Köprü Anasayfa

İttihad-ı İslam

"Güz 2009" 108. Sayı

  • Günümüzde İslâm Birliği İdeali

    The Ideal of The Unity of Islam Today

    Ali BAKKAL

    Prof. Dr., Harran Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

    A. İslâm Birliği Gerekli midir?

    Günümüz dünyasında siyasî yapı, ulus devletten bölge merkezli birliklere doğru kaymaktadır. Avrupa devletleri bir an önce Avrupa Birliği’ni tamamlamak istemekte, Rusya ise elinden kaçırdığı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni, Bağımsız Devletler Topluluğu şeklinde yeniden inşa etmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan dünyanın uyanan devi Çin, Þanghay’da beşli oluşturmakta ve dünya üzerindeki etkinliğini günden güne arttırmaktadır. Dünya bu istikamete doğru giderken Türkiye Avrupa Birliği bünyesinde yer almaya çalışmaktadır. Türkiye’nin bu birliğe girmesi, onun siyasî, hukukî ve iktisâdi problemlerinden bazılarının çözümüne yardımcı olabilir; ancak bu birliktelik onu İslam dünyasından uzaklaştırmamalıdır.

    Türkiye iyi-kötü kendisi için sakin bir liman bulabilir. Ancak, diğer İslâm ülkelerinin bu kadar şanslı olduğunu söylemek mümkün değildir? Ayrıca günümüz Müslümanlarının üçte biri, çoğunluğu Müslüman olmayan devletlerin vatandaşı olarak yaşıyor. Dünya üzerinde görülen zulüm ve haksızlığın kısm-ı âzamı Müslümanlar üzerinde gerçekleşiyor. Doğu Türkistan’da Çin işkencesi, Filistin’de Yahudi katliâmı, Irak ve Afganistan’da Amerikan ve İngiliz entrikaları neticesinde her gün yüzlerce insan ölüyor. Ölenin arkasından akan gözyaşı, ölünün kanından az değildir.

    Diğer taraftan pek çok İslâm ülkesinde iç kavgalar durmak bilmiyor. Bu kanı ve kavgayı kim durduracak? Bu zulüm ve kötülükleri durdurmak öncelikle Müslümanların görevidir. Cenâb-ı Allah şöyle buyuruyor: “Mü’minlerden iki topluluk birbirleriyle kavga ederlerse aralarını düzeltip onları barıştırın. Eğer bunlardan biri söz dinlemezse ve diğerine saldırırsa, saldıran taraf ile Allah’ın emrine boyun eğinceye kadar savaşın. Þayet saldırganlıktan vazgeçerse, iki tarafın arasını adaletle düzeltip barışı sağlayın ve sakın adaletten ayrılmayın. Þüphesiz Allah âdil davrananları sever” (Hucurât, 49/9). Dinî açıdan bu yükümlülük, farz-ı kifaye hükmündedir.

    Bir ülkenin, başka bir ülkenin iç kavgalarına müdahale etmesi o ülkenin iç işlerine karışmak anlamına gelir. Ancak, Birleşmiş Milletler’in bazı müdahalelerinde olduğu gibi, bu müdahale o ülkenin bütünlüğünü korumak ve birliğin zülüm olarak kabul ettiği saldırıları durdurmak için yapılırsa bu haklı bir müdahale olur. Bu müdahalenin Birleşmiş Milletler’den önce diğer İslâm ülkeleri adına İslâm Birliği yapabilir. Birleşmiş Milletler’in beş daimî üyesinin veto hakkı bulunması pek çok haksızlığın devam etmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla İslâm ülkelerindeki zulüm ve haksızlıkların önlenmesi için Müslüman ülkelerin birleşip bir İslâm Birliği kurmaları zaruret derecesinde bir vazife haline gelmiştir. Esasen burada sözünü ettiğimiz müdahale en son yapılacak olan şeydir. İlk önce yapılması gereken husus ise, İslâm Birliği’nin bir heyet marifetiyle arabuluculuk görevini ifa etmiş olmasıdır.

    Yine günümüzde Müslümanların en önemli problemlerinden biri, ekonomik sıkıntılardır. Halbuki Müslüman ülkeler, arasındaki ekonomik ilişkileri en yüksek seviyeye çıkarsalar, birçok ülkenin ekonomik problemleri kendiliğinden sona erer. Bu ilişkilerin tesis edilmesi için de, bir üst örgüte ihtiyaç olduğu açıktır.

