Köprü Anasayfa

Eğitim

"Güz 99" 68. Sayı

  • Bir Üniversite "Ne" Olmalıdır?

    Osman Özkul

    "Birdenbire, horozlar sevinçle haykırmaya
    başlar, şafak sökmek üzeredir."

    Jose’ Ortega y Gasset

    Büyük ve idealist düşünürler, toplumun yaşadığı acılarla pişen, onların sıkıntılarını —en azından zihnen— paylaşan kişilerdir. İnsanlık Tarihi boyunca sahneye çıkan peygamberler mütefekkirler ve onların devamcıları da, içinde yaşadıkları kavimlerin ve daha geniş bağlamda insanoğlunun akli ve kalbi buhranlarını çözmek için öne çıkmışlardır ve topluluklarının gören gözü, duyan kulağı, düşünen aklı ve hisseden kalbi olmuşlardır. Şafakta horozların ötmeye başlamasını, insanlara verdiği yeni bir aydınlık günün habercisi gibi algılamışlardır.

    Bu bağlamda, Avrupa’yı ve özellikle İspanya’yı uyaran bir sesten söz etmek istiyoruz. I. Dünya Savaşından yeni çıkmış ve yeni bir Dünya Savaşının eşiğinde bulunan Avrupalıları uyaran bir sesten! Bu ses, 20.yüzyılın başlarından itibaren dünyanın büyük bir bölümünü huzursuz eden ekonomik, siyasal ve sosyal bunalımın doğurduğu çatışmalara yüreğiyle ve aklıyla çözüm üretmeye çalışan İspanyol filozof Jose’ Ortega y Gasset’in sesidir. Uyarılarını başta Kitlelerin İsyanı olmak üzere bir çok kitabı ve makalesiyle kaleme alırken, Madrid Üniversitesindeki kürsüsündeki dersleriyle de yılmadan sürdürür. Gasset, Kitlelerin İsyanı’nda eşi benzeri görülmemiş bir çağa karşı uyarır entelektüelleri. Nasıl bir çağa? Aklın ve sağduyunun yerini alan başı boş kitlelerin keyfiliği, hoyratlığı ve doyumsuzluğuna karşı! Gasset daha çok entelektüelleri, aydınları eleştirir. Çünkü ona göre, başta Avrupa olmak üzere 20. Yüzyıldaki karışıklıkların temelinde, Avrupalı aydının hafif meşrepliği ve sorumsuzluğu yatar. Gasset bu çıkışlarıyla döneminin aydınlarını gücendirmekten çekinmemiştir. Çünkü ona göre aydınlar, kitleye karşı sorumlu bireyler olarak değil, kitlelerin bir parçası gibi hareket ederek; kitleleri sağduyulu davranmaya çağırmak yerine, onların heveslerini tatmine yarayan bir araç haline gelmişlerdir.*

    Gasset hem sağın hem solun şiddetli bir eleştirisini yaptığı için, hiçbir partizan ve ideolojik zihni tatmin etmeyen ve çok yönlü gerçekliğe sadakati olan bir filozof olarak çıkıyor karşımıza. Her iki taraf onun bu eleştirilerini, karşı yana iltihak ettiğinin bir kanıtı olarak göstererek düşüncelerini anlamamakta ısrar ettiler. Oysa Gasset, faşistlerin ve komünistlerin yurtiçindeki ve dışındaki liderlerini kınadığı gibi, İspanyol halkını anlamadan ahkâm kesen yabancıları da suçlamıştı! Ondan ders almaktan kaçınanlar İspanyol halkının dertlerini azaltmak gibi bir kaygısı olmayan saplantılı ideologlar ve seçkin zümreydi.

