Köprü Anasayfa

Eğitim

"Güz 99" 68. Sayı

  • Yeni Milenyumun Başında Ezher’in Kaybolan Rolü

    Mustafa Özcan

    Kahire, Fatimiler döneminde Bağdat ve diğer islam başkentlerine nisbetle kurulmuştur. İsmini de bu nisbetten almıştır. Fatimiler şehre Kahire adını vermişlerdir; diğer başkentlere faikiyet ve onları kahretmesi dilek ve tefeülüyle. Aynı nisbetin ve mananın bir uzantısı olarak Fatimetü’z-Zehra’dan mülhem olarak Fatimi fıkhının okutulduğu medreseye de Camiü’l Ezhar adını uygun görmüşlerdir. Bidayetinde gerçekten de bu eğitim kurumunda tedris Fatimi fıkhi-yatıyla sınırlı kalmıştır. Selahaddin Eyyübi’ye kadar. Selahaddin Eyyubi, veziri Karakuş’la birlikte Ezher’i ıslah etmiş ve sünni ekolün hizmetine kazandırmıştır. Sünni ekolün okutulduğu bir ilim ve irfan yuvası haline getirmişlerdir. Selahaddin Eyyübi, Ezher gibi hem eğitim kurumlarını hem de tasavvufi ekolleri reorganize etmiş, bunları sünni ekolün intişar vasıtası mekanizmalar haline getirmiştir. Bu kurumlara stratejik bir mana ve derinlik kazandırmıştır. Ezher şarkta ve garpta eşine az rastlanan tarihi geçmişi olan dünyanın sayılı kıdemli mües-seselerinden birisidir. Belki garpta ona nazire ve denk olarak Bologne Üniversitesi şarkta Kayravan ve Zeytune, Mustansiriyye gibi üniversiteleri sayılabilir. Ancak yine de bunlar Ezher’in kabına, eşiğine ulaşamazlar. Hindistan’daki Diyobend Medresesi Ezher’den ilham alan eğitim kurumlarındandır. Bediüzzaman da şarkta; Van’da Ezher’in kardeşini kurmaya çalışmıştır. Bu medreseye de Ezher’den mülhem olarak Medresütü-z zehra adını vermiştir. Bu itibarla Ezher kendinden sonrakilere ilham kaynağı olmuş kutlu ve efsanevi bir eğitim yuvasıdır.

    Yalnız Ezher’i Mısır’dan soyutlamak ve manevi rolünden ayırmak mümkün değildir. Muhaddislerden Celaleddin Suyuti "Hüsnü’l Muhadara fi Ahbari Mısır" adlı eserinde Kur’an-ı Kerim’de Mısır’ın sarahaten veya kinayeten adı 28 defa geçtiğini söylemiştir. Kimilerine göre bu rakam 30’u aşmıştır. Bu da Mısır’ın kudsiyetini ve önemini gösteren bir husustur. Musevilikte, Hıristiyanlıkta ve İslam’da Mısır’ın hususi bir yeri vardır. Mısır, her dinin tarihinden önemli bir parça olmuştur. Musa, Yusuf Aleyhisselam hatta bazı rivayetlere göre İsa Aleyhisselam Mısır’a uğramış ve yaşamıştır. Peygamberimiz de Maria Kıpti ile evlenmiş ve Kıptiler için ümmetine hayır tavsiye etmiştir. Mısırlılar tarafından Mısır, dünyanın anası ve Kahire de " bin minareli şehir" olarak anılmakta ve tebcil edilmektedir. Mısır’ın medeniyet sahasında yaklaşık 8 bin yıllık tarihi geçmişi vardır.

