Köprü Anasayfa

Muhafazakârlık

"Kış 2007" 97. Sayı

  • Muhafazakâr Yahudilik

    Conservative Judaism

    İsmail TAŞPINAR

    Yrd. Doç. Dr., M.Ü. İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi

    Giriş

    Eski Yahudi tarihi ile özdeş bir hal arz eden Eski Ahid, aynı zamanda o tarihin merkezinde yer almıştır. Öyle ki, Eski Ahid sadece yaratılıştan M.Ö. 2. yy'a kadar olan dönem içerisinde Yahudilerin yaşamış olduğu bir serüvenin anlatımından ibaret kalmamıştır. Aksine, Tevrat ve onun metni etrafında şekillenen yorumları, bizzat Yahudi tarihini belirleyen kitaplar külliyatı olmuştur. Merkezinde Tevrat'ın yer aldığı Yahudilik, tarih içerisinde yaşanılan tecrübelerin de etkisiyle Yahudilerin kutsal metne yaklaşımı ve ona atfettikleri değere göre yeni mezheplerin veya hareketlerin ortaya çıkmasıyla yeni boyutlar kazanarak gelişimini sürdürmüştür.

    Tevrat'ı yazılı ve sözlü olarak iki boyutuyla dikkate alan ve Hz. İsa dönemindeki Ferisilerin devamı olarak kabul edilen rabbinik Yahudilik ve onun devamı olan günümüz Ortodoks Yahudiliğe göre, Hz. Musa'ya Sinâ'da sadece beş kitapçıktan oluşan yazılı bir Tevrat değil, aynı zamanda Mişna (M.S. 2. yy) olarak adlandırılacak olan sözlü Tevrat da verilmiştir. Daha sonraki nesiller tarafından sözlü Tevrat'ın yorumlanmasıyla ortaya çıkacak olan Talmud'a (M.S. 5. ve 7. yy) özel bir önem atfedilmesi, zamanla bu görüşü paylaşmayan yeni mezheplerin ortaya çıkmasının kapısını aralamıştır. Yahudilik tarihinde Tevrat ekseninde Yahudiliğin ana gövdesinden ayrılarak ortaya çıkan mezheplerin en önemlilerinden ilk döneme ait olanlardan Samiriler ve Sadukiler'i, sonraki dönemlere ait olanlardan ise Karailer'i zikretmek mümkündür. Bu mezheplerin her üçü de sözlü Tevrat'ın otoritesini reddetmekle kalmamışlar, yazılı Tevrat'ı da kendi anlayışları çerçevesinde yorumlamışlardır. Bunun yanında, hem yazılı hem de sözlü Tevrat'ı kabul eden geleneksel Yahudiliğin içerisinden de bazı akımlar çıkmıştır. Bunlar içerisinde, Ortaçağ'da önemli bir mistik akım olarak ortaya çıkan Kabalistik anlayış, Tevrat'ı çok farklı metodlarla yorumlamıştır. Tevrat çerçevesinde gelişen bu ayrışmalar ve yorumların tamamı, Yahudilik tarihinin 'klasik' dönemi de denebilecek olan çağlarda gerçekleşmiştir. Günümüz Yahudiliğini belirleyen köklü değişikliklerin ortaya çıkışı ise, özellikle 18. yy Aydınlanma felsefesinin etkisi ve modernizmin getirmiş olduğu meselelerle yüzleşme sonucunda olmuştur.1

