Köprü Anasayfa

Bir Medeniyet Dili Olarak Risale-i Nur

"Bahar 2008" 102. Sayı

  • Metin, Şerh ve Anlaşılma(ma) Bağlamında Risale-i Nur

    Text, Commentary, and Risale-i Nur in the Context of (Non)-Understanding

    Zübeyir DOĞAN

    Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiat istiyor?

    Elcevab: Evet o Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar ni’metlere, mallara bedel istediği fiat ise üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir’dir. Başta “Bismillâh” zikirdir. Âhirde “Elhamdülillâh” şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san’at olan ni’metler Ehad-i Samed’in mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir. Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün’imleri medih ve muhabbet edip, Mün’im-i Hakikî’yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir.

    Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle. Vesselâm.

    Metin

    Özellikle Klasik Türk Edebiyatı alanında çalışan araştırmacıların çok iyi bildiği bir konu vardır. Divan ve mesnevi gibi edebi ürünlerin müellif nüshasına ulaşılması çok önemlidir. Eğer müellif hattına ulaşılamazsa, eserin bilinen yazma nüshaları karşılaştırılarak tenkitli metni ortaya konur ve bu sayede şairin kaleminden çıkması muhtemel orijinal şekline ulaşılmaya çalışılır. Örneğin Yunus Emre Divanı, yeni harflerin kabulünden bu zamana kadar Burhan Toprak, Naci Kasım, Cahit Öztelli, Abdülbâki Gölpınarlı, Faruk K. Timurtaş ve Mustafa Tatcı gibi birçok araştırmacı tarafından yayımlanmıştır. Bahsettiğimiz bu çalışma, bir araştırmacının yıllarını alabilir. Çok titiz bir çalışma sayesinde ortaya bir metin çıkar. Bu çalışmalarda, eserin dilinin, yazıldığı yüzyılın dil özelliklerine uygun olarak tesbit edilmesi ve kelimelerin doğru okunması gibi hususlar bilimsellik açısından büyük önem taşır. Bir araştırmacının, eserin diline müdahale etmesi, metin üzerinde tasarruf sahibi olması, sevmediği yahut istemediği kelime veya beyti metne almaması gibi konular düşünülemez bile. Metin üzerinde en küçük bir değişiklik yapılamaz. Gösterilen bütün hassasiyet ve dikkatlere rağmen, ortaya çıkan metinlerde görülen eksiklikler, alanın uzmanları tarafından şiddetli bir şekilde eleştirilir.

    Güvenilir, sağlam, hatasız ve eksiksiz bir metnin ortaya konması, öncelikle müellifine bir saygıdır. Bilimselliğin gereğidir. Kültürel ve edebi birikimin gelecek kuşaklara doğru bir şekilde aktarılmasını sağlar. Hem de sağlam ve güvenilir bir metin üzerinde yapılacak çalışmalar bizi doğru sonuçlara ulaştırabilir. Bütün bu sebeplerden dolayı güvenilir ve hatasız bir metin çok önemlidir.

    Bediüzzaman Said Nursi tarafından kaleme alınan Risale-i Nurlar ise, bilindiği gibi yakın tarihte diyebileceğimiz bir dönemde Arap alfabesiyle kaleme alınmış ve yine müellifinin tashihinden geçerek günümüz alfabesine aktarılmıştır. Hatta bu konuda bizzat görev almış Bediüzzaman’ın kimi talebeleri hâlâ hayattadır. Dolayısıyla metin konusunda bir şüphe olamamalıdır. Bu nedenle Risalelerin metnine sadakat göstermek, yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı, bilimselliğin bir gereğidir. Risalelerin metni üzerinde -hangi gerekçe ile olursa olsun- tasarrufta bulunmak; diliyle, kelimeleriyle, cümleleriyle oynamak ve onları değiştirmeye çalışmak ilmî gerçeklere uygun düşmez kanaatindeyim.

    Eğer Risalelerin metni hakkında bir şüphe duyuluyorsa; elde bulunan eski harfli, orijinal metinler bir araya getirilerek, halen hayatta olan talebeleri ve bu davaya gönül vermiş insanlar tarafından oluşturulacak bir heyet tarafından tenkitli metni ortaya konabilir. Bu çalışmadan başka Risale metinleri üzerinde yapılacak tasarrufların, ehl-i hakikatin kalbini yaralayacağını düşünüyorum.

    Bu konuda şunları da söylemek isterim ki; Risale-i Nur külliyatı bugün elimizde bulunan en kıymetli bir hazine hükmündedir. Gelecek nesillere bırakacağımız en değerli emanetlerden biridir. Bu eserleri gelecek nesillere orijinal şekliyle bırakmanın haklı övüncünü hep beraber yaşamayı umuyorum. Aksi takdirde, eserlerin elli yüz sene sonra hangi şekle dönüşeceğini düşünmek bile istemiyorum.