    Ezher’i inşa eden Cevher Sakli’dir. Ve inşa tarihi 970 (M.S.)’den sonradır. İbni Kils adındaki vezir, Ezher’de ilk ders veren ilim otoritelerinden biridir. İbni Kils tedris için 37 fakih görevlendirmiş bunlara maaş bağlamış ve lojman tahsis etmiştir. Ezher bu münasebetle baştan beri devlet himayesinde gelişmiş ama devletin doğrudan kontrolüne girmemiştir. Son dönemlere kadar eğitimde ve mali kaynaklarında özerk yapısını muhafaza etmiştir. Zamanla dünyanın en büyük ilim yuvası haline gelmiştir. Cava’dan Fas’a kadar geniş bir coğrafyadan talebeler ağırlamış ve barındırmıştır. Bugün de Sudan’dan, Gazze’ye oradan Endonezya’ya kadar değişik ülke-lerde Ezher’in şubeleri ve fakülteleri vardır. Çeşitli coğrafyalardan gelen yabancı öğrenciler bugüne değin geldikleri coğrafyaların isimlerini taşıyan revaklarda ağırlanmışlardır. Sırf Mısırlılar için bile çeşitli revaklar tahsis edilmiştir. Revak el Saayide, Revak el Şarkaviyye, Revak el Umyan, Revak el Beharve, Revak el Fayumiyye gibi. Yabancı diyarlardan gelen öğrenciler de geldikleri coğrafyaların isimlerini taşıyan revaklara yerleştirilmişlerdir. İaşe ve ibateleri buradan karşılanmıştır. Bunlar şunlardır : Revak eş-Şavam, Revak el Mağaribe, Revak el Etrak (Türklerin Revakı) Revak el Haremeyn, Revak el Yemeniyye, Revak el Burniyye, Revak el Cebertiyye, Revak el Berabire, Revak el Süleymaniyye, Revak el Cava, Revak el Dekarine, Revak el Dekarin Süleyh, Revak el Ekrad, Revak el Bağdadiyye, Revak el Hunud, Revak el Sinariyye, Revak es-Sin, Revak Cenubi İfrikiyye.

    Bu revaklar islam dünyasından gelen öğrencilere ilim ve kültür hizmeti vermiştir. Böyle bir meziyet ve evrensellik başka hiçbir ilim kurumuna nasip olmamıştır. Eskiden beri Ezher’de dini ilimlerin yanında dünyevi ilimler de okunmuştur, okutulmuştur. Ama bir denge içinde. Tıp, tarih, hendese, astronomi, ahlak ve coğrafya gibi. Fıkıh alanında sünni mezheplerin tamamının fıkhı bila istisna tedris edilmiştir. Ayırım gözetilmemiştir. Son sıralarda Caferi fıkhının okutulması ve sünni olmayan öğrencilerin de intisabı istenmiş ise de bazı haklı tenkitler nedeniyle bu gelişme sağlanamamıştır. Fatimilerin Hindistan’daki uzantıları olan Behere grubu gibi bazı gruplar yeniden Ezher’e hulul etmek istemişlerse de birilerinin uyanıklığı nedeniyle bunda pek muvaffak olamamışlardır.

    Ezher Üniversitesi 19. yüzyıla kadar özerk bir yönetime sahip bulunuyordu. Ezher mali konularda da bağımsız bulunu-yor ve kendi mali kaynaklarını ve vakıflarını denetleyebiliyordu. "Mısır Siyasetinde Ezher’in Rolü" adlı kitabın yazarı Prof. Said İsmail bu konuda şunları kaydetmektedir :" Ezher Mısır’da sömürgeci ve mütegallibe güçlere karşı milli direnişin sesi ve sembolü olmuştur. Ezher daima Mısır’ın kültürel zenginliklerinden ve pınarlarından biri olmuştur…"