    Avrupa Yahudilerinin 'özgürlükleri'ne kavuştukları çağ olarak da kabul edilen 18. yy, aynı zamanda Yahudiliğin 'modern' veçhesini kazanacağı yeni akımların da ortaya çıktığı yüzyıldır. Bu akımlardan bazıları Yahudiliğin 'dinî' boyutuna önem verirken, diğerleri Yahudiliğin sadece 'millî' ve 'siyasî' boyutuna vurgu yapmakta idiler. Buna göre, kimileri Yahudiliğe mensup olmayı dini pratikleri yerine getirmek ve onları olduğu gibi kabul etmek şeklinde yorumlarken, kimileri de Yahudi kimliklerini dine vurgu yapmadan kültürel bir aidiyet olarak yorumlamışlardır. Bu ikinci yaklaşımı benimseyenler Reformist Yahudiler olarak bilinen akımı oluşturmaktadırlar. 18. yy'da Almanya'da doğan bu akım, daha sonraları Amerika'ya nakledilecek ve oradaki Yahudilerin genel özellikleri olacaktır. Bu nedenle, her ne kadar çıkış yeri Almanya olsa da, söz konusu akımın Avrupa'da ciddi bir etkisi olmamıştır. Reformist Yahudiler, hem yazılı hem de sözlü Tevrat'ın mutlak otoritesini reddettikleri gibi, bunların İlahi bir kaynağa dayandıklarını da kabul etmemektedirler. Onlara göre bu kitaplar, en iyi ihtimalle ezeli birtakım hakikatlerin kendilerine ilham edilen insanların ürünü olabilir. Onlara göre, önemli olan peygamberlerin ve tarih içerisinde yaşamış olan önemli din adamlarının (rabbi) ahlaki ve etik öğretileridir. Onun dışında kalan ibadet ve ritüellerin birçoğunun fazla önemi yoktur. Bunlar, günlük hayatta sağladıkları pratik faydaları mesabesinde kabul edilmeli ve uygulanmalıdır. Bu nedenle, özellikle yerel dilde duaların yapılmasını esas kabul eden Reformist Yahudiler, geleneksel dini ibadetlerin yapılmasını gereksiz görmektedir. Bunun yanında, öldükten sonra diriliş, Mesih'i beklemek ve İsrailoğullarının seçilmişliği gibi inançları kökten değiştirmiştir. Dini uygulamalarda erkek ve kadınlar arasındaki eşitliği savunan bu akım, bireyin sorumluluğuna aşırı önem vermesi nedeniyle insanların kolaylıkla Yahudi olabileceklerini kabul etmektedir.

    1920'lerde Amerika'da 4.2 milyon Yahudi olduğu tahmin edilmektedir. Amerika'ya göç etmiş Yahudi ailelerin çocukları olan yeni nesil için Yahudilik bir din (Judaism) olmaktan çok kültürel bir aidiyet göstergesi olarak (Jewishness) kabul edilmektedir. Söz konusu gençler arasında ateizm, agnostisizm ve septik yaklaşımlar en az dönemin katolik ve protestanları arasındaki kadar yaygındır.

    18. yy Aydınlanma felsefesinin Yahudilik'teki yansıması olan söz konusu anlayış, geleneksel Yahudiliğin aksi istikametinde bir uç gelişme olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, hem geleneksel değerleri bütünüyle reddetmeyen yani 'muhafaza eden' hem de bilimsel ve modern gelişmeleri dikkate alan yeni bir akımın ortaya çıkması bazı Yahudi entelektüellerince kaçınılmaz bir üçüncü yol olarak kabul edilmiştir. 20.yy'ın başlarında yine Amerika'da yeni bir ivme ile ortaya çıkan bu akım, Yahudilik tarihinde 'Muhafazakâr Yahudilik' olarak adlandırılmıştır. Tarihsel ve kültürel boyuta özel vurgu yapan bu akım, Yahudilerin Batılılaşması yönünde oldukça etkili olan ve siyonist yaklaşımı başından beri destekleyen yegane hareket olarak da bilinmektedir.

    Muhafazakâr Yahudiliğin kökenini 1829-1850 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde Virginia'da Sefardik bir cemaat içerisinde din adamı olarak görev yapan Isaac Leeser'e dayandıranlar vardır. Ancak, fikri temellerinin atılması ve sistemli bir akım olarak ortaya çıkışı daha sonraki yıllarda olmuştur. Gerçekten, Rabbi H. Pereira Mendes'in kurmuş olduğu Jewish Theological Seminary Association'un (Yahudi İlahiyat Semineri Derneği) etkisi özellikle Alman kökenli New Yorklulardan Cyrus Adler ve Jakob Schiff'in maddi ve bilimsel destekleri ile birlikte hayatiyet kazanmıştır. Onların gayretleri ile 1902'de İngiltere'den Salomon Schechter söz konusu derneğin eğitim kurumlarının başına getirilir.2 Böylece, Tevrat'a sadık ve rabbinik geleneğe sadık kalınarak modern kazanımları da bünyesine kabul edecek yeni bir yorumun temelleri atılmış oluyordu. Söz konusu projenin gerçekleşmesi için zamanla Almanya'nın ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden Yahudi asıllı birçok bilim adamı bu eğitim kurumlarına (özellikle de Teachers Institute'ün 1909'de birleşmesiyle) katılmıştır.

