Köprü Anasayfa

Ölüm Gerçeği

"Güz 2001" 76. Sayı

  • Ölüm Gerçeği

    Prof. Dr. Hüsrev Hatemi

    Giriş

    Anadolu topraklarından önceki Türkçe’den gelen bir sözvardır: "Öceşki yok ölümle" yani ölümle mücadele edilmez, onaitiraz olmaz. Bu kesin bir gerçek. Ölümle başa çıkılamaz. Ölümün üstesindengelinemez. O halde insanoğlu ne yapsın? Ölümü idrak etmeyi, ölümü algılamabiçimini değiştirir.

    Kendi iç ayarlarını değiştirir. Ölümün farklıyorumları, bu kesin gerçek karşısında duyulan çaresizliği, korkuyu, acıyıdeğiştirme isteğinden doğmuştur. Ölümü algılama ayarlarını değiştirmekiçin, insanlar çok çeşitli yollar denemiştir.

    Ölmeden önce ölmek: Dünya zevklerine önem vermemek, yüreğiniilâhi aşk ile doldurmak, ölmeden önce ölmektir.

    "Ölelim ölmez iken (ölmemişken) / Yine ölmemek için”(Yunus Emre)

    Bu tasavvufi ve felsefi bir yoldur.

    Başka bir yaklaşım, ölüm ile her şeyin biteceğini düşünerek,hayatı kâr saymak, ömrünü zevke adamaktır. Fakat bu gibi filozof veyâ şairleriokurken çok dikkatli olmak gerekir.

    Çok defa zevkten kastedilen vicdan mutluluğudur. Bu gibidüşünürlerin çoğu, ahlâk yolunu terk etmemiş, her şeyi mübah saymamıştır.Onların söylemek istediği, yaşamayı kâr sayarak, yalnız kendi için değildiğer insanların mutluluğu için de uğraşmaktır. Yanlış anlaşılanlarınbaşında Ömer Hayyam gelir. Ömer Hayyam, sulu bir sarhoş değil, büyükihtimalle ağzına içki koymayan bir saray bilginidir. Selçuklu sarayındakiadı "İmam Ömer"dir. Uzun yaşamış, matematik risaleleri yazmışbir şairdir.

    "Şarap içelim demekten kasdı, yaşamanın kıymetinibilelim, coşkulu bir hayatı seçelim, dünyâda sultan olmanın şah olmanıngeçici olduğunu, insan mutluluğunun daha önemli olduğunu derinden duyalım"gibi düşüncelerdir.

    Bu ikinci yaklaşımda, insanları sevmek ve onlarısevindirme yoluyla Allah’a yaklaşmak ön plandadır. Bir sûfî için bu ikiyol yan yana ve iç içedir.

    Ölmeden önce ölme yoluna mensup olan Yunus Emre ikinciyolda da karşımıza çıkar.

    "Sevelim sevilelim Dünyâ kimseye kalmaz"

    “İki Cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise"

    İkinci yol sadece kendi zevkini düşünmekten ibaret kalırsabir bencillik ve agnostisizme götürür. İnsan sevgisiyle birlikte olan veahlak değerlerini hiçe saymayan ikinci yolun ise birincisinden farkı yoktur.

    Gerek halk edebiyatında gerek daha işlenmiş edebiyat ürünlerindeölüm gerçeği sık sık karşımıza çıkar. Rubai değerinde bir Azeri dörtlüğüvardır:

    Dağlar başı tütündür / Kimin bağrı bütündür? /Eğil öpüm yüzünden / Dünya ölüm yitimdir…

    Yani Dünya ölme ve birbirlerini kaybetme Dünyasıdır,deniyor.