    Diğer taraftan Müslüman ülkelerin tarihi ve kültürü genellikle ortaktır. Geçmişte Anadolu insanı, Ankara ve İstanbul’a gider gibi, Þam, Bağdat ve Kahire’ye giderdi. Birçok insanın buralarda akrabası vardı. Irak’ın, Suriye’nin, Mısır’ın tarih ve kültürünü Türkiye’den ayırmak mümkün değildir. Tarih ve kültür birliği İslâm Birliği’nin tesis edilmesini gerektirmektedir.

    İşte bütün bunların gerçekleşmesi için İslâm Birliği’ni oluşturmak Müslümanların acil görevleri arasından yer almaktadır.

    B. İslâm Birliği’nin Kurulması Mümkün Müdür?

    İslâm’ın en mükemmel tevhid dini olması, bütün Müslümanların kardeş sayılması, ekonomi, eğitim, etnik köken gibi durumlardan kaynaklanan farklılaşmanın üstünlük ideolojisine dayanan bir sınıflaşma değil eşitlik ilkesine dayalı sosyal farklılaşmadan ibaret sosyolojik bir yapı olarak görülmesi, İslâm milletlerinin geçmişten günümüze neredeyse kesintisiz olarak Emevî, Abbâsî, Selçuklu ve Osmanlı şemsiyeleri altında birlik içinde gelmiş olmaları gibi hususlar dikkate alındığında, teorik olarak “birlik yapısı”na en uygun devletlerin İslâm ülkeleri olduğu söylenebilir. Ancak Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte bu coğrafyada ortaya çıkan devletlerin aralarındaki ekonomik ve siyasî münasebetlere bakıldığında, bu birliğin neredeyse imkansız olduğunu söylemek de mümkündür. Ayrıca Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan, Filistin gibi ülkelere bakıldığında geniş kapsamlı bir İslâm birliğinin düşünülmesi bir yana, bu ülkelerin kendi iç bütünlüklerini dahi sağlayamadıkları müşahede edilmektedir.

    Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda çok uzun olmayan bir gelecekte İslâm Birliği’nin kurulması mümkün müdür?

    Sosyolojik şartlar dikkate alındığında bugünden yarına bir İslâm Birliği’nin kurulabileceğini söylemek hayalden başka bir şey değildir. Ancak İslâm’ın özündeki birlik inancına ve tarihsel tecrübeye bakıldığında çok uzun olmayan bir vadede bunun gerçekleşmesinin mümkün olduğu söylenebilir. Bu birlik, geçmişte birkaç kez oluşturulduğuna göre benzeri şartlar tahakkuk ettiği takdirde eskiye benzer bir birliğin yeniden kurulması mümkün görünmektedir. Burada incelenmesi gereken üç husus vardır. Birincisi, geçmişte bu birliği oluşturan şartlar nelerdi? İkincisi, günümüzde aynı şartların tahakkuk etmesi mümkün müdür? Üçüncüsü ise geçmişe nisbetle günümüzde veya yakın gelecekte İslâm birliğinin kurulması için yeni şartlar gerekli midir?

    Başlangıçta İslâm devleti tek bir devlet olarak doğmuştu. Râşid Halifeler ve Emevîler bu devleti tek bir devlet olarak taşımaya devam ettiler. Abbâsîler dönemine gelindiğinde Endülüs’te ikinci bir İslâm devleti oluşmuşsa da Abbâsî devletinin genişliği yanında bu küçük bir devlet sayılıyordu. Bununla birlikte ticarî ve kültürel açıdan iki devlet arasında herhangi bir problem olmadığı gibi, belli seviyede bir dayanışma dahi vardı. Abbâsîler orta dönemlerine kadar tek başına hakimiyetlerini devam ettirmişler, bundan sonra çeşitli sultanlıklar yine Abbâsilere bağlılıklarını ifade ederek bir nevi gevşek bir federe devlet şeklinde İslâm birliğini devam ettirmiştir. Moğol işgaliyle Abbasîlerin sonu gelince bir müddet çeşitli sultanlıklar ve beylikler varlıklarını müstakil olarak devam ettirmiş olsa da bunlar arasından Osmanlılar durumu toparlamış ve Yavuz’la birlikte İslâm birliğini tekrar kurmuşlardır. Ancak Osmanlılar İran’dan öteye gidememişlerdi. Osmanlıların birliği sağlamadaki başarısı daha çok gücünden kaynaklanıyordu. Beylik ve sultanlıklar Osmanlı bünyesine genellikle savaş yoluyla dahil edilmişti.

