaleti bakımından, Haktan halka elçiliği haysiyetiyle selâm eder ve bu sebeple herbir şey, lisân-ı hal ile olduğu gibi, lisân-ı kàli de olsaydı O’na salat ve selam ederdi.[35]Özellikle meyvelerin benzersiz bir biçimde farklı tad, koku ve lezzetteki etleri, acayip sanatları ile ağaç ve bitkilerin başlarında canlı misafirlere ikram edilmesi ile lisân-ı hal biçimindeki tesbihatları adeta lisân-ı kal seviyesine çıkar ve Allah’ın kuvvet ve kudretini, irade ve ihsanatını rahmet ve hikmetini ve her bir emrine mutî olduklarını gösterirler.[36]

    Görüldüğü gibi lisân-ı kal kâinat varlıkları içerisinde canlılara ve onların içinden de akıl ve şuur sahiplerine has bir dildir. Ancak insanlar, cinler ve melekler bu sözlü dili kullanarak Cenab-ı Hakka karşı arzu, ihtiyaç ve taleplerini dile getirirler; el açıp dua ederler; kusurlarının bağışlanması için mağfiret dilerler; Yüce yaratıcılarına merhameti, şefkati, ihsan ve ikramı için minnettarlıklarını dile getirip ubudiyet ederler; harika ve sanatlı eserlerini müşahede edip tebriklerle ve alkışlarla hayranlıklarını ifade ederler; kulu ve elçisi olan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) davasını tasdik ile şehadet ederler ve O’na salat ve selam ederler. Beri taraftan kelime ve seslerle ifade kabiliyeti olmadığı halde harika ve sanatlı yaratılan meyveler lisân-ı hal ile Yüce Sanatkârlarını tesbih ederken bu dil o kadar açık ve belirgindir ki nerdeyse lisân-ı kal gibi anlaşılır bir vaziyete çıkar.

    Risale-i Nurdaki lisân-ı kal kavramına dilbilimde iletişim işaretleri ile anlatılan dil kısmen karşılık gelebilir. Lisân-ı kal dilin ve dili oluşturan kelime, ifade ve yapıların ifade ettiği lügat manası, çağrışım manası ve mecaz manasını da dâhil olmak üzere bütün mana tabakalarını en üst düzeyde kullanan bir dildir. Lisân-ı kal yazılı, sözlü ve yalın mana formlarında ifade edilebilir, yani hem kalemle hem de dil ve kalp ile ifade edilebilir. Lisân-ı kale ruh ve duygular eşlik eder. Lisân-ı kal kul ile Yaratıcısı arasında cereyan eder ve bu dilde hiçbir iletişim hatası olmadığı gibi mesajların en doğru şekliyle iletildiği bir dildir.

    Risale-i Nur külliyatında mü’minler ancak lisân-ı kal ile, Yaratıcıya karşı dua, tesbihat, takdir, tahiyyat, teşekkür, tahmidat ve tefekkür gibi vazifeleri ifa edebilecekleri için mü’minin külli ibadetinde bu dilin yeri çok yüksektir. İnsanın ahsen-i takvim suretini alabilmesi, bütün mahlûkatın üstünde bir halife-i arz makamına erişmesi ve muhatab-ı İlahi mertebesine çıkması için lisan-ı kâli en yüksek mertebede kullanabilmesi gerekir.

    7.3. Lisân-ı istidad, istidad lisânı ve istidad dili kavramları, taranan Risale-i Nur metinlerinde toplam 9 kez geçmektedir. Bu kavramların yer aldığı metinleri ve kullanılış maksatlarını inceleyelim.

    “Başta âlem-i İslam, bütün beşer ve bütün zişuur, Cehennemden daha acı ve korkunç olan ademden, hiçlikten, idam-ı ebediden, fena-i mutlaktan kurtulmak için, daimi aşk ve şevkle her zamanda ve cami’ mahiyetinin bütün kuvvetleriyle, bütün istidadat lisânları ile, bütün dualar ve ibadetler ve ricalarının dilleriyle hayat-ı bakiyeyi isterler.” [37]“İnsana istidad ve ihtiyac-ı fıtrî lisâniyle istediği ni’metlerin bütünü verilmiş.”[38]Bütün eşya, “Ben öyle batanları sevmem”[39]deyip, kâinatın büyük zikir halkasında beraber zikrederek çalışırken lisân-ı istidad ile Cenâb-ı Hakk’ın rahmet hazinesinden hayat hukukunu istiyorlar ve hayata mazhariyetleri lisâniyle “Yâ Hayy” ismini zikrediyorlar.[40]Bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden dualar ya istidad lisâniyledir – bütün bitki ve ve hayvanların duâlarında olduğu gibi, herbiri lisân-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir sûret talep ediyorlar ve Allah’ın isimlerine açıkça mazhar olmak istiyorlar. Bütün sebepler istadad diliyle neticeleri Allah’tan isterler.[41]Hatta zişuur olan insanların ıztırar derecesindeki ihtiyaçları ile ilgili duaları lisân-ı istidada yakınlaşmışsa ve samimi, halis bir kalb ile istenmişse çoğu kez Allah tarafından kabul görmektedir ve beşeri gelişme ve buluşların büyük kısmı böyle dualar sonucu olmuştur.[42] “Dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik.”[43] “Bize kuş(ların) dili öğretildi”[44]meallerindeki ayetlerin buyurduğu gibi Hz. Dâvud ve Süleyman Aleyhimesselâma kuş türlerinin dilleri öğretilmiş ve kuşlarla dağların istidad dilleri yani hangi işe yaradıkları Allah tarafından onlara ihsan edilmiştir.[45]Kuş ve hayvanların istidad dili bilinirse, ehlileştirilmiş hayvanlardan yararlandığımız gibi, onları da önemli işlerde kullanabiliriz. Mesela çekirge âfetinin istilâsına karşı, çekirgeyi yemeden mahveden sığırcık kuşlarının dili bilinse ve uygun tedbirler alınsa onlardan yararlanabileceğiz.”[46]Anne karnındaki cenin “Sima-yı istidadiye-i hususiyesi ve sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisânıyla Sâniinin ihtiyarını, iradesini ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayıt altında olmadığını, bağırıp gösteriyor.”[47]

    Yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı gibi istidad dilini konuşanlar kâinat ve içindeki her şeydir. Cansız canlı bütün varlıklar, ruh ve şuur sahibi olan bütün mahlûkat fıtratlarında bulunan istidatların gereği hayatta kalma ve gelişme gösterme meyline sahiptirler. Onlara bu yeteneği veren Allah’tan bu potansiyellerini sonuna kadar kullanmayı yani O’nun güzel isimlerinin cilvelerine mazhar olmayı istidad diliyle yaptıkları dualarla isterler. Varlıkların bu kabiliyet ve yetenekleri keşfedildiği takdirde pek çok yararlı işte kullanılabilirler. Anne rahmindeki bir ceninin özel istidadı ve kendine has siması ve ruh karakteri bu istidad lisânıyla Allah’ın sınırlanamaz ve kayıt altına alınamaz irade ve meşietini ortaya koymaktadır.

    Risale-i Nur eserlerinde sıklıkla kullanılan istidad lisânı’na dilbilimde karşılık gelen iyi bilinen bir kavram olmadığı kanaatindeyim.

    İstidad lisânı bütün varlıkların kullandığı bir dil olup onların gelişme, büyüme ve mükemmelleşme potansiyelini ve eğilimini ifade eder. Varlıkların istidad dilini öğrenmek ve keşfetmek insanlık medeniyetinin büyük adımlarla ilerlemesini sağlayabilecektir. Dünyamızda (yer çekimi, suyun ve havanın kaldırma kuvvetleri gibi) ve evrende nice varlıklar ve kuvvetler vardır ki istidad dilleri keşfedilebildiği ve kullanılabildiği takdirde insanlığın pek çok sorunu çözülebilecektir.

    7.4. İhtiyaç-ı fıtrî lisânı, lisân-ı ihtiyac-ı fıtrî, lisân-ı ıztırar, zaafın dili, zaaf ve acz lisân-ı hali, aczin lisânı, dua ve ibadet ve rica dilleri, ubudiyet lisânı kavramları taranan Risale-i Nur metinlerinde değişen sıklıkla yer almaktadır. Bu kavramların yer aldığı metinleri ve kullanılış maksatlarını ele alalım.

    “İnsan istidad ve ihtiyac-ı fıtrî lisâniyle istediği ni’metlerin bütünü verilmiş.”[48]Hayat sahibi bitkiden insana, bütün varlıklar hayatlarını sürdürmek için zaruri ve hayati ihtiyaçlarını rızık olarak Cenab-ı Hak’tan isterken talep ve dualarını ihtiyaç-ı fıtrî lisânıyla dile getirirler.[49]Ruh sahibi canlılar zaruri ihtiyaçlarını karşılamakta çaresiz kaldıklarında meçhul bir hâmî’ye sığınıp lisân-ı ıztırârla dua ederler. Tıpkı lisân-ı istidad ve lisân-ı ihtiyaç-ı fıtrî gibi bu lisân-ı ıztırari ile yapılan dualar da makbuldür.[50]Zişuur olan insanların ıztırar derecesindeki ihtiyaçları ile ilgili duaları lisân-ı istidada yakınlaşmışsa ve ihtiyaç-ı fıtrî ile yakından ilgili ise ve samimi, halis bir kalb ile istenmişse ve sebepler dâhilindeki şartlar yerine getirilmişse daima Allah katında makbuldürler. Nitekim beşeri gelişme, icat ve buluşların büyük kısmı böyle dualar sonucu olmuştur.[51]Hem hayvanlarda zayıf ve aciz yavruların zaaf ve acz lisân-ı hâliyle tevekkül ederek istedikleri lâtif rızıkları Allah’ın rahmet hazinesinden meşru ve mükemmel bir şekilde karşılanmaktadır.[52]Acizlik ve zayıflığını hissederek aczin lisânıyla ve zaafın diliyle dua eden insanlar da halen ve kalen bir dua etmiş olurlar.[53]İnsan-ı ekber olan kâinatın eczaları istidat ve ihtiyac-ı fıtrî lisânıyla Halıkının merhametkarane rububiyetine karşı ubudiyetlerini gösterdikleri gibi bir küçücük kâinat hükmündeki insan cesedindeki zerreler ve kuvveler ve duygular dahi Halık’ın rububiyetine karşı itaat ve ihtiyaçlarının lisân-ı haliyle “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”[54]diyerek emir ve irade-i İlahiyeye göre hareket ettiklerini ve her anda Halıklarının inayetine ve merhametine ve yardımına muhtaç olduklarını gösteriyorlar.55“Başta alem-i İslam, bütün beşer ve bütün zişuur, Cehennemden daha acı ve korkunç olan ademden, hiçlikten, idam-ı ebediden, fena-i mutlaktan kurtulmak için, daimi aşk ve şevkle her zamanda ve cami mahiyetinin bütün kuvvetleriyle, bütün istidadat lisânları ile, bütün dualar ve ibadetler ve ricalarının dilleriyle hayat-ı bakiyeyi isterler.”[55]Cenâb-ı Hak, esma-i ilahiyesini tecelli ettirmek ve hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insana yerleştirdiği hadsiz acz ve fakrı musibetlerle, hastalıklarla, elemlerle harekete geçirir ve hastalıklı her bir azanın (acz ve fakr) lisânıyla bir iltica, bir yardım isteme vaziyetini verir. [56]

