Köprü Anasayfa

Popüler Kültür

"Yaz 99" 67. Sayı

  • Popüler Kültür, Kimin Kültürü?

    Murat Çetin

    Popüler kültürü anlatmak, balığa suyu anlatmak temsilini hatırlatsa da, balığa karayı anlatmak derecesinde farklı bir dünyanın tarifini vermektir. Hep içinde olduğumuz, dışına çıktığımızda da, sudan çıkmış balık gibi kalakaldığımız bu sosyolojik yapıya, suyla temasımızı mümkün olduğunca keserek bakmaya çalışalım.

    Kavram İrtibatları: Popüler, Halk ve Edilgenlik

    Polüler kelimesi lügatlarda halk kelimesiyle paralel bir anlamla sunulur. ‘Popüler’i ‘1.’ sırada ‘halkın zevkine uygun’ karşığılı ile açıklayan sözlükler, bunun yanında ‘halkın tuttuğu, sevdiği’ anlamına yer verirler. ‘2’ numaralı karşılık ‘meşhur’ ile ‘popüler’i eşanlamlı seviyesine getirir: "Herkesin tanıdığı…"

    Her ne kadar sözlükler, günlük dille birebir uyumlu veriler sunmasa da, kavramların temeline inilmesinde inkâr edilemez bir öneme de haizdirler. Sözgelimi, sırf ‘halk’ kavramını açarak işe başlayabiliriz. ‘Yaratılmış’ gibi edilgen bir kelimede karşılığını bulan ‘halk’, bu vasfıyla pasiflik ‘imajına’ bir daha üstünden kolay kolay atamayacak şekilde bulaşmıştır. ‘Pasif’i yine sözlüklerin sözlerine bakarak düşünelim: "Bir şeye karşı tepki göstermeyen, etkinliği olmayan, başkasının etkisine katlanan, edilgin." Gramer açıdan bakıldığında, ‘edilgen/pasif’ cümleler, öznenin önemsenmediği cümle-lerdir. Bu cümlelerde, nesneye, özneye nispetle daha fazla önem atfedilir. Kimin yaptığı değil, neyin yapıldığı önemlidir. Böyle cümlelere, failin meçhul olduğu durumlar dışında, failin ilahî bir güç olduğu, fakat yazarın/hatipin buna zımnen muhalif olduğu cümlelerde ve nihayet, özneyle genel bir kapsamın -mesela, bir meslek grubunu, bir siyasî/dinî görüşü, doktrini kabul edenlerin- kastedildiği hallerde başvurulur. Edilgen cümlelerin bir tercih sebebi de, yazarın/hatibin kendisine ait bir düşünceyi herkese mal etme amacıdır. Edilgenlik özelinde dilbilgisinin, yine edilgen bir isim olan ‘halk’ ile karşılaşma noktası da budur.

    Tarih İrtibatları: Popülizm

    ‘Popüler’i ‘halkın zevkine uygun’ diye açıklayan sözlüklerden, ‘popülizm’i ‘halkçılık’ kelimesiyle karşılamalarından başka bir şey beklenemezdi elbette. Ne var ki, bu halkçılığın, siyasî anlamdaki halkçılıkla ilgisinin olmadığı da açıktır.

    İlk harfi büyük yazılan ‘Popülizm’e ise tarih tam olarak böyle bir anlam biçiyor. ‘Popüler’i sözlüklerin söyledikleriyle ve gramerle olan ilişkiyle incelediğimizin tam tersi bir karşılık bu.

    Tarih, Popülizm’i bir ‘aydınlar hareketi’ olarak naklediyor. Esasen ‘hareket’, ‘burjuva ve salon psikolojisine, işsiz bir topluma mensup aydınların özentili tutumlarına karşı’ ve ‘halktan insanlar safında yer alma iddiasında’ olduğu için halka ait ‘edilgen’lik imajıyla da örtüşmü-yor. Bu vakıa, ‘Popülizm’ akımının, halkın bir ‘mübadele değeri’ olmadığı dönemlere rastlamasının bir sonucu. ‘Halkın mübadele değeri’ ise demokratik bir toplum ve daha fazla da, medyanın egemenliği ile piyasaya çıkacaktır.