    Ama Öğretmen olarak uzun yıllar Madrid Üniversitesi Metafizik kürsüsünde ders veren Ortega y Gasset, öğrencilerinden hiç ümidini kesmedi. Her zaman onları olumlu yönde teşvik etmeyi sürdürdü. Üniversite koridorları akademik çalışmalarına imkan vermeyecek derecede ifsad edici bir hâle geldiğinde, öğrencileri onu üniversite dışında bile izlemeyi sürdürmüşlerdi. Öğrencilerinin gözündeki bu çekiciliğin iki nedeni vardı: İlk neden, bilgileri teoriden pratiğe aktarma ve sentezleme konusundaki başarısı; diğeri de, öğrencilerin bireyselliğine ve yeteneklerine verdiği değerdi. O öğrencilerinden bir süreç içerisinde kendilerini geliştirmelerini ve böylece potansiyel halindeki yeteneklerini fiili halde çıkarmalarını istiyordu ve bunun için onlara gereken önderliği ve teşviki gösteriyordu.

    Gasset ayrıca toplumun geleceği için ortaya koyduğu teklifleri için de bireyselleştirilmiş eğitim kavramına yer vermekteydi. Ona göre, "bireyselleştirilmiş eğitim, toplumsal bilincin geliştirilmesi için zorunludur." Bu da öğrenim imkanlarının evrenselleştirilmesi ile bağlantılıdır. Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi ise, eğitim sorunlarının siyasi yada ideolojik saplantılardan uzak bir zihinle ele alınmasıyla mümkün olabilir. Bir grubun egemenliği için değil, bütün bir toplumun duygu ve düşüncelerini göz önüne alarak ele alınmalıdır eğitim sorunu. Toplumun değeriyle çatışarak ya da toplumun değerleri göz ardı edilerek ve de değişime hazır bir ortam oluşturmadan, eğitim alanında bir değişime-reforma teşebbüs etmek bir delilik olacaktır.

    Ona göre, bir reformun temeli her şeyden önce amacın tam olarak formülasyonu, planlanması ve belirginleştirilmesidir. Bunun için konuyu eğitim felsefecilerinin tartışmalarıyla olgunlaştırmak gerekir. Bunlar olmadan, siyasi bir takım teşebbüsler, şapşallık ve aptallıktır. Böyle bir yüzeysel teşebbüs aynı derecede yüzeysel ve şapşal bir reforma yol açar. Bu da yarayı derinleştirmekten başka bir anlam ifade etmez. (Gasset,Age,s.66) Bu yüzden her şey den önce, eğitim ne için vardır ve kişiye ne kazandırmalıdır? sorusuna kesin bir cevap vermeksizin yapılacak her türlü değişiklik yada reform, kısır kalmaya mahkumdur.

    Gasset’in düşünceleri Türkiye’deki eğitim reformu teşebbüslerinin ne kadar zorlama, temelsiz, keyfi ve anlamsız olduğunu hatırlatmaktadır bizlere. Geriye doğru baktığımızda 19. yüzyılın başlarından itibaren yapılmaya çalışılan ve Cumhuriyet döneminde de sürdürülen eğitim reform teşebbüslerinin en iyilerinin bile mantığının yanlış olduğunu görürüz. Neden mi? Hepsi de bir sosyal gerçeklikten uzak, taklitten öteye gitmediği için. Hep bir taklit ürünüydüler. Bu yüzden "ilke" olarak doğru bile olsalar, toplumun gerçekliğinden uzak olarak ele alındığından sonuçları kısa zaman sonra pişmanlıklara yol açıyordu. Bu arada olan genç taze kuşaklara oluyordu. Kimlik ve kültür çatışması ile muzdarip, körebe oynayan bir toplum olup çıktık. Eğitim sadece bir unvan ve meslek kazandırmaktan öteye gidemiyor.