    Budizm öğretisine göre ölüm bir mesajdır. Bu mesajıokumak ve hayat dersi almak, yaşayanlara düşen bir görevdir. Bizim kitapehli dediğimiz monoteist din mensupları, yani Musevi ve Hıristiyanlar da ölümünbir mesaj olduğunu, yaşayanlar için bir ders sayılacağını kabul ederler.Papa Jean Paul II’nin, 1994 yılında yayınlanan İlmihal Kitabında (Kateşizm)şöyle deniyor "Ölüm, insanın yeryüzünde yaptığı seferin sonudur.Bunun tekrarı yoktur. Tekrar bedenlenme yoktur. İnsan yeryüzünde Tanrı’nınlütfu ile, tanrısal plan ile bağlantı halinde ömür sürerek ebediyettekikaderini kendi hazırlar. Buna da ölüm olayı son verir." Kur’an-ı Kerim"her nefis ölümü tadacaktır sonra bize döndürüleceksiniz"buyuruyor. İşte büyük dinler ve ölüm gerçeği… Yunus Emre, bunun zamanınında belirsiz olduğunu, ölüm gerçeği ile gençlikte de karşılaşılabileceğinien iyi biçimde dile getirir.

    "Hiç bilmeyiz kezek (sıra) kimin, aramızda gezerölüm, / Halkı bostan edinmiştir dilediğin üzer (koparır) ölüm"

    Biyoloji ve Ölüm

    Son yıllarda sınırları ve özellikleri iyi belirlenen"apoptosis" kavramı, insanoğlunun ölümün biyolojik anlamıyla,karşılaşması demektir. Bilgilerimize göre yaşlanma bir fizyolojik süreçtir.Fakat ölüm söz konusu olunca, son zamanlara kadar marazi ölüm sebepleriakla gelirdi. Apoptosis ise programlanmış hücre ölümüdür. Hücre, birmikrop etkisiyle veya soğuk-sıcak fiziksel olaylarla değil, yazılımındavarolduğu için ölüyorsa, bu apoptosis olayıdır.

    Yunus Emre, olağanüstü sezgisiyle, ilahi emir geri alınınca,insanın sadece bir kalıp olacağını çok güzel belirtmiştir.

    "Sözün ıssı (sahibi) sözü alır, / Suretsetoprakta kalır."

    Yani "ol" emri gönderilmezse, bağlantı kopar,söz geri alınır. Kalıp ise toprağa gömülür.

    Kur’an-ı Kerim "Ruh Rabbin emridir" diyor. İştebu emrin (sözün) geri alınması "Ölüm"dür.

    Giriş bölümünde belirttiğimiz gibi, hayat bilimidemek olan Biyolojide, ölümün de özel bir yeri vardır. Çünkü bilimilerledikçe daha önce felsefi konular sayılan "zıtların uyumu, her şeyinkarşıtını da birlikte taşıdığı" gerçeği daha müşahhas (somut)duruma geçmektedir. Bazı hücre reseptörlerinin sitoplazma bölümünde(cytoplasmic portion) 80 aminoasidlik bir "ölüm bölgesi" (deathdomain) vardır. Bu bölümden apoptosis’e götüren sinyaller doğar. Apoptosisise, önce de belirttiğimiz gibi, programlı hücre ölümü demektir.1

    Eski Tıp ve Biyolojide ise ölüm, hayatın marazî birsebeple sonu demekti. Yaşlılıkla güçsüz düşmek biyoloji konusuydu. Fakatyaşlanan organizmayı fizik veya biyolojik bir etken öldürüyordu. Apoptosisise yeni bir kavramdır. Hücrede hayatla ölümün yan yana olduğunu ifadeeder. Patolojik (marazî) sebeple ölümü Tanzimat devri ricâlindenAbdurrahman Sami Paşa şöyle ifade ediyor:

    Her ten biter bir derd ile / Uğraşmaya her ferd ile / Değmezbu dünyâ-yi ahes / Allah bes baki heves.

