Köprü Anasayfa

Bitmeyen Esaret: Yoksulluk

"Güz 2004" 88. Sayı

  • İslâm'da Yoksulların Gözetimi

    Taking Care of The Poor

    Şevket Topal

    Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi.

    "Kişi öldüğünde üç şey dışında amelleri kesilir: Devam eden sadaka (sadaka-i câriye), kendisinden faydalanılan ilim ve (babasına) dua eden sâlih evlat."
    (Hadîs)

    I

    İnsanlık tarihinde kadîm bir problem olarak süregelen yoksulluğun nedenlerine yönelik geçmişte ve günümüzde tespitlerde bulunan, çözüm önerileri getiren ekonomik/siyasi sistemlerin daima var olageldiği bilinmektedir. Ne var ki, konunun tarihî arka planına değinen araştırmalar; refah toplumlarında dahi yoksulluğun ortadan kaldırılamadığını, aksine kimi dönemler daha da yaygınlaştığını;1 ancak günümüz gelişmiş ülkelerinde yoksul kesimin nisbî oranının gelişmemiş ülkelerdeki yoksullara oranla daha az olduğunu, gelişmiş ülke insanının yoksulluk oranındaki azalmanın ise zaman içerisinde gerçekleştiğini2 ortaya koymaktadır.

    İlâhî kaynaklı olsun ya da olmasın bütün dinlerin, hatta siyasî ve ekonomik sistemlerin yoksullukla mücadeleye özel önem vermelerine ve söylemlerinde yoksulluk problemine güçlü atıflar yapmış olmalarına rağmen; toplumun farklı kesimlerinin aynı zaman ve mekân dilimi içerisinde hayatın bir yandan meşakkatlerini diğer yandan güzelliklerini bir arada yaşamış olmaları, insanlık tarihinin belki de en temel gerçeklerinden (daha doğrusu çelişkilerinden) birisidir. Nitekim kölelerle efendilerin aynı ortamı ve fakat oldukça farklı imkanları paylaşmaları bunun en açık göstergelerindendir. Hal böyle iken, yoksullukla mücadeleye dönük dînî/hukûkî ve sosyal düzenlemeler konusunda İslâm, başka sistemlerle kıyası gayr-ı kâbil pek çok düzenlemeler getirmiştir. Bu anlamda, âyetlerde, hadislerde, İslâm hukûkunun (doğrudan ya da dolaylı) pek çok hükmünde; ilâveten ilk dönemden başlayarak günümüze değin süregelen İslâm kültür ve medeniyetindeki sayısız tatbikat içerisinde, yoksul insanların durumunu iyileştirmeye yönelik (teşvikler ve emirler tarzında) maddî-manevî pek çok yaptırımlar mevcuttur.

    II

    Toplum içerisinde herkesin kendi kazancıyla geçimini temin edecek bir gelir düzeyine erişmiş olmasını arzu etmek haklı bir temenni olmakla birlikte, hakikatte bunun pek de mümkün olmadığı tarih boyunca müşahede edilen temel olgular arasındadır. Bu sebepten olsa gerek, ilâhî kaynaklı bütün dinlerin kutsal kitapları (ve dolayısıyla son ilâhî kitap Kur'an-ı Kerim), yoksullukla ve yoksul kimselerle ilgili çok sayıda âyet içermiştir.3 Kur'ân-ı Kerîm'de konuyla alakalı yer alan ayetler incelendiğinde yoksul, yoksulluk, fakir, fakirlik gibi kavramların sıklıkla kullanıldığı; bunlardan bir kısmının tavsiye niteliğinde, önemli bir kısmının ise hukûki düzenlemeye esas teşkil edecek formatta olduğu görülür. Ayetlerden bazıları şu şekildedir:

    "Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter."4

    "Zengin eden de yoksul kılan da O'dur."5

    "Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek oranın halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır."6

    "Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!"7

    "De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onlarında rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki, düşünüp anlarsınız."8

    "Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır."9

    "Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfü) geniş olan ve (her şeyi) bilendir."10

    "İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!"11

    "Zekatlar; Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalpleri Müslümanlığa ısındırılacak olanlara verilir; kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarf edilir. Allah bilendir, hakimdir."12

    "Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir."13

    Ayetler içerisinde varlıklı kimselerin yoksul duruma düşmelerini önlemek için uyarı niteliğinde olanlar yanında;14 yardımın ne şekilde yapılması gerektiğini öğütleyenler de mevcuttur: "O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Rûm, 30/38); "Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir." (Bakara, 2/262); "Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kafirleri doğru yola iletmez." (Bakara 2/264); "Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma." (Müddessir, 74/6).