    Gasset Üniversitenin Misyonu adıyla yayınlanan kitaptaki ilk makalede, üniversite öğrencilerine Reform Ruhu’nu anlatı-yor. Ona göre reform, tümüyle toplumsal bir şevk ve form meselesidir. Kendi de-yişiyle: "Tarihte herhangi bir şey yapabilmiş olan toplumlar, ancak form kaza-nabilmiş olanlardır." Form kazanabilmenin yolu da bireyin kendini aşması, gelişimi için konsantre olmasıdır. O bunalımlı ve hedefi belirsiz bir gençliğe kesin bir yol göstermeye çalışıyor. Önce İspanya sonrada bütün Avrupa’ya yönelerek, 19. yüzyıldan itibaren tıkanan zihinsel ve duygusal tıkanıklığa çare bulmaya çalışıyor. Bunun için bir maraton koşucusu gibi sabırlı, şevkli ve çelikleşmiş bir iradeye ihtiyaç vardır. Hele bir toplumu harekete geçirmek daha uzun zaman ve daha fazla enerji gerektirir. Birde kitleleri daha çabuk ve daha uzun süre etkileyen -uyutan demeli- kitle iletişim araçları varsa karşımızda iş daha da zor demektir. Gasset, üniversite hocasının rolünden bahsederken şunları söyler: "Bir kitleye tesir edebilmeniz için, kendiniz o kitleden farklı ve fazla niteliklere sahip olmalısınız; canlı, güçlü formda, inançlı, çelikleşmiş bir irade sahibi de…" (Gasset,Age s.62)

    Üniversitenin Kültüre Katkısı

    İnsanoğlu tarihi ve kültürü olan tek canlıdır, yer yüzünde. Bu onun hem övünç hem de utanç kaynağıdır. Övünç kaynağıdır; çünkü bedeninin ve beyninin nicelik olarak küçüklüğüne rağmen, daha büyük canlılarla kıyas kabul etmez bir öneme sahiptir. Utanç kaynağıdır; çünkü kendisine altın kapta sunulan tabiattaki nimetleri hoyratça kirletmekte ve aşağılamakta ve tarih ile kültür buna şahitlik etmektedir. J.J. Rousseau bundan öylesine rahatsızlık duydu ki, insanın doğuştan sahip olduğu saflığın ve temiz-liğin kültür yoluyla kirletildiği ve bozulduğu düşüncesine kapıldı. Bu yüzden eğiti-me ve kültüre karşı amansız bir savaş açtı.

    Oysa insan, dünyaya ilk gelişindeki temizliğine, saflığına rağmen, tamamlanmamış, eksik bir varlıktır. Bu eksikliğin giderilmesi ise ancak eğitim ile, kültür aktarımı-kazanımı ile mümkün olabilir. Özellikle günümüzün insanı için temel bir ihtiyaçtır bu. Temel eğitimden sonra, mesleki eğitimden ayrı olarak, toplum ha-yatıyla ilgili çeşitli türden genel nitelikli derslerin okutulduğunu görüyoruz. Ancak bu uygulamalar, günümüz insanın seviyesini yükseltmekten daha çok, kafasının karışmasına, bocalamasına ve muğlaklaşmasına yol açıyor. Ancak genel kültür adı altında insanlara sürekli bilgi bombardımanı yapılıyor.

    Gasset genel kültür kavramını samimi-yetten uzak gülünç bulur ve aynı zamanda da muğlak… Çünkü kültür çiftlik ürünlerine veya hayvanlarına değil de insan düşüncesine dayandığından, ancak genel olabilir. Günümüzün bu kültür anlayışını eleştiren Gasset, Ortaçağ üniversitelerinin kültür anlayışını ise övüyor. "Bu gün genel kültür olarak adlandırılan şey Ortaçağ için çok farklı bir şeydi. Zihni veya ahlâki eğitim için bir süs değildi. Aksine o zamanın insanın dünya ve insanlık hakkında sahip olduğu fikir sistemiydi. İnsan varlığının hakiki rehberi olan kanaatler bütünüydü. Gerçek anlamında genel kültür bu fikirlerin toplamıdır veya sistemidir. Kültür, insan hayatının tamamını bir felaket olmaktan kurtaran şeydir; insanın anlamsız bir trajedinin veya manevi bir utancın üzerinde bir hayat yaşamasını mümkün kılan şeydir.. Kültür, bir çağın hayati fikirler sistemidir. Bu fikirlerin, kanaatlerin kısmen veya tamamen bilimin sahasında yer alması zerre miktar fark oluşturmaz. Kültür bilim değildir. Ancak günümüzde kültürün içeriğinin önemli bir kısmı bilimden oluşmaktadır." (Age. s.75-78)