    Ezher’in Mevkii ve Öncü Rolü

    Ezher Osmanlılar döneminde şöhretinin zirvelerinde dolaşıyordu. Önemli bir tevcih müessesiydi. Valilerin tensip ve azlinde adeta son söze sahipti. Ezher’i ilk defa bu çizgisinden saptıran Mehmet Ali Paşa olmuştur. Mehmet Ali Paşa güç merkezle-rine karşı giriştiği mücadelede Ezher’i de kendisine hedef seçmiştir. Ezher geleneğini otoritesi önünde engel gören Kavalalı Mehmet Ali Paşa bu kuruma da çentik atmıştır. Selahaddin Eyyübi, Şecerü’d Dür, Kutz ve Baybars’dan beri Süleyman Halebi gibi İslam kahramanları yetiştiren Ezher’i budamıştır. Bunu yaparken Fransız Büyükelçisinin tavsiyelerinden dışarı adım atmıyordu. Matyu d’Lısbes ve haleflerinin fısıltıları Mehmet AliPaşa’nın yöneliminde ve tercihlerinde etkili oluyordu. Aynı çevrelerin fısıltısıyla S. Simon ve taraftarlarının eğitim anlayışı Mısır’a getirildi. Simoncı eğitimciler Mısır’ı istila ettiler. Sosyalizmin irhasatı olan S.Simon düşüncesi Mısır’daki eğitim kurumlarına zerkedildi. Simon ve taraftarları Mısır’ı ve Ezher’i İslamın kalesi olarak görüyorlar ve bunun bertaraf edilmesini arzuluyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Yeniden Roma’nın inşası için Ezher’i önlerindeki en önemli engellerden birisi olarak telakki ediyorlardı. Cami ve mescidler nasıl İslamın dayanaklarından ise Ezher de kurum olarak İslam dünyasının manevi dayanaklarından birisini teşkil edi-yordu. Amaçları bu dayanağı ortadan kaldırmaktı. Napolyon Mısır hamlesi sırasında bu dayanağı hedef almıştır. Fransızlar okuma-yazma bilmeyen cahil ama muhteris Mehmet Ali Paşa’yı Fransız tarzı eğitim için yönlendirdiler. Böylece Paşa’nın gözünden düşen Ezher yerine Fransız tarzı eğitim kurumları dayatıldı ve baştacı edildi. Rıfaa Tantavi gibi Ezherli öğrenciler Fransa’ya eğitime gönderildiler. Böylece eğitimi Frenkleştirme amaliyesi pratik olarak başlamış oldu. Fransızlar Mısır’ı İslami köklerinden ve kaynaklarından koparma projesini başarılı bir şekilde yürüttüler. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa altarnatif eğitim kurumlarına yöneldi. Ezher’i bertaraf etmek için onun mali kaynaklarına yöneldi ve bunları merkezi ida-reye bağlayarak planlı bir şekilde kuruttu. Vakıfları müsadere etti. Zamanla altarnatif olarak Ezher’in yanında yükselen eğitim kurumlarıyla kültürel ikilem meydana geldi ve sosyal şizofreninin temelleri atıldı, tohumları ekildi. Bu sosyal afet İngilizlerin 1882 yılında Mısır’ı işgal etmeleriyle doruğa çıktı. İngiliz müstemleke bakanı Gladston meşhur konuşmasında :" Kur’an ellerinde, Kabe, Mekke’de ve Ezher Mısır’da bulunduğu müddetçe Müslüman-ları yokedemeyiz" demiştir.

    Taha Hüseyin Maarif Bakanı olduktan sonra Fransa’ya yaptığı bir gezi sırasında 28/4/1950 tarihinde bir nutuk irad etmiştir. Nutkunda aynen şunları söylemiştir :" Çağdaş Mısır’ gerçek anlamda tanımlamak için üç unsura ihtiyaç vardır. 1-Mısır halkı. 2- Mehmet Ali Paşa. 3-Napolyon Bona-part’la gelen ve yerleşen Fransız zekası…."

    Gerçekten de İngilizler, Mısır’ı işgal ettikten sonra bile Fransızların ektiği kültürel dokuyu silememişlerdir.Taha Hüseyin aynı kültür akımının bir uzantısı olarak dinin ancak milli tarihin bir parcası olarak okutulması gerektiğini savunmuştur. Ona göre dini hukuk modern medeniyet devrinde ahlakı ve hukuku yönlendirmekten aciz kalmıştır. Bundan dolayı İslam siyasi hayatın tamamen dışına itilmelidir. Taha Hüseyin Mısır’ın önünde tek bir model olduğunu bunun da Batı modeli olduğunu söylemiştir. Bundan başka bir yola sapılamayacağını düşünen Hüseyin acısıyla tatlısıyla Batı medeniyetinin bütün yönleriyle alınması gereğini savunmuştur. Ezher sadece bir eğitim kurumu olarak kalmamış aynı zamanda dini cemiyetlerin zuhurunda hareket noktası teşkil etmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır : Cemiyetü’ş Şeriyye. Kurucusu Şeyh Mahmut Hattap ve sonra gelen Abdullatif Müşteheri, Ezher kökenlidir. Sudan’a kadar yayılmış olan selefi eğilimli Ensar es Sünnetü’l Muhammediyye cemiyeti yine Ezher kaynaklıdır. Banisi Hamid Faki bir Ezher ali-midir. Müslüman Kardeşler kurucu heyeti arasında yeralan ve Akif’in dostlarından Bediüzzaman gibi Anglikan Kilisesi’ne cevap yazan Şeyh Abdulaziz Çaviş de bir Ezherlidir.