    Şerh

    Bilindiği gibi, açmak, açıklamak, izah etmek gibi kelime anlamları olan şerh, edebi geleneğimizde süregelen bir uygulamadır. Edebiyat tarihimizde birçok şerh örnekleri görmek mümkündür. Bir şiir şerhi yapıldığı gibi, bir eserin tamamı da şerh edilmiştir. Çeşitli alanlarda gördüğümüz şerh örneklerine, daha ziyade tasavvufî şiir ve eserlerin konu edildiğini biliyoruz. Örneğin Mevlana Hazretlerinin Mesnevi’sinin ilk beytine yaklaşık 20 farklı şerh yazılmıştır. Mesnevi’nin tamamının ya da bir kısmının şerh ve izah edildiği eserler de kaleme alınmıştır. Yunus Emre’nin kimi gazellerine de çeşitli şerhler yapılmıştır. Süleyman Çelebi’nin meşhur eseri Mevlid’in tamamını da Hüseyin Vassaf Efendi etraflıca şerh etmiştir. Bu şerhlerde, birbirini destekleyen görüşler olduğu gibi, karşı düşüncelerin de ileri sürüldüğü olmuştur. Örneğin Ali Nihat Tarlan’ın, Fuzuli Divanı’nda bulunan gazellerin tamamını tasavvufî açıdan şerh etmesine rağmen, Hasibe Mazıoğlu bu izahların bir kısmına katılmaz. Şerhlerle ilgili bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

    Bediüzzaman Hazretlerinin de, kaleme aldığı Risale-i Nurların “şerh ve izah”larının yapılabileceğini söylediğini görmekteyiz. Bu görüş, günümüzdeki ifadesiyle “çağdaş ve ileri görüşlü bir aydın”ın düşüncelerinden başka bir şey değildir. O halde bugün aydınlara düşen görev, yukarıda bahsettiğimiz gibi metinlerin asli şeklini koruyarak, Risale-i Nurlar üzerinde şerh, izah, araştırma, inceleme ve tahlil çalışmaları yapmaktır. Son yıllarda Risalelere dair nitelik ve nicelik bakımdan önemli eserlerin kaleme alındığını sevinçle görmekteyiz. Ancak bu çalışmaların yeterli olduğunu da söylemek mümkün değildir. Çünkü elimizde 6000 sahifeye yakın ve içinde çok değişik konuların yer aldığı dev bir külliyat bulunmaktadır. Bu eserler üzerinde mutlaka makaleler yazılmalı ve kitaplar kaleme alınmalıdır.

    Anlaşılma(ma)

    Risale-i Nurun anlaşılması ya da anlaşılmaması ile ilgili konuya, son yıllarda büyük gelişme gösteren dilbilimin bazı verileriyle bakmak istiyorum.

    Dilbilime göre, bir metnin iyi anlaşılabilmesi, okuyucunun kültür ve zevk seviyesi ile eserlerde anlatılanlar arasında belirli ölçülerde de olsa bir yakınlığın bulunmasına bağlıdır. Dilbilimindeki ifadesiyle “gönderici” ile “alıcı” arasında “gönderme birliği” bulunması lazımdır. Metni veya metnin yazarını gönderici olarak düşünmek mümkündür. Onda ifade edilen hususların iyi anlaşılması için alıcı durumundaki okuyucunun bir bakıma metinle aynileşmesi gerekir. Bu da, her şeyden önce, metinle okuyucu arasında bilgi, his, tecrübe ortaklığına bağlıdır. Eserde ifadesini bulan mesaj, fikirler v.b. hususlarda, belirli ölçüde de olsa, metinde anlatılanlarla okuyucu arasında bir ortaklığın bulunması zaruridir. İşte bu ortaklığın tamamına “gönderme birliği” adı verilir.

    Eserle okuyucu arasında gönderme birliğinin kurulması, okumanın gayesine ulaşması için gerekli şartlardan biridir. Okuyucunun metni anlayabilmesi için bir hazırlığa ihtiyacı vardır. Böyle bir hazırlıktan mahrum olan okuyucu metnin dışında kalır, yani onunla metin arasında “iletişim” sağlanamaz ve “aynîleşme” gerçekleşmez.

    Örneğin Türk tarihini ve bu millete ait özellikleri bilmeyen yabancı bir insan, Türk destanlarını gereği gibi anlayamaz. Aynı şekilde hiç bir zihnî hazırlığı olmadan Balzac’ın veya Flaubert’in romanlarından birini okumaya çalışan bir Türk okuyucusu da, eğer sabırlı ise ancak olayı takip eder, romanı okumuş ve anlamış olmaz.

    Klasik Türk Edebiyatı ürünlerini de –divanlar ve mesneviler gibi- anlamakta karşılaştığımız güçlükleri, dil farklılığı ile izaha kalkışmak, problemin mahiyetini biraz değiştirmek olur. Zira eski dili bilen bir çok insan da, bu edebî mahsulleri gerçek mânâda anlayamaz. Çünkü söz konusu edebî metinlerle “gönderme birliği” yoktur.