    I. Zacharias Frankel'den Solomon Schechter'e 'Tarihselci Pozitivist Ekol' ya da 'Tarihsel Devamlılık İçerisinde Geleneksel Yahudiliğin Korunması'

    'Tarihsel Yahudilik' olarak da adlandırılacak olan Muhafazakâr Yahudiliğin kurucuları, Yahudiliğin tarihsel şartların ürettiği kültürüne vurgu yapmaya özel bir önem atfetmektedirler. Muhafazakâr Yahudiliğin fikir babalarından sayılan Zacharias Frankel (1801-1875), Yahudi dini hayatının temelini teşkil eden Talmud metinleri hocasıdır. Yahudi dini inançları ve pratiğine önem veren ve Breslau Yahudi İlahiyat Semineri müdürü olan (1854-1875) Frankel'e göre, Yahudi dini literatürün önemli bir kısmını teşkil eden Talmud ve rabbinik metinler modern bilimsel metodlarla yeniden ele alınmalı ve yorumlanmalıdır. O, bu bakış açısından hareketle iki önemli eser kaleme alır: Mişna'ya Giriş (Darke ha-Mishnah, Leipsic, 1859) ve Mişna'ya Giriş Kitabına Ek ve İndeks (Tosafot u-Mafteah; le-Sefer Darke ha-Mishnah, 1867). Bu eserlerinde Frankel, Yahudi şeriatı olarak da bilinen Halakanın dinamik bir yapıya sahip olduğunu, bu nedenle, hayatın her türlü değişim ve gelişimine tabi olmak zorunda olduğunu bilimsel olarak ortaya koymaya çalışır.

    Ona göre, Ortodoks Yahudilik eleştiriyi ve bilimsel araştırmayı reddettiği için güdük kalmaya mahkumdu. Reformist Yahudilik ise, dine karşı oldukça radikal bir tavır sergilemekte idi ve dini emirler (mitsvôt) arasında hiçbir fark gözetmeden tamamını aynı şekilde değerlendirmekte ve İbranice'nin kullanımını reddetmekte idi. İşte, Frankel'in 'tarihselci Yahudilik' olarak adlandırılan ve hem dini inançlar ve uygulamaların otoritesini kabul eden hem de bilimsel araştırmanın dini ilimlerin daha iyi anlaşılmasındaki önemine vurgu yapan yaklaşımı, Muhafazakâr Yahudilik olarak adlandırılacak olan anlayışın da temelini teşkil edecektir. Gerçekten, Yahudi İlahiyat Semineri Derneği kurulur kurulmaz her seviyede İbranice dil kurslarının verilmesi ve o günlerde Filistin'de konuşulmakta olan modern İbranice'nin Amerika'da yaygınlaştırılması faaliyetlerine girişmiştir.

    1885'de Pittsburg platformunda reformistlerce kabul edilen yaklaşıma karşı geliştirilen Muhafazakâr yorumun en önemli savunucularından biri de Philadelphia'lı Sabato Morais olmuştur. Söz konusu yaklaşım, 1902'de kuruma katılan Solomon Schechter'in öncülüğünde nihai şeklini almıştır. Hem kültürel hem de dini eğilimlerin tamamını kucaklayacak bir anlayış olarak Muhafazakâr Yahudiliğe önem veren Schechter, özellikle 'Yahudi Birliği'ne vurgu yapan bir söylem geliştirecektir. Araştırmacılara göre, her ne kadar ütopik ve pratiğe aktarılması oldukça güç bir anlayış olarak kabul edilmiş olsa da, bu yaklaşım Muhafazakâr Yahudiliğin daha geniş bir topluluğu kucaklamasına ve daha az rijit olmasını sağlamıştır. Çeşitliliğe olan bu açık yapısı, Louis Ginzberg gibi önemli bilginlerin Amerika'ya gelmesini ve hareketin merkezindeki eğitim kurumlarında ders vermesini sağlamıştır. Modern ve sosyal hayata katılımın ailede verilen eğitimle yakından ilgili olduğunu kabul eden söz konusu Dernek, özellikle meslek sahibi olmayan ve çalışmayan annelerin eğitiminin geliştirilmesi için özel programlar geliştirmiştir.