    Mehmet Ali Paşa devrinden beri Ezher dumura uğradığından dini eğitim Ezher’in dışına ve paralel müesseselere kaymıştır. Mehmet Ali Paşa vakıflara darbe vurunca ulemaya tahsis edilen maaş miktarı yetmemeye başlamıştır. Ulema namerde muhtaç halegelmiş ve zamanla Ezher ulemasının rolü küçülmüş ve alimler mesaj veren değil de basit memurlar zümresi haline gelmişlerdir. Görevleri maaşlarıyla mütenasip olarak değerlendirilmiş ve halkın ve aydınların gözünden düşmüşlerdir. Kuşkusuz bu kasıtlı bir politikanın sonucudur. Bu da ulemanın sözlerinin tesirini azaltmıştır. Vakıflar üzerindeki Ezher’in doğrudan kontrolünü azaltan müteakip Mısır idareleri keyiflerine göre Ezher’e tahsisat ayırmışlar ve bu tahsisat Ezher’i onlara bağımlı hale getirmiştir. Böylece Ezher ve Ezherliler idarelere mideden bağımlı hale gelmişlerdir. "Geliştirme" adı altında eğitimin seviyesi düşürülmüş ve Ezherlilerin kültür seviyesi düşmüştür. Bunun üzerine Ezher’in kaybolan rolünü İslami cemiyet ve cemaatlar devralmıştır. Ezher 1798 Napolyon hamlesine kadar Mısır’ın en büyük eğitim ve tevcih kurumuydu. Günümüze kadar tedricen bu vasfını kaybetmiştir. Mehmed Ali Paşa’dan sonra Hidiv İsmail döneminde Ezher’e ikinci ölümcül darbe indirilmiştir. İsmail, İslam hukukunu kaldırarak yerine Fransız hukukunu ikame etmiştir. Bu da Ezher’in fonksiyonlarını pratik ve teorik açıdan olumsuz yönde etkilemiştir. Böylece eğitim nazari ve eksik hale getirilmiştir.

    Reformlarla Ezher’in Rolü Baltalandı

    Eskiden hamel-i Kur’an (hafız) olmayanlar Ezher’e kabul edilmiyorlardı. Bu konuda anadili Arapça olmayan Müslümanlara kolaylık sağlanıyordu. Şimdi ise Ezher mezunlarının en azından bir kısmının kısa süreler dışında Kur’an’la fazla bağlantısı yok. Ezher peşpeşe yapılan ıslahatlar ve reformlarla dengesini kaybetmiştir, darbe yemiştir. Yeni milenyumun eşiğinde ve ışığında Ezher "zü’lcenaheyn" yani iki kanatlı olma vasıfını kaybederek iki kanadını da kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır. Ezher mensupları ne tam dini bir eğitim alabiliyorlar ne de pozitif ilimleri hakkıyla öğrenebiliyorlar. Bu da Ezher’i iki arada bir derede bırakıyor. 1930’lı yıllarda dönemin Ezher Şeyhi Mustafa Meraği, tecrübi ilimleri Ezher’e sokmuştur. Bilahare de Ezher zirai, sınai ve ticari bölümlere ayrılmış bu da bu kurumu Milli Eğitim Bakanlığı’nın sahasına ve kontrolüne sokmuştur. 1982 yılı itibarıyle Ezher kollarıyla birlikte 1000 kuruma ulaşmıştır. Bunlar arasında ilk okul, orta okul, lise ve fakülte-ler vardır.