    Risale-i Nur eserlerinde can, ruh ve şuur sahibi varlıkların mahiyeti, kâinat ve Allah ile münasebetleri, hayat, ölüm, beka, zeval gibi gerçeklerle olan vaziyetleri ele alınırken ihtiyaç lisânı, ıztırar lisânı, acz lisanı, zaaf lisânı, dua ve ibadet ve rica dilleri, ubudiyet lisânıkavramlarına başvurulur. Bu kavramlar bu varlıkların fıtratlarının bir gereği olan ihtiyaç, ıztırar, acz, fakr ve zaaflarını bu vaziyetlerin aracılığıyla kendilerinin bu eksikliklerini giderebilecek, rahmet, şefkat, ikram, yardım ve desteğini cömertçe verebilecek sonsuz ilim, kudret, irade ve merhamet sahibi bir Zat’a rica, dua ve ibadetle ifade etmek zorundadırlar. Bu kavramlar yaratılan ve Yaratan arasındaki ilişkilerde fani, aciz, zayıf, fakir, muhtaç ve muztar olan taraftan Baki, Kadir, Samed, Âlim, Rahman ve Rahim olan Rab’lerine yönelişin dilleri ve ifade ediş biçimleridir.

    Risale-i Nur kültür ve tefekkür dilinin önemli unsurları olan ihtiyaç lisânı, ıztırar lisânı, acz lisanı, zaaf lisânı, dua ve ibadet ve rica dilleri, ubudiyet lisânı kavramlarının henüz dilbilim literatüründe bir karşılıklarının olduğu kanaatinde değilim. Edebiyat, kültür ve tasavvuf dünyasında varsa da yeterince yaygın olmadıklarını sanıyorum. Bu lisan kavramlarının dil, edebiyat, kültür ve irfan dünyamızda tanınması, yaygınlaşması ve kullanılması büyük bir zenginlik olacaktır.

    7.5. Hikmet-i İlahi dili, hikmet-i Rabbani dili, lisân-ı işaret, lisân-ı remz, hakikat lisân-ı, mu’cizat lisânı, mu’cize lisânı, felsefe lisânı, felsefe dili, tabiat lisânı, tarih lisânı, hayata mazhariyet lisânı, sima-yı istidadiye-i hususiye lisânı, simayı veçhiye-i şahsiyesi lisânı, cilve ve nakış dilleri, lisân-ı mahsus, elsine-i mahsusa, lisân-ı mahsus, Cebel-i Arefe dili.

    Bütün ehl-i şirkin ve küfrün ve dalâletin tevehhüm ettikleri şeriklerin nâmına farazi bir şahıs, varlıkların en küçüğü olan zerreden en büyüğü olan şemse ve yıldızlara kadar gider ve onlara rab ve hakiki mâlik olmakta olduğunu, tabiat lisâniyle ve felsefe diliyle iddia eder.[58]O varlıklar dahi o müddeiye, Allah’ın musahhar birer memuru olduklarını, O’na itaat ettiklerini ve Onu her daim tesbih ettiklerinihakikat lisâniyle ve hikmet-i Rabbânî diliyle ve hikmet-i İlâhiye diliyle susturucu cevap verirler.[59]Her zerre ve parçacık acip vazifelerini hiç şaşırmadan yerine getirirken hal dili ile ve hakikatin şehâdeti ve lisâniyle “Allah’tan başak ilah yoktur”ve “Allah birdir” deyip gezer. [60]

    Yaratılmış varlıkların her bir nevi, kendilerine has bir şekilde mazhar oldukları mu’cizelerin lisânıylaHz. Muhammed’ın (a.s.m.) nübüvvetini tasdik ederler.[61] Arifler, kâhinler, hatif denilen ruhaniler gibi çok muhbirler, hatta saneme kesilen kurbanlar ve sanemler ve mezar taşları Hz. Muhammed’ın (a.s.m.) nübüvvetinden haber vermeleriyle onun risaletine ve hakkaniyetine imza basıp tarih lisânıyla şahadet etmişler.[62]