    Ancak halk, hiçbir zaman tamamen önemsiz olmamıştır. ‘Halktan kopuk’ olmakla suçlanan aydınları saymazsak havassın daima nazarındadır. En azından ‘meşruiyet’ kavramı, kaynağını halktan alır. Machiavellizm hariç her yönetim -ne kadar diktatörce olursa olsun- kendisini halka kabul ettirme ihtiyacı hisseder. Bunu, çoğunlukla, kendisinde bir kutsallık olduğunu tebasını inandırarak gerçekleştirir. Sonuçta halkın beğenileri yönetimi, öncelikle yönetimin beğenilerinin halkın beğenisi olması gibi dolaylı bir şekilde etkiler. Daha doğrusu halkın beğenileri yönetimi hiç etkilemez demek de mümkündür. Ancak halkın az çok bir önem (değer değil) taşıdığı da vakıadır.

    Medyatik Kültür-Popüler Kültür İrtibatları

    Medya, kâğıda basılma, radyo ve televizyon vericilerini kullanma imkânlarına sahip olmadan önce de vardı. Toplumdaki sözüne güvenilir kişiler, fazla esneklik tanımayan gelenekler, gazete kavramından sonraki ismiyle ‘fısıltı gazeteleri’ ile kamuoyu yine her türlü etkiye açıktı. Modern anlamdaki medya ise, etkileri disipline etme, belli amaçlara yönlendirme ve daha örgütlü hale getirme fonksiyonları gördü. Kendisine kutsallık ve dokunulmazlık atfeden ve çeşitli yollarla bunun propagandasını yapan yönetimin yerini basın aldı. Medya, halkın etkilediği ve yönetime halkın sesini duyurma işlevi yerine, halkı etkileyip, yönetimin istediği bir halk oluşturma faaliyetlerine girişti. Sonuçta halkın beğenileri, halka ait beğeniler olmaktan çok, halka şırınga edilen beğeniler oldu. (Bunun en çarpıcı örneği zorunlu askerliktir. Devlet, hem daha yirmisindeki gencecik vatandaşına, hem de onun ailesine oldukça zor gelecek olan bu uygulamayı, düşman fobisini, milliyetçi duyguları ve ordu-millet kavramlarını işleyerek sempatik hale getirmeyi büyük ölçüde başarmıştır. TRT’nin programarında hep duyagaldiğimiz ‘Oğlunu askere gönderen analar, üzüntüden değil, se-vinçten ağlıyorlar’ cümlesi, askerliği bir ‘vatanî görev’ olarak niteleyen yaklaşımlar, dinî bir kavram olan ‘şehit’liğin ‘ulus-devlet’ olan Türkiye Cumhuriyeti için ölenlere atfen de kullanılması, bunun küçük ama önemli izdüşümleridir.)

    ‘Halktan kopuk’ olmakla suçlanan ‘aydın’ların aksine medya halka çok yabancı değildir. Onu ‘eğitirken’ ya da daha doğru bir ifadeyle manipüle ederken, ona ait bazı zaaf, alışkanlık ve değerlerden de istifade eder. Bunlar, milliyetçilik gibi nefse, din gibi kalbe ve geleneklere, devletçilik gibi tarihe ait veri-lerdir. Medya, bu verilerden hareketle, devletine bağlı ama Osmanlıcı olmayan, yerine göre dinini yaşayan, yerine göre ‘çağdaş’ garip insanlar üretir. Popüler kültürü ‘halkın zevkine uygun’ şeklinde açıklayan lügatların yanıldıkları nokta da işte buradadır: Popüler kültür halkın değil, istenen yapay toplumun, sipariş edilen zevklerine uygunluğu ifade eder.

    Ancak devletçi medya tekeline karşılık, buna alternatif olan ya da öyle görünen medyalar da vardır. Alternatif medyalar da kendi toplum modellerini hayata geçirmeye çalışırlar. Bu anlamda ‘siyasal İslâm’ın, Kemalizm’in, Türkçülüğün, Kürtçülüğün, Sosyalizm’in ‘Büyük popüler kültür’ içinde; biraz ayrık duran, bazı noktalarda kesişen, bazı noktalarda aynı argümanları kullanan, ama temelde ayrıntılarından başka farkı olmayan küçük popüler kültürler meydana gelir. Colanın markası, protestonun tarzı, müziğin güftesi değişir, küçük ve ayrık popülizm, büyük ve genel popülizmin kötü bir kopyası olarak yine karşımızda durur.

    Devlet-Popüler Kültür İrtibatları

    Devlet-popüler kültür irtibatları, medyayla popüler kültür arasındaki irtibatlarda büyük oranda işlendi. Ancak, devlete de bu noktada söylenecek sözler yok değildir.

