Köprü Anasayfa

Çağdaş Kur’an Yorumu

"Bahar 96" 54. Sayı

  • Abdülaziz Bayındır İle Mülakât

    Doç. Dr.

    İslam tarihi Kur’an-ı Hakim’in gerçek tefsirini ortaya koymak isteyen alimlerin çabalarına ve bu sayede Kur’anı anlatan sayısız eserlerin vucuda gelmesine şahit olmuştur. Kur’an’ın nazil oluşundan günümüze kadar her çağın şartlarına hitap eden eserler yazılıp tefsirler telif edilmiştir. Size göre bütün bu tefsirlerin ortak hedefi nedir ve bu hedef ne derece gerçekleşmiştir?

    Ortak hedef Kur’an-ı Kerim’i iyi anlayıp uygulamaktır. Kur’an’daki bir çok kelimenin sözlük anlamı yanında terim anlamı da vardır. Bir ayette kapalı kalan bir husus başka ayetlerde açıklanmaktadır. Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin Kur’an-ı tefsir eden hadisleri de vardır. Bunların yanında her müfessir kendi anlayışı, ihtisası, bilgi ve becerisiyle bir kısım yorumlar yapmıştır. Bunları bir araya getirmek için tefsirler yazılmıştır.

    Bulundukları çağın insanına hitap eden, iman ve İslam hakikatlerinin, ("marziyyat-ı ilahiye"nin) doğrudan doğruya Ezeli Kelam’dan anlaşılmasına hizmet etmesi gereken tefsir çalışmalarının, İslam düşüncesinin oluşumunda etkisi ne yönde ve ne kadar olmuştur?

    Ayetler Allah teâlânın sözleridir. Onları tartışmasız kabul ederiz. Hadislerin uydurma olma ihtimaline karşı dikkatli olmak gerekir. Alimlerin yorumları ise daima tartışmaya açıktır.

    Müfessirler tefsir yazarken hassas davranmış, alimlerin görüşü ile Kur’an ve Sünneti birbirine karıştırmamışlardır. Ancak zamanla müslümanların ilim anlayışı değişmiş, alimlerin yorumları Kur’an ve Sünnetin yerine konmuş ve tartışılamaz hale getirilmiştir. Sonuçta Kur’an’a zıt iki düşünce oluşmuştur:

    Birincisi "Kur’an’ı biz anlamayız, büyüklerimiz anlar" şeklindeki düşüncedir.

    Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

    "Elif, Lam, Ra. Bunlar, gerçeği açıklayan Kitabın ayetleridir. Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik." (Yusuf 12/1-2)

    "Ey inananlar! Allah’a ve Peygamberine boyun eğin, Kur’an’ı dinleyip dururken yüz çevirmeyin, dinlemedikleri halde "dinledik" diyenler gibi olmayın." (Enfal 8/20-21)

    "Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi vardır? "(Muhammed 47/24)

    "And olsun ki, Kur’an’ı, düşünmek için kolaylaştırdık; ama hani düşünen?" (Kamer 54/17,22,32 ve 40)

    Bizim için önemli olan Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Bu sebeple yorumları öne almak hataların en büyüğüdür. Hesap günü, hiç kimse bizim avukatlığımızı yapamayacaktır.

    Tefsir okurken bütün gayretimizle ayeti anlamaya çalışmalı, tefsirlerdeki açıklamaları ayeti anlayabilmemiz için yardımcı kılmalıyız.

    İkinci hata da "Kur’an’ın anlamını okursanız sapıtırsınız" sözüdür. Hiç öyle şey olur mu. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Doğrusu bu Kur’an en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük mükâfat olduğunu müjdeler". (İsra 9)

    Kur’an’ı kendine uydurmak isteyen sapıtır. Bütün batıl mezhepler bunu yapmıştır. Ama kendini Kur’an’a uydurmak isteyen sapıtmaz, doğruyu bulur.

    Şimdiye kadar yapılan tefsirlerin içinde sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin alimlerinin oluşturduğu selef-i salihini de içine alan "Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye"yi sizce tam olarak ortaya koyabilenler hangileridir? Bir başka ifadeyle ehl-i sünnet anlayışını tam olarak yansıtan Kur’an yorumunun taşıması gereken temel özellikler nelerdir?

    Tam olmak yanlız Allah’a mahsustur. İnsanların yaptığı çalışmada eksik yanlar olur. Bunda da büyük hikmetler vardır. Çünkü bu sayede ilmi çalışmaları ara vermeden devam ettirmek bir zorunluluk haline gelir.

    Hasatasız tefsir de yoktur. Hatasızlık sadece niyetlerde olur. Bir alim iyi niyetle çalışıp yanlış bir yoruma da varsa sevap kazanır. Kötü tefsir, kendi batıl inançlarına Kur’an’ı alet etmek isteyenlerin yaptığı tefsirdir.

    Günümüzün şartlarına uygun ve insanımızın anlayıp hayatına uygulayabilceği prensipleri açıklığa kavuşturur mahiyette bir Kur’an yorumu hangi özellikleri taşımalıdır kaynakları ve referansları neler olmalıdır?

    Sözü edilen yorum, bir insanın yaşadığı zamanı, Kur’an ışığında değerlendirmesidir. Zaman ve şartlar hızla değiştiği için yorumlar çabuk eskir. Bu sebeple her olay karşısında Kur’an’a baş vurma alışkanlığı kazanmalıdır.

