Köprü Anasayfa

Medeniyet

"Kış 2003" 81. Sayı

  • Medeniyet Kimin Eseri?

    Hakan Yalman

    Medeniyeti şekillendiren en önemli unsurlardan biri teknolojidir.Teknoloji, bilimin pratik hayata yansıyan sonuçları şeklinde algılanabilir.Bu yönüyle de günlük yaşantıyı yakından ilgilendiriyor ve yaşam şekillerinideğiştiriyor; hatta günümüzde teknolojinin bu fonksiyonu iklim, kültürgibi kavramların bile önüne geçmiştir.

    İbn Haldun’un dünyayı yedi iklim bölgesine ayırarak, o bölgelerin coğrafiözelliklerinin ahlak ve medeniyet üzerine etkilerini ortaya koyduğubilinmektedir.1 Bugün orada anlatılanların kısmen önemi azalmış veteknolojinin akıl almaz bir hızla gelişimi dünyayı adeta bir köy halinegetirmiştir. Herkesin evinden bütün dünyaya açılan percereler, binlercekilometre uzakta yaşayan insanları, yan komşu haline getirmiştir. Bununsonucu olarak, medeniyetlerin şekillenmesinde teknoloji önemli bir rol üstlenmeyebaşlamış; iklim, coğrafya, kültür gibi unsurlar ikinci plana inmiştir. Küreselleşmekavramının daha sık kullanılması, artık neredeyse coğrafi sınırlarınbile kalkacağı tüm dünyanın ortak bir kültür ve medeniyete doğru adımadım ilerlediğinin işareti olarak kabul edilebilir. Yani dünya yavaş yavaştek bir medeniyete ve ortak bir kültüre doğru ilerlemektedir.

    Aslında medeniyetin iklim, kültür, coğrafya, teknoloji gibi unsurlarınhangisinden etkilendiği konusu, mülk dairesinde bir değerlendirmedir.Medeniyet konusunda göz ardı edilen önemli bir konu, tevhid nazarıyla/harfîbakış ile algılandığında ortaya çıkan tablodur. "Medeniyet kimineseri?" sorusunun cevabında insanlık ve insanlar akla gelir. İnsanlığıngeldiği nokta, insanoğlunun üstünlüğü, aklın ve bilimin gücü gibikonular gündeme gelir. Avamın nazarında, çiçek, böcek ya da dağın oluşumundaİlahi bir gücün işleyişi nazara alınırken, bir araba, uçak, bilgisayarya da gökdelenin oluşumunda, ön planda insan ve insanlık vardır. Teknolojikürünler ve bununla bağlantılı olarak ortaya çıkan medeniyet, insanlığınkolektif şuurunun, topyekün insanlığın ürünü olarak algılanır. Zamanzaman da İlahi kudret ile insanlığın gücü mukayese edilmeye kalkışılır.Mesela, camide vaaz veren bir hoca sözünün ulaşacağı noktayı bilmeden,"İnsanlar, uçağı yapıp uçurabilirler, ancak bir sinek büyüklüğündeyapsınlar da görelim" derken, İlahi kudreti nasıl tezyif ettiğininmuhtemeldir ki farkında değildir. Bu bakış açısında teknolojik ürünlerinsana, biyolojik canlılar da kudret-i İlahiyeye verilmektedir. Böylece,Allah’ın iradesi vehmî bir şekilde sınırlandırılmaktadır. Bediüzzamanbu gibi durumları nazara alarak, "…dinsizliği işmam eden dehşetlikelimeler var; ehl-i iman bilmeyerek istimal ediyorlar."2 der. Bu durumdairadenin sadece cüz’i oluşu nazara alınmakta, garazî, vehmî ve itibarî oluşugözardı edilmektedir. İradenin sadece "cüz’i" oluşu dikkate alınıpdiğer özellikleri gözardı edilirse, gerçek konumunun çok üstünde birmahiyet kazanmaktadır. İnsana ait işlem alanı, belki elinin yetişebildiğiyer, aslında o kadar bile yokken, bazan tüm dünyayı hatta kâinatı etkilediğinidüşünebilmektedir.

    Aslında insan, mükemmel işleyen bir silsilenin sonucu olan kâinatın geçirdiğibütün safhalarla bağlantılı ve her safhada oluşumuna yönelik hazırlıklaryapılmış bir canlıdır; tek hücrenin bölünüp, çoğalıp, değişerektrilyonlarca hücre haline dönüşmesiyle şekillenmiştir. Ancak insan, düşüncelerinin,duygularının, algılarının ve beden fonksiyonlarının hepsine sahiplenme vebunu ifade eden "ben"lik duygusu taşımaktadır.