    II. Muhafazakâr Yahudilikte İnanç ve İbadetler

    İbadetler ve dini inançlar konusunda mutedil bir yaklaşımı benimseyen Muhafazakâr Yahudilik, Yahudiler ve onların geleneklerine merkezi bir önem atfetmektedir. Bu nedenle, Yahudi şeriatının pratik uygulaması olan Halaka toptan reddedilmez. Her ne kadar Frankel'in görüşlerinden hareketle dini değerlerin önemi yeniden merkezi bir önem arz etmiş olsa da, bu önemin 'kültürel' boyutta kaldığı bilinmekte idi. Muhafazakârlara göre, Yahudi dini hayatında bazı değişikliğe gidilmesi kaçınılmazdır. Öyle ki, onlara göre bu değişimin Kitab-ı Mukaddes ve eski rabbinik metinlerle uyumlu bir şekilde gerçekleşmesi mümkündür. Böylece, söz konusu değişimin meşru bir ortamda gerçekleşmiş olması da sağlanmış olacaktır.

    Bu boyutu inkar etmeden geliştirecek olan ve buna 'ilahiyat vurgusunu' da ekleyecek olan kişi şüphesiz Solomon Schechter olmuştur. Solomon Schechter'e göre, 'kültürel' boyutu inkar etmeden merkeze 'ilahiyat vurgusu'nu yerleştiren bir Muhafazakâr anlayış, dini emirlere aşırı önem veren Ortodoks Yahudilerin mutedil kanadının bu harekete katılmalarını da kolaylaştıracaktır. Bu maksatla Schechter, 1913'te ortak ibadetin yapılabileceği bir Birleşik Sinagog kurar. Muhafazakâr Yahudiliğin bu yaklaşımlarını değerlendiren Isidor Epstein, bu anlayışın üç temel objektifi olduğunu şöyle sıralamaktadır: 1. 'İsrail birliği'nin sağlanması ki, buna Schechter 'İsrail Katolikliği' adını vermektedir; 2. Geleneğin sürdürülmesi; 3. Yahudi ilim kültürünün ortaya konması. Bu üç gayenin sağlanması halinde, diğer unsurların kendiliğinden varlıklarını devam ettireceği kabul edilmektedir.3 Genellikle fakir çevrelerde yaygın olan Ortodoks Yahudilerin bu harekete kazanılması için, şehrin varoşlarında hizmet verecek eğitim birimleri açılmış ve buralarda görev yapacak Derneğin yetiştirdiği din adamları tayin edilmiştir.

    İlahiyat araştırmalarına önem veren Muhafazakâr Yahudilik, dini inançların anlaşılmasında ve yorumlanmasında tabii ilimlerin verilerini ve bilimsel araştırmaların sonuçlarını dikkate almayı esas almaktadır. Schechter'e göre, bu durum Muhafazakâr Yahudiliğin üstesinden gelmesi gereken önemli bir meseledir. Muhafazakâr bilginlere göre Yahudilik, kendi asli yapısını bozmadan modern bilimlerin verilerini bünyesinde eritebilecek yapıdadır. Bunun en açık delili, onun yüzyıllar boyunca yeni gelişmeler karşısındaki adaptasyon kabiliyetidir.

    Buradan hareketle, inanca ait ilkeler ve dogmalar tespit etmekten kaçınılmış ve bu yöndeki açıklamalara büyük bir serbestlik sağlanmıştır. Bilimsel açıklamaları da dikkate alan Muhafazakârların ilahiyat anlayışı, zamanla Tanrı'ya daha 'naturalist' bir yaklaşımı beraberinde getirmiştir. Ancak bu yaklaşım bile, Muhafazakârların içerisinde büyük eleştirilere neden olmuş ve 'Yeniden Yapılanmacılar' (Reconstructionnistes) adıyla yeni bir dini hareketin doğmasına zemin hazırlamıştır. Mordecai Kaplan tarafından başlatılan bu hareketin temel yaklaşımı ise, 'Yahudi halkının Yahudi dini için değil, Yahudi dininin Yahudi halkı için var olduğu' fikrine dayanmaktadır. Bu hareket, dini diğer kültürel unsurlardan bir unsur olarak görmeyi kabul etmekte ve onun ötesinde muhafazakârların yaptığı gibi ilahiyat vurgusunu ön plana çıkaran artı bir değer atfetmenin gereksiz olduğunu belirtmektedir.