    “Her vûcud bir dert ile sona erer. Bazen bu dert sıcaktanbazen soğuktan gelir. Her birey ile uğraşmaya, bu değeri küçük dünyâ içindeğmez. Allah, yeterlidir. O’ndan başkası gelip hevesten ibarettir.”2

    Biyoloji bilimi ile ölüm ilişkileri sâdece apoptosisile kalmaz. Biyolojide ölüm, yeni canlılara yeni organizmalara hayat alanıtanımak yani yenilenmek için zorunludur. Biyolojinin kanunlarından birisi deölüm oranının yüksek olduğu zamanlarda, doğum oranının da artmasıdır.Ekonomik yoksunluklarda, doğumların arttığı şeklinde gözlemler yapılmıştır.Toplumlarda gelir arttığı, ölüm oranının azaldığı dönemlerde doğumoranı da azalma eğilimi gösterir.3

    Doğum hızının artışı, nüfus büyümesiyle sonuçlanır.Doğum hızı artışı, genç nüfus oranını da arttırır. Pakistan’da nüfusunyarısı, 15 yaş veya daha altında olanlardır.4 Hayat uzunluğu türlere(canlı nev’ileri) göre büyük değişiklikler gösterir. Balinalar 300-400,kaplumbağalar 300-350, filler 70-90, atlar 40-45, sığırlar 20-25, köpeklerve kediler 12-15, tavşanlar 5-7, sıçanlar üç yıl yaşadıkları haldeeklembacaklıların (arthropodlar) ömrü günlerle ölçülür.5

    Yaşlanma olayı, doğumda hatta doğumdan önce başlar.Yetmiş beş yaşında bir erkek, otuz yaşında sahip olduğu tat almatomurcuklarının % 30’unu omurilikteki aksonların % 64’ünü, böbrektekiglomerüllerin % 44’ünü kaybetmiştir. Beyine giden kan % 10 azalmıştır.Akciğerlerin vital kapasitesi % 45 civarında azalmıştır. Yaşlı vücutlarınölümü bir seçilmedir (seleksiyon). İşe yaramayan vücut ölümle ortadankalkacak, daha sonra gelecek döllere yaşama mekânı ve beslenme olanakları bırakılmışolacaktır. Ölüm, hücrelerin tek yönlü ve geri dönüşü olmayan değişimidir.6

    Dinlerde Ölüm

    Eski çağdan bu yana İsrail kavmi, insanın topraktanyaratıldığına ve bu yaratılışı, toprağa Tanrı’nın nefesinin üflendiğineinanıyordu. Tevrat’ta bu nefese "nefeh" adı verilmişti. Nefesingeri alınması ile, beden tekrar toprağa dönüyor, nefeh ise bedenden uzaklaşıyordu.

    Ölüm ilahi bir karar değildi. İnsanoğlu günah işlediğiiçin Cennetten çıkarılmıştı. Dünyâya gönderilmekle de "ölümlü"olmuştu.

    Hıristiyan dini, bu inanışa bir farklı boyut ekledi.İsa Mesih’e inanmayan insan, kurtuluşu reddediyor ve gerçek ölüme müstahakoluyordu.

    İslâm dininde ölüm haktır (gerçektir). İnsanoğlunungünahının sonucu değildir. Gerçi insanoğlu Cennetten çıkarıldığı içinölümlü olmuştur, fakat bu bir ceza değil, bir dönemdir.

    Asli günah anlayışı İslam dininde yoktur. Bütün çocuklargünahsız doğarlar. Vaftiz edilmeleri gerekmez. Ölüm, Dünyâ imtihanınınsonu olduğundan, ibret almak için ölümü düşünmek kâfidir. "İbretalınacak ölüm elbet. İş sona ermeden de bilirsiniz kabirlerin darlığını,mihnetin çetinliğini, varılacak yerin korkusunu, düşülecek çukurunderinliğini, kemiklerin ayrılışını, çukurun gamını, taşın kapanıp örtüşünü."7

    Edebiyatta Ölüm

    Anadolu topraklarında gelişen Türk Edebiyatının ilk büyükşairi Yunus Emre, ölüm konusunu ibret nazarıyla en fazla işleyenlerdendir.