    Günümüzde Abbâsî ve Osmanlı örneklerinin tekrar edilmesi mümkün görünmemektedir. Abbâsîler devleti tek devlet olarak devraldılar ve öyle de götürdüler. Günümüzde nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan kırk dolayında devlet vardır. Bunların tek elden bir yere teslimi veya devri asla mümkün değildir. Yine günümüzde, Osmanlılarda olduğu gibi güç kullanmak suretiyle bir devletin başka bir devleti kendine bağlaması da mümkün değildir. Geriye kala kala bu işin anlaşma yoluyla isteyerek gerçekleşmesi kalmaktadır. İşte bu durum, günümüzde İslâm Birliği’nin kurulması için gerekli olan yeni şartıdır. Özü itibariyle İslâm’ın birlikten yana olması, bu özün tekrar yakalanmasını mümkün kılarak muhtemel İslâm Birliği’nin önünü açmaktadır.

    C. Günümüzde Birlik Oluşturmanın İki Yolu

    Günümüzde devletlerin birlik oluşturmaları iki şekilde olmaktadır: Birinci olarak, güçlü bir devlet kendisinden çok düşük konumda olan komşularını biraz tehdit ederek, biraz da bazı vaatlerde bulunarak onları kendi liderliğinde bir birlik kurmaya zorlar; böylece yarı rıza yarı ikrah yoluyla bir birlik oluşur. Dağılan Sovyetler Birliği bunun en açık örneğidir. Böyle bir birleşmede lider devlet diğer küçük devletleri sömürmekle birlikte devlet olarak onların korunmalarını, hatta eğitim ve sanayi gibi en önemli ihtiyaçlarını da tekeffül etmiş sayılır. Lider devlet dış görünüş itibariyle istediğini yaptıran bir pozisyonda bulunmakla birlikte diğer devletlerin ihtiyaçlarını da tekeffül ettiğinden bu yükü uzun süre götürmesi zor olur. Nitekim Sovyetler Birliği’nin ömrü uzun olmamıştır.

    İkinci olarak, ekonomik seviye ve kültürel özellikler bakımından birbirlerine yakın olan devletler, anlaşmak suretiyle bir birlik oluşturur. Bunun en uygun örneği Avrupa Birliği’dir. Bu tür birleşmelerde bazı daha büyük devletler liderlik rolünü üstlenmeye kalkışsalar da bunu tam olarak gerçekleştiremezler. Üye devletlerin fazlalaşması oranında birlik zayıflar. Netice itibariyle bu devletlerin birbirleriyle olan siyasi, iktisadi, hukukî ve kültürel ilişkileri birliğe üye olmayan diğer devletlerden daha fazla olur ve dışa karşı da birbirlerini desteklemiş olurlar. Daha zengin ülkeler önce bir miktar fedakârlık yapmış olsa da, sonuçta bu birlikten hepsi kârlı çıkarlar.

    İslâm ülkelerinin içinde diğerlerine baskı uygulayabilecek güç ve zenginlikte herhangi bir devlet mevcut olmadığı için, birinci şekilde birlik kurulması mümkün görünmemektedir. İkinci şekildeki birleşmelerin de zor olduğu ortadadır. İslâm ülkelerinden bazısı aşırı zengin, bazısı ise aşırı fakirdir. Fakir devletler birlik kurmayı arzu edebilirler; onların bu birlik sebebiyle kaybedecekleri bir şeyleri olmayacağı gibi, üstelik çok şey kazanabilirler. Zengin ülkeler ise birleşme neticesinde ellerindeki zenginlikleri diğer fakir ülkelerle paylaşmak zorunda kalacaklarından birlik kurmaya yanaşmak istemezler. İslâm ülkelerinin ekonomik açıdan çok farklı seviyelerde bulunmaları birleşmenin en büyük engelidir. Birleşme evlilik gibi şeydir. Evlilikler, denk kişiler arasında gerçekleşirse uzun ömürlü olur.