    Muhafazakâr Yahudilik, Reformist Yahudiliğin aksine Yahudi şeriatının pratiğe yönelik düzenlemelerini içeren Halaka külliyatını tamamıyla reddetmez. Daha önce de işaret edildiği üzere, Halaka Yahudi kültürünün önemli bir kaynağını teşkil etmektedir ve onun kimliğini oluşturan unsurlardan biridir. Bu nedenle, Halakadaki emirler olduğu gibi alınmasa da, zamanın ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlanmalı ve adapte edilmelidir. Bunu gerçekleştirmek için ise, eleştirel bir metodolojinin kullanılması kaçınılmazdır.

    Muhafazakârların bu yaklaşımı, onların 'ortopraksi' (doğru davranış) bir yol izledikleri şeklinde açıklanmaktadır. Buna göre; reformistler dini pratiklerin yerine getirilmesinin gereksiz olduğunu belirtirler ve 'neden?' sorusunu sorarlar; oysa Muhafazakârlar, dini pratiklerin gereksiz olmadığını düşünürler ve 'neden olmasın?' şeklinde cevap verirler. Ancak Muhafazakârlar, ibadetlerin yerine getirilmesinde (praxis) Ortodokslardan başka bir yönüyle farklılık gösterirler. Ortodokslar, yapılan pratiğin 'doğru' olduğunu kabul etmekle kalmazlar, onların doğruluğuna 'inanırlar' da. Muhafazakârlar ise, 'doğru' davranmayı kabul ederler; ancak bu davranışın doğru olduğuna 'inanmayı' gerekli görmezler. Bu nedenle, doktrin bakımından değil, ameller bakımından bir 'ortopraksi'ye sahiptirler.

    Buradan hareketle, Yahudi şeriatı ya da Halakanın gelişim ve değişiminin, tarihin gelişim ve değişimine koşut olarak gerçekleştiğini kabul eden Muhafazakâr Yahudilere göre, Halaka hayatın gerçeklerine uygun bir şekilde kendini yenileyerek gelişmiştir. İşte, tam da bu noktada Zacharias Frankel'in önerdiği metod önemli bir işlev görecektir. Yahudilik gibi Halaka da tarihsel bir sürecin sonucunda oluşmuştur. Günümüz Yahudiliğin bünyesine uygun bir şekilde yorumlanması için ise, daha önceki dini gelenek dikkate alınmalıdır. Muhafazakâr Yahudilere göre, Halakayı dinamik kılacak ve onu daha sonraki dönemlerde canlı tutacak yegane yaklaşım budur. Bu nedenle, özellikle Halaka ile ilgili uygulamalarda Muhafazakârlar söz konusu halakik emrin nasıl ve hangi süreçler içerisinde gerçekleştiğinin ortaya konmasına özellikle dikkat etmişlerdir. Böyle bir metod uygulamakla Muhafazakâr Yahudiler aynı zamanda hem ibadeti hem de ahlakı, hem kanunu hem de bilgiyi, hem inancı hem de pratiği, hem evrenselliği hem de milliliği bir arada tutmayı amaçlamışlardır.

    Ancak bu çoğulcu yaklaşım, Muhafazakâr din adamları arasında Halakanın yorumlanması konusunda bazı anlaşmazlıkların doğmasını engelleyememiştir. Bunlar içerisinde, özellikle dini ayinlerde ve toplu ibadetlerde kadınların yeri konusu önemli bir tartışma konusu olmuştur. 1955'te kadınların ibadet esnasında Tora'yı okuma kürsüsünde okumalarına izin verilmiştir. Daha sonraları, 1973'te ibadetin ilahi korosuna (minyan) katılmaları uygun görülmüştür. 1983'ten itibaren, kadınlar din ilimlerinin tahsil edildiği 'rabbinik eğitime' katılmaya başlamışlar ve 1985'te ilk defa 'din bilgini' olarak bir kadın tayin edilmiştir. Özellikle bu son durum, hareketin içerisinde bazı ayrışmalara neden olduysa da, Muhafazakâr Yahudiliğin meselelerini hareketin içinde kalarak çözmek uygun görüldüğü için Muhafazakârlar arasında ciddi bir bölünme olmamıştır.