    Burada demokratik olmayan ve demokratik devlet farkını çizmek gerekir. Demokratik olmayan bir devlet, halkı ‘âli menfaaatleri’ gerektirdikçe manipüle edip, biçimlendirirken, demokratik bir devlet de, demokratik olmadığı ölçüde bu yola başvurur. Demokratik olmayan bir devlet, halkın hakemi değil, taraftır. Halkın da kendi tarafında yer almasını istemeyi, bir hak olarak görür. Böyle bir anlayış, küçük taşlarla, devletine bağlı, bağlı olmasa bile devletin istemediği yönde hareket etmeyen fertlerden müteşekkil bir toplum bina etmeyi netice verir.

    Demokrasi-Popüler Kültür

    Siyasî partilerin popülist olmakla suçlandığı göz önüne alınırsa, ‘halkın tercihi’ne değer veren demokrasi ile ‘halkın zevkine uygun’ kelimeleri ile açıklanan popüler kültürün ne kadar karşı karşıya geldiği görülür.

    Ülkemiz özelinde, politikacıların popülistlikle suçlandığı örnekler, üreticinin devletten satın aldığı tarım ürünlerinin taban fiyatları, memur maaşları ve dini konular, bunlardan üçüdür.

    İlk ikisi bu yazıda açıklanan popüler kültürle değil, halk dalkavukluğu tamlamasına daha uygun uygulamalardır. Dünü ve yarını olmayan bir topluluğu ifade eden halk, dünü ve yarını düşünmeyen ve başkalarını zararlarını ve çıkarlarını hesap etmeyen politikalar ister. Burada, basit hesaplara alet olabilen bir bencillik ve hesapsızlık vardır. Halkın bu ‘istek’lerine göre hareket etmeyi popülizm olarak nitelendirmek, popülizme gerçek anlamına ek bir anlam vermektir.

    Üçüncüsü de popüler kültürden ve yukardaki paragraftan farklıdır. Türkiye özelinde bakıldığında, devlet ve devletçi zümre, politikacıların dine dair vaadlerini hep ‘oy avcılığı’ olarak değerlendirmiş, medya da buna destek vermiştir. Aynı değerlendirmeyi, aşağıda bahsedilecek olan emperyalizmin yapacağı da muhakkaktır. Zira küresel bir biçimlendirme yapmaya çalışan emperyalistler dini ve milliyetleri, kendi bütünselliklerine bir engel olarak göreceklerdir.

    Demokraside halka söz hakkı verilmesi, belki uzak görüşlü olmayan, toplumun tamamını kuşatmayan günübirlik menfaatleri pohpohlayacaktır. Ancak, manipülasyanlar bir yana, popüler kültürün etkisinden de en uzak olduğu bir noktaya varılmasını da kolaylaştıracaktır.

    Emperyalizm-Popüler Kültür İrtibatları

    ‘Yayılma’ kelimesinde karşılığını bulan ’emper’le, popülizm arasında çok yakın bir irtibat vardır. Emperyalizmin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için, insanların tek tipleşmesi zaruri görünüyor. Ahmet Turan Alkan’ın ifadesiyle, "Popüler kültür, ‘millî’ olanı barındırma-yacak kadar yuvarlatılmış, tüketimi kolaylaştırılmış ve patates kızartması gibi dünyanın her köşesinde aynı standart lezzeti vaadeden bir yaygınlık alamet-i farikasına sahip." Böyle bir milletlerüstü karakter, milletlerarası ticaret ve politikayı kolaylaştıracaktır.

    Popüler kültürü, biçimlendirilmiş halkın beğenilerine uygunluk olarak tanımladım. Bu biçimlendirme sadece devlet için yapılmış ülkesel bir biçimlendirme, ya da bazı siyasî fikirlerin ihtiyaç duyduğu manipülasyon değil, aynı zamanda küresel güçlerin pratik sebeplerle başvurduğu devasa bir işlemdir. ‘Küçük bir köy’ haline getirilmeye çalışılan dünyada, herkesin bu ‘köy’ün ‘âdet’ ve ‘gelenek’lerine uygun yaşamasını istemekte yadırganacak bir durum yoktur. Hepsi farklı dilde konuşsa da, ana dilinden ayrı bir tarz benimseyen, ayrı damak zevklerine sahip kültürel özellikleri taşısa da, aynı Coca Cola’dan içip aynı McDonalds’tan karnını doyuran, el kol hareketlerinde, jest ve mimiklerinde dünya çapında standartlar kullanan standart insanlar hedefine büyük ölçüde ulaşıldığı gözleniyor.