    D. İslâm Birliği’ni Oluşturmanın Engelleri

    İslâm ülkeleri birlik oluşturmak için takip edilen iki yolun dışında başka engellerle de karşı karşıyadır.

    1. Otoriter idareciler

    Birleşmenin gerçekleşebilmesi için üye ülkelerin demokratik bir yapıya sahip olmaları gerekir. Halbuki İslâm ülkelerinin bir çoğunda otoriter idareciler hakimdir. Bu idareciler, sıkı bir birliğin ülkelerinin lehine olacağını bilseler de, otoritelerinin zayıflamasına veya kaybolmasına sebebiyet vereceği zehabına kapıldıklarından birlik taraftarı olmazlar. Esasen bu tür idarecilerin çoğu, fakir ülkelerin yöneticileridir. Bu yöneticiler şahıs, aile ve grup çıkarlarını öncelediklerinden ülkelerinin sıkıntılarına aldırış etmezler.

    2. Mezhep taassubu

    Bazı İslâm ülkelerinde devletin resmî ideolojisini belli bir mezhep anlayışı oluşturur. Meselâ İran’da Þîîlik, Suudî Arabistan Vehhâbilik bu devletlerin resmi mezhepleri olup, yönetim sistemleri bu mezheplere uygun olarak düzenlenmiştir. Ayrıca bu devletler kendi mezheplerine taassup derecesinde bağlı olduklarından diğer mezhepleri baskı altında tutmaktan da geri durmazlar. Bunlar İslâm’ı muayyen bir mezhep çerçevesinde anlarlar.

    Devlet sistemlerini belli bir mezhebe göre düzenlemiş olan devletler, bu mezhebin diğer İslâm ülkelerinde yaygınlaşmasını istemekle birlikte, geniş bir İslâm birliğinin kurulması halinde buna güçleri yetmeyip, tersine zaman içinde kendi mezheplerinden fedakârlık yapmaları gerekeceğinden mezhep taassubu sebebiyle öncelikle kendilerini muhafaza etmeyi düşünürler ve geniş bir İslâm birliğine taraftar olmazlar. Bu tür devletler daha çok kendilerinin hakim olacağı küçük birliklerden yana tavır koyarlar.

    3. Rejim kaygısı

    Rejim bakımından İslâm ülkelerini, belli bir mezhep çerçevesinde bile olsa dini ilkelere göre yönetilenler, medenî hukukta dinî ilkelere saygı gösterip kamu hukukunda Batılı anlayışı tercih edenler, hem özel hem kamu hukukunda Batılı anlayışı tercih edenler şeklinde üç ana grupta toplamak mümkündür. Bazı devletler sahip oldukları sistem ve rejim konusunda aşırı taassup gösterip, diğer idare şekillerinin büyük yanlış olduğu kanaatindedirler. Dolayısıyla bu devletlere göre rejimleri kendilerine uymayan devletlerle herhangi bir birlik kurmak asla doğru değildir. Geniş bir İslâm birliğinin kurulması karşısında en büyük engellerden biri de bu düşüncedir. Bu tür devletler birliğin kurulması halinde rejimlerini kaybedecekleri korkusunu yaşarlar.

    4. Irkçılık ve kabilecilik

    Irkçılık ve kabilecilik İslâm’ın kesin olarak reddettiği düşünceler arasında yer almakla birlikte, bu düşüncelerin bir çok İslâm ülkelerinde hakim unsur olduğu da bir gerçektir. Birçok yönetim, belli bir ırkın veya bir kabilenin menfaatlerini koruma ve onu yüceltme esası üzerine kurulmuştur. Durum böyle olunca aynı ülkedeki başka ırk ve kabilelere karşı temel insan haklarıyla ilgili birçok haksızlık yapılmaktadır. Geniş kapsamlı bir İslâm Birliği’nin kurulması halinde bu devletler hem kendi ırk ve kabilelerini eskisi kadar yüceltemeyecekler, hem de diğer ırk ve kabilelere baskı yapamayacaklardır. Irkçı bir idare tarzını benimsemiş olanlar bazen aynı ırkın farklı boyları karşısında dahi kendilerini koruma bahanesiyle zaman zaman şartlarla savaşırcasına lüzumsuz tedbirlere başvurmaktadırlar. Başka ülke vatandaşlarıyla evlenen kadınların kocalarına oturum izni ve vatandaşlık hakkı vermemek gibi.