    Muhafazakâr hareket içerisinde 1930 ve 1940 yıllarında boşanma hukuku konusunda bazı yeni düzenlemeler getirmek için çeşitli girişimlerde bulunulmuş olsa da, bu girişimler bugüne kadar sonuçsuz kalmıştır. Buna göre, evlilik belgesinde (ketuba) yer alan şartlara, Bet Din'in (Yahudi din işleri mahalli kurulu) kocaları tarafından terk edilmiş kadınlara boşanma hakkını tanıması yetkisini veren şartın eklenmesi için bazı girişimlerde bulunulmuştur. Ancak, söz konusu teklif boşanma hakkının sadece erkekte olduğunu kabul eden Ortodoks eğilimliler tarafından şiddetle reddedilmiştir. Söz konusu tartışmalar günümüzde hala tartışılmaya devam etmektedir. Bununla beraber, 1968'de İlahiyat fakültesinde (Seminary faculty) talmud hocası olan ve Rabbiler Kurulu Hukuk Komitesi (the Law Committee of the Rabbinical Asembly) üyesi olan Edward Gershfield'in teklifi ve Kurulun ortak kararı ile, geleneksel prosedürü takip etmeyi reddeden kocanın dini evliliğini sona erdirme hakkını din adamlarına (rabbis) verilmiştir.

    Yine aynı kurul 1969'da, cemaatlerin bütün bayramların ikinci günlerinden itibaren bayramlarla ilgili vecibeleri yerine getirip getirmemekte serbest olduklarını karara bağlamıştır. Ancak, yılbaşı kutlaması olan Roş Ha-Şana bayramı bu kuraldan istisna tutulmuştur.

    Bunun yanında, Muhafazakâr Yahudiler, yenilik olarak kabul edilebilecek değişimlerin Yahudiliğin temel ve 'asli' unsurlarında bir değişime de sebep olmaması gerektiğini vurgulamışlardır. Mesela; ibadetlerde İbranice'nin kullanılması, koşer yiyeceklerle ilgili düzenlemeler ve Şabat gününe riayet konularında herhangi bir değişimin olacağını baştan reddetmişlerdir. Ancak, 1960'ta alınan bir kararla Şabat günlerinde elektriğin kullanılmasına ve sinagogda ibadete gitmek için yolculuk yapılmasına izin verilmiştir.

    Muhafazakâr hareket, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'ya göç eden Ortodoks Yahudileri kendi saflarına çekmeyi hedeflemiştir. Bu nedenle; Solomon Schechter, Muhafazakâr Yahudilerin Halakaya verdikleri önemin daha belirgin olmasını istemiştir. Zira, ona göre böyle bir yaklaşım, Halakayı uygulamayı önemseyen Ortodoks Yahudilerden ılımlı olanların Muhafazakâr akıma katılmaları daha kolay olacaktır. Nitekim, Doğu Avrupa ülkelerinden Amerika'ya gelen Yahudiler, Ortodoks yaklaşımı terk etmiş olsalar dahi, bütün dini esasları terk etmeyi esas alan Reformist harekete girmektense, daha ılımlı ve geleneksel dini değerlere önem veren Muhafazakâr hareketi tercih etmeyi yeğlemişlerdir. Onlar için, Muhafazakâr Yahudiliğin sunduğu yaklaşım kendilerini daha estetik ve dini pratiğin ılımlı yaşandığı bir ortamda kimliklerini muhafaza ederek rahat hissetmelerini sağlamıştır. Göçmen olarak Amerika'ya yeni gelen Doğu Avrupalı Yahudiler üzerinde bu yaklaşım etkili olmuş ve Muhafazakâr Yahudilerin sayısı kısa zamanda hızlı bir şekilde artmıştır.

    Çağdaş ihtiyaçları karşılama konusunda Halakanın oldukça esnek olduğunu kabul eden Muhafazakârlar, önemli olan onun halakanın ve iyi eğitilmiş din adamları (rabbi) tarafından yorumlanıyor olmasını iddia etmektedirler. Ancak, Halakaya yönelik bu esnek ve 'liberal' yaklaşım dahi Halakayı sadece tarihi bir aşama olarak gören 'Yeniden Yapılanmacılar'ın (Reconstructionnistes) Muhafazakârlardan ayrılmalarına sebep olduğu da burada belirtilmelidir. Bu durum, Muhafazakârlar arasında hala tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

    Muhafazakâr Yahudilerin Reformistler ile Ortodokslar arasında bir yol izlemeleri, 'Koşer ye, fakat koşer dışında -traif- düşün' gibi bazı klişelerle tanımlanmalarına da sebep olmuştur.