    Bütün bu izahlardan sonra, bir metnin anlaşılırlığını, okuyucu ile metin arasındaki gönderme birliğine bağlı olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

    Bu sonucun, Risalelere de aynı şekilde uyarlanabileceğini ve “Risale-i Nurlar zordur, anlaşılmaz.” gibi bir kanaatin, bilimsel anlamda hiçbir geçerliliğinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

    Konuyu biraz açalım. Bilindiği gibi Risale-i Nur’un muhtevası çok geniştir. İnanç esaslarından, peygamberler tarihinden, İslam tarihinden, Hz. Peygamberin hayatı, düşünce ve mu’cizelerinden, ibadetlerden tutun da tarihe, edebiyata, sosyal hayata ve sayısal bilimlere varıncaya kadar çok geniş bir alanda konular büyük bir vukufiyetle ele alınmıştır. Bundan dolayı da doğru bir tanımlama ile bu eserler hakkında “İslam kültürü külliyatı” denmiştir. Yani İslamiyet adına ne varsa bu eserlerde görmek mümkündür. Dolayısıyla bu eserleri okumaya başlarken, fikri bir hazırlık ihtiyacı kendiliğinden doğmaktadır. Aksi takdirde, zihni günlük siyasi konularla ya da ekonomik sıkıntılarla meşgul olan bir insanın, Risalelerden bir iki cümle okuduktan sonra, “Bu eserler anlaşılmıyor.” demesinin bir anlam ifade etmeyeceği açıktır.

    Şimdi bu noktada, yazının başında verdiğimiz Birinci Söz’den alınan parçayı tekrar okuyalım. Bu parça zor mu kolay mı, anlaşılır mı anlaşılmaz mı? Bu soruya kimileri olumlu kimileri de olumsuz cevap vermiş olmalıdır. Verilen cevaplar, okuyucu ile metin arasındaki gönderme birliğini göstermektedir.

    Bu metni daha önce okumuş olanlar, yani bilgi, duygu ve düşünce bağlamında metinle aynileşmeyi sağlayanlar, “kolay ve anlaşılır” cevabını vermişlerdir. “Zor ve anlaşılmaz” cevabını verenler ise, bu metinle ilk defa karşılaşan ve metinle arasında gönderme birliği bulunmayan okuyuculardır. Çünkü zikir, şükür gibi İslami kavramları ya da Ehad, Samed, Mün’im gibi Allah’ın isimlerini ilk defa okuyan bir okuyucu elbette metinle aynileşmeyi gerçekleştiremez. Demek ki zor-kolay, anlaşılır-anlaşılmaz gibi nitelemeler metinden değil, okuyucudan kaynaklanmaktadır.

    Bu konuyu, müellifi tarafından, Risale-i Nur külliyatının “meyve ağaçları bulunan bir bahçe”ye benzetilmesi örneği ile tamamlamak istiyoruz. Bu benzetme, bizlere edebi bir metinde bulunan anlam tabakalarını çağrıştırmaktadır. Meyve ağaçlarının bulunduğu bahçeye giren kişi, boyu ve çevikliği oranında o bahçeden hissesini alabilir. O bahçeye giren, bütün meyveleri alamayacağı gibi de nasipsiz de kalmaz. Bu örnekten, okuyucuların Risaleler hakkında “zor-kolay” ya da “anlaşılır-anlaşılmaz” gibi nitelemede bulunması yerine, eserlerin anlam tabakalarına nüfuz etmesi ve bahçeden daha çok meyveye sahip olmaya çalışması gerektiğini anlıyoruz.

    Sonuç

    Bediüzzaman Said Nursi tarafından kaleme alınan Risale-i Nur Külliyatının asli şekli korunmaya çalışılmalı ve gelecek nesillere orijinal şekliyle ulaştırılmasına gayret gösterilmelidir. Risaleler hakkında araştırmalar ve incelemeler yapılmalı ve bunlar makale ya da kitap şeklinde yayınlanmalıdır. Çok geniş muhtevaya sahip olan külliyat hakkında zor-kolay ya da anlaşılır-anlaşılmaz gibi nitelemelerin metinden değil okuyucudan kaynaklandığı bilinmelidir.

    Öz

    Bediüzzaman Said Nursi tarafından kaleme alınan Risale-i Nurlar, yakın tarihte diyebileceğimiz bir dönemde Arap alfabesiyle kaleme alınmış ve yine müellifinin tashihinden geçerek günümüz alfabesine aktarılmıştır. Risalelerin metni üzerinde -hangi gerekçe ile olursa olsun- tasarrufta bulunmak; diliyle, kelimeleriyle, cümleleriyle oynamak ve onları değiştirmeye çalışmak ilmî gerçeklere uygun düşmez kanaatindeyim. Bu çalışmada Risale-i Nurlar; metin, şerh ve anlaşılır olup olmama bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır.

    Anahtar Kelimeler: Risale-i Nur, Metin, şerh, anlaşılma

    Abstract

    Risale-i Nur was written in the Arabic alphabet and then after the correcting of its author the works have been transmitted to the modern alphabet. I think that making any change in the language, words or sentences of Risale’s will not be compatible with the scientific realities. This article will try to evaluate the Risale-i Nur in the context of text, commentary and understandability.

    Keywords: Risale-i Nur, text, commentary, understanding