    Öte yandan konuyla alakalı hadislerde fakirlik teşvik edilmemiş; aksine "alan el veren elden üstün"15 tutulmuştur. Bununla birlikte toplum gerçeği de göz ardı edilmeyerek, "komşusu açken tok yatan bizden değildir"16 buyurulmak suretiyle, toplumun yoksul kesimlerinin de unutulmaması gerektiği hatırlatılmıştır.

    Fakirliliğin sebepleri üzerinde de birkaç söz söylemek gerekirse; pek tabii olarak fakirliğin ne gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıktığı üzerinde herkesin söyleyebileceği bir takım şeyler vardır. Bunlar arasında en çok dile getirilenler olarak; (bireysel ya da ulusal ölçekte) kaynakların ve emeğin sömürülmesi, insanların çok az bir ücret karşılığında çalışmak zorunda bırakılmaları, bolluk dönemlerinde israf derecesinde aşırı harcamaları, kıtlık, doğal afetler, salgın hastalıklar, savaşlar… sayılabilir. Bütün bunlara bir de, verilen nimetler karşısında yapılan nankörlüğün bir sonucu olarak İlâhî ceza şeklinde karşımıza çıkan yoksulluğu ilâve etmek gerekir. Nitekim, Allah'ın koymuş olduğu sınırların aşılması, O'nun vermiş olduğu nimetlerin küçümsenmesi ve nankörlük edilmesi, (geçmişte Yahudiler'in yaptıkları gibi) haksız yere kan akıtılması, peygamberlerin katledilmeleri… gibi pek çok yasak eylemler neticesinde, toplumların hem ahirette azaba çarptırılacakları hem de dünya hayatında yoksulluğa ve zillete duçar olacakları açıkça beyan edilmektedir.17

    III

    İslâm, doğrudan ya da dolaylı olarak yoksulları gözetmiştir. Klasik dînî kaynaklarımızda fakir ve yoksul (miskîn) şeklinde bir ayırım mevcut olup;18 "fakir, yaşamı için gerekli maişeti teminde zorlanan, miskin19 ise hayatını devam ettirmede kendisine maddi olarak destek olabilecek bir şeyi olmayan kimse" olarak tanımlanmıştır.20 Esasında bu ayırım öncelikli olarak yardıma muhtaç yoksul kesimi tespit açısından önemlidir.

    İslâm'da yoksullara yardımın pek çok yolu vardır. Zekât ve fıtır sadakası yanında, kaynaklarımızda yer alan; kurban, hibe, vasiyet, kısas, diyet, hac esnasında işlenen yasak fiiller karşılığında ödenen şer'î cezalar (cinâyât), adaklar, kefâretler (zıhâr, hataen adam öldürme, ramazan'da kasten oruç bozma, yeminler), fakirlere devlet hazinesi tarafından sağlanan yardımlar gibi pek çok düzenleme içerisinde yoksullara doğrudan ya da dolaylı maddî kaynak aktarımı söz konusudur. Bütün bu kalemler bir arada düşünüldüğünde, İslâm'da her vesile ile yoksulların gözetildiği ve onlara yardım yolunun ardına kadar açıldığı görülür. İbâdetler konusunda yapılan bir takım eksikliklerin karşılığında bile maddi cezalar getirilmiş olması, fakirlerin gözetimine ilişkin önemli ipuçlarındandır.

