Hoşgörü: Nereye Kadar?
"Kış 97" 57. Sayı
Editör
Seksenli yıllarda "sivil toplum" tartışmalarıyla başlayan bir süreçti… Her ne kadar, birileri bu kavramı idealize ederken "ümmetten sivil topluma, kuldan bireye" altbaşlığıyla muradlarının ne olduğunu açıkça ifade ediyorlardı. Yine de, bir "söylem" arayışı içindeki ehl-i din, kolaylıkla "sivil toplum" dehlizlerine girdi.
Ardından, "çoğulculuk" geldi. Sonra, "aynı çatı altında"lık, "aynı gemi" vurgularıyla gelen "uzlaşma" arayışları, "barış içinde birarada yaşama" modelleri.. derken, iş kapsamlı bir "hoşgörü" söylemine gelip dayandı.
Doksanlı yılların genel tablosu özetlenilecek olsa, herhalde şu ikili hal rahatlıkla öne çıkarılabilir: bir yanda ehl-i dinin siyasî ve iktisadî açıdan güç kazanıp öne çıkması, öte yanda ise imanî ve itikadî açıdan tam bir gerileme ve çözülmenin yaşanması. Belki biraz "garip" bir durum, ama öyle.
"Hoşgörü," "uzlaşma," "barış" gibi kavramların bugünkü kullanım alanına bakıldığında da, bu durumun içerdiği "çelişki"leri karşılama gibi bir yön hissediyor insan. Zira, karşımızda, "imanî" temellerden mahrum, Kur’ânî ve nebevî ölçülere dikkat edildiğinde birtakım çelişkiler barındırdığı anlaşılan, "sevâd-ı âzam"ın çizgisine de denk düşmeyen "yarısı doğru" bir hoşgörü anlayışı var. Nitekim, bu yoldaki—üç ayrı kolda gözükse de, aslında hepsi de aynı hesabı taşıyan—modellerin imanî bir temellendirmeden ziyade, "pratik" ve "pragmatik" gerekçelerle ortaya konulduğu ve açıklandığı gözleniyor.
Birçok dimağda "hoşgörü" ve "barış"ın, İslâm’ın öngördüğü kavramlar olmakla birlikte "hâl-i âlemin ilcaatı"na göre fazlaca evirilip çevirildiği kanaati hâsıl olmuş olmalı ki, Kış ’97 sayımızın konusu "Hoşgörü: Nereye Kadar?" olunca, meseleyi Kur’ânî ve nebevî ölçülere dayandıran, elbette Risale-i Nur’un dersiyle yazılmış; "hoşgörülü," ama aynı zamanda "dengeli" ve "ölçülü" bir dizi çalışma çıktı karşımıza. Sütunun darlığına binaen, bu çalışmaların içerdiği çok önemli tezlere yalnızca dikkat çekmekle yetiniyoruz.
Bu sayımızın, bir "kaht-ı ricâl"in sözünün sıkça edildiği Risale toprağında, menfez, ma’kes ve muhatap bulduğunda açılıp boy vermeye hazır nice tohumun varlığına da dikkat çekiyor olduğu ümidindeyiz. Ki, Köprü , bu yolda bir "köprü" olmayı amaçlıyor.
97’nin sonraki sayılarının ana konularını, bir başka konunun acilen çalışılması gerekmezse, şu şekilde belirledik: Bahar: Devlet ve İktidar, Yaz: Dünyevîleşmenin Farklı Boyutları, Güz: İttihad-ı İslâm: İdealler ve Gerçekler. Katkıda bulunmak isteyen dostlarımız için, şimdiden duyuru-yoruz.
Bahar çiçeklerinin haşri haykırdığı bir mevsimde yeniden buluşma dileğiyle…
Editör
Yazıyı okumak için tıklayınız...Metin Karabaşoğlu
Yazıyı okumak için tıklayınız...Hüseyin Hatemi
Yazıyı okumak için tıklayınız...Ali Mermer
Yazıyı okumak için tıklayınız...İbrahim Özdemir
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bünyamin Duran
Yazıyı okumak için tıklayınız...A. Said Yargıcı
Yazıyı okumak için tıklayınız...Nejat Turhan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Tahsin Gülhan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Veysel Kasar
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mücahit Bilici
Yazıyı okumak için tıklayınız...Bediüzzaman Said Nursi
Yazıyı okumak için tıklayınız...İnci Şirvan
Yazıyı okumak için tıklayınız...Mustafa Akça
Yazıyı okumak için tıklayınız...