    Irkçı ve kabileci yaklaşımlar geniş çaplı bir İslâm birliğinin kurulması karşısında önemli bir engel olduğu gibi, ülke içinde de huzurun sağlanması konusunda büyük bir problem teşkil etmektedir.

    E. İslâm Birliği İçin Yapılması Gerekenler

    1. Birlik kurma engellerinin aşılması

    Birlik kurmanın engellerinin otoriter idareler, mezhep taassubu, rejim kaygısı, ırkçılık ve kabilecilik olduğunu söylemiştik. Birinci derecede yapılması gereken iş, otoriter idarelerin yıkıcı olmamak kaydıyla içeriden ve dışarıdan yapılan faaliyetlerle yavaş yavaş demokratikleşmesini sağlamaktır. Belli bir mezhebi esas alan idarelerde mezhep taassubunu İslami ilkeler çerçevesinde kaldırmak, rejim kaygısı olan idarelere bu sebeple insanların temel hak ve hürriyetlerini kısıtlayıcı faaliyetlere girmemelerini temin etmek, ırk ve kabile asabiyetine dayanan idare şekillerini yumuşatmak birlik kurmanın önündeki engelleri kaldıracaktır. Bu engeller ortadan kalkmadıkça veya yumuşamadıkça, İslâm Birliği’nin kurulması mümkün görünmemektedir.

    2. Ekonomik seviyelerin dengelenmesi

    Bir İslâm Birliği kurulacaksa hiç şüphesiz bu birlik, anlaşmalar yoluyla kurulacaktır. Bazı farklılıklara rağmen İslâm devletleri kültürel açıdan birleşmeye hazır olup, bu konudaki en büyük engel ekonomik seviye farklılıklarıdır. İslâm ülkeleri arasında daha sıkı bir birliğin kurulabilmesi için mutlaka ekonomik olarak da birbirlerine yakın seviyelere gelmeleri lazımdır. Zengin ülkeler fakir ülkelere destek olursa, aslında kendi geleceklerini de inşa etmiş olurlar.

    3. Komşularla iyi geçim

    Her devletin, halkı Müslüman olsun veya olmasın, komşularıyla iyi geçinmesi ve aralarındaki problemleri en aza indirmesi bir dış politika ilkesi olması gerekir. Þüphesiz devletler arası anlaşmazlıklar çok eskiden beri vardır. Problemlerin çoğu da geçmişten günümüze intikal eden problemlerdir. Ancak günümüzde ara bozucu konulardan ziyade her iki tarafa fayda verecek konuları gündeme taşımak gerekir. İki kişinin küs durması her ikisine de fayda vermeyeceği gibi, iki devletin münasebetlerini asgarî düzeyle tutmaları da hiç birisine fayda sağlamaz. Düşmanlıkların gündeme getirilmesi ise, bazı kişi veya grupları iktidara getirmekten veya iktidarda kalmalarını sağlamaktan başka bir işe yaramaz.

    4. İnsan haklarını merkeze alan bir anlayışın geliştirilmesi

    Gerek iç huzurun sağlanması gerekse birlik oluşturma esnasında, temel insan hakları merkeze alınmalıdır. Birikmiş problemlerin çözümü dahi ancak bu yolla mümkün olacaktır. Bunun yanında ayırıcı ve dışlayıcı konularda ısrar edilmesi her zaman sıkıntıya sebebiyet verecektir.

    5. İslâm’ın birleştirici unsurlarının öne çıkarılması

    Birlik kurmada inanç, tarih ve gelenekler büyük ehemmiyet taşırlar. Þüphesiz Avrupa Birliği’nin oluşmasında Hıristiyanlık ve onların tarihsel tecrübesi birleştirici ve bütünleştirici rol oynamıştır. İslâm Birliği’nin oluşturulmasında da İslâm’ın birleştirici özellikleri ve tarihsel tecrübeler mutlaka ön plana çıkarılmalıdır. İslâm ülkeleri geçmişte nasıl Abbâsî, Selçuklu, Osmanlı şemsiyeleri altında bir birlik oluşturmuşlarsa, bugün de kapsayıcı bir birlik oluşturabilirler. İslâmî değerler, birliğin kurulmasında çimento vazifesi görecektir.