    Var olan her şey Kur’an yorumuna kaynaklık edebilir. Ormandaki bir ağacı, orman memuru, köylü, turist, kâğıt üreticisi, arıcılık yapan, reçine üreten, marangoz, mobilyacı vs. nasıl kendine göre yorumlarsa Kur’an’ı da herkes kendine göre yorumlayabilir. Yeter ki yorumu Kur’an’a aykırı olmasın.

    Bediüzzaman Said Nursi, şimdiye kadar yapılan tefsirlerin ekseriyetinin Kur’ana ayine olamadıkları ve Ezeli Kelam’ın kudsiyetini hissettiremedikleri yönünde bir tenkid geliştirmektedir. O’na göre İslamın hayata geçirilmesi için vicdanları tahrik eden "kaynağın kudsiliği"göz ardı edildiği için, müfessirlerin büyük çoğunluğunun ortaya koydukları eserlerle Kur’an-ı Kerim’in indiriliş maksadına tam olarak hizmet edememişler, ve sonuşta Kur’an anlaşılarak hayata geçirilmesi gereken İslamiyetin esaslarını taşıyan bir vahiy olarak değil "teberrüken tilavet olunan bir mübarek kitap" olarak kabul edilmiştir. Halbuki tefsir Kur’ana gölge ve vekil olmamalı, ayine olmalı, ondaki hakikatleri yansıtırken kudsiyeti perdelememelidir. Bu yaklaşıma iştirak ediyorsanız bu problemin aşılması için düşünülmesi gereken tedbirler neler olabilir ve kimlere vazife düşmektedir?

    Kur’an’ı tefsirlerin vesayeti altında anlamak gerektiğini ileri sürenler bu tenkidi haketmişlerdir. Bediüzzaman, "Kur’an’ın hakimiyet-i mutlakası" başlıklı yazısında konuyla ilgili önemli açıklamalar yapmaktadır. O şöyle diyor:

    "Ümmet-i İslamiyenin ahkâm-ı diniyede gösterdiği teseyyüp ve ihmalin bence en mühim sebebi şudur:

    Erkân ve ahkâm-ı zaruriye -ki yüzde doksandır- bizzat Kur’an’ın ve Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malıdır. İçtihadî olan mesail-i hilâfiye ise, yüsde on nisbetindedir. Kıymetçe mesail-i hilâfiye ile erkân ve ahkâm-ı zaruriye arasında azîm bir tefavüt vardır. Mesele-i içtihadiye altın ise öteki birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütunu on altının himayesine vermek, mezc edip tâbi kılmak caiz midir?

    Cumhûru, bürhandan ziyade, me’hazdeki kudsiyet imtisale sevk eder. Müctehidînin kitapları vesile gibi, cam gibi Kur’an’ı göstermeli; yoksa vekil, gölge olmamalı"1

    Altın ve elmas sütun benzetmesi yerindedir. Elmas, yeryüzünde az bulunan, çok şert, kırılgan, genellikle renksiz ve şeffaf, kristal halde arı karbondur. Dünyanın en ağır elması 969.8 kırat yani yaklaşık 199 gr. ağırlığında Sierra Leone’de, Sierra Leone yıldızıdır. Topkapı sarayında bulunan Kaşıkçı elmasının ağırlığı ise 86 kırat, yani yaklaşık 17.5 gr.dır.2 Buna karşılık dünyada tonlarca altın olduğu bilinmektedir. Altından leğenler, şamdanlar, musluk takımları, vs.vardır.

    Altın sütun olabilir, ama elmas sütun olamaz. Bir Kaşıkçı Elmasına değer biçilemezken elmas sütuna nasıl değer biçilebilir. 90 elmas sütunun yanında 10 altın sütunun ne değeri olmaz. Diğer mallarla kıyaslandığında da altın sütun çok değerlidir. Kullanılan ifade Kur’an’ın yerini gayet güzel belirlerken tefsirlerin değerini de ortaya koymaktadır.

    Bir değişiklik yapıp her konuda önce Kur’an’a başvurma alışkanlığı kazanmalıyız. Çözümü Kur’an’da bulamazsak Sünnet’e başvurmalı; arada da olmazsa icmaya yönelmeli, yorumları bundan sonra ele almalıyız.

    Bediüzzaman’ın Kur’ana yaklaşımı ve yorumunun çağımızda yazılan bir Kur’an tefsirinde olması gereken temel özellikleri taşıdığını söyleyebilir misiniz? Geleneksel tefsir usulü açısından Risale-i Nur’a bakıldığında diğer tefsirlerden önemli farkları nelerdir ve Kur’an yorumuna dayalı İslam Düşüncesine ne gibi katkılarda bulunmuştur?

    Bana göre Bediüzzaman’a ait yukarıdaki görüşler her şeyi ortaya koymaktadır.

    Dipnotlar

    1. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1995, C.2 S.2046.

    2. Büyük Larus Sözlük ve Ansiklopedisi, İst. 1986, c. 6. Elmas maddesi. 11. cildde, Kırat maddesinde 1 kıratın mücevhercilikte genellikle 0.205 gr. kabul edildiği kayıtlıdır.