    Tarih lisânında Mançur ve Moğol denilen ve Kur’ân lisânıylaYe’cüc ve Me’cüc diye adlandırılan vahşi ve çapulcu kavimlerin tecavüzlerini durdurmak için Çin Seddi gibi sedler yapılmıştır.[63]

    Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen çeşitli peygamber mu’cizelerinden bahsetmek suretiyle insanlara ve ilim adamlarına ayetlerin lisân-ı işaretiyleve lisân-ı remziylemanen dersler vermektedir.[64]

    Bu kavramların yukarıda bahsedilen durumlardaki anlamlarına gelince: Hakikat lisânı, hikmet-i İlahi dili ve hikmet-i Rabbani dili kavramlarının manası, kanaatimize göre, atomdan yıldızlara kadar canlı cansız bütün varlıkların ilmi her şeyi kuşatan Allah tarafından yaratılırken varlıklara verilen mahiyet ve tabiat, gözetilmiş faydalar, maslahatlar ile varoluş maksatlarına uygun bir çerçeve ve bakış açısı anlaşılmalıdır.[65]

    Tabiat lisânı ve felsefe dili kavramları ise eşyaya, varlıklara, kişi ve hadiselere inançsız ve maddeci bir bakış açısı ile ele alma ve değerlendirme biçimiolarak açıklanabilir.

    Hakikat lisânı, hikmet-i Rabbânî dili ve hikmet-i İlâhiye dili insanın hayata, varlıklara ve kainata iman penceresinden bakışın dillerini ve her şeye kendileri adına değil yaratıcıları namına ifade ediş biçimlerini temsil ederken tabiat lisanı ve felsefe lisanı ise tam tersine inançsızlığın maddeciliğin ve eşyaya eşya adına yani mana-i ismiyle bakışın ifadeleridir. Bu kavramların dilbilim dünyasında bir karşılıklarının olmadığını sanıyorum. Ancak kültür ve düşünce alanında bu kavramlara yakın ifadelerin bakış açısı, zaviye, pencere ve gözlük gibi genel ifadeler olabileceği kanaatindeyim.

    Kuran lisânı kavramının manası, kişi, yer, nesne ve hadiselerin Kur’an-ı Kerim’in ifadelerinde yer alış ve anlatılış biçimi ve Tarih lisânı da bunların tarih kayıtlarında yer alış ve rivayet biçimiolarak değerlendirilebilir. Mu’cize lisânı Hz. Muhammed ’in (a.s.m.) çeşitli varlık, hadise ve kişilerle alakalı gösterdiği olağan üstü hallerin veya O’nunla ilgili olarak önceden yaşamış çeşitli insanların ve gerçekleşmiş çeşitli tarihi hadiselerin belirttiği haberlerin ifade edilmesi olarak tarif edilebilir.

    Mu’cize lisanı, Kur’an lisanıve tarih lisanıkavramları olaylara mu’cizelerin penceresinden bakmak, Kur’an’ın ifadeleri ve değerlendirmesine göre bakmak ve tarih ilminin kayıt ve ifadelerine göre bakmak manasında anlaşılabilir. Olayların bu üç alanla ilişkilerini lisan ve dil ile ifade etmek yine Risale-i Nur külliyatına özgü bir zenginlik olsa gerektir.

    Ayetlerin lisân-ı işareti ve lisân-ı remzi kavramları Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen çeşitli peygamber mu’cizeleri aracılığı ile insanlara ve ilim adamlarına insanlığın faydasına kullanılmak üzere fen, sanat, sağlık, teknoloji vb. alanlarda gelişmenin en ileri basamaklarına doğrudan doğruya değil de dolaylı olarak ve işaretle, gizli, kapalı bir hatırlatma ve ima ile anlatma yolu ve biçimiolarak açıklanabilir. Dilbilimdeki dolaylı anlatım kavramı belki kısmen Lisânı-ı işaret ve lisân-ı remiz kavramlarına yakın ifadeler olabilir.

    Hayata mazhariyet lisânı, kâinattaki varlıklar arasında Allah’ın rahmet hazinesinden hayatla şereflendirilen canlılar “hayata mazhar olmaları” ve hayatın özelliklerini sergilemeleri sebebiyle Cenab-ı Hakkın “Hayy” (hep diri olan ve hayatı veren Allah) ismini zikretmeleri ve anmaları manasınıifade eder. [66]

    Sima-yı istidadiye-i hususiye lisânı, sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisânı, anne rahmindeki ceninin ilerde sahip olacağı maddi, manevi her türlü genetik, ruh ve kişilik özelliklerine yaratıldığı andan itibaren sahip kılınmasını ifade eder. Cenin bu dillerle Sâniinin ihtiyarını, iradesini ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayıt altında olmadığını gösteriyor.[67]

    Cilve ve nakış dilleri, küçük, büyük, canlı, cansız, ruh sahibi veya şuur sahibi her bir mahlûkun mazhar olduğu bütün İlahi isimlerin cilve ve nakışlarına mazhar olmasını ifade eder. Cilve ve nakış dilleri Esmâ-i Hüsnâ sahibi Allah’ın şerik ve nazîrden uzak olduğunu dile getiriyorlar.[68]