    F. İslâm Konferansı Teşkilatı’nın Daha Etkin Hale Getirilmesi

    Günümüzde kurulması düşünülen İslâm Birliği, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi bir siyasî birlik olamaz. Avrupa Birliği dahi siyasî bir birlik için yola çıkmamıştı. Önce Demir-Çelik Birliği oluşturuldu; sonra bu birlik Avrupa Ekonomik Topluluğu’na çevrildi; daha sonraki dönemlerde bu topluluğun üyeleri arttırıldı; son aşamada ise Avrupa Topluluğu siyâsî birliği teşkil edildi.

    İslâm Birliği daha çok kültürel ve ekonomik bir birlik olarak kurulmak zorundadır. Siyasî olarak sadece dış olaylar karşısında İslâm ülkelerini ilgilendiren konularda birliği sağlamak maksadıyla nasıl davranılacağına dair bazı kurallar konulmalıdır.

    Kültürel ve ekonomik anlamda bile olsa bir İslâm Birliği, kolay kolay hiçbir İslâm ülkesinin cesaret edemeyeceği bir teşebbüstür. Kanaatimce günümüzde İslâm Birliği’ne giden yol, İslâm Konferansı Teşkilatı’ndan geçer. Dolayısıyla İslâm Konferansı Teşkilatı çok iyi korunmalı ve faaliyetleri günden güne daha etkin hale getirilmelidir.

    Türkiye ve İran’ın içinde yer almayacağı bir birlik noksan olur. Kasr-ı Þirin anlaşmasından beri Türkiye ile İran problemsiz bir şekilde iki komşu devlet olarak günümüze kadar dost kalabilmişlerdir. Her ne kadar bu süreç içinde ilişkiler bir nevi askıya alınmışsa da, iki devlet arasında şu an için ileride problem olacak meselelerin bulunmaması son derece önemlidir. Arapların İslâm dünyasını toparlamaları bir yana, bir şekilde kurmayı başardıkları Arap Birliği Örgütü’nü dahi işletemedikleri ortadadır. “Araplar ittifak etmemek üzere ittifak ettiler” sözü öteden beri meşhur olmuştur. Koca Sünnî dünyanın İran’ın etrafında birleşmesi de mümkün değildir. Olsa olsa bu birlik, Türkiye ve İran’ın ağırlıklarını koyması neticesinde gerçekleşebilir. Dolayısıyla şu anda Türkiye ve İran’ın ilişkilerini canlı tutup, her birinin diğerinin aleyhine olacak faaliyetlerden kaçınması lazımdır.

    Birliği’nin oluşturulması için hem aşağıdan hem yukarıdan birleştirici faaliyetlerde bulunmak gerekir. Aşağıdan yapılacak birlik faaliyetleri iki veya daha fazla ülke arasındaki yapılan birlikteliklerdir. Bir zamanlar Türkiye–İran–Pakistan arasında oluşturulan CENTO ile Türkiye–Irak–Pakistan arasında kurulan Bağdat Paktı bunun en iyi örnekleridir. Arap devletleri arasında da zaman zaman bazı birleşmeler olmuş, fakat bunların hiçbiri korunamamıştır. CENTO gibi birlikler bir sonuç doğurmuyor diye ilga edilmiştir. Arap Birliği Örgütü de şimdiye kadar elle tutulur bir başarı sağlayamamış olmakla birlikte, mevcudiyeti korunmalıdır. Bir birliğin belli süreçte başarılı olmaması, sonraları da başarılı olmayacağı anlamına gelmez. İlga edilmek yerine askıya alınmaları daha iyi olur. CENTO’nun ilga edilmesi tarihî hatalardan biridir. Eğer aynı teşkilat bugünlerde ayakta kalmış olsaydı, muhtemelen çok güzel şeyler yapılacaktı. Ancak bugün bir CENTO’yu kurmaktan bile çok uzağız.