    Hangi alana kadar kendi işleyişi olduğu, hangi alandan sonra kendi dışındacereyan ettiği konusu, aslında duygu ve düşünce planında bile net değildir.Sosyal hayattaki organizasyon, farklı alanlar ve farklı bölgelerdeki kişilerinayrı ayrı iradelerinin, muhteşem bir uyumla bir araya getirilmesi bir üsttanzimi gerekli kılmaktadır. Tek kaynaklı olmayan farklı oluşumlar ya dagelişimlerin birbiriyle uyumlu olabilmesinin mümkün olmadığı düşünülürsekâinat gibi mükemmel bir organizasyonun ayrı alanlardaki farklı gelişimlerinbirleşimiyle oluşabilmesinin de mümkün olmayacağı açıkça ortaya çıkacaktır.Muhteşem bir ahengin varlık lisanıyla ve kâinat orkestrası tarzında icrasıbir orkest-ra yöneticisi olmaksızın icra edilemez. O halde hiçbir teknolojikürün, tek insanın bilgi ve iradesinin kullanılmasından kaynaklanmamaktadır.İnsanlık tarihinde hiçbir insan, -dahiler de dahil olmak üzere- herhangi birteknolojik ürünün bütününü kuşatabilecek bilgi ve beceriye sahip olmamıştır.Mesela, bir cep telefonu veya bilgisayarı baştan sona bütün detayları ilebilen ve bu bilgisi ile her detayını yapıp baştan sona imal edebilecek hiçbirşahıs yoktur. Garip bir organizasyonla, akıl almaz bağlantılarla, sanki herşeyingerisinde işleyen gizli bir el vurmuşçasına, bütünü tamamlayan ayrı ayrıparçalar biraraya getirilir. Biri elektriği keşfetmiştir, biri digitalsistemlerle çalışan devreleri, mikroçipleri oluşturmuştur, biri fiberoptikkabloları, bir diğeri elektromanyetik dalgaları bulmuş ve bunların ihtiyacagöre biraraya getirilmesi ile teknoloji ağacının meyveleri oluşmuştur.Arz-talep etkileşimlerinden kaynaklanan ve fıtri bir süreç içinde gerçekleşiyorgibi gözlenen bu durumu varlığın iç dinamiklerine vermekle de izah mümküngörünmemektedir. Eşyanın bütününde ve küçük alanlarda muhteşem birorganizasyon her safhada hissedilmektedir. Organizasyonun mükemmelliği ise, bütündeçok belirgin hissedilip, sebep ve sonuç bağlantıları daha zayıflamaktadır.

    Yerel bakışların ya da kartezyen tariflerin yanında bütüncül ya daholistik bakış ile bütüne bakmak, varlığı daha sağlıklı anlamamızaimkan sağlayacaktır. "Evet, sırr-ı vahdetle kâinatın kemâlâtıtahakkuk eder. Ve mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır. Ve mahlûkatınnetice-i hilkatleri takarrur eder. Ve masnuatın kıymetleri bilinir. Ve bu âlemdekimakasıd-ı İlâhiyye vücud bulur. Ve zîhayat ve zîşuurların hikmet-ihilkatları ve sırr-ı îcadları tezahür eder. Ve bu dehşet-engiz tahavvülâtiçinde kahhârâne fırtınaların hiddetli, ekşi simaları arkasındarahmetin ve hikmetin güler, güzel yüzleri görünür. Ve fenâ ve zevaldekaybolan mevcudatın neticeleri ve hüviyetleri ve mahiyetleri ve ruhları vetesbihatları gibi çok vücudları kendilerine bedel âlem-i şehadette bırakıpsonra gittikleri bilinir. Ve kâinat baştan başa gayet mânidar bir kitab-ıSamedânî ve mevcudat ferşten arşa kadar gayet mucîzane bir mecmua-imektubat-ı Sübhaniye ve mahlûkatın bütün taifeleri gayet muntazam ve muhteşembir ordu-yu Rabbânî ve masnuatın bütün kabileleri mikroptan, karıncadan tâgergedana, tâ kartallara, tâ seyyârâta kadar Sultan-ı Ezelînin gayetvazifeperver memurları olduğu bilinmesi ve her şey, aynadarlık ve intisapcihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek kıymet almalarıve ‘Seyl-i mevcudat ve kafile-i mahlûkat nereden geliyor ve nereye gidecek veniçin gelmişler ve ne yapıyorlar?’ diye halledilmeyen tılsımlı suallerin mânâlarıona inkişaf etmesi, ancak ve ancak sırr-ı tevhid iledir. Yoksa, kâinatın bumezkur yüksek kemâlâtları sönecek ve o ulvî ve kudsî hakikatleri zıtlarınainkılâp edecek."3