    Lisân-ı mahsus, elsine-i mahsusa, lisân-ı mahsusa yeryüzünün karaları ile nehirler, göller ve denizler ile buralarda yaşayan bitki, hayvan ve insandan tutun uzaydaki gök cisimleri ve buralarda yaşayan bütün varlıkların her birinin kendine göre ve kendisine ait hal, istidat ve kal dilleri gibi her türlü lisânı kastetmektedir. Eşya ve mahlûkat bu özgü diller ile Cenab-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine şehadet etmekte, O’na ubudiyet etmekte ve ellerinde birer mu’cize taşımalarıyla Allah’ın elçisi Hz. Muhammed ‘in (a.s.m.) nübüvvetini tasdik etmektedirler. [69]

    Cebel-i Arefe dili, hac farizasını yerine getirmek maksadıyla Hicaza giden bütün mü’minlerin kıbleleri olan Kâbe-i Mükerremenin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Arefe dağı başında Allahü ekber diyerek, o tek kelimeyi beraber söylemeleriyle, Arefe dağının teşhis ve intak sanatıyla âdeta konuşan ve zikreden bir mü‘mine dönüşmesiniifade ediyor. [70]

    Çalışmanın bu bölümünde ele alınan lisan ve dil kavramları dilbilim, edebiyat, kültür ve sanat literatürümüzde çok az yer alan ya da hiç yer almayan kavramlar olup Risale-i Nur eserlerinin bilim, dil, edebiyat, kültür ve sanat dünyamıza kazandırdığı kıymetler olarak değerlendirilebilir.

    7.6. Diğer Lisân Kavramları

    Lisân-ı nahvi,[71]elsine-i âlem[72], elsine-i tasrifiye[73], elsine-i terkibiye[74], Arap lisânı[75], Arapça’dan başka bir lisân[76], Türkçe lisânı[77] kavramları tamamen insan topluluklarının düşünce ve duygularını ifade ve birbirlerine bildirmek için kullandıkları anlaşma sistemleri anlamında gelen farklı millet ve kavimlerin konuştukları lisânlar manasında kullanılmıştır.

    Lisân-ı nahvi “cümlelerin yapılarını ve cümledeki her kelimenin görevini ve bu görevlere bağlı olarak kelimelerin son harekelerinin belirleyen kurallar bütünü”[78] olan sentaks ilmine ya da dilbilgisine geniş ve mükemmel derecede sahip dil manasında olup Arapçanın önemli bir özelliğini anlatmak için kullanılmıştır.

    Elsine-i âlem, dünyada millet ve kavimlerin konuştuğu dillerin tamamını kastetmektedir.

    Elsine-i terkibiyeyapılarına göre eklemeli dil türünü belirtir. “Bu dillerde isim ve fiil köklerinin önüne veya sonuna birtakım ekler getirilerek kelime yapımı veya çekimi gerçekleştirilir. Türkçe sondan eklemeli bir dildir.”[79]

    Elsine-i tasrifiye ise yapılarına göre çekimli diltürünü ifade eder. “Bu dillerde, çekim sırasında ve yeni kelimeler türetilirken kelime kökleri genellikle değişir, fakat kelime kökündeki asıl sesler hep aynı kalırlar. Bazılarında ise kelime tanınmayacak hale gelir. Ekler kelimenin önüne, ortasına veya sonuna gelebilir. Sami dillerinden Arapça bu gruba girer.”[80]

    Arapça, Arabi lisânı, Türkçe lisânıgibi kavramlar ise konuşanlarına göre farklı dil ailelerine mensup iki lisândan bahsedilmektedir.

    Çalışmanın bu bölümünde ele alınan kavramlar dilbilim terminolojisinde dillerin sınıflandırılmasıyla ilgili kavramlara karşılık geliyor ki bu durum Risale-i Nur eserlerinin dilbilim kavramlarını tamamıyla kullandığını ve fazlasıyla katkıda bulunduğunu da göstermektedir.

    7.7. Lisân sahibi Varlıklar

    Risale-i Nur metinlerinde lisâna sahip ve onu konuşan pek çok varlıktan söz edilmektedir. Lisân(lar), dil(ler) ve elsinekavramları ile birlikte anılan varlıklar şunlardır:

    Lisân-ı Hal ile konuştuğu açıkça söylenenler: Kâinat, her bir şey, mevcudat, masnuat, her biri harika birer makine olan zihayat mahlûkat, nebatat ve hayvanat, ağaçlar, insan cenazesi, cesedin zerreleri ve kuvveler ve duygular, Dabbetü’l-arz, yıldızlar ve zerreler.

    Lisân-ı Hal ile konuştuğu kapalı olarak söylenenler: her ağızda yüzbinler lisân, ağaçların ve nebatların ve yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budakların hadsiz dilleri, badem ağacının her dalının kırk dili, bütün mevcudatın ayrı ayrı lisânları, bütün zerrelerin incecik birer lisânı, dağın binler dilleri, dağın elsine-i mahsusası, ecram-ı ulviye ve mevcudat-ı sufliye lisân-ı mahsusu, her bir azanın lisânı, mahlûkların dilleri, mevcudatın ellibeş lisânı, meyve ve çiçeklerin bir dili, nimetlerin ve nimetdidelerin lisânları, taştan, sudan, ağaçtan, hayvandan, insandan tut, ta aydan, güneşten yıldızlara kadar her taifenin kendi lisân-ı mahsusu, zerrelerin hadsiz dilleri, zihayat taifelerinin hayatlarının lisânı, rahm-ı maderdeki ceninin lisânı, rahm-ı maderdeki çocukların sima-yı maddi ve manevilerinin lisânı,