    Sonuç

    Özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Louis Finkelstein'in Seminer'in idaresine geçtiği yıllarda (1940-1972) Muhafazakâr Yahudilik, Amerika'da gelişiminin zirvesinde olmuştur. 1947'de Los Angeles'te Yahudi Üniversitesi'nin açılması önemli bir aşamayı temsil etmiştir. Öyle ki, söz konusu üniversiteden ve seminerlerden mezun olanlar dünyanın dört bir yanına din adamı olarak gönderilmiştir. Zamanla, cemaat faaliyetlerine gençlik organizasyonları (Ramah), radyo (Ezeli Işık) ve televizyon (İnancın Sınırları) yayınları da eklenmiştir. Aynı şekilde, kültürel faaliyetlerini her alanda geliştiren Muhafazakâr Yahudiler, New York'ta bir Yahudi Müzesi de kurmuşlardır. 1985'e gelindiğinde Muhafazakâr Yahudilerin din adamları üye sayısı 1200 kişiye yükselmiştir. Bunların çoğunu ortodoks veya reformist Yahudilik'ten gelenler oluşturmakta idi. Sinagogların merkezden bağımsız yerel organizasyonları olarak kabul edilmesi ile birlikte Muhafazakârlar arasında yeni alt grupların (mesela, Havura gibi) ortaya çıkmasının da önü açılmıştır. Aynı yıllarda Amerika Birleşik Sinagog'a toplam 830 dernek ve 1.250.000 kişinin üye olmuştur. Bu durum, dünya ölçeğinde Dünya Sinagoglar Konseyi'nde hatırı sayılır bir artışın gerçekleşmesine neden olmuştur.

    Bugün İsrail'de 'Mazorati' (geleneksel) adıyla tanınan Muhafazakâr Yahudiler, 1980'den itibaren müesseseleşme yönünde önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bunlar içerisinde; Yahudi eğitim Semineri, din adamı ya da Rabbi yetiştirme okulu, Noam adlı gençlik kampı, yaz kampları, Hanaton adlı bir kibbutz ve kırk kadar cemaatin sorumluluğu gibi çalışmalar sayılabilir.

    Bütün bu gelişmeler olurken, diğer yandan Ortodoks ve reformist Yahudilerdeki yeni açılımlar, Muhafazakâr Yahudilerle aralarındaki farkın git gide azalması yönünde bir gelişme gösterdiği de burada belirtilmelidir. Özellikle Halaka ve ilahiyat konularındaki 'liberal' diye nitelendirilen tutumları, geleneksel değerlere önem veren gruplar tarafından eleştirilmiştir. Bu gelişmeler sonunda, özellikle son yıllarda, Amerika'daki Muhafazakâr harekete mensup olan derneklerde ciddi bir azalma görülmüştür. Bu nedenle, Muhafazakârlar kendi saflarına yeni üyeler katabilmek amacıyla gençleri hedef kitlesi olarak seçmiştir.

    Muhafazakâr Yahudilik, her ne kadar iniş ve çıkışlarıyla düzenli bir gelişme gösterememiş olsa da, Yahudilerin getto hayatından kurtulmaları için gayret göstermesi ve 'gelenek ile değişim' arasında uzlaşmacı bir tavır sergilemesi, ayrıca milli ve kültürel değerlere ayrı bir önem atfetmesi, bununla bağlantılı olarak siyonist yaklaşımı başından beri benimsemesi nedeniyle, 19. yy'ın ikinci yarısında başlayan ve 20. yy boyunca devam eden Yahudilik tarihinin en kritik dönemlerinde etkin olmuş önemli bir dini anlayış ve bir harekettir. Bugün dahi Amerikan Yahudilerinin beşte ikisini teşkil eden Muhafazakâr Yahudilerin, özellikle yeni nesil adamlarının yetişmesinde önemli rolleri olmuştur. Yahudi toplumu içerisinde önemli faaliyetlerin gerçekleşmesinde öncü rol oynayan Muhafazakârlar, bugün eğitimden din işlerine kadar İsrail'deki kurumların tamamında yer almaktadırlar.