    Ortaçağ üniversitelerinde kültüre verilen önemin aksine çağdaş üniversite, bilim ve teknolojiye dayalı mesleki eğitimi temel amaç haline dönüştürdü; buna bir de araştırma işlevini ilave etti; ve kültürün öğretimini hemen hemen tamamen bir daha dönmemek üzere bir yana bıraktı. Gasset’e göre, Avrupa bugün bu anlayışın kaçınılmaz sonucuyla karşı karşıya: "…Şu anda Avrupa’da hüküm süren spazmın sebebi ortalama İngiliz’in, Fransız’ın ve Alman’ın kültürsüz oldukları gerçeğidir; zamanımızın insanının dünya ile ilgili temel fikir sisteminden habersiz oluşlarıdır. Bu ortalama insan yeni barbardır; çağdaş medeniyetin gerisinde bir tembel, zalim ve amansız mo-dern sorunlarıyla karşılaştırıldığında kadim ve ilkeldir. Bu yeni barbar, her şeyden önce hiçbir zaman görülmediği kadar bilgili, fakat aynı zamanda daha kültürsüz bir meslek adamıdır. (mühendis, doktor, avukat, bilim adamı vs.) Bu umulmadık barbarlık, bu feci ve köklü tarihi hatanın sebebi, herkesten evvel 19, yüzyılın üniversitelerinin suçudur." (Age, s,79)

    Gasset 19. yüzyılın pozitivist indirgemeci tutumun bütün kusurlarından üniversiteyi sorumlu tutuyor. Pozitif bilim ideolojisini mutlaklaştıran 19. yüzyıl üniversitelerinin bilime ve teknolojiye yaptıkları katkı ile övünüyorlar. Bu gerçekten inkar edilemez. Fakat "Bu fevkalade hizmet bile üniversitelerin suçunu telafi edemez. Çünkü, şayet bilim, insanın en mühim eseri ise, bu insanın hayatı sayesinde mümkün olmuştur. İnsan hayatının en temel şartlarına karşı işlenmiş bir suçun keffareti bilim vasıtasıyla ödenemez. Zarar o kadar kökleşmiştir ki, şu anda hitap ettiğim neslin selefi beni güç bela anlayabilir." (Age. s. 80)

    Üniversitelerde her türden bilim adamlarına dünya hakkında elde edilen bilgilerin anlamını kavratmadan bilgi deposu haline getirmek çözüm olamaz. Gasset’e göre mesela, fizik bilimiyle ilgili olarak onun doğurduğu hayati fikirler dünyasından, tarihin ve biyolojinin meydana getirdiği tasavvurdan, spekülatif felsefe sisteminden habersiz bir insan, eğitim görmüş bir insan değildir. Bundan dolayı ne itibarını kaybeder nede suçlanır. Ama bi-limle uğraşıp, yıllarca eğitim alıp, bunun sonucunda dünya ve insanlık hakkında aşkın bir tasavvura sahip olamamış ise suçlamak gerekir. (Age. s.82)

    Gasset, bilimden çok kültür kavramını öne çıkarıyor. Üniversitenin temel işlevi büyük kültürel disiplinleri öğretmektir yani şunları: (Age. s.101)

    1-) Dünyanın fiziki taslağını;

    2-) İnsan türünün tarihi sürecini;

    3-) Sosyal hayatın yapısı ve fonksi-yonunu;

    4-) Evrenin taslağını (mahiyetini )