    Lisân-ı kal ile Konuşanlar: zişuur mevcudatın lisân-ı kali, Ruhumun lisân-ı kali,

    Lisân-ı kal ile konuştuğu kapalı olarak söylenenler: Resul-i Ekrem’ın (a.s.m) lisânındaki hakikat, abdin lisânı, safi halis kalbin lisânı, alem-i İslam, bütün beşer ve bütün zişuurun bütün dualar ve ibadetler ve ricalarının dilleri, alem-i İslam’ın yüzer milyon lisânları, ehl-i gafletin lisânı, Eski Said’in şiddetli lisânı, hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan sesler, dualar, zikirler, Hazret-i Davud’un lisânı, her taifenin kendi lisânı, insanın dili, insanın lisânı, insanların lisânı, Kur’an’ın lisânı, lisân-ı mu’cizu’l beyan-ı Nebevi, muvahhidinin dilleri, muvakkat lisânımın tevbe ve nedameti, şirket-i maneviye-i Nuriyenin binler dilleri,

    İnsan Lisânı Dışındaki Lisânlar: ayının kendi lisânı, kuşlar envaının lisânları, mahlûkların dilleri, sekenelerin lisânı, sığırcık kuşlarının dili, meleklerin kırk bin lisânla tesbih etmesi, karınca dili, kuş dili.

    İstidad Lisânına Sahip Varlıklar: âlem-i İslam, bütün beşer ve bütün zişuurun bütün istidadat lisânları, kâinat eczalarının istidat ve ihtiyac-ı fıtri lisânı, kuş ve hayvanların istidad dili, kuşların istidadlarının dilleri,

    Diğer Lisânlar: kâinat eczalarının ihtiyac-ı fıtri lisânı, zihayat taifelerinin hayatlarının lisânı, rahm-ı maderdeki ceninin lisânı, rahm-ı maderdeki çocukların sima-yı maddi ve manevilerinin lisânı,

    Teşhis ve İntak Sanatı ile Lisân: İlahi şefkat ve muhabbetin beliğ bir lisânı (Hz. Muhammed (a.s.m.), Cebel-i Arefe dili

    Tatma ve Konuşma Organı Lisân: Hz. Eyyüb’ün (a.s.) dili

    Dolaylı İfade Lisânları: ayetin lisân-ı işareti, ayetin lisân-ı remzi

    Lisân ve Dil Kavramları ile Birlikte Kullanılan Sıfatlar: âlem-i şehadetten âlem-i gayba girmiş bir dil, yalancı bir dil, zikir ve marifet-i İlahiyenin mahalleri olan kalb ve lisân, muhtelif diller, umum diller

    Çalışmanın daha önceki bölümlerinde sayılan bütün lisan ve dil kavramları geçtikleri metinlerde ifade ettikleri anlam ve mahiyetlerine göre ele alınmıştı. Bu bölümde ise lisan ve dil kavramlarının daha zengin ve üst bir seviyede ele alındığını görmekteyiz. Lisan ve dil kavramları ile birlikte pek çok varlık adından söz edilmektedir. Her lisan ve dil türünü kullanan varlıkların ortak ve farklı özelliklerinin olduğunu öğrenmekteyiz. Varlıklar ve diller arasındaki bu çok özel ve ince kullanım birlikteliği Risale-i Nurun çok zengin bir tefekkür ve ifade dünyasına sahip olduğunu göstermektedir.

    8. Sonuçlar

    Risale-i Nur eserleri, âlemlere rahmet olarak gönderilen Kuran’ı Kerim’in çağımızda en iyi bir biçimde anlaşılmasını ve istifade edilmesini sağlamak vazifelerini üstlenen çok önemli bir tefsirdir. Bu sebeple Kuran ve iman meselelerini benzersiz bir üslupla, çağımız insanının anlayışına uygun bir biçimde, kuvvetli delillerle izah ve ispat etmektedir. Risale-i Nur eserlerinin bu görevi harika bir biçimde ifasının altında yatan sebeplerden bir tanesi kullanılan ıstılahların yani kavramların ve tefekkür dünyasının zenginliğidir.

    Risale-i Nur eserlerinin kavram ve tefekkür dünyasının zenginliğine örnek bir durum çalışması sunmak üzere lisan ve dil kavramının bu eserlerde kullanım biçimini ele aldık. Çalışmanın neticesinde lisan ve dil kavramlarının dilbilimde ele alınan bütün çeşitlerinin ve anlam zenginliklerinin Risale-i Nur eserlerinde kullanıldığını gördük. Bu yetmezmiş gibi lisan ve dil kavramları öyle farklı durumlarda ve manalarda kullanılmış ki bu manaların ve kullanımların dilbilim, edebiyat, kültür, sanat ve ilim dünyamıza büyük bir kazanım olduğunu iftiharla kabul etmemiz gerekir. Mesela:

    Risale-i Nur lisan-ı halkavramını bütün kâinata ve içindeki bütün varlıklara kazandırır. Böylece bütün kâinat ve içindeki cansız, ruhsuz ve şuursuz da olsa her şey yaratıcıları ile irtibatlandırılarak bir mana ve şuur kazanmış olurlar.