    İslâm'daki teorik düzenlemelere ilâve olarak, tarih boyunca Müslüman coğrafyalarda ecdâdımızın kurmuş olduğu hayır müesseseleri ve toplumda yerleştirmeye çalıştığı zihniyet,21 yoksullukla mücadeleye verilen önemi anlatma bakımından oldukça dikkat çekicidir. Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, İslâm'ın ana kaynaklarında var olan ve pek çok hukûkî düzenlemeye mesnet oluşturan yoksullukla mücadeleye dönük hükümler, gerek bireysel yükümlülükleri yerine getirmek şeklinde ve gerekse kurumsal kimlik kazanmak biçiminde, İslâm toplumunun pratik uygulamalarında da yoğun bir şekilde kendini göstermiştir.

    Bugün için yoksulluk problemiyle ilgilenenler, genellikle sorunlara işaret etmekle yetinmekte ve sorunun kaynağını dış güçlerin uyguladığı sömürge politikalarına bağlamaktadır. Halbuki bizim kültürümüz ve tarihimiz alan el değil, veren el olmayı hedeflediğinden; yoksullara yardım hususunda mazeretlerin arkasına sığınmamış, imkanlar ölçüsünde paylaşmacı bir tavır sergilemiştir. Bu anlamda daha Resulullah döneminde beytülmalden sağlanan maddî kaynaklar (atiyyeler) yoluyla fakirlere, herhangi bir gelire sahip olmayan dul ve yetimlere maaş bağlanmış, onların aç ve açıkta kalmalarına göz yumulmamıştır. Bu yardımların dağıtılması esnasında insanların farklı dine mensup olmalarına bakılmamış, aksine ihtiyaç sahibi olup olmadığına dikkat edilmiştir.22 Bu türden uygulamalar İslâm toplumlarında daima var olagelmiştir.

    Yoksullara karşılıksız yardım yapılması kadar, onların sıkıntılarını gidermek üzere borç para verilmesi; ödeme güçlüğü çeken borçlulara yeniden ek süre tanınması (mümkünse alacağın bağışlanması);23 ariyet yoluyla ihtiyaç duydukları herhangi bir malın menfaatinden yaralandırılmaları; kendilerini geçindirmeye yönelik bir iş ya da meslek sahibi olmalarını temin etme… de en az karşılıksız yapılan yardımlar kadar önemlidir. Öte yandan insanlardan bir kısmı, yaratılışları gereği veya başka meşguliyetleri sebebiyle bir iş yapmak suretiyle geçimlerini temin edebilecek durumda olamayabilirler. Böylesi durumlarda, o insanların tespit edilerek yardımına koşmak da Müslümanların görevlerindendir.24

    Öte yandan Müslüman toplumlarda kurulan her türden vakıf müesseseleri yoluyla, toplumda aç ve açıkta insan bırakılmamaya gayret gösterilmiştir. Bugün dahi faaliyette olup; yoksul kimselere barınma, beslenme, yakacak, giyecek… türünden çok değişik sahalarda hizmet veren vakıflardan pek çoğunun kökü asırlarca geriye gider.

    Sonuç itibarıyla, İslâm'da yoksullar daima gözetilmiş, her vesile ile onlara yardım yolu açılmıştır. Müslüman toplumlar tarafından hassasiyetle dikkate alınan ve uygulamaya konulan İslâm'ın yoksulları kollamaya yönelik hükümleri; birey, toplum, devlet ölçeğinde kademeli olarak uygulanmış ve bu uygulamalara kurumsal kimlik kazandırılmak suretiyle yoksul kesimlere devamlı bir kaynak oluşturulmuştur.

    ***

    Öz

    Tarihin her döneminde toplumun belli kesimini yoksul insanlar oluşturmuştur. Buna karşılık yoksul insanların himayesine yönelik olarak birey ve toplum düzeyinde faaliyetler de aynı oranda var olagelmiştir. Bu anlamda İslâm Dîni'nin ana kaynaklarında da yoksulların korunmasına ve gözetilmesine yönelik çok sayıda düzenleme mevcut olup, bu düzenlemeler İslâm toplumları tarafından asırlarca hassasiyetle dikkate alınmış ve uygulanmıştır.