    Peki üniversite bunlarla yetinebilir mi? Tabii ki hayır. Kültürlü bireyler yetiştirmesi gereken üniversite aynı zamanda diğer nitelikleri kazandırmakla yükümlüdür. İşi ütopikleştirmeden, gerçekçi bir tavırla ele almak gerekir. Herkes bilim adamı, herkes bilim araştırmacısı olmayacağına; ama herkesin de üniversite eğitimi görmek hakkı olduğuna göre, bu amaçlar şöyle sırala-nabilir:

    1- Üniversite en kesin anlamda, sıradan insana kültürlü bir şahsiyet ve mesleğinin ideal bir üyesi olmayı öğreten kurum demektir.

    2- Üniversite programında hiçbir sahte tavra müsamaha etmeden, öğrenciden ne isteyebiliyorsa onu istemelidir.

    3- Bu yüzden sıradan öğrencinin bilim adamı olacakmış gibi yaparak zamanını israf etmekten kaçınmalıdır.

    4- Kültürel disiplinler ve mesleki dersler en iyi pedagojinin üzerine bina edilmiş rasyonel bir tarzda sunulmalıdır.

    5- Öğretim görevlilerinin seçimi araştırmacı olarak kazandıkları mevkiye değil, sentez yeteneklerine ve öğretmenlik maharetlerine dayanarak yapılmalıdır.

    6- Öğrenciden beklenenler nicelik ve nitelik yönünden en aza indirildikten sonra, bu düzeye ulaşmayana esneklik tanınmamalıdır. (Age. s,125-126)

    Görülüyor ki, Gasset, belirli bir azınlığın ama gerçekten yetenekli ve istekli bir azınlığın daha nitelikli yetişmeye aday olabileceğini; göz önüne alarak, esas bunların kültür seviyelerinin yükseltilmesinin üzerinde durmak gerektiğini düşündürüyor. Ona göre, "üniversite sadece bilim ya da meslek kazanma yeri değildir, üniversitenin esas işlevi, kültür öğretimi ve çağın ulaştığı hayati fikirler sistemini tesis etmek ve ortalama insanın kültür ve fikir seviyesini yükseltmektir, yani üniversite olması gerekendir." (Age.s.129)

    Dipnotlar

    * Gasset bu tavırlarıyla seçkinci bir kişi olarak algılanabilir. Ancak bu yanıltıcı bir sonuç olur. Çünkü O, kitlelerin yada ortalama insanların seviyesinin yükseltilmesinden yanadır. Bu konuda yazmış olduğu kitabı Kitlelerin İsyanı, hitabet yönünden öylesine başarılı olur ki, bir çok Amerikan Halk Kütüphanesinde, "sıradan vatandaşı kültürel yetersizliğine ikna etmeye teşebbüs eden eserler arasında en çok yıprananı haline gelir." Gasset’in Türkçe olarak çıkan diğer bir kitabı Üniversitenin Misyonu, üniversite öğrencilerine verdiği konferanslardan oluşuyor Haward Lee Nostrand’ın İngilizce çevirisinden Türkçe’ye aktarılmış. Nostrand kitabın uzun ve detaylı girişinde Gasset’in kişiliğinden ve politik şahsiyetinden bahsederken şunları yazıyor: "..Gasset aynı zamanda inkar edilemez derecede mâhir bir politik şahsiyetti. Ancak insanları eğitmeye olan temayülü kariyerine ve rakipleriyle uzlaşmasına ve takipçilerini sevkine izin vermedi." Age., s.14. (Gasset’in kitapları, ülkemizin sorunlarını da anlamakta yardımcı olabilecek niteliktedir. Nitekim Türk yayıncı ve okuyucusu da bunun farkında olmalı ki, kitapları farklı yayıncılar tarafından basılmakta ve talep görmektedir. Bu yazıda yazarın aynı adla birleşik Yayıncılak tarafından gerçekleştirilen 1997 yılı basımından yararlanılmıştır.)