    Risale-i Nur külliyatında lisân-ı kal kavramı ile insanların Yaratıcılarına karşı yaratılış vazifelerini ifa edebilecekleri ve bütün kâinat ve içindekiler adına mü’minin külli ibadetini yerine getirmede kullanabilecekleri bir dili ifade eder. İnsan ahsen-i takvim suretini alabilmesi, bütün mahlûkatın üstünde bir halife-i arz makamına erişmesi ve muhatab-ı İlahi mertebesine çıkması için lisan-ı kâli en yüksek mertebede kullanabilmesi gerekir.

    Yine Risale-i Nur eserlerinde kullanılan bir başka lisan kavramı olan İstidad lisânı bütün varlıkların kullandığı bir dil olup onların gelişme, büyüme ve mükemmelleşme potansiyelini ve eğilimini ifade eder. Varlıkların istidat dilini keşfetmek, öğrenmek ve kullanmak insanlık medeniyetinin gelişmesine hizmet edecektir.

    Risale-i Nur eserlerinde can, ruh ve şuur sahibi varlıkların mahiyeti, kâinat ve Allah ile münasebetleri, hayat, ölüm, beka, zeval gibi gerçeklerle olan vaziyetleri ihtiyaç lisânı, ıztırar lisânı, acz lisanı, zaaf lisânı, dua ve ibadet ve rica dilleri, ubudiyet lisânı kavramları ile açıklanır. Bu kavramlar yaratılan ve Yaratan arasındaki ilişkilerde fani, aciz, zayıf, fakir, muhtaç ve muztar olan taraftan Baki, Kadir, Samed, Âlim, Rahman ve Rahim olan Rablerine yönelişin dilleri ve ifade ediş biçimleridir. Risale-i Nur’un kültür ve tefekkür dilinin önemli unsurları olan bu kavramların henüz dilbilim terminolojisinde karşılıkları yoktur ve edebiyat, kültür ve tasavvuf dünyasında varsa da yeterince yaygın olmadığından bu lisan kavramlarının dil, edebiyat, kültür ve irfan dünyamızda tanınması, yaygınlaşması ve kullanılması büyük bir zenginlik olacaktır.

    Dilbilimde dillerin sınıflandırılmasıyla ilgili kavramların tamamının Risale-i Nur eserlerinde kullandığını ve dilbilimde mevcut olan kullanımlara yenilerinin de eklendiğini görmekteyiz.

    Yine Risale-i Nur eserlerinde lisan ve dil kavramlarının ele alındığı zengin ve üst bir seviye daha görmekteyiz. Lisan ve dil kavramları ile birlikte pek çok varlık adından söz edilmektedir. Her lisan ve dil türünü kullanan varlıkların ortak ve farklı özelliklerinin olduğunu öğrenmekteyiz. Varlıklar ve diller arasındaki bu çok özel ve ince kullanım birlikteliği Risale-i Nurun çok zengin bir tefekkür ve ifade dünyasına sahip olduğunu göstermektedir.

    Kur’an bütün kâinatı okuduğu ve her şeyin Rabbini tesbih ve zikrettiğini ifade ettiği gibi, Kur’an’ın hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur eserleri dahi kâinatı, eşyayı, zihayatı kendilerine mahsus lisanlarla konuşturur, Allah’a ibadet ettirir. Aynı şekilde ruh ve akıl sahibi canlılara yani insanlara bütün kâinatı ve içindekileri vazifeli memurlar ve kendilerine mahsus ibadet ve tesbihatları ile meşgul abid ve zakirler olarak tanıtır ve o şuurla bakmalarını temin eder. Böylece kâinatın bütün unsurları birbirine dost ve ahbap haline gelir. Günümüz insanına bu şuuru kazandıran Risale-i Nur bu özelliklerini elbette ki “hayatın ruhu ve aklı hükmünde olan Risalet-i Muhammedi’den ve Vahy-i Kur’anî’den”[81] mülhem bakış açısına, tefekkür dünyasına ve kavramlar bütününe sahip olmasına borçludur.

    Özet

    Risale-i Nur eserleri, âlemlere rahmet olarak gönderilen Kuran’ı Kerim’in çağımızda en iyi bir biçimde anlaşılmasını ve istifade edilmesini sağlamak vazifelerini üstlenen ve bu vazifeyi benzersiz bir üslupla, çağımız insanının anlayışına uygun bir biçimde, kuvvetli delillerle izah ve ispat eden çok önemli bir tefsirdir. Risale-i Nur eserlerinin bu görevi harika bir biçimde ifasının altında yatan sebeplerden biri kullandığı kavramların ve tefekkür dünyasının zenginliğidir. Risale-i Nur külliyatında sıklıkla geçen, ana temaların, temel fikirlerin oluşturulmasın

    Dipnotlar:

    [1] 1. http://www.merriam-webster.com/dictionary/language

    [2] 2. Türkçe Büyük Sözlük (2011). TDK. ‘Dil’ maddesi.