    "Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri / Gertaş isen eriyesin / Bakıp görücek bunları"

    Mevlânâ ölüm karşısında daha soğukkanlı ve ölümlenazlanır gibidir.

    Oğlu Sultan Veled’e hitabeden söylediği son gazelinde

    "Yürü başını yastığa koy, beni rahat bırak,sabahlayan, harap, müptelâ beni terk et. Biz sevda dalgasıyız, gecedensabaha yalnızız, ister bize gel, lütfedersin, ister bırak bizi cefâ etbize. Benden uzak ol sende belâya düşmiyesin yoksa. Selâmet yolunu seç, belâyolunu terk et. Taş yürekli bir zorba bizi sürüklüyor, kimsenin ona kanpahasını hazırla dediği yok. Güzel yüzlülerin şâhına vefalı olmakgerekmez. Ey sarı yüzlü âşık sen sabırlı ol, vefa göster. Ölüm öylebir dert ki onun devası yok. Ben bu derde çâre bulmanı nasıl isteyebilirim?

    Rüyamda dün gece, ilinin pîrini gördüm. Eliyle bana işaretederek, bizim tarafa gel artık dedi. Eğer yolda ejderha varsa, aşk bir zümrüttür.O zümrütün ışığıyla ejderhayı def edebilirsin.

    Artık yeter ben kendimde değilim, Sen ilmini arttırmakistiyorsan, Ebu Ali Sina’nın tarihinden bahset, Ebulalâ Maarri’nin uyarılarınauy"

    Bu gazelinde Mevlânâ, ölüm’ün insanları sürükleyenbir zorba olduğunu fakat kimsenin ona karışamadığını ve ona çâre olmadığınısöylerken, oğluna da "sen âşık ve müptelâ babanı bırak, akılcıfilozofları yani İbni Sinâ ve Maarri’yi oku" derken bir türlü nazlanmaiçindedir.

    Yine son günlerinde söylediği bir kıta da Mevlânâ’nınölüm hakkında fikirlerinin bir özetidir.

    "Be rûz-i merg çu tâbut-i men revân bâşed / Gümanmeber ki merâ derd-i cihan bâşed / Cenâzeem çu bebini megu firak firak /Mera visâl ü mülakat an zeman bâşed / Kodam dâne füru reft ber zemin kinerest? / Çerâ bedâne-i insânet in gümân bâşed?"

    "Ölüm günümde tabutunu yürür görünce, beni budünyadan ayrılışa üzülüyor sanma. Cenâzemi görünce ayrılık diyereküzüntünü dile getirme. Benim için asıl kavuşma ve görüşme zamanı ozamandır. Hangi tohum toprağa girdi de tekrar bitmedi? İnsan tohumu içinneden bu doğru olmasın"

    Mevlânâ’nın burada söyledikleri basit birreenkarnasyon (tekrar bedenlenme) benzetmesi değildir. Burada, tekrar dirilme,insan ruhunun ölümsüzlüğüne inanmaktır.

    Mevlânâ’nın çağdaşı olan Yunus Emre ise, Ölümkonusunu daha çok korkunç yönüyle ele alır. Bunu yaparken kendisinin ölümdenkorkmadığını, bu yaklaşımı diğer insanlara öğüt vermek için seçilmişbir davranış olduğunu anlamak mümkündür.