    Yukarıdan yapılan faaliyetler İslâm Konferansı Teşkilatı yoluyla yapılan faaliyetlerdir. Þimdilik İslâm Konferansı Teşkilatı son derece zayıf bir birliktir. Ancak Avrupa’nın Demir-Çelik Birliği, bir gün Avrupa Topluluğu’na dönüştüğü gibi İslâm Konferansı Teşkilatı da bir İslâm Birliği’ne dönüşebilir.

    G. Avrupa Birliği ve İslâm Birliği Dengesi

    Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girerken dikkat etmesi gereken en önemli husus, bu birliğin ileride İslâm ülkeleriyle birlik kurmasına engel teşkil etmemesidir. Türkiye Avrupa Birliği’ne girmelidir; ancak bu birliğin onun elini kolunu bağlamasına da izin vermemelidir. Her ne kadar ufukta bir İslâm Birliği görünmese de bu birliğin kurulması Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinden çok daha önemli olacağı için Türkiye, Avrupa Birliği ile yapacağı anlaşmalarda bu durumu her zaman dikkate almak zorundadır.

    Türkiye’nin Avrupa Birliği açısından önemi yine bir İslâm ülkesi olmasında aranmalıdır. Onlara göre Türkiye’nin iki açıdan stratejik önemi vardır. Birinci olarak Türkiye Avrupa Birliği ülkelerinin diğer İslâm ülkeleriyle olan ilişkilerinde aracı bir ülkedir. İkinci olarak Türkiye İslâm Birliği’nin kurulmasında öncü bir rol oynayabilir. Bu yüzden her zaman onu kapının önünde tutmak, gerektiğinde de biraz içeri almak lazımdır.

    Sonuç

    İslâm Birliği’nin kurulması İslâm ülkeleri için bir zarurettir. Bu birliğin kurulmasında en büyük rolü İslâm Konferansı Teşkilatı üstlenmelidir. Bu ittifak siyasî bir birlik olmayıp neticede serbest dolaşımın da sağlandığı ekonomik ve kültürel ilişkileri en yüksek seviyeye çıkaran gevşek bir birlik olmalıdır. Bunun yanı sıra bu birlik, gerek içeriden gerek dışarıdan gelen hak ihlallerine karşı hakemlik görevini ifa etmelidir.

    Öz

    Bugün İslâm ülkelerinin içinde bulundukları iktisadî, hukukî ve siyasî durum İslâm Birliği’nin kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Günümüzde İslâm Birliği’nin kurulması için pek çok engel bulunmakla birlikte İslâm’ın özü itibariyle birlikten yana olması ve Müslümanların da geçmişte büyük birlikler oluşturması günümüzde de böyle bir birliğin kurulabileceğini göstermektedir.

    İslâm Birliği siyasî bir örgüt olarak değil, daha çok ekonomik ve kültürel bir birlik olarak kurulmalıdır. Bunun yanı sıra birlik, gerek içeriden gerek dışarıdan gelen hak ihlallerine karşı hakemlik görevini ifa etmelidir.

    Bu birliğin oluşmasında öncü rolü İslâm Birliği Teşkilatı üstlenmelidir. Türkiye, İran, Mısır, Endonezya gibi ülkeler bu birliğin kurulmasında ve devamında en önemli ülkeler olduklarından öncelikle bu ülkelerin bir araya getirilmesi ve böyle bir birlik için yeni adımların atılması gerekir.

    Anahtar Kelimeler: İslam Birliği, İslam Birliği Teşkilatı, Avrupa Birliği, demokratikleşme, otoriter idareciler, mezhep taassubu, ırkçılık

    Abstract

    Today, the eonomic, juristic and political situation which Islamic Countries are in now, makes it necessary to constitute the Unity of Islam. However today there are many obstacles fort he Unity of Islam, the case of that Islam supports unity and the big unities that Muslims constituted in the past, shows that it is possible to do the same today.

    The Unity of Islam must be constituted as not a political organization, but a much economic and cultural unity. Moreober, the unity must take on being a referee against the right violations coming from both and inside and outside.

    The Unity of Islam Organisation must take on this responsibility as a leader. Since the countries such as Turkey, Iran, Egypt and Indonesia are the most important countries in terms of constituting and keeping this unity, firstly they must come together and take a new step for such a unity.

    Key Words: The Islamic Unity, The Islamic Unity Organisation, European Union, racism, being democratic, authoritarian governers, religious sect fanaticism.