    Bediüzzaman’ın vurguladığı bu hale en fazla maruz kalan unsurlar,teknolojik ürünler ve medeniyet olarak önümüze çıkmaktadır. Bunlarınortaya çıkışının yalnızca "iktiran" ile yakınında bulunansebeplerle irtibatlandırılması "ayinedarlık ve intisap ciheti"ni gölgelemektedir.Bugün insanlığın refahına hizmet eden teknolojik ürünler bilim, bilimadamı,sanayi, madencilik, emek gibi kavramlarla irtibatlandırılıp İlahi kudretlebağlantıları çoğu zaman gözardı edilmektedir. Bu kendini inançlı olaraktanımlayan fertler için de karşımıza çıkan bir problemdir. Bu probleminçözümü ise bütüncül bakış ya da tevhidi nazar olmalıdır. Bu eşyanınkesretinden çıkıp onun içinde boğulmamaya bir vesiledir. Mesela ceptelefonu ile üretici firma ve elektronikçilerin geldiği akıl olmaz noktaakla gelirken, kâinatta yaratılan ilk ortam ve ardından yaşanan birbirinitamamlayıcı silsilelerin sonucu ve ürünü olan bir cep telefonu kavramınıda nazara almak gereklidir. Aksi takdirde muhteşem bir varlık ağacı olan kâinatıncep telefonu şeklindeki meyvesinin yalnızca ağacın bir veya iki dalı ileirtibatı algılanacak hem havada kalacak hem de bu muhteşem ağacı görebilmeşansı kalmayacaktır.

    Topraktan minerallerin bir araya getirilerek harika yaprakları netice vermesi fıtribir süreç olarak gözlenip İlahi kudretle daha rahat irtibatlandırılırken,aynı minarellerin bir otomobilin, bir uçağın ya da uzay mekiklerininkaportası haline dönüşümü yalnızca insan, bilim ve teknoloji ile irtibatlıolarak algılanacaktır. Oysa ağacın içindeki kanallardan yaprakları su taşıyankurallarla yeryüzünün pek çok yerine yayılmış uçaklar, otomobiller vegemilere petrol taşıyan kanallar arasında garip bir benzerlik vardır. Toprakve yeryüzü arasında işleyen bir el kimi zaman topraktan rengarenk yapraklarıdokurken, kimi zaman renk renk otomobil kaportaları dokur. Küçücükyumurtalardan sinekler ve kelebekler imal ederken fabrikalarda uçaklar ve uzaymekikleri üretir. Bunların hepsinin hesabı da varlığın başlangıcında,belki ilk atomda yapılmış olmalıdır. Sinekle uçak arasındaki oluşum farkı,araya irade sahibi olan insanların girmiş olmasıdır. Oysa insanlar da ayrıişleyişin ürünü tek hücreden trilyonlarca hücre haline dönüştürülmüşve hayatı kâinatın genel işleyişi içinde dönen çarklara bağlı olarak yürütülenbir varlıktır. Beyninin ve bedeninin işleyişi tamamen kendi kontrolünün dışında,istekleri ve talepleri külli bir irade tarafından değerlendirildikten sonrafiilleri şekillenen bir varlıktır. Her bir fiilinde işleyen çok komplikemekanizmaların pek çoğunu henüz bilmemektedir. Üstelik zerreler düzeyindebakıldığında en küçük fiili bütün kâinatla ve kâinatın başlangıçtanbugüne geçirdiği bütün sayfalar ile alakadardır.

    Tüm bunlar göz önünde alındığında, çiçeklerin, böceklerin,gezegenlerin yaratılması kadar teknoloji ve medeniyetin yaratılması da İlahibir kudretin eseri olmalıdır. Bir roketin muhteşem bir nizam içinde uzayahareketi, bir gülün açısından "bir kitab-ı Samedani" "birmecmua-i mektubat-ı Sübhaniye" olmak yönüyle daha geri kalmaz. Kanımızdadolaşan eritrositler kadar otobandaki tırlar ve kamyonlar da Rahmani birtecelliye işaret ederler. Vücudumuzun savunmasında rol alan lökositler kadarmodern silahlarla donanmış ordular da Celal ve Kahhar’a işaret ederler.

    Kısacası, medeniyet ve teknoloji kâinatın bütün zerrelerini ve tamamınıyaratan kudret-i İlahiyenin eseridir ve O’na, O’nun isimlerinin güzelliklerineişaret eden unsurlardır. Evinizdeki televizyona bu nazarla baktığınızdaRabb-i Rahim’i size anlatan munis bir alet olur. İçindekileri değil,televizyonun lisan-ı halini dinlemek lazım.

    Dipnotlar:

    1. İbn Haldun, Mukaddime I, Çev: Süleyman Uludağ, İstanbul 1982.

    2. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1994, s.181.

    3. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1997, s. 17.