    Ezher, geliştirme projeleri adı altında reforme edilmişti. Cemal Abdunnasır 1961 yılında bir kararıyla Ezher’de yeni bir reform dönemi başlatmıştır. Merhum Muhammed Mütevelli Şaravi’nin de ifadesiyle bu reform sürecinin bazı faydaları olsa bile genelde Ezher’i olumsuz yönde et-kilemiştir. Dönemin Ezher şeyhi olan Mahmut Şeltüt ağlamıklı bir şekilde karara itirazda bulunmuş ve tadil ve tağyir edilmeden Ezher’in olduğu hali üzerine ibka edilmesini istemiştir. Abdunnasır’ın teklif ettiği 103 numaralı Ezher’in modernize edilmesiyle ilgili kanun Meclis tarafından değiştirilmeden onaylanmıştır. Mustafa Meraği ve Nasır’ın peşinden en son reform denemesi ise son Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi’nin görev süresi içinde şekillenmiş ve onun öncülüğüyle yapılmıştır. 9 Haziran 1998 tarihinde yeni bir kanunla Ezher liselerinde fiilen 1967’de beş yıldan dörde indirilen liseler kanunun de 3 yıla çekilmiştir. Türkiye’deki imam hatiplerin başına geldiği gibi. 1930, 1961, 1998 yıllarında yapılan modernize ve reform girişimlerinde Ezher hecin halegelmiş ve kuruluş gayesinin maksat ve hedeflerinin dışına çıkmıştır. İkili ve zor bir eğitim nedeniyle öğrencilerin Ezher’e rağbeti azalmıştır. Bu da kuruma ilgi ve güveni azaltmıştır. Ezher’in altyapısını teşkil eden kur’an kursları, orta ve liseleri yetersiz hale getirilmiştir. Mali teşvik olmadığından dolayı da örgün eğitim köylere kadar ulaşamamıştır. Bu da Ezher’in önünü kesmiştir. Eskiden Ezherli denilince dini ve kültürel ve edebiyat alanında referans isimler akla gelirdi. Şimdi ise Ezher çıkışlılar kurumlarına yük olmaktadırlar (Et-Tasavvuf el İslami, Eylül sayısı 1999). Bundan dolayı ortalığı cehalet kaplamış ve Ezher fonksi-yonlarını ve rolünü kaybetmiş ve bu rol çarpık bir şekilde bazı kendini bilmezler tarafından deruhte edilmiştir. Bundan dolayı toplumda şiddet yanlısı aşırı fikirler yaygınlık kazanmıştır. Prof. Muhammed Hilmi Kaud, Ezher’in son durumunu şöyle özetlemektedir: "Eğitim iğdişe dildikten sonra ve liselerde fıkhı mezheplerin görüşleri rafa kaldırıldıktan itibaren Ezher laikleştirilmiş ve Ezherliler de yarım hoca haline gelmişlerdir…" Güya çocuklara kolaylık olsun diye ilkokul öncesine yönelik Kur’an kursları kapatılmıştır. Keza ilk okullarda Kur’an derslerinin süresi kasıtlı bir şekilde azaltılmaya gidilmiştir. Tekrar var gerekçesiyle Kur’an ders saatleri 126 saatten 71’e düşürülmüştür. Yine normal liselerle Ezher liselerinin eşitlenmesi adına İslami ilimler budanmıştır. Ezher’e bağlı 20 öğretmen okulunda eğitim dondurulmuştur. Ezher Üniversitesinde Kur’an ezberleme dersleri de kaldırılmış veya hafifletilmiştir. Ezher fakültelerinde zorunlu olan 10 cüz kur’an hıfzı da iptal edilmiştir. Yine muamelat fıkhı kaldırılmıştır. İslam hukuku ile ilgili saatler 140’dan 68’e düşürülmüştür. Fetva Komisyonu lağvedilmiş ve üyeleri kovulmuştur. Toplam olarak Ezher okullarında okutulan kur’an ve hadis metin derslerinin yüzde 75’i budanmıştır. Yine Ezher okullarında okutulan Arapça dilbilgisi maddesi yüzde 50 nisbetinde hafif-letilmiştir. Bundan dolayı sayılı Ezher alimleri reformlara karşı çıkmış ve bunun Ezher’in ruhunu öldürdüğüne hükmetmişlerdir. Merhum Şeyh Şaravi bu reformları Ezher’in laikleştirilmesi olarak değerlendirmiştir. Ezher’de eğitim dünyevileşti-rilmiş, öğrenciler de dünyevileşmeye yönlendirilmişlerdir. İslami Araştırmalar Kurumu (Mecma el Buhus el İslamiyye) Genel Sekreteri Seyyid Asker de reformların umacına ulaşamadığını teyid etmiştir. Bu reformlarla birlikte Batı tarzı tebliğci doktor ve mühendis yetiştirilmek hedeflenmiş ama bu hedefe hiçbir zaman tutturulamamıştır. Bu gerçeği itiraf eden Arap dili ve edebiyatı hocalarından İbrahim Huli 1961 yılı ve 103 sayılı reform kanunun maksadının hilafına yanlış uygulandığını belirtiyor. Çare olarak Muhammed Abdullah Hatip gibi Ezher alimleri kurumun geleceğinin tartışılacağı bir konferans teklif ediyorlar. Bu konferansla birlikte 1961 yılında kabul edilen 103 sayılı kanunun öncesine dönülmesini ve Kibar-ı Ulema Heyeti’nin itibarının iade edilmesini ve rolünün canlandırılmasını şart koşmaktadır. Ona göre eski alimler eski metodla yetişmişlerdi. Şimdiki metodla alim yetişmemekte belki "yarı okumuşlar" kervanına yeni isimler eklenmektedir. Şimdi eski alimlerin yerini dolduracak çapta alim yetişmemesini reformlara bağlamaktadır. Mısır’ın Reisü’l Kurra (Nakip)sı Ebu’l Ayneyn Şueyşa, Ezher’in dünyadaki imajıyla mezun ettiklerinin mütenasip olmadığını ve mezunlarının ve kurumun Ezher’in ismini ve şerefini taşıyamadıklarını ve lekelediklerini söylemektedir. Ezher davetçileri hem maddi hem de manevi açıdan yeteri kadar donanımlı olmadıklarından halka el açar hale geldikleri ve Ezher adına mahcubiyet kaynağı oldukları inkarı gayri kabil bir gerçektir. Prof. Ahmet Nueyna, Ezher mezunlarının yabancı dil ve bilgisayar bilmelerinin şart olduğunu ve bugün davetin bu araçlarla tekemmül edeceğini ve bunlardan vazgeçilemeyeceğini belirtmektedir. Başka türlü gayelerinde muvaffak olamayacaklarını söylemektedir.