    Anahtar Kelimeler: Fakir, Yoksulluk, Yoksulların Gözetil-mesi, Yoksulluğun Ortadan Kaldırılması

    Abstract

    From past to present every period in history, communities are possess poor humans. On the other hand, protection of poor humans in societies are sustained with different supports at level of individual and community. in the same way, protection of poor individuals and desruction of poverty are also taken into consideration in main sources of İslam. For the protect of those peoples, many regulations are introduced in İslamic law and these regulations are taken into consideration and practised through vary institutions by İslamic societies.

    Key Words: Poor, Poverty, Protection of poor İndividuals, Desruction of Poverty

    Dipnotlar

    1. Demirci, Emin Yaşar, Yoksulluğun Tüketilmesi, (Yoksulluk İçerisinde), Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, I, 17-20.

    2. Bağdadioğlu, Necmiddin/Çakmak, Orhan, Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye'deki Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düşen Görevler, (Yoksulluk İçerisinde), Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, I, 234.

    3. Muhtelif ayetlerinde fakirlik problemini de ele alan Üç Kutsal Kitab'ın (Tevrât, İncîl ve Kur'ân), yoksulluk tasavvuru ve almış olduğu tedbirleri içeren mukayeseli bir analiz için bkz.: Yaman, Ahmet, Üç Kutsal Kitabın Yoksulluk Tasavvuru ve Aldığı Önlemler, (Yoksulluk İçerisinde), Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, II, 214-220.

    4. Nisâ, 4/6.

    5. Necm, 53/48.

    6. A'raf, 7/94.

    7. Bakara, 2/155.

    8. En'am, 6/151.

    9. Bakara, 2/184.

    10. Nûr, 24/32.

    11. Bakara, 2/177.

    12. Tevbe, 9/60.

    13. Bakara, 2/215

    14. "Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma." (İsrâ, 17/26); "Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun." (İsrâ, 17/29).

    15. Buhari, zekat, 18; Müslim, zekat, 97; Nesai, zekat, 52.

    16. Suyutî, Abdurrahmân b. Ebî Bekr, Camiu's-Sağir, Dımeşk, 1986, .II, 228.

    17. "Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hâdiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkara devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunlarıın hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir."(Bakara, 2/61); "Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (mü'minlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü Onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da Onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır." Âli İmrân, 3/112.

    18. Esasında bugün ekonomi endekslerinde ortaya konulan fakirlik ve yoksulluk sınırlarına ilişkin iki farklı rakamın ilan edildiği dikkate alındığında, bu ayırımın Kur'an-ı Kerim'de ve klasik fıkıh/tefsir kitaplarında başından beri yer aldığına dikkat edilmelidir.

    19. Muhammed Hamidullah, klasik kaynaklara dayanarak yapmış olduğu değerlendirmesinde, "bazı alimlere göre 'fakir'in Müslüman yoksulları, 'miskin'in ise gayrimüslim ihtiyaç sahibi kimseleri ifade etmede kullanıldığına" dikkati çeker. (Bkz.: Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi (Çeviren: Salih Tuğ), İstanbul, 1990, II, 971).

    20. İslam alimlerinden bazıları bu kavramlardan miskini fakir, fakiri de miskin anlamında kullanmıştır. (Tanımlar için bkz.: Cevherî, İsmail b. Hammâd, es-Sıhâh, Beyrut, 1990, I, 213; İbn Manzur, Ebu'l-Fadl Cemâluddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisanu'l-Arab, Beyrut, 1970, V, 60; el-Münâvî, Muhammed Abdurraûf, et-Teârîf, Beyrut, 1410, s. 656).

    21. Sözgelimi vakıflar yoluyla bir yandan yoksullukla mücadele edilmiş, öte yandan hayatın her veçhesine yönelik pek çok kamusal alanda vatandaşlara hizmet verilmiştir. (Tarihi süreç ve hizmet kolları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Yüksel, Ahmet Turan, Türk-İslâm Medeniyetinde Vakıfların Önemi ve Fonksiyonları, (Yoksulluk İçerisinde), Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, III, 23-29).

    22. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 914.

    23. "Eğer (borçlu) darlık içerisinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekata) saymak sizin için daha hayırlıdır." (Bakara 2/280).

    24. (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler Yaptığınız her hayrı Allah muhakkak bilir. (Bakara, 2/273).