    Yunus Emre ölüm karşısında Türk şiir geleneğinidevam ettirmektedir. İslâm dininden önceki Türklerde de ölümden ibret alınmasıiçin ölümün korkunçluğu vurgulanır. Mani dinine bağlı Uygur Türklerininbir ölüm ilahisini Talat Tekin’in günümüz Türkçesine uyarlaması ileburaya alıyorum. (8-9. yüzyıl)

    Sonunda yine şu ölmesi var

    Karanlık tamuya düşmesi var

    Binlerce şeytan gelir derler

    Dumanlı şeytanlar hükmeder derler

    Karanlık gece gibi çöker derler

    Sıkıntı yüreğe düşer derler

    Ardıç gibi bedenini bırakır derler

    Malı mülkü cümle kalır derler

    Aksi, kıllı kart şeytan gelir derler8

    Türkler, İslâm Dinini kabul ettikten sonra, ağıtlarave ölüm şiirlerine aynı anlayış hâkim olmuştur. Bu dünya geçicidir,sonunda her şey bırakılır.

    Alp Er Tonga öldü mü

    Kötü dünyâ kaldı mı

    Felek öcünü aldı mı

    Şimdi yürekler paralanıyor

    Felek fırsat gözetti, bir tuzak kurdu

    Beyler beyini yanılttı

    Kaçsa bile bu tuzaktan nasıl kurtulurdu?9

    Bu yazının giriş bölümünde belirttiğimiz gibi ölümünalgılanmasında diğer bir yaklaşım, Ömer Hayyam yaklaşımıdır. Bu yaklaşımagöre Dünyâ madem ki geçicidir, bundan sâdece ibret almak ve dünyâya önemvermemek dersi çıkmaz. Bu gerçeği görerek hayattan zevk almak, hayatın tadınıçıkarmak da mümkündür. Fakat bu ikinci yaklaşımda egoizme kapılarak, ahlâkilkelerinden ve insan sevgisinden, yardımlaşmaktan uzaklaşma tehlikesi vardır.Ömer Hayyam ahlâk ilkelerinden uzaklaşmak istemez. Samimiyeti arar, insanlarınortak mutluluğunu arar. Ömer Hayyam, nihilist veyâ anarşist olmaktan çokuzak bir kişiliktir. İslâm dinine bağlı bir matematik bilginidir.

    Ölüm gerçeği karşısında sinmek yerine daha mücadeleciolma yaklaşımı yalnız Hayyam yaklaşımı olmayıp, bir amaç uğruna savaşanlarında yaklaşımıdır.

    "Altı da bir üstü de birdir yerin,

    Mevt ise son rütbesidir askerin

    Arş yiğitler vatan imdâdına"

    Namık Kemâl’e aittir. Şehidlik mertebesi için, zirveşiirlerinden birini de Mehmet Âkif yazmıştır. "Ey şehid oğlu şehid,isteme benden makber / Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber"

    Felsefe’de Ölüm

    Eski Mısır felsefesinde ve dininde, insan kişiliği ölümsüzdü.Ölen bedendi. Yunanlılar da genellikle bu inanışta idiler. Aristo’ya görebedenin dağılmasından sonra da ruh, varlığını sürdürecektir. Ruh,bedensel olmayan bir varlıktır. Birçok filozof bu inanışı paylaşır.Wittgenstein bu görüşte olmayanlardandır. Ona göre "insan bedeni,ruhun en iyi sûreti, resmidir"10 Bedensel olmayan bir varlık, yanibedenin dışında ruh düşünülemez.

    1. Lackie J. M. JAT DOW, The Dictionary of cell andMolecular Biology, Academic Press, 1999.

    2. Abdurrahman Sami Paşa’nın Fuat Paşa için yazdığımersiye (ağıt).

    3. Helena Curtis, Biology, Worth Publishers, 1983.

    4. Age.

    5. Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları, cilt 1, Kısım1, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1985, cilt 1, s. 342.

    6. Age., s. 342.

    7. Hazret-i Ali, Nehcü’l Belaga, Çeviren-Hazırlayan AbdülbakiGölpınarlı, Ansariyan Publication, Qum 1981.

    8. Talat Tekin, İslâm Öncesi Türk Şiiri, Türk Dili,cilt 51, yıl 36, sayı 409, Ocak 1986.

    9. Agm.

    10. Antomy Flew, A Dictionary of Philosophy, Pan Books,London 1979.