    Ezher’de çifte eğitim verilmesi ve hem özerk yapısı hem de Milli Eğitim bakanlığı’na bağlı olması Ezher’i ve Ezherlileri yormuş bulunmaktadır. Zaten 103 sayılı kanunun amacı budur. Dönemin yet-kililerinden Kemal Rıfat ve Said Üryan’ın amacının Ezher’i Milli Eğitim Bakanlığı adına kontrol etmek olduğu açıktır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Kemal Rıfat’in Marksist bir özgeçmişi vardır. Ve sahip olduğu bu çarpık bakış açısıyla Ezher’i iğdiş etmeye çalışmıştır. Çifte ve yoğunlaştırılmış eğitimden dolayı gelen şikayetler üzerine hep dini müfredat budanmıştır. Bu da dini eğitim için kurulan Ezher’de dini eğitimi zayıflatmıştır. Bu eğitim sayesinde Ezherliler sadece kuşuru ve kabuğu öğrenirken öze inememektedirler.

    Ezher’de Ezher’e Saldırı

    Orta ve lise bölümlerinde okutulan İngilizce kitaplarında genel ahlak adab ve kaideleriyle bağdaşmayan bir çok kesitler yeralıyor. Ezher liselerinin birinci sınıflarında okutulan Milli Eğitim adlı kitabın yazarı tarihçi Abdulazim Ramazan kitabında Ezher’i Şerif’e sataşmakta ve onu donuklukla ve modern seviyenin gerisinde kalmakla ve içtihad kapısını kapatmakla suçlamaktadır. Reform karşıtlarının tenkitleri ise iki maddede özetlenebilir: Yapılanlar ezher’i laikleştiriyor ve kendi misyonundan uzaklaştırıyor. Ve yine reformlar Ezher’i Eğitim Bakanlığı’na bağlamak için son adımı teşkil ediyor. Mısır’ın tanınmış yazarı Fehmi Huveydi, Muhammed Seyyid Tantavi’nin çıkarmaya vesile olduğu Ezher Eğitim Kanunu’nun dindarlığın asil kaynağını kurutmanın son aşaması olduğuna inanmaktadır.

    Sonuç olarak: Maldiv Adaları Başbakanı Abdulkayyum, Afganistan Cumhur-başkanı Rabbani ve son olarak Endonezya’nın yeni seçilen dördüncü Cumhurbaş-kanı Abdurrahim Vahid gibi devlet adamlarının yetişmesinde rol almış bu kıymetli eğitim kurumuna yazık ediliyor.