    Her ne kadar Muhafazakâr Yahudiler meselelerini kendi içlerinde çözmeye gayret gösterseler de, özellikle teolojik tartışmaların yoğunluğu ve bu tartışmaların sert bir şekilde devam etmesi nedeniyle, hareketin uzun vadede birliğini korumasının zor olacağı düşünülmektedir. Bunun dışında, yine aynı sorunların bir uzantısı olarak, bilim adamlarına göre bugün Muhafazakâr Yahudiliğin karşı karşıya olduğu sorulardan bir diğeri ise, entelektüel şizofreniye düşmeden laik bir kamu hayatı ile dindar bir Yahudi olarak yaşanabilir olup olmadığıdır; veya diğer bir ifadeyle, Musa'nın şeriatını detaylarına kadar hayatın her sahasında uygulamanın mümkün olup olmadığıdır. Bunun dışında, günümüz bilimsel araştırmalar karşısında kutsal metnin hala bir 'vahiy' olarak kabul edilip edilmeyeceği, Yahudiliğin ayrı bir 'din' mi, ayrı bir 'halk' mı yoksa ayrı bir 'ırk' mı olduğu da Muhafazakâr Yahudilik'ten cevaplaması istenen sorular olarak gündeme getirilmektedir. Ancak, bu sorulara yakından bakıldığında, aslında muhatabının sadece Muhafazakârlar olmadığı, aksine bu soruların, barış içinde bir arada yaşamanın formüllerinin arandığı günümüzde, bütün Yahudi akımlarının cevaplaması gereken sorular olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.

    Öz

    Muhafazakâr Yahudilik, her ne kadar düzenli bir gelişme gösterememiş olsa da, Yahudilerin getto hayatından kurtulmaları için gayret göstermesi ve 'gelenek ile değişim' arasında uzlaşmacı bir tavır sergilemesi, ayrıca milli ve kültürel değerlere ayrı bir önem atfetmesi, bununla bağlantılı olarak siyonist yaklaşımı başından beri benimsemesi nedeniyle, 19. yy.'ın ikinci yarısında başlayan ve 20. yy. boyunca devam eden Yahudilik tarihinin en kritik dönemlerinde etkin olmuş önemli bir dini anlayış ve bir harekettir. Bu makalede, dini kaynaklara harfiyen bağlı kalan Ortodoks Yahudilik ile her türlü dini emirleri ve dini gelenekleri yok sayan reformist yaklaşım arasında bir anlayışı temsil eden Muhafazakâr Yahudilik çeşitli yönleriyle incelenmektedir.

    Anahtar Kelimeler: Yahudilik, Tevrat, Muhafazakâr Yahudilik, Ortodoks Yahudilik, Reformist Yahudilik, gelenek, değişim

    Abstract

    Even it can not have a regular development, Conservative Judaism is an important religious attitude and movement in the most critical phases of Jewısh history beginning in the second half of the 19th century and continuing through the 20th century. Its significance emerges due to the following reasons: Its struggle to save Jews from the ghetto life, its compromising attitute between 'tradition and change', also its minding of the national and cultural values. This article analyzes Conservative Judaism from many perspectives. Conservative Judaism represents an intermediary position and approach between the Orthodox Judaism that obeys the religious sources strictly, and reformist Judaism that ignores every kind of religious beliefs and traditions.

    Key Words: Judaism, Thorah, Conservative Judaism, Orthodox Judaism, Reformist Judaism, tradition, change

    Kaynakça:

    André Chouraqui, Histoire du Judaïsme, Paris 2000.

    Isidor Epstein, Le Judaïsme, Paris 1969.

    Ar. H., 'Conservative Judaism', Encyclopaedia Judaica, Jerusalem trsz., c.5, s. 901-906.

    Jacob Neusner, 'Conservative Judaism', The Encyclopaedia of Judaism, Leiden 2000, c.1, s. 95-112.

    'Judaisme Conservateur', Dictionnaire Encyclopédique du Judaïsme, edit.: Geoffrey Wigoder, Paris 1993, s. 591-595.

    Hans Küng, Le Judaïsme, Paris 1995.

     

    Dipnotlar

    1. Yahudiliğin modernizm karşısında geliştirdiği tavırlarla ilgili detaylı açıklamalar için bkz.: Hans Küng, Le Judaïsme, Paris 1995, s. 277-289.

    2. Salomon Schechter, bilim dünyasında Kahire Genizasına ait elyazmaları keşfeden kişi olarak da bilinmektedir.

    3. Isidor Epstein, Le Judaisme, Paris 1969, s. 279.