    [3] 3. Vardar B. Ve diğerleri (1978). Başlıca Dilbilim terimleri. İstanbul Üniversitesi yayınları. S.50-51

    [4] 4. Kaynak: http://dil.nedir.com/#ixzz2ShmJjL7a

    [5] 5. Yule George (2010). The Study of Language. Cambridge University Press. S.11

    [6] 6. A.g.e. S.11

    [7] 7. Yule George (2010). The Study of Language. Cambridge University Press. S.113

    [8] 8. Türkçe Büyük Sözlük (2011). TDK. ‘bal’ maddesi.

    [9] 9. Yule George (2010). The Study of Language. Cambridge University Press. S.134

    [10] 10. A.g.e. S.133

    [11] 11. Sözler, Sayfa 287-288

    [12] 12. Sözler, Sayfa 273

    [13] 13. Sözler, Sayfa 273

    [14] 14. Sözler, Sayfa 575

    [15] 15. Sözler, Sayfa 69-70

    [16] 16. Sözler, Sayfa 71

    [17] 17. Sözler, Sayfa 71; Mektubat, Sayfa 198

    [18] 18. Lem’alar, Sayfa 270

    [19] 19. Âli İmrân Suresi, 3:173

    [20] 20. Lem’alar, Sayfa 254; Lem’alar, Sayfa 405

    [21] 21. Lem’alar, Sayfa 133

    [22] 22. Şualar, Sayfa 510

    [23] 23. Şualar, Sayfa 531

    [24] 24. Şualar, Sayfa 555-556

    [25] 25. Şualar, Sayfa 52

    [26] 26. Lokmân suresi 31:28

    [27] 27. Şualar, Sayfa 576

    [28] 28. Sözler, Sayfa 287-288

    [29] 29. Lem’alar, Sayfa 133

    [30] 30. Şualar, Sayfa 556

    [31] 31. Âli İmrân Suresi,3:173

    [32] 32. Lem’alar, Sayfa 254; Lem’alar, Sayfa 405

    [33] 33. Şualar, Sayfa 531

    [34] 34. Sözler, Sayfa 69-70

    [35] 35. Lem’alar, Sayfa 270

    [36] 36. Şualar, Sayfa 52

    [37] 37. Şualar, Sayfa 537

    [38] 38. Sözler, Sayfa 386-387

    [39] 39. En’âm Suresi, 6:76

    [40] 40. Sözler, Sayfa 207

    [41] 41. Sözler, Sayfa 287-288

    [42] 42. Mektubat, Sayfa 290

    [43] 43. Sad Suresi, 38:19

    [44] 44. Neml Suresi, 27:16

    [45] 45. Sözler, Sayfa 235

    [46] 46. Sözler, Sayfa 235

    [47] 47. Lem’alar, Sayfa 116

    [48] 48. Sözler, Sayfa 386-387

    [49] 49. Sözler, Sayfa 287-288

    [50] 50. Sözler, Sayfa 287-288

    [51] 51. Mektubat, Sayfa 290

    [52] 52. Mektubat, Sayfa 262

    [53] 53. Lem’alar, Sayfa 131

    [54] 54. Fatiha Suresi, 1:5

    [55] 55. Şualar, Sayfa 531

    [56] 56. Şualar, Sayfa 537; Şualar, Sayfa 544

    [57] 57. Lem’alar, Sayfa 19

    [58] 58. Sözler, Sayfa 541

    [59] 59. Sözler, Sayfa 541

    [60] 60. Sözler, Sayfa 146-148

    [61] 61. Mektubat, Sayfa 179; Şualar, Sayfa 547

    [62] 62. Şualar, Sayfa 544

    [63] 63. Lem’alar, Sayfa 357

    [64] 64. Sözler, Sayfa 232

    [65] 65. Lem’alar, Sayfa 357

    [66] 66. Sözler, Sayfa 207

    [67] 67. Lem’alar, Sayfa 116

    [68] 68. Sözler, Sayfa 394

    [69] 69. Sözler, Sayfa 235; Mektubat, Sayfa 230; Mektubat, Sayfa 262

    [70] 70. Lem’alar, Sayfa 131

    [71] 71. Mektubat, Sayfa 381-382

    [72] 72. Mektubat, Sayfa 381-382

    [73] 73. Mektubat, Sayfa 381-382

    [74] 74. Mektubat, Sayfa 381-382

    [75] 75. Mektubat, Sayfa 381-382

    [76] 76. Mektubat, Sayfa 381-382

    [77] 77. Lem’alar, Sayfa 178

    [78] 78. “Nahiv” kelimelerin cümle içindeki görevlerini ve cümle yapılarını inceleyen ilimdir. Örneğin: (Ali geldi) cümlesinde Ali öznedir. Yani faildir. Ali özne olduğu için son harfinin harekesi ötreli okunur. (Ali’yi gördüm) cümlesinde ise Ali nesnedir. Yani mefuldür. Ali kelimesi bu cümlede nesne olduğu için son harfi fetha ile okunur. Her iki cümle de fiille başladıkları için birer fiil cümlesidir. Http://www.onlinearabic.net/forum/fo-rum_posts.asp?TID=497

    [79] 79. http://www.turkceciler.com/turk_dili/dillerin_siniflandirilmasi.html

    [80] 80. http://www.turkceciler.com/turk_dili/dillerin_siniflandirilmasi.html

    [81] 81. Sözler, 10.Sözün Zeyli